turuz.comturuz.com/storage/Folklore/2012/118-Sadettin_Nuzhet... · 2014. 8. 7. · ÖNSÖZ Bu...

367
T. C GAZ ÜNVERSTES SOSYAL BLMLER ENSTTÜSÜ TÜRK DL VE EDEBYATI ANABLM DALI TÜRK HALK EDEBYATI BLM DALI SADETTN NÜZHET ERGUN’UN HALK EDEBYATI ARATIRMALARI YÜKSEK LSANS TEZ Hazrlayan G. Nilgün AKGÜN Tez Danman Yard. Doç. Dr. Mustafa TATCI ANKARA – 2008

Transcript of turuz.comturuz.com/storage/Folklore/2012/118-Sadettin_Nuzhet... · 2014. 8. 7. · ÖNSÖZ Bu...

  • T. C

    GAZ� ÜN�VERS�TES� SOSYAL B�L�MLER ENST�TÜSÜ

    TÜRK D�L� VE EDEB�YATI ANAB�L�M DALI TÜRK HALK EDEB�YATI B�L�M DALI

    SADETT�N NÜZHET ERGUN’UN HALK EDEB�YATI ARA�TIRMALARI

    YÜKSEK L�SANS TEZ�

    Haz�rlayan G. Nilgün AKGÜN

    Tez Dan��man� Yard. Doç. Dr. Mustafa TATCI

    ANKARA – 2008

  • ONAY Gülsüm Nilgün AKGÜN taraf�ndan haz�rlanan “Sadettin Nüzhet Egun’un Halk Edebiyat� Ara�t�rmalar�” ba�l�kl� bu çal��ma, ………………….tarihinde yap�lan savunma s�nav� sonucunda ……………………ile ba�ar�l� bulunarak jürimiz taraf�ndan Türk Halk Edebiyat� Bilim Dal�nda Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmi�tir.

    (imza) …………………

    …..…………………….. (Ba�kan)

    (imza) ……………

    ..…………………………….

    (imza) ………………… ………………………………..

  • ÖNSÖZ

    Bu çal��ma, ömrünü Türk edebiyat�na vakfetmi� ve eserleriyle bu

    alanda yap�lan di�er çal��malara yol göstermi� önemli bir edebiyat tarihçisi

    olan Sadettin Nüzhet Ergun’un hayat�n� ve eserlerini tan�tmak; edebiyat

    tarihimizdeki yerini belirlemek ve özellikle halk edebiyat� ile ilgili görü�lerini

    de�erlendirmek üzere haz�rlanm��t�r.

    Edebiyat tarihimizde, mütevaz� ki�ili�iyle hep arka planda kalan Ergun,

    eserleri pek çok çal��maya kaynakl�k etmesine ra�men hâlâ pek az ki�inin

    bildi�i bir ara�t�rmac�d�r. Biz bu çal��ma ile onu, bilmeyenlere tan�tmay�,

    bilenlere hat�rlatmay� hedefledik.

    Bu amaç do�rultusunda, hayat� ile ilgili bilgileri, sadece ansiklopediler

    ve antolojilerden bulabildi�imiz S. Nüzhet’in eserlerine de bu kaynaklardaki

    bilgilerden yola ç�karak ula�t�k. Çal��mam�z�n s�n�rlar� çerçevesinde, Türk

    edebiyat�n�n her sahas�nda eser vermi� olan müellifin, yaln�z Türk halk

    edebiyat� sahas�ndaki dü�üncelerini vermekle yetindik. Fakat kitaplar�n�

    tan�t�rken ve eserleri bibliyografyas�n� haz�rlarken, bundan sonra yap�lacak

    çal��malara ya da bu eserlerden faydalanmak isteyenlere yard�mc� olmas�

    amac�yla, Ergun’un bütün eserlerini ele ald�k.

    Çal��malar�m�z s�ras�nda, yard�mlar�n� esirgemeyen, sab�r ve anlay��la

    çal��mam�z�n tamamlanmas�n� sa�layan herkese, özellikle de bilgi ve

    tecrübeleriyle yolumuza ���k tutan hocam Yard. Doç. Dr. Mustafa Tatc�’ya

    te�ekkürü borç bilirim.

    G. Nilgün AKGÜN

    ANKARA- 2008

  • ii

    ��NDEK�LER

    ÖNSÖZ……………………………………………………………............i

    �Ç�NDEK�LER……………………………………………………………..ii

    KISALTMALAR……………………………………………………….......iv

    SADETT�N NÜZHET ERGUN’UN FOTO�RAFI

    G�R��……………………………………………………………………….1

    B�R�NC� BÖLÜM

    1. SADETT�N NÜZHET ERGUN’UN HAYATI.....................................5

    �K�NC� BÖLÜM

    2. SADETT�N NÜZHET ERGUN’UN ESERLER�……………………...13

    2.1. K�TAPLARININ TAVS�F�…………………………………….17

    2.2 ���RLER�………………………………………………………. 84

    2 3 SADETT�N NÜZHET ERGUN B�BL�YOGRAFYASI……….94

    ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

    3. SADETT�N NÜZHET ERGUN’UN HALK EDEB�YATI

    MAKALELER�……………………………………………………………..100

    3.1. D�NÎ- TASAVVUFÎ HALK EDEB�YATINA DA�R

    MAKALELER�……………………………………………………………..100

    3.2. Â�IK EDEB�YATINA DA�R MAKALELER�……………… 173

    3.3. ANON�M HALK EDEB�YATINA DA�R MAKALELER�…...279

    DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 4. SADETT�N NÜZHET ERGUN’UN HALK EDEB�YATI HAKKINDAK�

    DÜ�ÜNCELER�…………………………………………………………...292

    4.1. SAZ �A�RLER� HAKKINDAK� DÜ�ÜNCELER�…………..292

  • iii

    4.2. CÖNKLER HAKKINDAK� DÜ�ÜNCELER�……………….294

    4.3. HALK EDEB�YATI MET�NLER� HAKKINDAK�

    DÜ�ÜNCELER�…………………………………………………………...295

    4.4. BEKTA�ÎL�K HAKKINDAK� DÜ�ÜNCELER�…………… 296

    4.5. BEKTA�Î EDEB�YATI HAKKINDAK� DÜ�ÜNCELER�… 298

    4.6. TÜRK MUS�K�S� HAKKINDAK� DÜ�ÜNCELER�……… 301

    4.6.1. Halk Musikisi Hakk�ndaki Dü�ünceleri…………….302

    4.6.2. Â��k Musikisi Hakk�ndaki Dü�ünceleri……………..302

    4.6.3. Bekta�î Musikisi Hakk�ndaki Dü�ünceleri………….303

    4.7. FOLKLOR HAKKINDAK� DÜ�ÜNCELER�……………… 304

    SADETT�N NÜZHET ERGUN HAKKINDA YAZILANLAR…………… 306

    SONUÇ…………………………………………………………………… 355

    KAYNAKÇA…………………………………………………………………357

    ÖZET………………………………………………………………………...359

    ABSTRACT………………………………………………………………….360

  • iv

    KISALTMALAR D�Z�N�

    a.g.e. : Ad� geçen eser a.g.y. : Ad� geçen yazar bkz. : Bak�n�z C. : Cilt ç.n. : Çevirenin Notu N. : Numara s.: Sayfa S.: Say�

  • Hüseyin Sadettin Nüzhet ERGUN

  • G�R�� Avrupa’da, 19. yüzy�l�n ikinci yar�s�nda, bir ilim �ubesi olarak

    tan�mlanan folklorun Türkiye’deki mazisi, 20. yüzy�l�n ba�lar�na

    dayanmaktad�r. Folklorun bir ilim olarak tan�n�p bu yolda

    de�erlendirilmesinden çok önce de halk kültüründen yararlan�larak yaz�lan

    eserler ya da bire bir halk mahsullerini toplayan �ah�slar mevcuttur. Fakat bu

    çal��malar, hem bir ilim dal�n�n yönteminden ve amac�ndan uzak hem de

    ferdi kalm��, s�n�rl� faaliyetler olarak de�erlendirilebilir.

    Türkiye’de folklor ara�t�rmalar�n�n 150- 200 y�ll�k tarihini- Tanzimat’�

    hariç tutarak- be� devreye ay�ran Dursun Y�ld�r�m1; “Türkçü” ve “Sentezci”

    devre olarak tan�mlad��� ikinci ve üçüncü devrelerle, Türkiye’de folklorun

    terim olarak kullan�l���ndan Cumhuriyet’e kadar geçen dönemi

    özetlemektedir. Buna göre, folklorun “Türkçülerin milli ruhu ate�lemede bir

    silah olarak kullan�ld���” ikinci devre ile “ça�da� Türk devletinin kültür yap�s�n�

    olu�turmada yararlan�lacak bir ham madde ambar�” �eklinde de�erlendirildi�i

    üçüncü devre; bu sahadaki bireysel çal��malardan, devlet eliyle yap�lan

    te�kilatlanmalara uzanan 30 y�ll�k dönemi içine almaktad�r. �mparatorluktan

    yeni Türkiye Cumhuriyeti’ne geçilen bu dönem içinde, ortaya at�lan ideolojiler,

    “halka yöneli�” noktas�nda yol göstermi� ve de�i�en sosyokültürel çevrede

    önemli bir yer edinmi�tir.

    Bu dönemde özellikle, folklorun tan�m�, çerçevesi ve önemi üzerinde

    duruldu�u ve daha önce klasik edebiyat taraftarlar�nca küçümsenen halk

    mahsullerinin gerek konuyla ilgilenenler, gerekse okuyucular taraf�ndan

    derlenmeye ba�land��� ve bu derlemelerin usulü hakk�nda yay�nlar yap�ld���

    görülmektedir.

    Bizde folklor çal��malar�n�n Cumhuriyet devrinin kültür hareketleri

    içinde geli�ti�ini belirten M. �akir Ülküta��r; folklorun, daha önce yap�lan

    çal��malarda, yaln�zca merak uyand�r�c� özelli�i dolay�s�yla bulundu�unu

    söylerken, Cumhuriyet’le uyanan ve halk� uyand�rma malzemesi de olan

    1 Dursun Y�ld�r�m, “Türk Folklor Ara�t�rmalar�n�n Problemleri”, Türk Biti�i, Ankara, 1998, s.61- 75.

  • 2

    folklor çal��malar�n� �öyle özetlemektedir: “….bizde, bilimsel anlam ve

    mahiyeti bak�m�ndan folklor çal��malar� ve yay�nlar� ancak �u son yirmi iki

    y�ll�k devrenin, yani Cumhuriyet devrinin gerçekten feyizli bir eser ve

    muhassalas� olmu�tur. Cumhuriyet, siyasal halkç�l�k yan�nda, ilmi halkç�l���

    da esas prensipleri içine alm�� olmas� dolay�s�ylad�r ki yurdumuzda folklor bir

    bilgi ve s�fat haysiyetiyle, lay�k oldu�u önem ve de�eri bu zamanda

    alabilmi�tir. Çünkü folklora ait çal��ma ve ara�t�rmalar�n, ayn� zamanda

    siyasal halkç�l���n vücut ve inki�af� için en sa�lam bir yol, bir ���k hizmetini

    gördü�ü ve görece�i muhakkakt�r. Cumhuriyetin ilan�ndan sonra,

    yurdumuzun birçok kö�elerinde folklor i�leriyle u�ra�mak hususunda �uurlu

    hareketler, hedefi az çok tebellür etmi� çal��malar ba�lad�.”2

    Türkiye’de folklorun öncüleri say�lan Ziya Gökalp, Fuat Köprülü ve

    R�za Tevfik, konuyla ilgili ilk makalelerde folklor terimi, folklorun içeri�i ve

    önemi üzerinde dururlarken; 1920 y�l�nda, Ankara’da Maarif Vekâleti

    taraf�ndan kurulan Hars Müdürlü�ü, bu alanda gerçekle�tirilen ilk resmi

    faaliyet olmas� aç�s�ndan önem ta��maktad�r.3

    Kurum, 1922 y�l�nda R�za Nur’un bakanl��� s�ras�nda, yay�mlanan bir

    genelgeyle ö�retmenlerden ve isteklilerden halkiyat çal��malar� yapmalar�n�

    ister ve türkü derlemeleri yapmak üzere, Seyfettin ve Sezai Asaf karde�leri

    de Bat� Anadolu’ya gönderir.

    Bundan sonra s�ras�yla 1926- 29 y�llar� aras�nda düzenledi�i derleme

    gezileriyle türküler ve oyun havalar� derleyen �stanbul Devlet Konservatuar�,

    1930 y�l�nda halka aç�lan ve halk kültürüne ait pek çok parçan�n toplan�p

    sergilendi�i Ankara Etnografya Müzesi ile a��z derlemeleri yapan ve

    sözlükler yay�mlayan Türk Dil Kurumu, bu alanda çal��malar yapan kurumlar

    aras�na girer.

    Bu dönem içerisinde, özellikle 1927 ve 32 y�llar� oldukça önemlidir.

    1927’de, Anadolu Halk Bilgisi Derne�i kurulur- daha sonra Türk Halk Bilgisi

    2 M. �akir Ülküta��r, Cumhuriyet Devrinde Folklor Hareketlerine Toplu Bir Bak��, s. 414- 415. 3 “3 May�s 1920’de ilk hükümet ve Maarif Vekâleti kurulunca bakanl�k bünyesinde, Türk Asar-� Atikas� Müdürlü�ü ad�yla kurulan kurum, k�sa süre sonra Hars Müdürlü�ü ad�n� alm��, müdürlü�üne Besim Atalay atanm��t�r.” Bkz. Nail Tan, Cumhuriyet Dönemi Kültür Çal��malar�n�n Dünü, Bugünü, Yar�n�,, �stanbul, 2003.

  • 3

    Derne�i ad�n� al�r- ki bu dernek Türkiye’de folklor alan�nda kurulan ilk bilimsel

    dernektir. Dernek tüzü�ünün ikinci maddesinde, derne�in amac� �u �ekilde

    bildirilmektedir: “Cemiyetin gayesi Türk Halkiyat ve harsiyat�na mütealik

    tetkiklerde bulunmak, halk bilgisine dair ne�riyat yapmakt�r.”4

    Bu amaçlar do�rultusunda, öncelikle derleme yapacaklara bir “Halk

    Bilgisi Rehberi” ç�karan ve yurdun çe�itli yerlerine ekipler göndererek

    derlemeler yapt�ran dernek; ç�kard��� Halk Bilgisi Mecmuas� ile de yay�n

    sahas�nda faaliyet göstermi�tir. Tek cilt (y�ll�k) olarak ç�kan Halk Bilgisi

    Mecmuas�’nda, “folklorun konu ve içeri�i ile yöntemlerini tan�tan yaz�lar ya da

    çeviri yoluyla haz�rlanm�� birçok incelemeler bulundu�u gibi; halk ozanlar�na,

    sözlü halk yaz�n�na, halk âdetlerine ve inanmalar�na ve dil konular�na

    de�inen ve nicel olarak oldukça kabar�k bir toplam tutan malzeme

    bulunmaktad�r.”5

    Halk Bilgisi Mecmuas�’n�n yerini, bir y�l sonra (1 Kas�m 1929)

    ç�kar�lmaya ba�lanan Halk Bilgisi Haberleri al�r. 1931 y�l�na kadar 19 say�s�

    ç�kan dergi, 1933 y�l�nda Eminönü Halkevi’nin bir organ� olur ve halkevi

    taraf�ndan 1941 y�l�na kadar yay�nlan�r.

    Halk Bilgisi Derne�i, yay�m çal��malar�n�n yan� s�ra, düzenledi�i

    konferans ve gezilerle de halkbilimine ait malzeme toplam��t�r.

    1931 y�l�nda, kurulu� amac� ve ideolojisinden saparak, Cumhuriyetin

    yeniliklerine kar�� ç�kmaya ba�layan ve bu yolda bir engel te�kil eden Türk

    Ocaklar�’n�n kapat�lmas�ndan sonra, 1932 y�l�n�n �ubat ay�nda, Atatürk’ün

    önderli�inde aç�lan ilk Halkevi, y�llarca sürecek bir seferberli�in ilk me�alesi

    olmu�tur. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin halk�n� e�itmek ve ça�da�la�ma

    yolunda giden bir devletin halk�n� da bu yolda geli�tirmek amac�yla aç�lan

    Halkevleri, kapat�lmas�na kadar geçen 20 y�ll�k ilk döneminde folklor ve

    etnografyayla ilgili genel çal��malar yan�nda, bölgesel folklor ara�t�rmalar�,

    halk �airlerine ait tetkikler ile halk edebiyat� ürünleri, halk müzi�i, halk

    4 Levent �pekkan, “Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Halkbilim Alan�nda Çal��ma Yapan Kurulu�lar”, Halkbilim, S. 44- 46, s.28. 5 Levent �pekkan, a.g.m., S. 44- 46, s. 36.

  • 4

    oyunlar� ve halk seyirlik oyunlar�na dair çal��malarda da bulunmu� ve bu

    çal��malar� yay�mlamak üzere birçok dergi ç�karm��t�r.

    Boratav’�n 1939 y�l�nda Dil ve Tarih- Co�rafya Fakültesi’nde kurdu�u

    halk edebiyat� kürsüsünde ise, kapat�lmas�na kadar(1948) geçen dönemde

    halk edebiyat� ve halkbilimi ile ilgili ciddi bir malzeme toplanm��t�r.

    ��te bir yandan devlet eliyle, öbür yandan da bilimsel yöntemlerle

    toplanmaya ve yay�mlanmaya ba�lanan halk mahsulleri, o dönemde ya�am��

    bütün merakl� ara�t�rmac�lar� ve heveskârlar� oldu�u gibi, Sadettin Nüzhet

    Ergun’u da yak�ndan ilgilendirmi�; o da gerek kütüphaneleri dola�arak

    gerekse bulundu�u yörenin halk�ndan toplad��� her malzemeyi

    de�erlendirerek kitap ve makaleleriyle okuyucuya ve ara�t�r�c�ya sunmu�, bu

    alanda gücü yetti�ince hizmete çal��m��t�r. Bu anlamda, Cumhuriyet dönemi

    ayd�nlanma hareketine eserleriyle pek çok fayda sa�layan Ergun, Türk

    edebiyat� tarihinde de unutulmaz bir isim olarak yerini alm��t�r.

  • B�R�NC� BÖLÜM

    1. SADETT�N NÜZHET ERGUN’UN HAYATI 1.1. Do�umu, Ailesi, Çocuklu�u

    Hüseyin Sadettin Nüzhet Ergun, 1901’de Bursa’da do�mu�tur.1

    Babas�, Yemen’de �ehit olan Kola�as� Ali Efendi, dedesi Müftü Abdullah

    Efendi’dir. Annesi Sadiye Han�m, Yeni�ehir Fener Sadi Dergâh� �eyhi ve

    divan �airi Mehmet Vehbi Efendi2’nin k�z�d�r. Annesinin day�lar� Lütfi ve

    Muhiddin efendiler de bas�lmam�� birer divanlar� olan �airlerdir.

    �çine do�du�u aileye bak�l�nca, Sadettin Nüzhet’in manevi dünyas�n�

    ve bu dünyan�n kendisine kazand�rd�klar�n� anlamak hiç de zor de�ildir.

    �üphesiz ki tarikat kültüründen gelen, �iirle u�ra�an ve durmaks�z�n

    üretmeye çal��an Ergun’un ki�ili�inde ve hayat felsefesindeki zemin, ailesi ve

    bu aileden getirdi�i özelliklerdedir.

    Ali Bey ve Sadiye Han�m’�n dört çocu�undan biri olan Sadettin Nüzhet

    Ergun’un a�abeyi Abdullah Gürsel emekli bir binba��, küçük karde�lerinden

    Osman Gürsel Üsküdar Üçüncü Selim �lkokulu’ndan emekli bir ö�retmendir.

    Di�er karde�i ise Avni Gürsel’dir.

    �ki defa evlenen Ergun, be� çocuk sahibidir. 1937’de ayr�ld��� ilk e�i

    Nezahat Dilek’ten Solmaz (d. 11 Ocak 1928) ve Suna (d. 5 May�s 1940)

    isimlerinde iki k�z, Ergun Celal (d. 2 �ubat 1932) isminde bir erkek çocu�u;

    ikinci e�i �erife �âhende Han�m’dan ise Muhiddin Özden (d. 27 Ekim 1938)

    isminde bir erkek çocu�u vard�r.3

    1 Sadettin Nüzhet’in do�um tarihi, �slam Ansiklopedisinde 1899 olarak kaydedilmi�se de di�er kaynaklarda bu tarih 1901’dir. Bu farkl�l�k, Hicri y�l�n Miladi y�la çevrilmesinde do�mu� olabilir. 2 “Yeni�ehir Fener’de do�mu�(1837), �stanbul’da(1885) ölmü�tür. Babas�, Sadiye me�ayihinden �eyh Haf�z Muhiddin �evki Efendi’dir. Hoca Mahmut Efendi’den icazet alm��t�r. Hacca gidip �stanbul’a dönü�ünde Abdüsselam Dergâh� �eyhi Ko�ac�zade Galib Efendi’den hilafet al�r. Yeni�ehir’in i�gali üzerine �zmir’e gider; daha sonralar� Bursa ve �stanbul’da bulunur. Küçük bir divan� olup 1870’te bas�lm��t�r.” Türk Dili ve Edebiyat� Ansiklopedisi, C. 8, s. 527. 3 Musiki Mecmuas�’nda, çocuklar�n�n o gün için hayatta oldu�u yaz�yorsa da bugün için bu bilginin do�rulu�unu bilmiyoruz. Bkz. Musiki Mecmuas�, “Sadettin Nüzhet Ergun Kimdir?”, S. 463, s. 38.

  • 6

    1.2. Ö�renim Hayat�

    �lk tahsilini Üsküdar �ttihat ve Terakki Numune Mektebi’nde

    tamamlayan Sadettin Nüzhet, bu arada Arapça ve Farsça ö�renir. Daha

    sonra Üsküdar Sultanisi’ne, oradan da Darülfünun Edebiyat Fakültesi Türk

    Edebiyat� Bölümü’ne devam eder. Burada Fuat Köprülü’nün ö�rencisi olan

    Ergun’un, baz� kaynaklarda, “bir ö�retmenin kaprisi üzerine” diploma

    alamad��� bilgisi kay�tl�ysa da, Saim Sakao�lu, �ükrü Elçin’in bu bilgiyi

    düzeltti�ini, Sadettin Nüzhet’in diplomas�n� alarak mezun oldu�unu

    bildirmektedir.4 Nitekim “�eyh Galip Hayat� ve Eserleri” ba�l�kl� tezinin de

    kabul edilmi� olmas�, bu bilgiyi destekler niteliktedir.

    Çocukluk ve gençlik y�llar� Üsküdar’da, Hallaç Baba Dergâh� içinde

    geçen S. Nüzhet, �stanbul d���na ancak memuriyet hayat�na at�ld��� zaman

    ç�kar.

    1.3. Tarikat� ve �eyhli�i

    Sadettin Nüzhet Ergun, annesi taraf�ndan Sâdîye5 tarikat�na

    mensuptur. Üsküdar’da Sâdîye tarikat� Hallaç Baba Dergâh�6 �eyhi olan

    4 Saim Sakao�lu, 1 �ubat 2001’de Türk Dil Kurumu’nda verdi�i konferansta, baz� kaynaklarda Sadettin Nüzhet’in diploma alamad��� bilgisinin bulundu�unu söylemi� fakat konferans metninin sonuna dü�tü�ü notla bu bilginin �ükrü Elçin taraf�ndan düzeltildi�ini bildirmi�tir: “ Sadettin Nüzhet, ülkenin içinde bulundu�u �artlar sebebiyle, ba�ka gençlerimiz gibi, fakülteyi bitirememi�ti. Ald��� görevlerde h�zla yükseliyor, ancak diplomas� olmad��� için daha üst makamlara gelemiyordu. Üniversite ö�rencisi oldu�umuz y�llarda, �öyle bir olay� ya�am��t�k: Bir gün hocam�z Prof. Köprülü s�n�fa girdi: “Arkada�lar, bugün ders yapmayaca��z, bugün diploma merasimi yapaca��z.” dedi. Sonradan ö�rendik ki dönemin üst yöneticileri, Ergun ve benzeri durumda olanlar�n hak ettikleri diplomalar�na kavu�malar�n� istemi�ler. O gün yap�lan pastal� diploma merasiminde, Ergun’dan ba�ka R�fk� Melul Meriç de belgesine kavu�mu�tur.” Bkz. Saim Sakao�lu, “ Yaz�l���n�n 75. Y�l�nda Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyat�”, Türk Dili, Nisan 2001, S.592, s. 496. 5 “Sadeddin Cibavî taraf�ndan �am’da kurulmu�, Arap kökenli bir tarikatt�r. Kurucusunun Cibal� olmas� dolay�s�yla, Cibavîlik olarak da an�l�r. Taglebîlik, Âcîzilik, Vefaîlik ve Selamîlik olmak üzere, yayg�n �ekilde örgütlenmi� dört kolu vard�r. Sadîlik, �stanbul’un gündelik hayat�na, �eyh Ebu’l Vefa-i �amî’nin temsil etti�i Vefaîlik ile Seyyid Abdüsselam �eybanî’nin temsil etti�i Selamîlik vas�tas�yla, 18. yüzy�l�n ba�lar�nda girebilmi�tir.” Ekrem I��n, Dünden Bugüne �stanbul Ansiklopedisi, C. 6, s. 391 - 394. 6“ Üsküdar Topta��’nda �nk�lap Mahallesi Çavu�dere Caddesinde yer almakta olan, kaynaklarda “Abdülhay Efendi” ve “Gani Efendi” adlar�yla da an�lan Hallaç Baba Tekkesi, Celvetî tarikat� mensuplar�ndan �eyh Abdülhay Efendi taraf�ndan, 16. yüzy�l�n sonlar�nda veya 17. yüzy�l�n ilk çeyre�inde kurulmu�tur. 19. yüzy�ldan itibaren Sadî tarikat�na ba�l� olarak görülen tekkenin, hangi

  • 7

    day�s� Ahmed Ferid vefat etti�inde, kendisinin erkek çocu�u olmad���ndan –

    tarikatlarda �eyhlik veraseti gere�i- dergâh�n �eyhli�ine getirilir. Fakat bu

    görev verildi�inde henüz çok küçük ya�ta– çe�itli kaynaklarda 6, 7, 8, veya 9

    ya�lar�nda oldu�u kaydedilmi�tir– oldu�undan kendisine önce Koska’daki

    Abdüsselam Dergâh� �eyhi Yahya Efendi, onun ölümünden sonra da �eyh

    Ali Fakrî Efendi7 vekâlet ederler.

    Nihayet 1921 y�l�nda, 20 ya��nda iken, Me�ihat Dairesi’nce imtihan

    edilen ve �eyhli�e liyakati anla��lan Sadettin Nüzhet, kendisine y�llar önce

    verilen s�fat� alarak, “�eyh” Hüseyin Sadettin olur. Ali Fakrî’den taç ve h�rka

    giyer, tarikat tabirince “postni�in-i ir�âd” olur ve Hallaç Baba Dergâh�’n�n son

    �eyhi olarak görev yapar. Üsküdarl� Talât, onun �eyhli�ine �u dörtlü�üyle

    tarih dü�mü�tür:

    “Bugün seccâde-i ir�âda geçti

    Tarîkat ehlinin bir ser-bülendi

    Dedi tarihini Dervî� Tal’ât

    Cenâb-� �eyh Sâ’düddin Efendi

    1340 (1921)

    Tarikatta Ali Fakrî’den “Vefî” mahlas�n� alan Ergun, Sâdîye tarikat�n�n

    yan� s�ra Rifâî ve Nak�ibendî tarikatlar�ndan da icazetname al�r.8

    Sadettin Nüzhet’in tarikattaki �eyhlik serüveni, 1925 y�l�nda tekkelerin

    kapat�lmas�yla son bulur. Bu tarihten itibaren memuriyet hayat� ba�lar.

    tarihte bu de�i�ikli�i geçirdi�i tam olarak bilinmemektedir. Ancak tekkeye ad�n� vermi� olan �eyh Gani Efendi’nin veya Hallaç Baba lakapl� �eyhin, tekkeyi ihya etmi� ve Sadîli�e intikal ettirmi� olmas� muhtemeldir. 1925’ten sonra bak�ms�zl�ktan harap dü�mü�, tevhidhane ile türbe 1963’te; mesken olarak kullan�lan harem ve selaml�k ise bundan sonra tarihe kar��m��t�r.” M. Baha Tanman, Dünden Bugüne �stanbul Ansiklopedisi, C. 3, s. 530 – 531. 7 �eyh Ali Fakrî’nin tercüme-i hâli ile 12 �iiri ve bir foto�raf� Türk �airleri’nin birinci cildinde mevcuttur. Bkz., Sadettin Nüzhet Ergun, Türk �airleri C. 1, s. 437 – 441. 8 Bu konuyla ilgili, Son As�r Türk �airleri’nde �öyle bir latife kay�tl�d�r:”�eyh Ali, fakrî olmay�p da ganî olsayd�, kim bilir daha neler verecekti?” �bnülemin, Mahmud Kemal, Son As�r Türk �airleri, C. IX, s. 1550.

  • 8

    1.4. Memuriyet Hayat�

    Stajyerli�ini Ankara Erkek Lisesi’nde tamamlayan Sadettin Nüzhet’in

    ö�retmenlik hayat�n�n büyük bir bölümü Konya’da ve �stanbul’da geçer.

    Konya’da Erkek ve K�z Muallim mektepleriyle, Konya Erkek Lisesi’nde dört y�l

    kadar görev yapar. Ard�ndan, 1927’de tekrar döndü�ü Ankara’da, önce Erkek

    Ö�retmen Okulu’nda, daha sonra da Orta Muallim Mektebi’nde edebiyat

    tarihi ve metinler �erhi derslerini verir. Buradan �stanbul’a tayin edilir ve

    Erenköy K�z Lisesi’nde edebiyat ö�retmeni olarak görev yapar. �stanbul’da

    ayr�ca, Haydarpa�a Lisesi, Maltepe, Hal�c�o�lu ve Kuleli Askeri liselerinde de

    be� y�l ayn� dersi verir. Yine bir y�l kadar Kad�köy Erkek Lisesi’nde, k�sa bir

    süre de �stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde ö�retim görevlisi olarak

    çal���r.

    Bu yo�un ö�retmenlik hayat�n�n ard�ndan, 1935 y�l�nda �stanbul

    Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi’nde memur olarak çal��maya ba�layan Ergun,

    bu görevi sürdürürken hastalan�r ve �kinci Dünya Sava�� s�ras�nda,

    hükümetin- tedbir olarak- isteyenlerin �stanbul’dan Anadolu’ya

    gidebileceklerini duyurmas� üzerine, hastal���n�n da verdi�i endi�eyle

    ailesiyle birlikte Çank�r�’ya gider.(1941)9

    30.6.1943 günü ba�lad��� Beyaz�t Devlet Kütüphanesi müdürlü�ü

    Ergun’un son görevidir.

    1.5. Vefat�

    Sadettin Nüzhet Ergun, Çank�r�’da bir süre kald�ktan sonra, �stanbul’a

    dönü�ünde s�k�nt�l� bir hayatla yüz yüze kal�r. Gerek ilerleyen hastal���n�n

    verdi�i ac� ve �st�raplar gerekse yoksulluk ve maruz kald��� rekabet,

    k�skançl�k ve iftiralar bu s�k�nt�lar� art�r�r. Hatta denilebilir ki bu s�k�nt�lar�n as�l

    sebebi, iftiralar olmu�tur. Çünkü bu sebeple kimi zaman sekteye u�rayan 9 Ekrem Bekta�, “Ergun, Sadedin Nüzhet”, �slam Ansiklopedisi, Türkiye Diyatnet Vakf� Yay�nlar�, C. 11, s.300.

  • 9

    çal��ma hayat�, yoksulluk ve maddi s�k�nt�lar� beraberinde getirirken; onun

    manevi dünyas�nda da onar�lmaz yaralar açm��t�r.

    Bu zor günlerde çekti�i s�k�nt�lar�n büyüklü�ünü, ö�rencisi Bedii N.

    �ehsuvaro�lu �öyle nakletmektedir: ”�kinci Dünya Harbi ve hemen onu takip

    eden zaman, son aylar� imi�. Birçok ilaçlar�, Kalsiyum Sandoz ve emsali güç

    bulunuyordu. O s�ralarda �stanbul sa�l�k müdür muavinli�ine bakt���m için

    dostlar�ma rica minnet bulabildi�im kadar�n� zaman zaman hocama

    götürürdüm. Bir gün yine pek bunalm�� bir ân� olacak ki götürdü�üm ilaçlar

    daha uzaktan �ifakâr bir tesir yapt�lar ve yüzü güldü. Memnuniyetinin maddî

    bir delili olarak bana bir eserinin yeni ç�kan ikinci cildini hediye etti ve ”Birinci

    cildi bende de kalmad�, �urada sahaflara bak. Bulabilirsen üstüne bir iki sat�r

    yaz� yazmak isterim.” dedi. Ne yaz�k ki ne ben günlük i�ler aras�nda vakit

    bulabildim, ne de onun ömrü beklemeye vefa etti ve bu da son görü�memiz

    imi�. Bu hat�ra bana öyle ac� oldu ki seneler sonra �u sat�rlar� yazarken bile

    yüre�im ayn� �st�rapla dolmaktad�r.”10

    Yine arkada�� Ali Nihat Tarlan’�n ifadesine göre, Sadettin Nüzhet

    yaln�z bu s�k�nt�lara gö�üs germek zorunda kalmam��, çal��malar� esnas�nda

    ortaya ç�kan yanl�� anla��lmalar da ba��n�n derde girmesine sebep olmu�tur:

    “Eski tezkirelerden fi�ler ç�kar�yor, bu fi�leri kar��la�t�rarak her �air üzerinde

    esasl� çal���yordu. Lüzumu kalmayan baz� at�lm�� fi�leri, Üsküdar’daki evinin

    arkas�ndaki arsada bulan zab�ta memurlar�, eski yaz�y� okuyamad�klar� için

    bunlar� siyasî birtak�m yaz�lar sanm��, toplam��lar ve zavall� Sadettin Nüzhet’i

    karakola götürmü�ler. Hakikat anla��l�ncaya kadar onu üzüntü içinde

    b�rakm��lard�.”11

    Bir taraftan rekabetle di�er taraftan bürokrasiyle böylesine u�ra�mak

    zorunda kalan Sadettin Nüzhet’e bu zor zamanlar�nda, Milli E�itim Bakan�

    Hasan Ali Yücel yeti�mi� ve kendisini Beyaz�t Devlet Kütüphanesi

    müdürlü�üne getirmi�tir. Sadettin Nüzhet gibi ara�t�rmaya merakl�, çal��may�

    seven, gayretli bir insan için bulunmaz bir nimet olan bu görev bile, ne yaz�k 10 Bedii N. �ehsuvaro�lu, “Sadettin Nüzhet Ergun”, Bilgi Mecmuas�, C. 13, S. 145, s. 13, 16. 11 Ali Nihat Tarlan’�n makalesi, Bedii N. �ehsuvaro�lu ve Muzaffer Gökman’in yay�mlad�klar� Ö�retmen- Edebiyat Tarihçisi- Yazar ve Kütüphaneci Sadettin Nüzhet Ergun ba�l�kl� kitapta yer almaktad�r. Makalenin tamam� için Sadettin Nüzhet Ergun Hakk�nda Yaz�lanlar bölümüne bak�n�z.

  • 10

    ki, d�� etkenler yüzünden istediklerini yapamad��� bir mevki haline gelmi�tir.

    Bunun canl� bir örne�i, ölümünün 30. y�l�nda, �stanbul Üniversitesi T�p Tarihi

    Enstitüsü’nde düzenlenen anma töreninde aktar�l�r: ”…Beyaz�t Devlet

    Kütüphanesi o zaman da derdi çok bir müessese idi. Adeta bir üniversite ders

    çal��ma yeri olarak i�leyen, iç yönetmeli�i olmayan, hedefi ve tarifi

    saptanmam�� olan bu müessesede devaml� huzur bozan olaylar ç�kar; bir

    idareci olarak yeti�memi�, insanlar� yaln�z iyi yönleriyle gören bu insan� hayli

    üzerdi. Bu da onun esasen bozuk olan sa�l���n� etkilerdi. �yi niyetlere

    ra�men, bu kütüphaneye tayin hatal�yd�. Hoca, mü�avir benzeri bir kadro ile

    tayin edilecek, ara�t�racak, yazacak, Türk milli kütüphanesini

    zenginle�tirecekti. Hâlbuki idareci olarak imkâns�zl�klar içinde bocal�yor,

    maddi s�k�nt�lar içinde ç�rp�n�yordu. O kadar ki notlar�n�, düzenli kâ��t

    bulamad���ndan gelen mektup zarflar�n�n içine, resmi gazetelerin ku�aklar�na

    kadar yazard�. Bat�l� bir ilim adam� olarak sistemli çal��mad���ndan

    ölümünden sonra iki çuval dolusu tür ve benzeri, her birine hocan�n göz nuru

    dökülmü� kâ��t parçalar� ailesi taraf�ndan al�n�p götürüldü. Hocay�

    çal��mas�ndan al�koyan devaml� misafirleri de vard�. Masas�n�n üzeri kitap ve

    notlarla dolu oldu�u zamanlar dahi gelip saatlerce otururlar, Beyaz�t �naralt�

    kahvesinden devaml� ta��nan çay, kahve kütüphanenin okuma salonundan

    müdür odas�na getirilir ve bu misafirler ikramdan sonra da bir türlü gitmeyi

    bilmezlerdi. Oysaki hocan�n kaybedecek hiç vakti yoktu. Zaman ölçüleri

    devaml� aleyhine i�leyip duruyordu……”12

    Bu son görevini sürdürürken, 25.04.1946 günü henüz 45 ya��nda iken,

    Milli E�itim Bakanl���’n�n Valideba�� Prevontoryumu’nda veremden ölen

    Sadettin Nüzhet; ömrünü geçirdi�i Üsküdar’da, Yeni Cami’de k�l�nan namaz�n

    ard�ndan, Karacaahmet mezarl���na, �air Nedim’in yak�nlar�na defnedilmi�tir.

    12 Bedi N. �ehsuvaro�lu, Muzaffer Gökman; Ö�retmen- Edebiyat Tarihçisi-Yazar ve Kütüphaneci Sadettin Nüzhet Ergun, �stanbul �ehir Kütüphanesi Kurma ve Ya�atma Derne�i Yay�nlar�, �stanbul, 1976, s.

  • 11

    1.6. Ki�ili�i

    Sadettin Nüzhet hakk�nda yaz�lanlar aras�nda, sesinin güzel oldu�u ve

    bu sebeple erken ya�ta musikiye ba�lad��� bilgisi bulunmaktad�r. Bu vadide,

    �eyh Said Özok’un13 ö�rencisi olan ve kendisinden ilahiler me�k etti�i

    kaydedilen Ergun’un, az say�da olmakla birlikte, besteledi�i eserleri de

    bulunmaktad�r. �iir, musiki ve edebiyatla ya�ayan Sadettin Nüzhet’in bu ilgi

    alanlar�, herhalde, hassas bir ruha, ince bir zevke sahip oldu�una delildir.

    Bütün bu hassasiyetine, k�r�lganl���na ra�men, bir yan� hep

    mücadelede olan ve ya�ad��� bütün olumsuzluklara, kendisini

    çekemeyenlerin yapt�klar� haks�zl�klara ra�men, her zaman çal��malar�na

    devam eden ve durumundan hiçbir zaman �ikâyetçi olmayan Ergun; kendisi

    hakk�nda anlat�lanlara göre; mütavaz�, çelebi, hayat�n her türlü sillelerini

    yemi� bir ki�i olmas�na ra�men bu durumdan �ikâyet etmeyen, olanlar� bir

    al�nyaz�s� olarak kabul eden birisidir. 14

    �lim alan�nda ise, ne olursa olsun çal��may� terk etmemi�, hastal���n�n

    en ileri safhalar�nda bile çal��ma iste�i, azmi kaybolmam��t�r. 15 Kendisinden

    aruz ve divan �iiri konular�nda özel ders alan Y�lmaz Öztuna; hocas�n�,

    asabi16, fevkalade çal��kan ve Osmanl� �iirinin her üç çe�idinde de

    mütehass�s bir bilgin olarak tan�mlamaktad�r.17

    �ahsî özellikleri konusunda söylenenler ne kadar do�rudur, bunu

    elbette herkes kendi anlay���nca yorumlayacakt�r. Fakat Sadettin Nüzhet

    Ergun’un en önemli özelli�inin çal��kanl��� ve azmi oldu�una �üphe yoktur.

    13 Üsküdar Do�anc�lar Safvetî Dergâh� �eyhi Abdürrahim �ükrî Efendi’nin o�lu olan �eyh Said Özok, �stanbul’da do�mu� ve 23 ya��ndaki iken bu dergâh�n �eyhli�ine geçmi�tir. Özok, 47 y�l �eyhli�i sürdürmü�, uzun müddet Hüdâyî ve Nasûhî dergâhlar�nda da zâkirba��l�k yapm��t�r. 90 ya��nda ölen bestekâr�n, eserlerinin ço�u unutulmu�tur. Bkz. Y�lmaz Öztuna, Türk Musikisi- Akademik Klasik Türk Sanat Musikisinin Ansiklopedik Sözlü�ü, C. 2, Orient Yay�nlar�, Ankara, 2006, s.180 14 Bedi N. �ehsuvaro�lu, Muzaffer Gökman, Ö�retmen- Edebiyat Tarihçisi- Yazar ve Kütüphaneci Sadettin Nüzhet Ergun, �stanbul �ehir Kütüphanesi Kurma ve Ya�atma Derne�i Yay�nlar�, �stanbul, 1976, s. 5 15 Bedi N. �ehsuvaro�lu, Muzaffer Gökman a.g.e, s. 4 16 Musiki Mecmuas�’nda, Sadettin Nüzhet’in o�lu Prof. Dr. Özden Erguner’den al�nan �ifahî bilgilerde, Ergun’un “asabi” ve musiki alan�nda “biraz” bilgisi oldu�u gibi “ansiklopedik” bilgilerin yanl�� oldu�u ve düzeltilmesi gerekti�i kay�tl�d�r. Bkz. Musiki Mecmuas�, S. 463, s. 38. 17 Y�lmaz Öztuna, Büyük Türk Musikisi Ansiklopedisi, C. 1, s. 261.

  • 12

    Nitekim herhangi bir eserini, önyarg�s�z ele al�p inceleyenler, bu kanaatin

    do�rulu�unu tasdik edecektir.

  • �K�NC� BÖLÜM

    2. SADETT�N NÜZHET ERGUN’UN ESERLER�

    Edebiyat hayat�na, Darülfünun’da ö�renci iken, ayn� okuldan arkada��

    Mehmet Mesih’in ç�kard��� Milli Mecmua’da yay�mlanan �iirleriyle giren

    Sadettin Nüzhet Ergun; burada �eyh Hüseyin Sadeddin imzas�yla �iirler

    yay�mlar. Eski tarzda yaz�lm�� bu mutasavv�fane gazellerin yan� s�ra, Yeni

    Fikir’de de garamî �iirler ba�l��� alt�nda yay�mlanm�� �iirlerine

    rastlanmaktad�r. Bu �iirler, halk edebiyat� naz�m �ekilleriyledir.

    Milli Mecmua’daki ilk �iirlerin ard�ndan, yine ayn� gazetede makaleleri

    yay�mlan�r. Burada ilk olarak, Türk tasavvuf dünyas�nda derin izler b�rakm��

    �mâm-� Rabbanî’nin felsefesine dair bir dizi makalesi ç�kar. 1341’de

    yay�mlad��� ilk eseri ve Yeni Fikir’de yay�mlanan Fahreddin-i Irakî’ye ait

    makaleleri, müellifin bu dönemde “tasavvuf” çal��malar� üzerinde

    yo�unla�t���n� göstermektedir. Daha sonra gelen çal��malar ise, divan

    edebiyat� ve özellikle halk edebiyat� sahas�ndad�r. Nitekim 1926’da

    yay�nlanan Halk �airleri’nin ilk kitab� ve ayn� y�l Mehmet Ferit’le mü�terek

    haz�rlanan Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyat� ile yine bu s�rada Yeni

    Fikir’de yay�mlanan Karacao�lan makalesi, halk edebiyat� sahas�nda

    yap�lacak yeni çal��malar�n habercisidir. Yeni Fikir’deki bu makaleden bir y�l

    sonra, Halk �airleri serisinin ikinci kitab� (Karacao�lan) yay�nlan�r.

    Karacao�lan �iirlerini bir araya getiren bu ilk eserin ard�ndan, yine Yeni

    Fikir’de yay�mlanan “Bekta�î Edebiyat� Hususiyetleri” ba�l�kl� yaz�, Ergun’un

    Bekta�îlik üzerine yay�mlad��� ilk çal��mad�r.

    1928 y�l�nda, Halk �airleri’nin üçüncü ve son kitab� olan “Gevherî”

    yay�nlan�r. Bu y�l içinde ayr�ca Gençlik, Babal�k, Yeni Fikir, Milli Mecmua ve

    Halk Bilgisi Haberleri’nde, halk edebiyat� metinlerinin toplanmas�, Bekta�î

    �airleri ve divan edebiyat� üzerine yaz�lm�� makaleleri görülmektedir. Bir y�l

    sonra “Pir Sultan Abdal”� ilim dünyas�na sunan müellif, bu arada Halk Bilgisi

    Haberleri ve Kervan’a da yaz�lar gönderir. Kervan’�n ilk say�s�n�n ilk

    sayfas�nda, dergiyle ayn� ad� ta��yan �iir, dergiyi ç�karanlar�n hedeflerini

  • 14

    gösterir niteliktedir. Yine ilk say�da ve daha sonraki iki say�da divan edebiyat�

    ile ilgili makaleleri yay�mlan�r.

    1930’da, o güne kadar Bekta�î edebiyat� ile ilgili yap�lm�� en hacimli

    çal��ma, “Bekta�î �airleri” yay�mlan�r ki bu eser ayn� zamanda içerdi�i

    nefeslerin say�s� ve Bekta�î nefeslerinin ilk defa toplu halde sunulmu� olmas�

    aç�s�ndan da ayr� bir öneme sahiptir. Bu dönem içinde makalelerden çok

    kitaplar�na a��rl�k veren Ergun, bir y�l sonra Türk Edebiyat� Tarihi’ni, 1932’de

    ise Mevlânâ ve �eyh Galip monografileri ile Mezar Kitabeleri’ni yay�mlar.

    1933 y�l�, ço�u yaln�z isimleri bilinen, karanl�kta kalm�� pek çok saz

    �airinin gün �����na ç�kt��� y�ld�r. Bu y�l içinde Â��k, Be�ikta�l� Gedâî,

    Hengâmî, Silleli Sürurî, Kâtibî, ve Kulo�lu’nu tan�tan ve toplad���

    manzumelerle her birinin monografisini haz�rlayan S. Nüzhet; Halk Bilgisi

    Haberleri’nde de Â��k Kerem’in �iirlerini yay�mlar. Â��klar�n yan� s�ra divan

    �airleri hakk�nda da çal��malar yapan müellif, ayn� zamanda Ne�atî, Rami

    Pa�a, Sabuhi ve �eyhülislam Bahâyî divanlar�n�, yeni harflerle Türkçeye

    kazand�r�r. Bu arada, Nam�k Kemal’in Hayat� ve �iirleri adl� eseri de

    yay�nlan�r.

    1934’te “Cenap �ehabettin” ve “Samih Rifat’�n” hayat� ve eserleri

    yan�nda, “Fehim-i Kadim” divan� da yeni harflerle ilim dünyas�na kazand�r�l�r.

    Bir y�l sonra, “Baki divan�” Latin harfleriyle bas�l�r ve liseler için “Edebiyat ve

    Edebiyat Tarihi Özü” ile ilkinden daha detayl� bilgiler sunan “�eyh Galip-

    Hayat� ve Eserleri” yay�mlan�r.

    1936 y�l�nda “Â��k Ömer” ile ilgili önemli eseriyle, daha sonra â��k

    hakk�nda yap�lan pek çok çal��mada ad�ndan söz ettirecek olan Ergun, belki

    de bu eserden çok daha fazla ilgi görecek ve takdir toplayacak olan “Türk

    �airleri”nin ilk fasikülünü ç�kar�r. Müellifin ölümüne kadar ç�kmaya devam

    edecek bu fasiküller, y�llar içinde üç büyük cilt kal�nl���na ula��r ve yar�m

    kalm�� haliyle bile Türk edebiyat�n�n önemli kaynaklar� aras�ndaki yerini al�r.

    Ayn� y�l Ülkü Mecmuas�’nda da Â��k Halil hakk�ndaki yaz�s� yay�mlan�r.

    1937’de ise, art arda “Ali Canip”, “Aka Gündüz” ve “Ali Nihat Tarlan”

    monografileri yay�nlan�r. Ard�ndan, 1938’de “Halk Edebiyat� Antolojisi” ve

  • 15

    1941’de “Nam�k Kemal’in �iirleri” bas�l�r. Bu arada, biri Türklük’te, ikisi

    Ç�naralt�’nda olmak üzere üç makale daha yay�mlanm��t�r.

    Müellifin iki cilt halinde yay�mlamay� dü�ündü�ü “Türk Musikisi

    Antolojisi”nin dini eserler bölümünün ilki 1942 y�l�nda, ikinci ise bir y�l sonra

    yay�nlan�r.

    Bu arada Bekta�î edebiyat� ile ilgili çal��malar�n� sürdüren Ergun,

    toplad��� nefesleri, 1944’te Bekta�î �airleri ve Nefesleri ad�yla, iki cilt bir

    arada oldu�u halde sunar. Bu yay�ndan iki y�l sonra ise Hatâyî’nin nefesleri

    yay�mlan�r. Bu eser, müellifin son eseridir. Ölümünün ard�ndan, Bekta�î

    Nefesleri, üç cilt halinde yine ayn� adla (Bekta�î �airleri ve Nefesleri) tekrar

    bas�l�r. �lk kez 1926 y�l�nda bas�lan Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyat� ise,

    ilk bask�s�ndan ancak 76 y�l sonra yeni harflerle yay�nlan�r.

    Daha kitaplar� yay�nlanmadan pek çok gazete ve dergide, farkl�

    alanlara ait yaz�lar� ç�km��, kitaplar�n�n bas�m�ndan sonra ise olumlu ya da

    olumsuz tenkitlerle çok yerde ad� ve eserleri zikredilmi� olan Sadettin Nüzhet;

    bu ele�tirilere, yine gazete veya dergilerde cevap vermek durumunda kalm��,

    yan� s�ra yeni ç�kan eserlerle ilgili tenkit ve tahlil yaz�lar� da kaleme alm��t�r.

    Türk edebiyat�n�n her sahas�yla yak�ndan ilgilenmi� ve yo�un mesailer

    sonucu elde etti�i bilgileri yeni çal��acaklara vesika olmas� amac�yla,

    cömertçe sunmu� olan Ergun’un, bugün elimizde- tekrar bask�lar� hariç- 40

    kadar kitab� bulunmaktad�r. Bunlar�n yan� s�ra, �slam Ansiklopedisi (MEB

    yay�n�), �slam- Türk Ansiklopedisi gibi baz� ansiklopedilerde de yaz�lar�

    bulunmaktad�r.

    Neredeyse ömrünün her y�l�na bir kitap s��d�ran bu ara�t�rmac� ruhun

    eserlerinde göze çarpan en önemli nokta, yorumdan çok belgelerin sunulmu�

    olmas�d�r. �kinci bir hususiyet ise, müellifin bir plan dâhilinde haz�rlay�p,

    sonunu getirmeyi dü�ündü�ü pek çok eserinin yar�da kalmas�d�r. �lk eserden

    itibaren ba�layan bu talihsizlik, edebiyat hayat� boyunca müellifin pe�ini

    b�rakmam��t�r. Gerek Türk Musikisi Antolojisi gerekse Türk �airleri gibi birkaç

    cilt büyüklü�ünde dü�ünülmü� birçok de�erli çal��ma, ne yaz�k ki ömrün

    vefas�zl���, belki en çok da maddi imkâns�zl�klar yüzünden yar�da kalm��t�r.

    Zira “Türk �airleri’nin matbaadan gelecek formas�n�, hasta yata��nda

  • 16

    beklerken bakkala sat�ld���n� duymak talihsizli�ine de”1 bu maddi s�k�nt�lar

    yüzünden u�ram��t�r.

    1 Bedii N. �ehsuvaro�lu, Muzaffer Gökmen, Ö�retmen- Edebiyat Tarihçisi- Yazar ve Kütüphaneci Sadettin Nüzhet Ergun, �stanbul �ehir Kütüphanesi Kurma ve Ya�atma Derne�i Yay�nlar�, �stanbul, 1976, s.6.

  • 17

    2. 1. K�TAPLARININ TAVS�F� 1- �LM-� TASAVVUF

    1341 y�l�nda, Kader Matbaas�

    taraf�ndan bas�lan “�lm-i Tasavvuf”,

    Sadettin Nüzhet Ergun’un, �eyh Hüseyin

    Sadettin nam�yla yay�mlad��� ilk ve tek

    eseridir. Bu eserden sonraki y�llarda �eyhlik

    unvan�n� kaybeden yazar, daha sonra

    yapt��� bütün çal��malar�nda Sadettin

    Nüzhet Ergun imzas�n� kullanacakt�r.

    Eser, bir buçuk sayfal�k

    “�fade”nin(s.3-4.) ard�ndan, “Dibace”(s. 5-

    8) bölümü de dâhil olmak üzere dört

    bölümden olu�maktad�r.

    “Dibace”de, k�saca, “tasavvufun tarifi”, “mevzuu ve mesâili”,

    “mertebesi”, “faydas�” konular�na de�inen müellif; eserin devr-i risalet, devr-i

    sahabi, devr-i tabiîn, devr-i mütekaddimîn ve devr-i müteahhirîn olmak üzere

    be� bölüme ayr�ld���n� belirtilmi�se de, bunlardan yaln�z ilk üçü mevcuttur.

    Di�er bölümlerin içerikleri �u �ekilde s�n�fland�r�lm��t�r:

    Birinci Fas�l

    1- Devr-i Risalet (s. 9- 13)

    2- Nübüvvet, risalet, vilayet( s. 13- 15)

    �kinci Fas�l

    1- Devr-i Sahabî( s. 16- 21)

    2- Telkin-i zikr( s.22- 23)

    3- Fazilet-i zikr( s. 24- 34)

    4- �ctima-i zikr ve hâlât-i zikriyye(s. 34- 47)

    5- H�rka( s. 47- 62)

    Üçüncü Fas�l

  • 18

    1- Devr-i tâbiîn( s. 63- 66)

    2- Esbab-� ilm( s. 66 -80)

    Bu üç bölümde ele al�nan her bir konu, ayetler ve hadislerden örnekler

    vermek suretiyle aç�klanm��t�r.

    Eserin kapa��nda yer alan “birinci cilt” ibaresi ve 80. sayfada, yar�m

    kalm�� bir ifadeyle bitirilmi� olmas�, S. Nüzhet’in tamamlanamam��

    eserlerinden oldu�unu göstermektedir. Zira müellifin “�fade” ba�l��� alt�nda

    belirtti�i üzere, elde edilen bilgiler do�rultusunda 7 cilt olarak dü�ünülen �lm-i

    Tasavvuf; birinci ciltte, hem de yar�m kalm��t�r.

    Yine müellifin bildirdi�i üzere, tasavvufun zuhur ve inti�ar� ile erbab-�

    velayetin marifetteki mütefâvit-i idrakat�n� ihtiva eden ve ihsâri mahiyette olan

    birinci cildin ard�ndan; di�er ciltler s�ras�yla “tarikatlar”, “ahlakiyat ve s�rriyat”,

    “itikadiyat”, “edebiyat ve tevhit” konular�n� içerecektir. �slam tasavvufunun

    burada son bulaca��n� belirten Ergun, yedinci ciltte Garp filozoflar�n�n vahdet-

    i vücut ve vahdet-i mevcut nazariyelerini ve �ark tasavvufu ile aralar�ndaki

    fark� göstermek gayesindedir.

    Hem �ark tasavvuf tarihine ���k tutmak hem de �ark ve Garb�n

    dü�ünü� ve duyu�taki farklar�n� ortaya koyarak tasavvuf tarihi aç�s�ndan

    önemli bir eser olu�turmak hedefinde olan müellif, amac�na ula�m�� olsayd�

    hiç �üphe yok ki pek çok tasavvuf çal��mas�na kaynakl�k edecek mahiyette

    büyük bir esere imza atm�� olacakt�.

  • 19

    2- KONYA V�LAYET� HALK�YAT VE HARS�YATI

    Sadettin Nüzhet Ergun’un Konya

    Erkek Muallim Mektebi edebiyat ö�retmeni

    iken, ayn� okulun ruhiyat muallimi Ferit Bey’le

    birlikte yazm�� oldu�u Konya Vilayeti Halkiyat

    ve Harsiyat�, 1926 y�l�nda, Vilayet

    Matbaas�’nca yay�mlanm��t�r.

    Müellifler “Ba�lang�ç” bölümünde,

    Avrupa’da çok önceleri ba�layan fakat

    ülkemizde ancak Cumhuriyet döneminde

    önem kazanan halkiyat�n, “milletlerin iç

    yüzlerini, halis özlerini tan�mak ve geçirdikleri

    devre ve yükseli�leri ö�renmek için” toplanmas� gerekti�i üzerinde

    durmu�lard�r. Ayn� bölümde, halkiyat terimi aç�klanm�� ve halkiyata ait

    mahsulleri toplaman�n önemi üzerinde durulmu�; bu i�in ise zaman zaman

    gazetelerde halk �iiri ya da halk hikâyesi yay�mlamaktan öte, bilimsel bir

    inceleme ve bu incelemelerin yaz�ya geçirilmesi �eklinde yap�lmas� gerekti�i

    belirtilmi�tir. Bu do�rultuda, Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyat�’n�, Konya

    için ileride vücuda getirilecek büyük halkiyat�n ilk çekirde�ini te�kil edece�ini

    umarak yay�mlam��lard�r.

    Ba�lang�c�n ard�ndan, on bölüme ayr�lan eserin ilk bölümü “Konya �li

    �airleri”ne ayr�lm��t�r. 86 �airin k�sa hâl tercümeleriyle eserlerinden örneklere

    yer verilen bu bölümde, �airler Arap alfabesi harf s�ras�na göre dizilmi�tir.

    �çlerinde, o dönemde hayatta olanlar�n yan� s�ra Mevlana gibi, Konya’da

    ya�am�� ve ad� Konya ile bütünle�mi� büyük �ah�slar da vard�r. Fakat 147

    sayfal�k bu bölümün, herhalde en önemli yan�, o dönemde isimleri bile

    duyulmam��; köylerde, kasabalarda ya�ay�p �iir söyleyen pek çok halk �airini

    tan�tmas� ve onlar�n �iirlerinden örnekler sunmas�d�r. Kitab�n belki de en fazla

    tenkit edilen bu bölümünde, öncelikle “Konya �li �airleri”nden kastedilen gaye

    aç�klanm�� olsayd�, belki de tenkit sebebi olan pek çok konuya aç�kl�k

    getirilmi� olurdu.

  • 20

    �kinci bölüm “Mani”lere ayr�lm��t�r.(s.149 – 177). Manilerin �ekil

    özellikleri ve halk aras�nda nerede, ne amaçla ve nas�l söylendikleri hakk�nda

    be� sayfal�k bir aç�klama yap�lm��, toplanan 345 mani örne�i, alfabe s�ras�na

    göre ve numaraland�r�larak sunulmu�tur.

    “Ninni” bahsine ayr�lan üçüncü bölümde, ninnilerin konular� üzerinde

    durulmu� ve 60 ninni örne�i verilmi�tir.

    Dördüncü bölümde “türkü”ler (s.185- 207) ele al�nm��; türkünün türleri,

    �ekli, okundu�u zamanlar ve türkü sahibi â��klarla ilgili olarak k�sa bilgiler

    verilmi�tir. �ki sayfal�k bu aç�klamalar�n ard�ndan, elde edilen 57 türkü örne�i

    sunulmu�tur.

    Be�inci bölümde “a��t”lar�n hangi olaylar üzerine yaz�ld���, Türk

    edebiyat�ndaki eskili�i, özellikle cenaze a��tlar� �ekline dönü�mesi gibi

    konulardan bahsedilmi� ve a��tlar�n halk edebiyat�m�zdaki yerini vurgulamak

    aç�s�ndan cenaze evlerine ça�r�lan a��tç� kad�nlarla k�z k�nalar�nda söylenen

    beyitlerden söz edilmi�tir. Bu bölümde 19 a��t örne�i yer almaktad�r.

    Alt�nc� bölümde “bilmece”den bahseden müellifler, örneklerden önce

    verilen iki sayfal�k aç�klamada, bilmecelerin hangi amaca hizmet etti�i, divan

    edebiyat�nda ald��� isimler, çocuklar�n ö�reniminde üstlendi�i görevler

    hakk�nda bilgi vermekte; Â��k edebiyat�nda, “muamma asma”dan

    bahsederek Kenzi’ye ait bir örnekle bilmecenin bu sahadaki yerini

    belirtmektedirler. Bugünkü anlamda “bulmacalar”, gençlerin zihinlerinin

    aç�lmas�na, bilgilerinin geli�mesine yard�mc� olacak bilmeceler olarak

    tan�mlanm��; gazetelerden, bu tür bilmecelere örnekler verilmi�tir. Bu

    bölümde, bilmeceler ve â��k muammalar� bir arada oldu�u halde, toplam 133

    örnek bulunmaktad�r.

    Yedinci bölüm “atasözleri(darb-� meseller)”, “emsalî f�kralar”, “tabirler”

    ve “tekerlemelerden” olu�maktad�r. Di�er bölümlerde oldu�u gibi, burada da

    her bir konu hakk�nda k�sa bilgiler ve örnekler mevcuttur. 2058 atasözü

    örne�i ile Levnî’nin atalar sözü destan�, 81 f�kra örne�i, 279 tabir ve 65

    tekerleme örne�i yer almaktad�r.

  • 21

    “Kinaye” bahsinin ele al�nd��� sekizinci bölümde, kinayelerin hangi

    amaçlarla kullan�ld��� ve özellikleri hakk�nda bilgiler verilmi� ve 59 kinaye

    örne�i sunulmu�tur.

    Dokuzuncu bölümün ba�l��� olan “dilekler- ilençler”le ilgili olarak, “dinî

    ve toplumsal hayat�m�z�n bir gere�i olduklar� ve seçkinler aras�nda de�il,

    daha çok Konya halk� ve özellikle Konyal� kad�nlar aras�nda yayg�n olduklar�”

    belirtilmi�tir. Bu bölümde de örnek olarak, 86 dilek, 111 ilenç örne�i

    verilmi�tir.

    Son bölümde ise, ba�lang�ç k�sm�nda belirtildi�i üzere, “milliyetçilik

    ak�m�n�n ö�renilmesi gereken konular�ndan oldu�u dü�ünülen Türk

    adlar�ndan, okuyucular� �evke getirmek amac�yla” örnekler verilmi�tir. Bu

    bölümde, 49u han�mlara, 143ü erkeklere ait olmak üzere 192 Türk ad� yer

    almaktad�r.

    “�laveler” bölümünde, eserin ilk bölümünde yer almayan 11 Konya

    �airinin hâl tercümeleri ile eserleri bulunmaktad�r. Bunun yan� s�ra, ilk

    bölümde yer almalar�na ra�men, bir �iiri unutulan Naim Haz�m, destan�n�n

    son bendi yanl��l�kla yaz�lmayan �em’i, daha sonra üç ko�mas� daha elde

    edilen Zehri ile eserin tab�ndan sonra ölen Gufrani de bu bölümde

    bulunmaktad�r.

    Eserin sonuna, Konya’da kullan�ld��� �ekliyle okuyucunun

    anlayamayaca�� dü�ünülen 92 kelimenin aç�kland��� küçük bir sözlük

    konulmu�tur.

    347 sayfal�k Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyat�, derlenen folklorik

    malzemeyle ilgili yeterli bilgi verilmemesine ra�men, “Cumhuriyet döneminde

    yay�mlanmaya ba�layan bölge ve illerin folklorik monografilerine öncülük ve

    örneklik etmi� olmas� bak�m�ndan büyük bir öneme sahiptir.”1

    Eserin ikinci bask�s�, ilk bask�dan y�llar sonra, 2002’de, yay�mlan�r.

    1 Türk Dili ve Edebiyat� Ansiklopedisi, C. 5, s.393.

  • 22

    3- HALK �A�RLER� (Birinci Kitap)

    Bir külliyat halinde yay�mlamay�

    dü�ündü�ü “Halk �airleri” serisinin ilk

    kitab�n� 1926 y�l�nda ilim dünyas�na sunan

    Sadettin Nüzhet Ergun, eserinde – ço�u 19.

    yy. sonlar�nda ya�am��- 19 �airi ele

    alm��t�r. Bu �airlerin bir k�sm�n�n �iirleri

    yan�nda hâl tercümeleri de mevcutken;

    baz�lar�n�n-Benli Halime, Ravzi gibi-

    yaln�zca �iirleri verilmi�tir. Fakat bu

    �iirlerden elde edilen baz� ç�kar�mlarla

    �airlerin –en az�ndan- ya�ad�klar� dönemle

    ilgili tespitlerde bulundu�u görülmektedir. �üphesiz ki o dönem için önemsiz

    görülebilecek bu ç�kar�mlar, daha sonraki çal��malara veya elde edilecek yeni

    belgelere ���k tutabilmek aç�s�ndan oldukça önemli tespitlerdir.

    Eserin “Ba�lang�ç” k�sm�nda cönkler, tezkireler, sefineler,

    menak�pnameler, tarihler, ya�ayan ihtiyar â��klar ve a��tç� kad�nlardan ald���

    notlar� kaynak olarak gösteren müellif; bu bölümde ayr�ca, halk �airlerinin

    tasnifi üzerinde durur. Milli vezinle yazan her �airi, halk �airi sayan ve bu

    itibarla â��klar, Bat�niler ve halk �airlerini bir bütün olarak gören Ergun,

    bunlar�n hepsini halk �airi olarak kabul eder ve bu �airleri dört zümreye ay�r�r.

    Halk �airleri külliyat�n� bu tasnife göre düzenledi�ini belirten S. Nüzhet,

    görülüyor ki bu tasnifte özensiz davranm��; yapm�� oldu�u tasnifin yeterince

    aç�k ve anla��l�r olmas�na dikkat etmemi�tir. Nitekim Türkiyat mecmuas�nda

    bu önemli eserle ilgili kaleme al�nan yaz�da1, olumsuz olarak ele�tirilen tek

    taraf, “tasnif” meselesidir. Yaz�da, birinci ve üçüncü s�n�fa dâhil edilen

    �airlerin “halk” ve “tekke” �airleri �eklinde kolayca ayr�labilece�i; fakat ikinci

    ve dördüncü k�s�mlarda bahsedilen �airlerin ay�rt edilemeyece�i belirtilmi�tir.

    Böyle bir tasnif yerine, milli �ekil ve vezinle yazan �airlerin mensup olduklar�

    1 Türkiyat mecmuas�, C. 2, �stanbul, 1928, s.545- 546.

  • 23

    sosyal s�n�f, hitap ettikleri muhit ve edebi �ahsiyetlerine göre

    s�n�fland�r�labilece�i fikri ortaya at�lm��t�r. Bunun yan� s�ra, tasnifin

    uygulamadaki zorlu�u ve yetersizli�i üzerinde de durulmu� ve bu zorluk

    örneklerle ortaya koyulmu�tur.

    Arap harfleriyle düzenlenmi� olan eserde, �airlerin s�ras� da Arap

    harfleri düzenine göre verilmi�, bu konuda ba�ka bir düzenleme

    yap�lmam��t�r. Oysa ba�lang�çta “halk �airleri” serisinin, yapm�� oldu�u

    tasnife göre yay�mlanaca��n� belirten yazar; yapt��� tasnife göre bir yay�m

    s�ras� izleseydi, hem tasnifle ilgili ak�llardaki soru i�aretlerine bizzat �airlerden

    örneklerle cevap verebilir hem de daha derli toplu bir yay�m s�ras� izlemi�

    olurdu. Bununla ilgili izlenebilecek ba�ka bir yol da; ya eserde yer alan �airleri

    yapm�� oldu�u tasnifte belli bir yere oturtmak ya da eserdeki isimleri

    ba�lang�çtaki tasnife uygun olarak dizmekti.

    Eserde yer alan �airler, s�ras�yla Ülfeti, �mdadi, Emine Han�m, Benli

    Halime, Pesendi, Çe�mi, Hüzni, Deli �brahim, Rasim, Ravzi, Sünbül Kad�n,

    �öhret Han�m, �eyh Ana Ahmet A�a, Tahir, Â��k Mehmet, Uryani, Gufrani,

    ve Fil Ahmet’tir. Bunlardan özellikle Deli �brahim’in �iirlerini, bizzat kendi

    a�z�ndan yazd���n� belirten müellif, bir halk �airinin eserlerini kaybolup

    gitmekten kurtarm�� olman�n yan�nda, halk edebiyat� sahas�na- belki de

    karanl�kta kalabilecek bir ismi - ç�karm�� olmas� sebebiyle de önemli bir

    hizmette bulunmu�tur.

    �airlerle ilgili bölümün ard�ndan “Tashihat” ve “Fihrist” bölümleriyle

    sona eren eser; içersinde yer alan destanlar, manzumelerde geçen mahalli

    kelimeler, yer adlar� ve o yerlere mahsus baz� durumlar� aç�klamas� ve

    yaz�ld��� döneme ���k tutabilecek manzumeler sunmas� dolay�s�yla son

    derece önemlidir.

  • 24

    4- KARACAO�LAN

    “Halk �airleri” serisinin ikinci kitab�

    olan “Karacao�lan”, 1927 y�l�nda, Konya

    Vilayet Matbaas�nca yay�mlanm�� ve daha

    sonra pek çok kez bas�lm�� önemli bir

    eserdir. Bu önem, Karacao�lan �iirlerinin ilk

    kez bir araya getirilmi� olmas�

    dolay�s�ylad�r. �lim dünyas�na F. Köprülü

    taraf�ndan tan�t�lan ve daha sonra �iirleri

    pek çok yerde yay�mlanan Karacao�lan,

    alan�n ilk eseri olan bu kitapla okuyucuya

    tan�t�lm��t�r.

    Yedi sayfal�k küçük bir Ba�lang�ç(s.3 -10) bölümü, Karacao�lan’�n 273

    �iiri ve Lügatçe bölümlerinden olu�an bu ilk bask�da, Karacao�lan’la ilgili

    bilgilerden ziyade, elde edilen �iirlerin toplu halde sunulmas� amac� göze

    çarpmaktad�r. Zira ba�lang�ç k�sm�nda, “halk edebiyat�n�n en kuvvetli bir

    mümessili olan Karacao�lan hakk�nda verece�i malumat�n pek noksan

    oldu�unu”(s.3) belirten müellif; â����n nereli oldu�u, hangi devirde ya�ad���

    ve ölümü ile ilgili olarak, ancak yaz�lanlar� kar��la�t�rmak suretiyle ve elde

    etti�i �iirlerden hareketle baz� ç�kar�mlarda bulunabilmi�tir.

    Bu bölümde ayr�ca, eserde mevcut olan �iirlerin yaln�z müellif

    taraf�ndan de�il, ba�kalar� vas�tas�yla da topland��� bildirilmi� ve bu

    �ah�slar�n gönderdikleri de dâhil 500 �iir elde edildi�i belirtilmi�tir. Bunlar

    içinde mükerrer olanlar elendi�inde, bu say� 300’e inmi�tir. Buna ra�men

    müellif, toplam�� oldu�u bütün �iirlerin Karacao�lan’a ait olmayabilece�i

    gerçe�ini de göz ard� etmemi�tir.

    Eserin amac�n�n “nazariye serdetmek ya da kanun ç�karmak de�il,

    vesika toplayarak daha sonra bu konuda çal��acaklara malzeme sunmak”

    oldu�unu belirten Ergun, eserin daha sonraki bask�lar�nda da görüldü�ü

    üzere, ba�lad��� i�in pe�ini b�rakmam�� ve her bask�da Karacao�lan ile ilgili

    yap�lan yeni çal��malardan söz etmi�tir.

  • 25

    Ba�lang�ç bölümünün ard�ndan â����n �iirleri, ilk harfleri dikkate

    al�narak, alfabetik s�rayla sunulmu�tur. Dipnotlarda, nüsha farklar� ile baz�

    kelimelerin aç�klamalar� yap�lm��; lügatçe k�sm�nda ise baz�lar� geni�

    aç�klamalarla olmak üzere 51 kelimenin aç�klamas� verilmi�tir.

    5- GEVHER�

    “Halk �airleri”nin üçüncü kitab� olan

    “Gevheri”, 1928 y�l�nda, Ahmet Kâmil

    Matbaas� taraf�ndan bas�lm��t�r.

    Eser, dört sayfal�k “Ba�lang�ç”

    bölümü(s.3 -7) ile Gevheri’nin �iirlerini(s. 8-

    80) içermektedir. 80 sayfal�k risale,

    Gevheri’nin divançesi niteli�inde, â����n

    �iirlerini bir araya getiren ilk eser olmas�

    aç�s�ndan önemlidir.

    Ba�lang�ç bölümünde, Gevheri’nin

    17. asr�n �öhretli â��klar�ndan olmas�na

    ra�men, hakk�nda bilinenlerin çok az oldu�unu bildiren müellif; o güne kadar

    â��kla ilgili yay�mlanan tek kaynak olarak Köprülü’nün makalesini1 aynen

    nakletmi�tir. Hadikatü’�-�üheda ve Tuhfetü’l-Hattatîn’den al�nt�larla, Gevheri

    hakk�nda baz� bilgilerin ortaya koyuldu�u bu iki makaleden, ���n ya�ad���

    yüzy�l, tahsili, �öhreti ve tarikat� tespit edilmekte ve serhat illerinde bulundu�u

    neticesi ç�kar�lmaktad�r. �iirlerin verildi�i ikinci bölümde ise Sadettin Nüzhet,

    ���n bir m�sras�ndan hareketle, ad�n� da kaydetmektedir.(s. 25)

    Eserde, 162’si hece vezniyle, 8’i aruzla yaz�lm�� olmak üzere,

    Gevheri’nin 170 �iiri mevcuttur. Bu �iirlerden 115’ini, 60 -70 kadar cönk ile

    daha önce yay�mlanm�� iki eserden (22 tane) toplad���n� belirten müellif;

    60’�n� da Kayseri Müdde-i Umumi Muavini Ahmet Bey’in gönderdi�ini

    1 “Â��k Gevheri’ye Ait �ki Mühim Vesika”,Yeni Mecmua, S. 86.

  • 26

    bildirmektedir. Dolay�s�yla, eserde yer alan �iirlerden 22’si daha önce

    kaydedilmi�, 148’i ilk defa bu eserde kaydedilen �iirlerdir.

    �iirler, ko�malar(137), semailer(26) ve divanlar(7) ba�l�klar� alt�nda

    s�n�fland�r�lm�� ve ilk harfleri dikkate al�narak Arap alfabesi harf s�ras�yla,

    numaraland�r�lmaks�z�n sunulmu�tur. Dipnotlarda- varsa- nüsha farkl�l�klar�

    gösterilmi� ve aç�klanmaya muhtaç kelimeler izah edilmi�tir. Fuat Köprülü,

    eserin yay�nlanmas�ndan bir y�l sonra, Edebiyat Fakültesi mecmuas�nda

    yay�mlad��� makalede, burada bulunan 10 �iiri, ba�ka kaynaklarda ba�ka

    â��klar ad�na kay�tl� olarak gördü�ünü bildirmektedir.1

    Eserin sonunda verilen “Fihrist”te �iirler, “heceler” ve “aruzlar” ba�l���

    alt�nda, her bir �iirin ikinci m�sra�, eserdeki sayfa numaralar� da gösterilerek,

    kaydedilmi�tir. Bu k�s�mdaki s�ralamada, eserdekinden farkl� olarak,

    m�sralar�n son harfleri dikkate al�narak yap�lm��t�r. Eserde yer alan bir �iir(s.

    40) fihristte gösterilmedi�inden, bu k�s�mda 169 �iir kay�tl�d�r.

    6- XVII. ASIR SAZ �A�RLER�NDEN P�R SULTAN ABDAL

    �stanbul Üniversitesi Türkoloji

    Enstitüsü’nün “Türk Saz �airlerine Ait

    Metinler ve Tetkikler” serisi aras�nda ç�kan

    “XVII. As�r Saz �airlerinden Pir Sultan

    Abdal”, 1929 y�l�nda Evkaf Matbaas�’nca

    yay�mlanm��t�r. Daha önce Karacao�lan,

    Gevheri gibi büyük isimleri inceleyen

    Sadettin Nüzhet Ergun, Pir Sultan Abdal

    hakk�nda da verdi�i bilgilerle yeni

    ara�t�rmalara ���k tutmak istemi�tir.

    Kitab�na k�sa bir ön sözle giri� yapan

    müellif, Pir Sultan ile ilgili olarak verdi�i bibliyografyada, hem o güne kadar bu

    1 “ Gevheri”, Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuas�, C. VII, S. 1, s. 38- 80.

  • 27

    büyük �air ile ilgili yaz�l�p çizilenlerden bahsetmi� hem de baz� yerlerde ba�ka

    isimlerle kay�tl� fakat kendisinin Pir Sultan nam�na kaydedilmi� olarak

    gördü�ünden söz etti�i baz� nefesleri de- kar��la�t�rma aç�s�ndan- okuyucuya

    sunmu�tur.

    �airin hayat� ile ilgili bilgilerin noksan oldu�unu belirtilmi�se de,

    �iirlerinden yola ç�karak ortaya koyulan baz� ç�kar�mlar “Pir Sultan’�n Hayat�”

    ba�l���yla, ikinci bölümde vermi�tir.

    Üçüncü bölüm olan “�öhreti” k�sm�nda, �airin özellikle Bat�ni bir

    zümrenin reisi olmas� ve �iirlerinde de bunu vurgulamas� yönünden

    bahsedilmi�; buradan hareketle, dördüncü bölümde Bat�ni �ahsiyeti üzerinde

    durulmu�tur. Be�inci bölümde de �airin eserleri ve edebi �ahsiyeti üzerinde

    duran müellif, elde etti�i �iirlerden hareketle, Pir Sultan’�n hangi vezinle,

    hangi konularda, hangi amaçla, nas�l yazd��� gibi konular� ele alm�� ve daha

    sonra nefeslerini ne�retmi�tir. Nefesleri verirken, Dervi� Ruhullah ve Besim

    Atalay’�n eserleriyle kar��la�t�rmalar yap�lm��, farkl�l�klar dipnotlarda

    gösterilmi�, baz� yerlerde aç�klamalar sunulmu�tur.

    Eserin sonunda, nefeslerin eserdeki numaralar� ve ilk beyitleri

    kaydedilmek üzere haz�rlanan �iirler dizini ve fihrist bulunmaktad�r. Kitab�n,

    ilave olarak de�erlendirebilece�imiz bölümünde ise, Pir Sultan’�n bestelenmi�

    nefeslerinden alt�s�n�n notalar�, makamlar� ve nefes numaralar�yla birlikte

    sunulmu�tur.

    Pir Sultan Abdal gibi büyük bir halk �airinin o güne kadar elde edilmi�

    bütün �iirlerini bir araya getirip toplu halde ara�t�rmac�lara sunan bu kitap,

    Fuat Köprülü’nün ilim dünyas�na tan�tt��� büyük ozan ile ilgili olarak

    yay�nlanan ilk ara�t�rmad�r. Fuat Köprülü, Hayat mecmuas�n�n 64. say�s�nda

    yay�mlad��� “Bir K�z�lba� �airi: Pir Sultan Abdal”1 ba�l�kl� yaz�s�nda, Pir

    Sultan’�n iki manzumesinden yola ç�karak, �airin ya�ad��� dönem ve

    memleketi ile ilgili baz� bilgileri ortaya koymaya çal��m��; onun H.10.yüzy�l

    sonu ile 11. yüzy�l ba�lar�nda ya�ad��� san�lan büyük bir K�z�lba� �airi,

    “ate�în bir propagandac�” oldu�u üzerinde durmu�tur. Buradan olarak �unu

    1 Hayat, C. 3, S. 64, 16 �ubat 1928, s. 223- 224

  • 28

    söyleyebiliriz ki Köprülü’nün bu yaz�s�, Pir Sultan’�n edebî �ahsiyetinden çok

    siyasî ve dinî yönüyle ilgilenmi�tir. Fakat buna ra�men, Pir Sultan Abdal ad�n�

    duyurmada, ilk ve önemli bir çal��mad�r.

    Daha önce Dervi� Ruhullah’�n “Bekta�i Nefesleri” ve Besim Atalay’�n

    “Bekta�ilik ve Edebiyat�” adl� eserlerinde toplam 21 nefesi kaydedilen �air ile

    ilgili olarak o güne kadar derli toplu bir bilgiye rastlanmam��t�r. Bu eserlerde

    kay�tl� manzumelerin de baz�lar�, ba�ka yerlerde ba�ka �airlere ait olarak

    kaydedilmi�tir. ��te Sadettin Nüzhet Ergun hem bu 21 manzumeyi hem de

    mecmualarda Pir Sultan ad�na kay�tl� di�er manzumeleri bir araya getirmi� ve

    elde etti�i toplam 105 manzumeyi ilim dünyas�na sunmu�tur. Kitab�na ald���

    bütün manzumelerin Pir Sultan’a ait oldu�u ile ilgili bir iddias� bulunmad���n�

    da belirten müellif, Pir Sultan’la ilgili olarak yap�lacak bir çal��mada,

    ba�vurulacak ilk kaynaklardan biri olmas� aç�s�ndan �üphesiz ki çok önemli

    bir esere imza atm��t�r.

    Bu eserden sonra, uzunca bir süre, 1943’e kadar, Pir Sultan’la ilgili bir

    eser yay�nlanmaz. Bu dönemde Abdülbaki Gölp�narl� ve Pertev Naili Boratav

    “Pir Sultan Abdal”1 ba�l���yla yay�mlad�klar� eserlerinin ön sözünde kitab�n

    gayesini �u �ekilde ifade etmektedirler: “Kitab�m�z�n gayesi, her �eyden

    evvel, Pir Sultan’�n yaz�l� kaynaklarda bulunmayan ve dilden dile dola�an,

    onun ad�na izafe edilen �iirlerden onun olabilecekleri toplamak oluyor. Bu

    kitab�n bundan önce yap�lm�� Pir Sultan tetkiklerine ilave etti�i �ey bundan

    ibarettir. Bu yeni malzemeyi verirken, di�er taraftan da Pir Sultan’�n hayat�na

    ve menkabelerine ait malumat� ve hayat�ndaki mühim hadiselere telmihleri

    ihtiva eden �iirleri ay�r�p tebarüz ettirmeyi ve as�rlar boyunca Anadolu

    K�z�lba� zümrelerinin Osmanl� saltanat�na kar�� ald�klar� tavr�, bu zümrenin

    edebiyat eserleriyle menkabelerinden bize kadar gelmi� olanlar�nda

    göstermeyi denedik. Bunda muvaffak olduysak, bu küçük eserimiz bundan

    evvelki denemelere nazaran daha etrafl� bir tetkik say�labilir.” Yazarlar, daha

    etrafl� bir tetkik sunma ve Pir Sultan’�n menk�bevî hayat�n� tespit konusunda

    elbette ba�ar�l� olmu�lard�r. Fakat kendilerinin de belirttikleri gibi, Pir Sultanla

    1 Abdülbaki Gölp�narl�-Pertev Naili Boratav, Pir Sultan Abdal, Ankara, 1943

  • 29

    ilgili yap�lan tek çal��ma olmas� dolay�s�yla, Sadettin Nüzhet Ergun’un kitab�n�

    tenkit ve tahlil yoluna da s�kça gidildi�i görülmektedir. Bununla birlikte, eser

    ile ilgili olarak yapt�klar� �u ele�tiriyi oldukça gerçekçi olarak görüyoruz:

    “…..Ancak bu kitapta, Alevi- K�z�lba�larca adeta bir destan sahibi olan Pir

    Sultan Abdal’a ait pek az malumat verilmi�, hakk�ndaki menkabeler tespit

    edilmemi� ve �iirleri çok muahhar mecmualardan toplanm��, toplanan �iirler

    de eda ve üslup bak�m�ndan isabetli bir itikatla ayr�lmam��t�r. …Sadettin

    Nüzhet’in kitab�ndaki �iirler içinde, cönklerde Bal�m Sultan, Abdal Musa,

    Hatayî, Kul Himmet, Dervi� �brahim, Veli, Yeksanî hatta Seyrani’ye ait olarak

    kaydedilen birçok �iirlerin Pir Sultan ad�na kaydedildi�ini de söyleyelim. Evet,

    bu �iirler mutlaka baz� mecmualarda da Pir Sultan ad�na kay�tl�d�r. Fakat her

    �iiri, dedi�imiz gibi, üslup, eda, lisan ve ifade bak�m�ndan incelemek iktiza

    eder…..”

    Bütün bu ele�tirilere ra�men �unu belirtmek gerekir ki, Sadettin

    Nüzhet’in di�er pek çok eserinde oldu�u gibi, Pir Sultan da alan�n ilk yay�n�

    olmas� ve dolay�s�yla daha sonraki çal��malara rehberlik etmesi bak�m�ndan

    büyük önem ta��maktad�r.

    7- BEKTA�� �A�RLER�

    Bekta�i �airleri: M. Fuat Köprülü

    XIV. As�r Bekta�i �airler

    XVI. As�r Bekta�i �airleri

    XVII. As�r Bekta�i �airleri

    XVIII. As�r Bekta�i �airleri

    XIX. As�r Bekta�i �airleri

    XX. As�r Bekta�i �airleri

    Ya�ayan Bekta�i �airleri

    Ba�lang�ç

    Bekta�i �airleri

  • 30

    �laveler

    Lugatçe

    Notalar

    �iirler

    �airler

    Umumi Cetvel

    Bibliyografya

    Umumi Fihrist

    Foto�raflar

    Sadettin Nüzhet Ergun’un Erenköy K�z Lisesi edebiyat ö�retmeni iken

    yazd��� ve 1930 y�l�nda Devlet Matbaas� taraf�ndan bas�lan Bekta�i �airleri,

    ilavelerle birlikte, 190 Bekta�i �airi ile bu �airlere ait toplam 525 �iir örne�inin

    yer ald��� büyük bir külliyatt�r.

    Eserin “Ba�lang�ç” k�sm�ndan önce verilen “Bekta�i �airleri” ba�l�kl�

    yaz�da M. Fuat Köprülü, öncelikle, “….ilim âlemine sunulan bu büyük cildin,

    Bekta�i edebiyat�n�n en zengin k�sm�n� olu�turan Bekta�i �iirinin zengin ve

    güzel numunelerini içerdi�ini” belirtmi� ve “Türk Edebiyat�nda �lk

    Mutasavv�flar”dan baz� bölümler vermi�tir. Bu al�nt�da Bekta�ili�in men�ei ve

    Bekta�ilerin Yunus Emre’ye yakla�malar�n�n sebepleri; Bekta�i edebiyat� �iir

    türleri ile Bekta�i edebiyat�n� olu�turan Bat�ni meslek gruplar�; ayr�ca Bekta�i

    �iirine konu olan hususlar ve Bekta�i �iirleriyle Yunus Emre �iirlerinin farklar�

    ortaya koyulmu�tur. Bu aç�klamalardan sonra, S. Nüzhet Ergun’un,

    Bekta�ilikle ilgili daha önce yap�lm�� çal��malarla- Dervi� Ruhullah ve Besim

    Atalay’�n çal��malar�- kar��la�t�r�lamayacak kadar büyük bir eser ortaya

    ç�karm�� oldu�unu belirten F. Köprülü; “yaln�z milli edebiyat noktas�ndan

    de�il, Bekta�ilik tarihi noktas�ndan da önemli buldu�u” bu eserden dolay� eski

    ö�rencisini kutlam��t�r.

    Bu yaz�n�n ard�ndan, eserde mevcut 91 �air, ya�ad�klar� yüzy�llara

    göre bir s�n�fland�r�lm��; �airler, “XIV., XVI., XVII., XVIII., XIX. As�r Bekta�i

    �airleri” ve “Ya�ayan Bekta�i �airleri” �eklinde grupland�r�lm��t�r. Eserdeki

    bütün �airlerin ya�ad�klar� yüzy�llara göre ayr�lamam�� olmas�, o zamanki

  • 31

    bilgi yetersizli�inden olsa gerektir; nitekim yazar, bu büyük antolojinin

    devam�nda1, �airlerle ilgili daha fazla bilgi edinerek bütün �airleri ya�ad�klar�

    dönemlere göre s�n�fland�rabilmi�tir.

    “Ba�lang�ç” k�sm�nda, o güne kadar Hac� Bekta�i Veli hakk�nda, gerek

    Do�uda gerekse Bat�da yap�lan çal��malar�n yetersiz oldu�undan, bu

    konunun M. Fuat Köprülü taraf�ndan aç�kl��a kavu�turuldu�undan, bunun

    yan� s�ra Mehmet Sait Bey ve Besim Atalay gibi isimler taraf�ndan da

    Bekta�ilikle ilgili önemli çal��malar yap�ld���ndan söz eden Ergun; “Bekta�ilik”

    hususunun, bu çal��malarla birlikte menak�pnameler, tarihler ve

    velâyetnamelerle ayd�nlat�labilece�i gibi, bu hususta önemli bir di�er

    kayna��n da “nefesler” oldu�unu belirtmi�tir. Bu dü�ünceden hareketle, bu

    zümre �airlerine ait eserleri toplay�p ne�rederek harsî bir ihtiyaca cevap

    verme gayesinde oldu�unu aç�klam��t�r. Yine bu bölümde, Bekta�i �iirinin

    hangi mevzular etraf�nda yaz�ld��� ve “Bekta�i edebiyat�”n� olu�turan

    zümrelerin, asl�nda, farkl� meslek ve me�replere ba�l� olmakla birlikte,

    aralar�nda pek fark görülmedi�i için, bu edebiyat�n muayyen bir zümrenin

    mal� de�il, farkl� adlarda fakat benzer akidelere ba�l� pek çok zümrenin ortak

    ürünü oldu�u gibi - Köprülü’nün de aç�klam�� oldu�u- konular üzerinde

    durulmu�tur. Bu k�s�mda verilen dipnot da eserin önemini belirtecek

    niteliktedir.2

    Eserde bulunan �airler, Abdal Musa’dan ba�layarak, alfabe s�ras�yla

    verilmi�tir; bunlardan 20 tanesi ilaveler k�sm�nda olup bu k�s�mda da ayn�

    yöntemle s�ralama yap�lm��t�r. Bu �airlerden alt�s�, o dönem hayatta olan

    �airlerdir.

    �airlerin ço�unun tercüme-i hâllerinin bulunmad���, tercüme-i hâlleri

    olanlarla ilgili de pek fazla bilginin olmad��� söylenebilir. Zaten yazar da bu

    eksikli�in fark�nda oldu�undan, ba�lang�ç k�sm�nda bunu belirtmi� ve bu

    eksikli�in sebebi olarak da �imdiye kadar bu Bekta�i �airlerinin ihmal edilmi� 1 Bekta�i �airleri ve Nefesleri 19. Asra Kadar, C: 1- 2, �stanbul Maarif Kütüphanesi, �stanbul, 1945? 2 “�imdiye kadar Bekta�i �airleri hakk�nda bir eser yaz�lm�� de�ildir; yaln�z, “Dervi� Ruhullah” isminde bir zat “70” Bekta�i “nefes”i ne�retmi�, “Süreyya Baba” da “Bekta�ilik ve Bekta�iler” ve “Münci Baba Tarikat-� Âliye-i Bekta�iye” adl� iki eserinde “25” kadar “nefes” yazm��t�r. Fakat bu üç eserde de Bekta�i olmayan �airlerin mesela “Fuzuli, Muhiti, O�lanlar �eyhi �brahim Efendi, Lâmekani” gibi zevat�n manzumeleri vard�r.”, Ba�lang�ç, s.3.

  • 32

    olmas�n� göstermi�tir. Fakat eserdeki baz� isimlerle ilgili -Edip Harabi (s. 79-

    82), Muhiddin Abdal (s. 272-276), Ruhi Bey Baba (s.318- 320), Dertli (s. 53-

    54), Hatayi (s. 134-135), �irî (s. 356), Türabi (s.376-378) gibi- oldukça fazla

    bilgiye yer verildi�i de görülmektedir. Eserde ayr�ca, �iirlerdeki m�sralar�n

    nüsha farkl�l�klar� gösterilmi�, eksik ya da fazla heceler/ m�sralar/ bölümler

    belirtilmi�, baz� m�sralar�n aç�klamalar� yap�lm��t�r.

    Lügatçe k�sm�nda, geni� aç�klamalarla verilen toplam 210 tasavvuf ve

    Bekta�i terimi mevcuttur. Buradaki baz� kelimelerle ilgili aç�klamalar�n yan�

    s�ra, bunlarla ilgili ba�ka kaynaklar da gösterilmi� ve pek çok kelimeyle ilgili

    olarak �airlerden örnek beyitler verilmi�tir.

    ”Notalar” bahsinde ise birer tane Dertli, Edip Harabi, Hatayi, Mehmet

    Ali Dede Baba ve Nesimi’den, alt� tane de- 2 tanesi ayn� nefese ait farkl�

    makamlar olmak üzere- Pir Sultan Abdal’dan toplam 11 nefesin notalar� yer

    almaktad�r.

    “�airler” bölümünde �airlerin isimlerini, eserde yer ald�klar� sayfa

    numaras� ile hece ve aruzla yazd�klar� �iir say�s� �eklinde düzenleyen müellif;

    “Umumi Cetvel”de eserde geçen 379 özel ismi alfabe s�ras�yla ve ismin

    geçti�i sayfa numaras�yla göstermi�tir.

    Bibliyografya k�sm�nda bas�l� ya da bas�lmam�� eserler, yazma

    nüshalar ile çe�itli mecmualardan al�nm�� ve yazar�n elinde ya da hususi

    ellerde bulunan 100 kadar mecmuadan (“Mecmua” ba�l���nda bu aç�klama

    yaz�lm�� fakat bu mecmualar�n adlar� verilmemi�tir.) yararlan�ld���

    görülmektedir.

    Son olarak “Umumi Fihrist”(yukar�da verildi�i �ekilde) ve foto�raflar

    k�sm� yer almaktad�r ki eserde foto�raflar� mevcut 7 �airin isimleri verilmi�tir.

    Eserde yanl�� yaz�lm�� kelimelerin düzeltmeleri ve eksik olan cümleler de

    “Yanl��lar” ba�l��� alt�nda düzeltilmi�tir.

  • 33

    8- TANZ�MAT’A KADAR MUHTASAR TÜRK EDEB�YATI TAR�H� VE NUMUNELER�

    Edebiyat tarihçili�inde yeni bir yol

    açan Fuat Köprülü’nün ard�ndan Türk

    edebiyat� tarihi ile ilgili irili ufakl� pek çok

    çal��maya imza at�lm��; bunlardan baz�lar�

    ders kitab� ölçüsünde kal�rken, baz�lar�

    farkl� yönleriyle ön plana ç�km��t�r.

    S. Nüzhet Ergun’un 1931 y�l�nda

    yay�mlad��� “Tanzimat’a Kadar Türk

    Edebiyat� Tarihi ve Numuneleri” lise

    talebesinin istifadesine sunulmu� olmas�na

    ra�men, Türk edebiyat�n�- Köprülü’nün

    yolundan- co�rafi ve tarihi bak�mdan geni� bir çerçevede içermesinden

    dolay�, öne ç�kan eserlerdendir.

    �slamiyet’ten evvel ve �slamiyet’ten sonra Türk edebiyat� ba�l�klar�yla,

    ana hatlar�yla iki bölüme ayr�lan eserin birinci bölümünde yer alan bilgiler,

    müellifin de belirtti�i üzere, Fuat Köprülü’nün muhtelif eser ve makalelerinden

    al�nan bilgilerdir. Bu bölümde özellikle, “Türk Edebiyat� Tarihi”nden al�nan

    maddeler, amaca uygun �ekilde, k�salt�larak ya da özetlenerek verilmi�tir.

    “Din, Aile, Musiki, Ahlak ve Âdetler…”gibi ba�l�klarla edebiyat�n yan� s�ra,

    �slamiyet öncesi Türk milletinin ya�ay��� da k�saca aç�klanm��t�r.

    “�slamiyet’ten Sonra Türk Edebiyat�” ba�l��� alt�nda, ilk olarak Türklerin

    �slamiyet’i kabulünden sonra bu yeni dü�ünce sisteminin edebiyata

    yans�malar� üzerinde durulmu�, daha sonra Selçuklular devrinde, Harizm’de,

    Mo�ol devrinde ve Anadolu’da Türk lisan ve edebiyat�ndan k�saca söz

    edilmi�tir. Bu genel tablonun ard�ndan, Türk edebiyat� as�rlar dikkate al�narak

    s�n�fland�r�lm��, hem Anadolu’da hem de Azerbaycan ve Orta Asya’da

    geçirdi�i safhalar üzerinde durulmu�tur. Bu co�rafya ve dönemlerle ilgili

    bilgiler sunulurken, o dönemden günümüze kalan önemli eserler ve eser

    sahipleri tan�t�lm��, her as�r sonras�nda da o asra ait önemli eserlerden

  • 34

    parçalar verilmi�tir. Bu eserlerden baz�lar�n�n izahlar�n�n da yap�lm�� olmas�,

    talebeye faydal� olmak amac�yla meydana getirilen bir eserde, amac�

    gerçekle�tirmek bak�m�ndan önemlidir.

    Eserin sonunda “Yanl��lar” k�sm� ile küçük bir “Lügatçe” de yer

    almaktad�r. Eserde ayr�ca bir lügatçe olmas�, izah� yap�lmam�� parçalar�n

    ö�renci taraf�ndan anla��lmas�n� sa�lamak aç�s�ndan önemlidir.

    “Tanzimat’a Kadar Muhtasar Türk Edebiyat� Tarihi ve Numuneleri”,

    verdi�i pek çok bilgi tekrar olsa da, “numuneler” aç�s�ndan dikkate de�er bir

    eserdir. Bugün dahi edebiyat fakültelerinde okumalar�na ra�men Türk

    edebiyat�n�n pek çok önemli eserini görmemi� olanlar�n çoklu�u dü�ünülürse,

    o dönemde, en az�ndan bu eserlerden parçalar sunmak, büyük bir hizmettir.

    Bunun yan� s�ra verilen örneklerin çoklu�u, bilgilerin ezberlenmesinden öte

    ö�renilmesi amac�n� ta��maktad�r.

    Eserde, içeri�in ve bilgilerin ço�unun F. Köprülü’den al�nm�� olmas�na

    bak�larak denilebilir ki, Köprülü’nün yar�m kalm�� eseri, ö�rencisi taraf�ndan

    19. yüzy�la kadar ta��nm��t�r.

    9- MEVLÂNÂ

    Milli Kütüphane külliyat�ndan

    Mevlânâ, 1932’de Kanaat Kütüphanesi’nce

    yay�mlanm�� 78 sayfal�k bir risaledir.

    Mevlânâ’n�n Hayat� (s.5-9),Tasavvufi

    �ahsiyeti (s.9-16), Edebi �ahsiyeti (16- 20),

    Eserleri (s.20- 28), �öhreti ve Tesirleri

    (s.28- 37) ba�l�klar� alt�nda, Mevlânâ

    hakk�nda bilgiler verilen eserde;

    Mevlânâ’n�n Türkçe manzumeleri ile

    Mevlana hakk�nda yaz�lan methiyelerden

    de örnekler sunulmaktad�r.

  • 35

    Eserin ba��nda “Mevlânâ ve �ems-i Tebrizî”ye ait bir resim ile

    Mevlânâ’n�n han-gâh�, Mevlânâ’n�n metfeni, Mevlânâ türbesinin kap�s� ve

    �ems-i Tebrizî’nin Konya’daki makam�n�n foto�raflar� bulunmaktad�r. �lk

    bölümde, Mevlânâ’n�n do�umu, ailesi, seyahatleri, evlili�i, çocuklar�,

    Konya’ya geli�i ve buraya yerle�mesi, tahsili, �ems ile tan��mas� ve fiziki

    özellikleri gibi konularda bilgiler veren müellif; bu arada, seyahatleri s�ras�nda

    temasta bulundu�u büyük mutasavv�f ve ekâbirden �ahsiyetlerin adlar� ile

    Mevlânâ’ya hocal�k etmi� zatlar� da saymaktad�r.

    �kinci bölüm Mevlânâ’n�n tasavvufi �ahsiyeti üzerinedir ki Muhyiddin-i

    Arabî’nin Mevlânâ üzerindeki tesiri ile Mevlânâ’n�n vücut-� mutlak, a�k ve

    kemal-i mutlak için gerekenler hakk�nda dü�ünceleri, bizzat kendi

    dizelerinden örneklerle, aç�klanm��t�r. Bu bölümde ayr�ca, Mevlânâ’n�n

    tasavvuftaki telakkileri di�er mutasavv�flarla kar��la�t�r�larak, onun, bahsi

    geçen mutasavv�flardan farkl� bir anlay��a sahip olmad��� da belirtilmektedir.

    Üçüncü bölümde, yine Mevlânâ’n�n kendi dizelerinden örneklerle,

    �iirlerinin dili, içeri�i ve �ekli ile ilgili bilgiler verilmi� ve kendisi, “�slami

    tasavvuf edebiyat�n�n en büyük �airi” olarak tan�mlanm��t�r.

    Mevlânâ’n�n eserlerinin tan�t�ld��� dördüncü bölümde, özellikle Divan-�

    Kebir’i, Mesnevi’si ve Fihi Mafih’i hakk�nda geni� bilgiler oldu�u halde di�er

    eserlerinin dilleri, vezinleri, konular� ya da bulunduklar� kütüphaneler/�ahsi

    eller kaydedilerek, haklar�nda k�sa bilgiler sunulmu�tur.

    Eserin en geni� ba�l��� “�öhreti ve Tesirleri”nde ise, Mevlânâ’n�n

    �öhreti, özellikle tarikat� ve Divan-� Kebir ile Mesnevi’nin �slam dünyas�nda

    uyand�rd��� büyük ilgiye ba�lanm��; bu ba�lamda, Mevlevili�in yay�ld���

    co�rafyalar ile Türkiye’de, �ran’da ve Hindistan’da yap�lan Mesnevi �erhleri ve

    �arihlerinden bahsedilmi�tir. Bu bilgilerin yan� s�ra Mevlana’n�n siyasi ricalden

    de büyük hürmet gördü�ünü belirten ve bu konuyla ilgili de örnekler sunan

    müellif; Mevlânâ’n�n muakkibi olan Türk ve Acem �airlerini, Mesnevi’ye

    ya