T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım....

170
T.C. ATILIM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLAR ARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS TEZİ KÜRESELLEŞME ETKİSİNDE TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA EĞİLİMLER: AVRUPA MI, AVRASYA MI, ORTA ASYA MI? Abdulkadir GÜRSOY Ankara, 2007

Transcript of T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım....

Page 1: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

T.C. ATILIM ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLAR ARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

KÜRESELLEŞME ETKİSİNDE

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA EĞİLİMLER: AVRUPA MI, AVRASYA MI, ORTA ASYA MI?

Abdulkadir GÜRSOY

Ankara, 2007

Page 2: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

T.C. ATILIM ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLAR ARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

KÜRESELLEŞME ETKİSİNDE

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA EĞİLİMLER: AVRUPA MI, AVRASYA MI, ORTA ASYA MI?

Abdulkadir GÜRSOY

TEZ DANIŞMANI

Doç. Dr. İdris BAL

Ankara, 2007

(Fotokopi ile çoğaltılabilir)

Page 3: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları
Page 4: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

ÖZET

Küreselleşme beraberinde bölgeselleşmeyi, gruplaşmayı getirmiştir.

Bölgeselleşmenin en başarılı örneği Avrupa Birliği (AB)’dir. Türkiye 1963 Ankara

Antlaşması ile başlayan süreçle AB’ye katılmayı hedeflemiştir. Ancak Komünizm

tehlikesi ortadan kalktıktan sonra, AB Türkiye’ye bakışında kendi arasında ikiye

bölünmüştür. Muhafazakâr olan grup; sınırları belirli bir Avrupa’yı desteklemekte,

kültürel ve dinsel farklılıkları vurgulayarak Türkiye’nin Birliğe katılımına karşı

çıkmaktadırlar. Evrensel Avrupa’yı savunan, liberal düşünceli diğer grup ise;

Avrupa’nın küreselleşme ile daha iyi baş edebilmesi, medeniyetler arasında uyuma

olumlu katkıda bulunulabilmesi ve belki de en önemlisi, gelecekteki güvenlik

gereksinimlerini en etkin şekilde karşılayabilmesi için Türkiye’ye ihtiyaç duyup,

üyeliğini desteklemektedir.

Müzakerelerin çok uzun sürebileceği, üyelikle sonuçlanamayabileceği, imtiyazlı

ortaklık teklifi gibi karışık mesajlar ile Türkiye’nin iç güvenliğini doğrudan

ilgilendiren konulardaki karşılıklı uyuşmazlıklar ve Kıbrıs, Türkiye-AB ilişkilerinin

geleceğini belirsizleştirmektedir. Türkiye için alternatif politikalar Sovyetler

Birliği’nin çöküşü ile ortaya çıkmıştır. Bunlar Avrasyacılık ve Orta Asyacılık olarak

genellenebilir.

Türkiye’nin yeniden pasif ortaklığa adaylığı anlamına gelecek Avrasyacılık

fikrini ikinci plana iterek, Orta Asya devletleri ile olan işbirliğini somutlaştıracak

adımları atmasının, kendisini küreselleşmenin gelecekte yaratacağı ortama, siyasi,

ekonomik ve güvenlik açısından daha hazır hale getirebileceği değerlendirilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, Avrasyacılık, Küreselleşme, Bölgeselleşme,

Orta Asya.

Page 5: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

ABSTRACT

Globalism brought in regionalism and grouping with itself. European Union (EU)

can be attributed as the most successful example of regionalism. Through the period

started with Ankara agreement signed in 1963, Turkey aimed to join EU. However, after

communism threat disappeared, view of EU towards membership of Turkey was splitted

into two sides: The conservative group supports a Europe with well defined borders; puts

emphasis on cultural and religious differences between Europe and Turkey and therefore

rejects membership of Turkey. On the other hand, the group supporting a universal and

liberal Europe supports membership of Turkey which they think can help to: improve

Europe’s rivalry against globalism, contribute to harmony between civilizations and

perhaps most vitally support future security requirements of Europe.

The ideas that: negotiations between Turkey and EU about membership of Turkey

can span through a very long time, may not result in membership of Turkey, confusing

messages resulting from offers about privileged partnership instead of full membership

together with disagreements on topics that directly influence internal security concerns

of Turkey and Cyprus, create uncertainties in the future of EU-Turkey relations. In this

situation, alternatives for Turkish foreign policy came up with the collapse of Soviet

Union. These can be generalized as Eurasianism and Central Asianism.

Turkey should initiate practical steps of cooperation with Central Asian countries to

get ready for future political, economic and security concerns of globalism and push

back Eurasianism idea which would again make it as a candidate for passive partnership.

Key Words: European Union, Eurasianism, Globalism, Regionalism, Central Asia.

Page 6: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

ii

ÖNSÖZ

Tarihte meydana gelen olaylar o an yaşanıp bitmezler. Önemli olayların çeşitli

boyutlardaki etkileri yıllar ve hatta yüzyıllar sürebilmektedir. Sovyetler Birliği’nin

yıkılışı da bu kapsamda bir etkiye sahiptir. Yani 1980’lerin sonunda başlayan süreç

1990’ların sonunda bitmemiştir. Günümüzde de bunun etkileri tıpkı suya düşen bir

taşın yarattığı halka etkisi gibi devam etmektedir.

Bu açıdan bakıldığında; Sovyetler Birliği’nin yıkılışını müteakip ortaya çıkan

kargaşa ortamında, Türkiye’nin arzu edilen şekilde başarılı bir sınavdan geçtiğini,

günümüz merceğinden bakarak söylemek belki son derece zordur. Ancak o günün

şartlarında konu değerlendirildiğinde, Türkiye’nin imkânları ölçüsünde yaptıkları

küçümsenecek ölçüde de değildir. Türkiye’nin yaptıkları sonuç olarak bir anlamda

temel olarak sayılabilecek şeylerdir. Yani Türkiye’nin sonsuza kadar kaybettiği her

hangi bir fırsat yoktur. Günümüzde yaşanmakta olan bölgeselleşme-gruplaşma ve

küreselleşme etkisinde yaşanan gelişmeler tüm fırsatları, riskleri ile birlikte

Türkiye’nin önünde tutmaya devam etmektedir.

Bu tez çalışmasında, Avrupa Birliği, Avrasyacılık ve Orta Asya Türk

Cumhuriyetleri ile işbirliği seçenekleri incelenecektir. Çalışmama yaptıkları değerli

katkılarından ve etkili yönlendirmelerinden dolayı tez danışmanım Doç. Dr. İdris

BAL’a teşekkürü bir borç bilirim. Aynı şekilde Prof. Dr. Ertuğrul ÇETİNER’e

verdikleri destekten ve yardımlarından dolayı şükranlarımı, Ruhan ÖZKAN’a içten

teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm öğrenim ile tez sürecinde bana sağladıkları

destekten ve katlandıkları zorluklardan dolayı, aileme olan minnettarlığımı ifade

etmek isterim.

Son olarak; tez çalışmasındaki fikirlerin, bireysel görüşümü yansıttığını,

mensubu olduğum kurumun görüşünü yansıtmadığını önemle vurgulamak isterim.

Page 7: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

iii

İÇİNDEKİLER

Sayfa No ÖNSÖZ…………………………………………………….…………………………ii

İÇİNDEKİLER……………………………………………………………………....iii

ŞEKİL VE ÇİZELGE LİSTESİ……………………………………………………...vi

KISALTMALAR………………………………………………………...………….vii

BİRİNCİ BÖLÜM 1 GİRİŞ……………………………………………………………………........1

1.1 Çalışmanın Önemi.........................................................................................2

1.2 Amaç ............................................................................................................4

1.3 Kapsam .........................................................................................................4

1.4 Araştırma Yöntemi........................................................................................5

İKİNCİ BÖLÜM 2 KÜRESELLEŞME……………………………………………………………7

2.1 Giriş ..............................................................................................................7

2.2 Küreselleşmenin Tarihsel Temeli ..................................................................7

2.3 SSCB’nin Yıkılmasının Küreselleşmeye Etkileri ...........................................8

2.4 Küreselleşmenin Yarattığı Ekonomik Devler ve Siyasi Etkileri .....................9

2.5 Küreselleşme Süreci ve Bölgeselleşme: AB, NAFTA ve Diğerleri ..............10

2.6 Küreselleşmenin Güvenlik ve Siyasi Boyutu ...............................................12

2.7 Sonuç ..........................................................................................................13

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3 DEĞİŞEN DÜNYADA DEĞİŞEN TÜRKİYE……………………………..15

3.1 Giriş ............................................................................................................15

3.2 1990 Öncesi Türkiye ...................................................................................15

Page 8: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

iv

3.3 1990 Sonrası Türkiye ..................................................................................18

3.4 Günümüzde Türkiye....................................................................................23

3.5 Sonuç ..........................................................................................................28

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 4 AVRUPA BİRLİĞİ………………………………………………………….32

4.1 Giriş ............................................................................................................32

4.2 Nereden Nereye...........................................................................................32

4.2.1 Eski Doğu Bloku Ülkelerinin AB Üyeliği ve İki Vitesli Avrupa ..................33

4.2.2 AB: Anayasası Üyeleri Tarafından Reddedilen Süper güç ...........................35

4.3 Hangi Avrupa? ............................................................................................35

4.3.1 Muhafazakâr Avrupa...................................................................................37

4.3.2 Evrensel Avrupa..........................................................................................41

4.4 Türkiye AB İlişkileri ...................................................................................42

4.4.1 Lüksemburg Zirvesi ve Sonuçları ................................................................44

4.4.2 Hazmetme Kapasitesi ve Türkiye’nin Üyeliğine Etkileri .............................47

4.4.3 Müzakere Konuları ve GKRY .....................................................................48

4.4.4 Küreselleşme Boyutunda AB’nin Türkiye’ye Olan İhtiyacı .........................52

4.4.4.1 Enerji .......................................................................................................52

4.4.4.2 Nüfus ve İş Gücü......................................................................................53

4.4.4.3 Medeniyetler Çatışması ve Güvenlik ........................................................55

4.4.5 Ayrıcalıklı Ortaklık ve AB’de Bazı Görüşler ...............................................58

4.4.6 AB Kamuoyunun Türkiye Hakkında Düşündükleri .....................................60

4.5 Üyelik Sürecine Etki Eden Diğer Sorunlar...................................................64

4.5.1 Kıbrıs ..........................................................................................................64

4.5.2 Ermeni Meselesi..........................................................................................66

4.5.3 Irak Sorunu ve Etnik Teröre AB’nin Yaklaşımı ...........................................66

4.5.4 Nitelikli Çoğunluk Sistemi, Kalıcı Kıstlamalar ve Türkiye ..........................67

4.6 Sonuç ..........................................................................................................69

Page 9: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

v

BEŞİNCİ BÖLÜM 5 DIŞ POLİTİKADA YENİ YÖNLER, ALTERNATİFLER………………...75

5.1 Giriş ............................................................................................................75

5.2 Avrasya ve Avrasyacılık..............................................................................76

5.2.1 Avrasya’nın Önemi .....................................................................................77

5.2.2 Avrasyacılık ................................................................................................79

5.2.3 Avrasya’da Güç Dengeleri ...........................................................................83

5.2.4 Avrasyacılık ve Türkiye................................................................................84

5.3 Orta Asya....................................................................................................87

5.3.1 Herkesin Arka Bahçesi: Orta Asya ..............................................................91

5.3.1.1 Rusya ve Orta Asya ..................................................................................92

5.3.1.2 ABD ve Orta Asya ...................................................................................99

5.3.1.3.Çin ve Orta Asya....................................................................................103

5.3.1.4 İran ve Orta Asya ...................................................................................104

5.3.1.5 Türkiye ve Orta Asya .............................................................................109

5.4 Sonuç ........................................................................................................132

ALTINCI BÖLÜM 6 SONUÇ…………………………………………………………………….140

KAYNAKÇA………………………………………………………………………147

Page 10: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

vi

Sayfa No

ŞEKİLLER VE ÇİZELGELER

Şekil 1: Armed Forces Journel’in Orta Doğu Öngörüsü. 26

Şekil 2: Nabucco Projesi ve Rusya’nın alternatifleri 53

Tablo 1: ABD Nüfüs Sayım Bürosu’na göre 60 yaş üzerindeki nüfusun ülke

nüfuslarına oranı 54

Tablo 2: DİE verilerine göre Türkiye’de nüfusun yaşlara göre dağılımı 54

Tablo 3: Türkiye’nin AB’ye katılımına karşı olanların ülkelere göre dağılımı 61

Tablo 4: Türkiye’nin AB’ye katılımına karşı olanların ülkelere göre dağılımı 62

Tablo 5: Türkiye gerekli reformları gerçekleştirse bile AB’ye katılımı fikrinin

ülkelere göre desteklenme oranı 63

Tablo 6 : Nitelikli Çoğunluk Oylamasına Göre Ülkelerin Oy Sayısı 68

Tablo 7:Orta Asya Cumhuriyetleri Genel Bilgiler 90

Tablo 8: Türkiye’nin İthalatının Ülke Gruplarına Göre Dağılımı 119

Tablo 9: Türkiye’nin İhracatının Ülke Gruplarına Göre Dağılımı 120

Tablo 10: Orta Asya Ülkeleri ve Rusya’ya Yapılan İhracat 121

Tablo 11: Orta Asya Ülkeleri ve Rusya’nın Nüfus ve Ekonomisine Ait Bilgiler 122

Page 11: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

vii

KISALTMALAR

Kısaltma Açıklama

AB Avrupa Birliği ABD Amerika Birleşik Devletleri ABGS Avrupa Birliği Genel Sekreterliği AÇKT Avrupa Çelik ve Kömür Topluluğu AET Avrupa Ekonomik Topluluğu AP Avrupa Parlamentosu AT Avrupa Topluluğu BYEGM Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü CARICOM Karayip Ortak Pazarı EİT Ekonomik İşbirliği Teşkilatı EUROSEC Avrasya Ekonomi Topluluğu GKRY Güney Kıbrıs Rum Yönetimi KEİT Karadeniz Ekonomik Teşkilatı MERCOSUR Güney Amerika Birliği NAFTA North America Free Trade Agrement - Kuzey Amerika Serbest

Ticaret Antlaşması NATO North Atlantic Treaty Organization - Kuzey Atlantik Antlaşması

Teşkilatı OAD Orta Asya Devletleri PEW The PEW Research Center for the People and the Press SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği SCO Şanghay İşbirliği Örgütü TDD Türk Dilli Devletler TİKA Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığını TSK Türk Silahlı Kuvvetleri

Page 12: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

1

BİRİNCİ BÖLÜM

GİRİŞ

Türklerin batının bir parçası olma çabası bir anlamda Orta Asya’dan batıya

doğru göçlerinin başlangıcı kadar eskidir. Bu süreçte Osmanlı İmparatorluğu ile

doruk noktasına ulaşan Türk düşmanlığı da bir o kadar eskidir. Bu nedenle birçokları

için Avrupa Birliği bu düşmanlığı dostluğa, en azından bir tür işbirliğine dönüştürme

yoludur. Bazıları ise Avrupa Birliği içinde bir Türkiye’yi düşünmek dahi

istememektedirler. Her iki tarafta var olan bu grubun düşüncelerini haklı çıkaracak

yeterince destek ise Avrupa Birliğinden gelmektedir.

Yani çok bilindik bu hikâye, artık herkesin aklında aynı anlamlı sonuca

ulaşmamaktadır. Türkiye’deki AB desteği gün geçtikçe azalmaktadır. ABD için de

durum farklı değildir.

AB’nin bazı ülkelerinde ırkçılık artma eğiliminde, ABD’de ise Evangelizmin

etkiyle din yükseliştedir. Müslüman olmak, son zamanlarda ne Amerika’da ne de

Avrupa’da hoş karşılanan sosyal bir özellik değildir. Bu durumda Türkiye kendini,

parçası olmaya çalıştığı bu ortamda rahat hissedebilecek midir? Sorulması gereken

asıl soru bu ve cevabı eğer hayır ise; sorulması gereken müteakip soru, Türkiye’nin

ikinci bir planı var mıdır?

Sovyetler Birliğinin çöküşü ile başlayan süreçte, dünyada siyasi, idari ve

ideolojik olarak büyük değişiklikler olmuş, Türkçe konuşan devletler politik

arenanın merkezine yerleşmiştir. Aynı dönemde küreselleşme olgusu, önce

ekonomik sonra siyasi hayata damgasını vurmuştur. Küreselleşme nedeniyle

ülkelerin yaşadığı ekonomik, teknolojik ve güvenlik endişeleri bölgeselleşmeyi

beraberinde getirmiştir ki bu dünyanın yeniden oluşumu, yeniden kurulması

anlamını taşımaktadır. İşte bu nedenle bu çalışma özünde İsmet İnönü’nün “yeni bir

dünya kurulur ve Türkiye orada yerini alır” sözünü irdelemektedir. Yani Türkiye

Page 13: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

2

için kurulabilecek yeni bir dünya var mıdır, varsa bile Türkiye o dünyada yerini

alabilir mi?

1.1 ÇALIŞMANIN ÖNEMİ

Türklerin batıya doğru kesintisiz yürüyüşü, dünya tarihinin önemli bir kısmını

oluşturmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun ikinci Viyana Kuşatması ile sona eren,

bu kesintisiz ilerleme, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna kadar olan o çileli geri

çekilmeden sonra, başka bir şekil alarak devam etmiştir. Önce Rus İmparatorluğu’na

sonra da Sovyetler Birliği’ne karşı başlayan batıya dönük işbirliğinde, hedef

başlangıçta NATO’nun güvenlik şemsiyesi altına girmek olarak belirlenmiş, daha

sonra bunu Avrupa Birliği (AB)’ne üyelik takip etmiştir.

Türkiye’nin dış politikası günümüzde de AB’ye üye olmak ve NATO’nun

güvenlik şemsiyesi altında kalmak esaslarına demirli olsa bile; Batı dünyasındaki

dönüşüm ve kararsızlık, Türkiye’nin çıkarları ile çatışmaya başlamıştır. Türkiye,

Avrupa’nın gözünde Komünizm tehlikesine karşı birlikte savaşılacak değerli bir

müttefik rolünden; dini, nüfusu, ekonomik ve coğrafi durumu nedeniyle istenmeyen,

ya da kamuoyu gözünde çoğunlukla istenmeyen ülke durumuna düşmüştür. Halen

AB üyeliğine yönelik görüşmeler, uluslar arası ilişkilerdeki ahde vefa kuralı ile

Türkiye’nin tamamen kaybedilmemesi gerekliliği üzerinde oluşan bir dengede,

zorlukla yürütülmektedir.

Durum Amerika Birleşik Devletleri (ABD) açısından da pek farklı değildir.

Türkiye ABD’nin Irak’ı işgalini desteklememiş; TBMM, Türkiye Cumhuriyeti

topraklarının kullanımı için gerekli olan müsaadeyi ABD’ye ve koalisyon

ortaklarına vermemiştir. O aşamadan sonra başlayan ilişkilerdeki gerginlik, Irak’ın

Süleymaniye kentinde bulunan, Türk irtibat timine karşı yapılan operasyondan

sonra, doruk noktasına ulaşmış, iki müttefikin arasına giren güvensizlik, bir daha

giderilememiştir. Halen Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Irak’ın kuzeyine müdahale

talebinde bulunurken; ABD bunun sorunları çözebilecek bir yaklaşım olmadığını

ifade etmekte ve Irak’ta konuşlu PKK/KONGRA-GEL terör örgütüne karşı da,

Page 14: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

3

herhangi bir girişimde bulunmamaktadır. ABD’nin doğrudan ve dolaylı olarak

sorumlu olduğu gelişmeler Irak’ta iç savaş ortamı yaratırken, ülke parçalanmaya

doğru sürüklenmekte, bunun muhtemel sonucu Türkiye tarafından tehdit olarak

algılanmaktadır.1

Günümüzdeki bu gelişmeler Türkiye’nin dış politikada tek yön olarak kabul

ettiği AB üyeliğinin hiçte kolay olmayacağını, hatta gerçekleşmeyebileceğini

göstermekte, ABD’nin son dönem dış politikaları ise Türkiye’nin güvenliğini

tehlikeye atmaktadır. Türkiye AB’den dışlanmak ve NATO’nun güvenlik

şemsiyesine güvenmemek ile yüz yüzedir.2

Diğer taraftan küreselleşmenin dünya ekonomisi üzerinde başlattığı, daha sonra

siyasi boyuta dönüşen bölgeselleşme gerçeği, Türkiye’yi, kendisine yeni stratejik

işbirliği alanları yaratmaya, var olanları daha gerçekçi değerlendirmeye ve ciddi dış

politika alternatifleri oluşturmaya zorlamaktadır. Bunun anlamı Türkiye’nin hiç

olmayacağını düşündüğüne hazır olması gerektiğidir.

Batı sonuçta, Türkiye’nin dış politikasında tek yön değil, sadece alternatiflerden

birisi haline gerilemekte, diğer alternatifler ise ön plana çıkmaktadır. ABD’de ve

AB’de görülen politik ve sosyal değişikliklerin, Türkiye’nin dış politikasına etkileri

ertesinde, Türkiye’nin dış politika alternatiflerinden ikisi olan Avrasyacılık ve Orta

Asya Türk Cumhuriyetleri ile işbirliğinin daha somut bir şekilde ortaya konulmasına

ihtiyaç vardır. Diğer ülkelere ve organizasyonlara karşı herhangi bir dışlama yoluna

gitmeden, Türk Cumhuriyetlerine karşı olan işbirliğinin daha doğal olması

sebebiyle, daha öncelikli olması gerektiği değerlendirilmektedir.

1 Cengiz Çandar, “Öncelikli Tehdit: Kuzey Irak mı? PKK mı?”, Hürriyet Gazetesi, 4.10.2007

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7415704&yazarid=215 2 Tülin Daloğlu, “PKK Tarafından Lekelendi”, Washington Times Gazetesi 2.10.2007 sayısı,

BYEGM.lüğü, 4.10.2007 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/disbasin/2007/10/04x10x07.htm

Page 15: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

4

1.2 AMAÇ

Bu çalışmanın amacı; Batı dünyasının değişen konjonktürde ve küreselleşmenin

etkisi altında, Türkiye’ye olan güncel ihtiyacını ve değişen bakış açısını ortaya

koyarken, Türkiye ile Batı çıkarlarının başta Türkiye’nin güvenliği olmak üzere çok

önemli konularda artık çatışma sürecine girdiğini sebepleri ile göstermektir. Bu

nedenle, başta AB üyeliği gibi işbirliklerinin arzu edilen sonuca varamayabileceğini

değerlendirerek, Türkiye’nin ihtiyaç duyabileceği alternatif işbirliklerini incelemek

ve önerilerde bulunmak çalışmanın amaçları arasındadır.

1.3 KAPSAM

Soğuk savaş sonrasında dünyada dengeler değişirken ABD’nin ve Avrupa’nın

Türkiye’ye olan ihtiyacını değişmiştir. ABD’nin ve AB’nin son dönemdeki

politikaları, Türkiye’nin başta güvenlik olmak üzere bulunduğu bölgeye yönelik

çıkarları ile çatışmaktadır. Bu durum Türkiye’yi yeni stratejik işbirliklerine

yönlendirmektedir. Tez çalışması kapsamında bu hipotez AB’nin Türkiye karşısında

ortaya koyduğu politik yaklaşımlar ve ABD’nin Irak politikası nedeniyle

Türkiye’nin güvenliğinde meydana gelen hassasiyetler incelenerek desteklenecektir.

Tezde, AB üyeliğinin tek hedef olarak ortaya konulmasının sakıncaları ortaya

konularak Avrasya ve Orta Asya boyutunda bazı öneriler getirilmiştir. Çalışma

devam eden maddelerdeki varsayımlar doğrultusunda geliştirilmiştir.

Bu çalışmada Avrupa Birliğinin Türkiye’yi üyeliğe kabul etmeyeceği veya

Türkiye’nin üye olma isteğini ortadan kaldıracak gerekli şartları yaratacağı, AB’nin

Türkiye’ye yaklaşım yöntemleri ve değişen dünya koşulları nedeniyle Türkiye’nin

AB’ye üye olmayı istemeyebileceği varsayılmıştır.

Buna ek olarak, İkinci Körfez Savaşından sonra Irak’ta meydana gelen

gelişmeler ve bu bağlamda Türkiye’nin NATO müttefiki ABD ile arasında yaşanan

olumsuz gelişmeler, Türkiye’nin bu güvenlik şemsiyesinin ve müttefiklerinin

güvenilirliğini sorgulamasına neden olmuş, bu nedenle bu çalışmada bu güvenin

gelecekte de eski seviyesine geri gelmeyebileceği varsayılmıştır.

Page 16: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

5

Ayrıca Irak’ta yaşanması öngörülen, hatta ABD tarafından şartları hazırlanan

parçalanmanın Türkiye’nin ulusal güvenliğine ve çıkarlarına tehdit eder mahiyette

sonuçlar doğurmasının, Türkiye’nin müdahalesine neden olabileceği,3 bununda

Türkiye’nin müttefikleri ile arasında bir kriz, bir husumet veya silahlı çatışma

tehlikesi yaratabileceği gibi gelecekte de karşı kamplarda yer alma sonucunu

yaratabileceği varsayılmıştır.

1.4 ARAŞTIRMA YÖNTEMİ

Tez, kütüphane çalışması yapılarak konuyla ilgili yerli ve yabancı kaynaklar

taranarak hazırlanmıştır. Buna ek olarak elektronik veri tabanlarından yapılan tarama

ile yayımlanmış makale, bildiri ve kitaplar incelenmiştir. Toplanan veri tasnif

edildikten sonra, elde edilen verilere göre Türkiye AB ve ABD ilişkileri,

küreselleşme ve güvenlik boyutunda güncel olarak değerlendirilmiştir. Karşılıklı

ilişkileri olumsuz etkileyen ve gelecekte de etkileyecek olgular ortaya konarak,

ilişkilerdeki değişim sebepleri açıklanmış ve bunların sonucunda Türkiye’nin

gelecekteki dış politikalarını şekillendirebilecek tahmin ve değerlendirmeler AB,

Avrasya ve Orta Asya temel alınarak yeniden yapılmıştır.

Tez çalışması, altı bölüm halinde hazırlanmıştır. İlk bölüm olan Giriş

bölümünde genel hatlarıyla çalışma tanıtılarak çerçevesi verilmiştir. İkinci bölümde

uluslar arası ilişkilere günümüzde yön veren küreselleşme ve küreselleşmenin

sonucu olarak ortaya çıkan bölgeselleşme ile bunun Türkiye’nin dış politikasına

etkileri incelenmiştir. Avrupa Birliği’nin küreselleşme perspektifinde Türkiye’ye

bakışı da bu bölümde ele alınmıştır. Üçüncü bölümde, Türkiye’nin dış politikası

1990 öncesi 1990 sonrası ve günümüzde olmak üzere üç ana bölümde incelenmiştir.

Özellikle Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrasında meydana gelen gelişmeler ve

Türkiye’nin tepkileri bu bölümde ele alınmıştır. Dördüncü bölümde, Avrupa Birliği

geçmişten günümüze ele alınmış, AB içindeki fikir ayrılıkları Türkiye açısından

değerlendirilmiştir. Beşinci bölümde, Avrupa’ya alternatif olarak

3 Daloğlu, “PKK Tarafından ….

http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/disbasin/2007/10/04x10x07.htm

Page 17: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

6

değerlendirilebilecek, Avrasya ve Orta Asya ele alınmıştır. Bu bölümde Orta Asya

Türk Cumhuriyetlerinin durumu ele alınmış, bölgeye yönelik olarak Rusya, ABD,

Çin, İran ve Türkiye’nin faaliyetleri incelenmiştir. Son bölüm olan altıncı bölüm ise

Sonuç bölümüdür.

Page 18: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

7

İKİNCİ BÖLÜM

KÜRESELLEŞME

2.1 GİRİŞ

Bu bölümde küreselleşme olgusu incelenmiştir. Küreselleşme olgusu

anlaşılmadan, ülkelerin neden gruplar oluşturduğunu sağlıklı değerlendirmek

mümkün olmayacaktır. Bugün Türkiye’yi AB’ye katılmaya bu olgu zorlamaktadır

dersek, yanlış bir öneride bulunmuş sayılmayız. Türkiye’nin AB’ye katılma

isteğinde, küreselleşme tek etken olmasa da, en azından ekonomik boyutuyla önemli

bir etken olduğunu kabul etmek gerekir. Aynı şekilde küreselleşme, Türkiye’nin AB

haricinde diğer işbirliği seçeneklerine de hazırlıklı olması gerektiğinin sebebini

oluşturmaktadır.

Küreselleşme, bahsedilen önemine binaen, tarihsel sebepleri, SSCB’nin

yıkılışının etkileri, yarattığı ekonomik devlerin uluslar arası siyasete olan etkileri,

bölgeselleşme örnekleri ile siyasi ve güvenlik boyutu dikkate alınarak, müteakip

maddelerde incelenmiş ve tezin geri kalan bölümlerine zemin oluşturulmasına

çalışılmıştır.

2.2 KÜRESELLEŞMENİN TARİHSEL TEMELİ

Uluslar arası iktisadın dünyanın siyasi hayatına etkileri çok eskilere

dayanmaktadır. İpek yolunun önemli bir kısmına, uzun yıllar hâkim olan Osmanlı

İmparatorluğu bunun avantajlarını, Ümit Burnunun bulunması ile kaybetmeye

başlamış, ancak asıl kaybı yeni kıtaların keşfedilmesinde yarışa dâhil olmayarak

yaşamıştır. Bu dönemde yaşanan sömürgecilik küreselleşmenin önemli

basamaklarından birisidir. Yeni kıtaların (Amerika, Avustralya ile Okyanuslarda

keşfedilen topraklar), Afrika’nın ve Hindistan’ın zenginliği, Avrupa ülkelerine akmış

ve bu durum bahse konu ülkelerin günümüzdeki ekonomik durumlarına temel

oluşturmuştur. Ufacık Belçika’nın, Kongo gibi bir ülkeyi sömürmesi sayesinde elde

ettiği zenginlik, şüphesiz ki kendi nüfus ve toprak büyüklüğünün çok ötesindedir.

Page 19: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

8

Bugün batı olarak tabir edilen Avrupa, ABD, Kanada ve bir anlamda da Yeni

Zelanda ile Avustralya; küreselleşmenin başlangıçtaki galipleridir. 1910 yılında

dünya üretiminin ve ticaretinin tamamına yakınını batı dünyası kontrol etmekteydi.

Dünya bu anlamda siyasal ve ekonomik olarak bir birlik halindeydi.1 Örneğin bu

dönemde Birleşik Krallık (İngiltere) 17,7 milyon km2 ve 390 milyon insandan

oluşmaktaydı. Yani bu birlik aslında bir anlamda fiili bir küreselleşmeydi. Batı

1928’de dünyadaki üretilen ürünlerin %84,2’sini üretirken, bu süreçte dünyanın geri

kalan bölgelerinde endüstrinin yok olmasına da neden olmuştur. Fakat bu durum

özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra hızla değişmeye başlamış ve 1991 yılına

gelindiğinde dünyadaki en büyük yedi ekonomiden dördünün (Japonya, Rusya, Çin

ve Hindistan) batılı olmadığı görülmüştür. Huntington, 2013 yılına gelindiğinde

batının dünya ekonomisindeki payının %30’a düşmesini ve 2020 yılına kadar ise en

üstte yer alacak on medeniyetin sadece üçünün batılı olmasını beklemektedir.2

Anlaşılacağı üzere bu düşüşün başlangıcı, fiili işgalin sömürgeler üzerinden kalkması

olmuş, gelecekteki kalıcılığını ise teknolojinin batıdan doğuya yayılması ve

sonrasında doğunun teknoloji üretimini gerçekleştirmesi sağlayacaktır.

Bu nedenle uluslar arası iktisat literatürde iktisadın bir alt dalı olarak görülse bile

İkinci Dünya Savaşından sonra uluslar arası ilişkiler için çok önem arz etmeye

başlamıştır. Yani uluslar arası ilişkiler disiplininin bir alt dalı haline gelmiş, “Gambot

Diplomasisi” yerini “Dolar Diplomasisi”ne bırakmaya başlamıştır. Uluslar Arası

Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankasının kurulması da bu kapsamda

değerlendirilebilecek oluşumlardır.

2.3 SSCB’NİN YIKILMASININ KÜRESELLEŞMEYE ETKİLERİ

Sovyetler Birliğinin dağılması ve doğu Bloğunu oluşturan ülkelerin Avrupa

Birliğine katılması, Avrupa’nın kendi entegrasyonu içinde önemli bir aşama olurken,

dünyanın küresel bir köy haline gelmesine de yardımcı olmuştur. Dünya sahnesinde

kara delik olan, eski Sovyetler Birliği ülkeleri yeniden politik ve ekonomik arenaya 1 Samuel P. Huntigton, The Clash of Civilizations and the Remarking of The World Order, (çev.

Mehmet Turhan, Y.Z. Cem Soydemir) İstanbul, Okuyan Us Yayınları, 1996, s.63. 2 Huntington, The Clash of Civilizations …..s:116-118.

Page 20: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

9

dönmüşlerdir. Böylelikle küreselleşmenin önündeki engellerden birisi olan Komünist

blok tarihe gömülürken, küreselleşme yeni alanlar, yeni ülkeler üzerinde etki eden bir

olgu haline gelirken, gücüde artmıştır. Bu kapsamda yavaş yavaş bölgeselleşme

söylemleri ortaya çıkmıştır.

2.4 KÜRESELLEŞMENİN YARATTIĞI EKONOMİK DEVLER VE

SİYASİ ETKİLERİ

Dünya üzerinde birçok devlet, günümüz ekonomisinde olağan üstü bir gerçeklik

haline gelmiş olan birçok uluslar arası şirketten, daha az ekonomik güce sahiptir.

Örneğin günümüzün en popüler internet arama motoru ve elektronik posta hizmeti

veren Google’ın değeri 110 milyar ABD dolarını aşmış durumdadır.3 General

Electric’in sadece finans bölümünü oluşturan GE Consumer Finance’in toplam

varlıkları 151 milyar dolardır.4 Dünyanın en zengin adamlarından birisi olan Bill

Gates’in serveti 51 yaşında 51 milyar ABD dolarıdır5 ve bu meblağ ile dünyadaki

bazı ülkelerden daha zengindir. Bu tür şirketler ve hatta şahıslar dünya ekonomisini

ve siyasetini etkileyecek boyuta gelmişlerdir. Bu bağlamda George Soros’u ve adının

sıklıkla karıştığı devrimleri hatırlamak mümkündür.6 Yani küreselleşme sadece

ekonomik değildir, siyasi boyuttadır. Çünkü ekonominin batıya uygun veya onun

çıkarlarına uygun olarak istenilen şekilde gelişmesi için, siyasetin de önceden

şekillendirilmesine ihtiyaç vardır. Bu nedenle kapalı toplumlar açılmalı, ekonomiler

liberalleştirilmeli, güç odağı halinde olan devletler ve onların otoriteleri

zayıflatılmalıdır. Eğer bunlar sağlanabilirse yatırım ve ticaret için uygun ortam,

sermaye sağlayan taraf için arzu edilen şekilde sağlanmış olacaktır.

Bunun anlamı aslında şudur; devletler sınırlarındaki egemenliği sağlamakta

zorluk çekerken, aynı zamanda iktisadi egemenliklerini de kaybetmeye

3 “Yeni Ekonominin Beyin Avcısı: Google”, Milliyet Gazetesi,4.01.2006,

http://www.milliyet.com.tr/content/teknoloji/tek015/tekno59.html 4 “Garanti GE ile 1,8 Milyar Dolara Evleniyor”, Hürriyet Gazetesi, 26.08.2005,

http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/08/26/692349.asp 5 “Dünyanın en zengin adamı emekli oluyor”, CNN TÜRK, 16.06.2006,

http://www.cnnturk.com/EKONOMI/DUNYA/haber_detay.asp?PID=39&haberID=190689 6 Can Dündar, “George Soros”, Yazı Dizileri, 12.5.2005

http://candundar.com.tr/index.php?Did=2631

Page 21: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

10

başlamışlardır. Sermaye ve teknoloji için artık devletlerin kendileri tek başına

yetmemekte, bunun için uluslar arası birliktelikler oluşturulmaktadır. Buna

Avrupa’nın uçağı olarak adlandırılan Airbus örnek verilebilir. Sonuç olarak Airbus

firması Fransa, Almanya İngiltere ve İspanya’nın ortaklığından oluşmaktadır. Bu

işbirliğinin tek amacı ise uluslar arası bir diğer şirket olan Amerikan Boeing

firmasına karşı güçlerini birleştirmekten başka bir şey değildir. Görüldüğü üzere

küreselleşme rekabeti artırırken aynı zamanda bağımlılığı da artırmaktadır. Bu

nedenle küreselleşme sürecinde bağlanılacak ortakların iyi seçilmesi son derece

önem arz etmektedir.

Küreselleşme sayesinde uluslar arası ticaret yaygınlaşmakta, emek ve sermaye

hareketleri artmakta, teknolojinin hızla gelişmesini sağladığı haberleşmedeki

imkanlar ülkeleri birbirlerine daha fazla yaklaşmakta ve ideolojik çatışmalar bir

kenara bırakılarak, çıkar çatışmaları ön plana çıkarılmaktadır. Ancak bu durum asla

ortaklıkları engellememektedir. Bugün Çin hala bir çeşit komünizm uygulamaktadır.

Ancak yeri geldiğinde en liberal kararları alarak ülkesine sermaye ve teknoloji

yatırımı çekmektedir ve komünist bir ülke olarak işçi ücretleri ile hakları dikkate

alındığında, pek de ideolojik bir yaklaşımda bulunduğunu söylemek mümkün

değildir. Çünkü ekonomik zorunluluklar sosyal ihtiyaçların önüne geçmektedir. İşte

bu küreselleşmenin ekonomik boyutudur. Herhangi bir ülke, yeteri kadar sermaye

birikimi yoksa ve bu nedenle insanlarına iş imkânı sağlayacak yatırımları

yapamıyorsa, çok uluslu firmaların getireceği teknolojiye ihtiyaç duyuyorsa, sermaye

getirecek olana, yatırım yapacak olana, ekonomik seviyesine göre gerekli kolaylıkları

sağlamak zorundadır. Bu çok kez ucuz iş gücü, vergi muafiyeti, arazi tahsisi, uygun

şartlarda kamu yatırımlarının satılması ve çevre duyarlılığının ön planda tutulmaması

olarak sayılabilir. Yani sermayesi olan, teknolojisi olan kuralı koymaktadır.

2.5 KÜRESELLEŞME SÜRECİ VE BÖLGESELLEŞME: AB, NAFTA VE

DİĞERLERİ

Küreselleşme sürecinde gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelere ucuz iş gücüne

yönelik yatırımlar yönelirken, gelişmiş ülkelerde ise katma değeri yüksek yatırım ve

Page 22: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

11

üretimler yapılmaktadır. Örnek vermek gerekirse tekstil sektörünün Avrupa’dan

başlayan yatırım yolculuğu 1980–2000 döneminde Türkiye’de devam etmiş, ama

görülmüştür ki, Türkiye’den daha ucuz iş gücü sağlayan, Çin, Pakistan ve Hindistan

gibi ülkeler ortaya çıktığında, yatırım ve siparişler bu ülkeye kaymaya başlamıştır.

Bu sırada Avrupa ve ABD ileri teknoloji ürünler üretmek için gerekli yatırımları

kendi ülkesinde yapmaya devam etmiş, ekonomisini kuvvetlendirmek ve pazarı

düzenlemek için gerekli siyasi oluşumlardan da geri kalmamışlardır. Buna Avrupa

Birliği (AB) ve ABD, Kanada ve Meksika’nın oluşturduğu NAFTA iyi bir örnek

oluşturmaktadır.

AB’nin başlattığı ve NAFTA’nın takip ettiği bölgeselleşme-korumacılık

oluşumu, aslında ilk başta küreselleşmenin aksaklıklarından, küreselleşmenin

kurallarını koyan Batı dünyasını korumayı hedeflemiştir. Özellikle AB bu oluşumla,

dünya ticareti ve siyaseti üzerinde daha büyük ağırlık sahibi olmayı hedeflemektedir.

Benzer kuralları işleten 27 Avrupa Birliği üyesi ülke, kendi iç ticaretleri arasında

dinamizm yaratırken, dışarıdan gelecek tehlikelere karşıda piyasalarını korumaktadır.

Bu nedenle bugün AB’ye tarım ürünü satmak son derece zordur. Kendi çiftçisine

sağladığı sübvansiyonlarla dışarıdan tarımsal ürün ithalatını engellerken, rekabet

etmekte zorlanacağı diğer üretimlerin tasfiyesini de neredeyse tamamlamıştır. Yani

bugün Avrupa’da çorap üretimi söz konusu değildir. Tekstil sektöründe bile ileri

teknoloji ürünü ve/veya yaratıcılık (moda) gereken bölümler dışında diğer bölümler

az gelişmiş ülkelere taşınmıştır. Elektronik, otomotiv, yazılım, ilaç ve gıda gibi

birçok üretim dallarında da zaten Avrupa ithalatçı değil ihracatçıdır. Benzer durum

NAFTA için de geçerlidir. NAFTA üyesi ABD ve Kanada yüksek katma değer

gerektiren ürünleri üretirken, Meksika bu iki ülkeye ucuz iş gücünü sağlayarak

grubun rekabetçiliğini artırmaktadır.

Küreselleşme gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin politikalarında etkili

olmuştur. Bölgeselleşme yani korumacılık, bu ülkelere de yayılmaya başlamıştır.

Gelişmekte olan ülkeler bölgeselleşme yolunu benimseyerek, kendilerini

küreselleşmenin ekonomik ve siyasi olumsuz etkileri ile küreselleşmenin tek kültürü

Page 23: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

12

haline gelmiş olan batı kültürünün olumsuz etkilerinden yerel kültürlerini (Batıya

dâhil olmayan ülkeler için söz konusu) korumayı amaçlamışlardır.

Bunlardan ilk etapta umut vadeden Güney Amerika Birliği (MERCOSUR)’dur.

Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİT)’de bu yönde bir denemedir.

Rusya’nın eski Sovyetler Birliği’nin devamını sağlamak maksadıyla oluşturduğu

Avrasya Ekonomi Topluluğu (EUROSEC)’dan da bu kapsamda bahsedilebilir.

Türkiye’nin bir başka denemesi olan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT) da aynı

amacı güden yaklaşımdır. Ayrıca Karayip Ortak Pazarı (CARICOM) ile Şanghay

İşbirliği Örgütü (SCO) de bölgeselleşmeye verilebilecek diğer örnekledir.

2.6 KÜRESELLEŞMENİN GÜVENLİK VE SİYASİ BOYUTU

Ekonomik küreselleşmenin yanı sıra devletler günümüzdeki birçok uluslar arası

sorunun (siyasi, terör, uyuşturucu, organize suçlar) kendi güçlerini aştığını veya

işbirliği ile bu sorunların üstesinden daha kolay geldiklerini kabullenmişlerdir. Öte

yandan etnik milliyetçilik ve dine dayalı özerk bölge istekleri Rusya’da, Çeçenistan;

Kanada’da, Quebec ve Yugoslavya’da, Kosova örneklerinde görülebileceği gibi

yeniden canlanmıştır. Daha da önemlisi bu arzu, ekonomik refahı halkına sağlamış,

uluslar üstü bir çatı altında tek bir ülke olmaya çalışan, AB içinde de körelmiş

değildir. Bu gün İspanya’da Katalonya örneğinde görüldüğü gibi ölmemiştir. Bu

durum aslında siyasal küreselleşmenin etkilerinden başka bir şey olmayıp, ulus-

devletin üstünlüğünü sarsmış ve onu yetkilerini başkalarıyla paylaşmaya mecbur

bırakmıştır. Ayrıca sadece refahın ülkeleri korumaya yeterli olmadığı görülmüş,

milliyetçilik gibi sosyal etkilerin ortaya çıkması engellenememiştir.

Uluslararası ilişkilerin artmasına paralel olarak sorunların uluslararası arenaya

taşınması da artış göstermiş ve bunların çözümü uluslararası işbirliğini zorunlu hale

getirmiştir. Yani uluslararası siyasal ve ekonomik aktörler devlet egemenliğine ortak

olmuştur. Artık ülkeler, ulusal ve uluslararası politikalarını dış dünyayı dikkate

alarak oluşturmak zorundadırlar.

Page 24: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

13

2.7 SONUÇ

Küreselleşme tarihsel bir olgudur. Sömürgecilik döneminde batı dünyası

küreselleşmenin kazanan tarafındadır. Bu durum yavaş yavaş değişiklik gösterse bile

gelişmiş ülkeler küreselleşmeden en çok yararlanan ülkelerdir. Bu durum gelişmekte

olan veya az gelişmiş ülkeler için ne yazık ki aynı şekilde söz konusu değildir.

Sovyetler Birliğinin yıkılması gri bölgeleri ortaya çıkarmış ve birçok ülkenin dünya

ile yeniden entegre olmasını sağlamıştır. Bu durum küreselleşmenin etkilerinin

dünya üzerinde daha da yayılmasını sağlamıştır. Küreselleşme, diğer taraftan yeni

güçler ortaya çıkarmıştır. Bunlar uluslar arası arenada teoride söz sahibi olmayan,

uluslar arası ilişkilerin asıl üyesi sayılamayan uluslar arası şirketlerdir. Ancak bazı

şirketlerin ciroları dünyadaki birçok ülkenin GSMH’sından daha yüksektir.

Dolayısıyla bu şirketlerin etkileri uluslar arası politikada dikkate alınması gereken bir

husus olarak ortaya çıkmıştır. En azından böyle şirketlerin ülkelere yaptığı yatırımlar

istihdam yani zenginlik getirirken, bu yatırımları kendine çekemeyen ülkeler diğer

ülkeler arasında gelişme yarışında geride kalmaktadırlar.

Küreselleşme gelişmiş ülkelerin sanayilerini ve şirketlerini desteklerken,

gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerin sanayisi ve şirketleri için negatif rekabet

ortamı yaratabilmektedir. Aynı durum işgücüne dayanan üretimlerde veya tarımsal

üretimlerde gelişmiş ülkeler içinde geçerlidir. Bu nedenle ülkeler yeterince pazar

elde ederken, kendi piyasalarını ve şirketlerini dış etkilerden korumak maksadıyla

gruplaşma yoluna gitmektedir. MERCOSUR NAFTA ve AB bu duruma örnek

olarak verilebilir. Bu tür oluşumlar küresel güvenliğe ve istikrara katkı sağlayacak

şekilde yeniden şekillenmekte ve küreselleşmenin güvenlik boyutuna da uyum

sağlamaktadırlar.

Geleceğin belirsizliğinde ülkeler tarihte de sık olarak görüldüğü gibi kendilerine

uygun müttefikler aramaktadırlar. Küreselleşme bu ilişkilerin daha organik hale

gelmesini teşvik etmektedir. Ülkeler çok uluslu şirketler vasıtasıyla birbirlerine daha

sıkı bağlanmakta veya birbirlerine karşı olan üstünlük mücadelelerini bu şirketler

aracılığıyla yürütmektedirler.

Page 25: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

14

Sonuç olarak, “Devletlerin sınırlarının gittikçe geçirgen bir duruma geldiği ve

orta çağınkine benzer karmaşık bir uluslar arası düzenin ortaya çıktığı”7 bu dönemde;

bahsedilen örnekler içinde hiç şüphesiz en başarılısı Avrupa Birliği’dir. AB

küreselleşmenin şartlarına en uygun yapıda, yavaşta olsa ilerleyen bir sürece ve

hedefe sahip olan, bünyesindeki devletleri, yeni koşullara uygun yapılandıran, uluslar

arası topluluktan uluslar üstü topluluk aşamasına geçmekte olan iyi bir örnektir.8

Türkiye için AB’ye üye olmak küreselleşmenin özellikle ekonomik boyutunda

realist bir yaklaşımdır. Ancak Türkiye’nin AB’ye üyeliği sürecinin belirsizliklerle

dolu olması, siyasi boyutunu sorgulanır hale getirmektedir. Türkiye’nin AB üyeliği

için vereceği kararı, ekonomik sorunlardan çok siyasi sorunlar şekillendirecektir.

7 Huntigton, The Clash of Civilizations …..s.38. 8 Efe Çaman, “Entegrasyon Teorileri”, Haydar Çakmak (ed.), “Uluslar arası İlişkiler; Giriş,

Kavram ve Teoriler”, Ankara, Barış Kitapevi, 2007, s.167.

Page 26: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

15

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DEĞİŞEN DÜNYADA DEĞİŞEN TÜRKİYE

3.1 GİRİŞ

Dünya küreselleşme fırtınası içinde hızla değişirken, Türkiye’de benzer değişim

sürecinden etkilerini bütünüyle hissederek geçmektedir. Türkiye aslında dünyada

yaşanan değişimle “baş etmeye çalışmaktadır”.1 Bu değişimi iyi değerlendirebilmek

maksadıyla, Türkiye Cumhuriyetinin kısa tarihini bu bölümde üç alt başlık altında

ele almak uygun olacaktır. Bunlar Komünizm tehlikesi karşısında geliştirdiği

refleksleri dış politika olarak uygulayan Türkiye, bu tehlikenin apansızın ortadan

kalkması sonrasında oluşan kaos ortamında Türkiye ve son olarak tek süper güç

dünyasında, Avrupa Birliği yolunda Türkiye.

3.2 1990 ÖNCESİ TÜRKİYE

Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminden Sovyetler Birliği’nin yıkılışına kadar olan

dönemde, Türkiye’nin dış politikasına statükocu bir yaklaşım egemen olmuştur.

Topraklarının büyük kısmını kaybeden bir ülke için aslında normal kabul

edilemeyecek bu politikanın şekillenmesinde; büyük yoksulluk ve insan kaybı etken

olsa bile; asıl önemli etken, Birinci Dünya Savaşı yangınından büyük fedakârlıklarla

kurtarılan Anadolu’nun, yeniden büyük Roma İmparatorluğunu kurmayı hedefleyen

İkinci Dünya Savaşı döneminin faşist İtalya’sı ile İkinci Dünya Savaşından galipler

saffında, güçlenerek çıkan komünist Sovyetler Birliğinin tehdidine maruz kalmasıdır.

Özellikle SSCB’nin boğazlar statüsünde değişiklik yapılması ile Kars ve

Ardahan’ın kendisine verilemesi isteği yeni Cumhuriyet için ağır bir baskı

oluşturmuştur. Cesaret ve kararlılıkla bu istekler reddedilse bile, Türkiye Sovyet

tehdidine karşı kendisine yeni müttefikler arama ihtiyacı duymuştur. Büyük savaştan

1 Morthon Abromowitz, “Türkiye Değerlendirmesi”, E. Fuller Graham ve Ian O. Lesser (der.),

Balkanlardan Batı Çin’e Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu, (çev. Meral Gönenç) Alfa Yayınları, İstanbul, 2000, s.IX.

Page 27: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

16

güçlenerek çıkan diğer ülke ABD bunun için uygundur ve ABD de bilindiği üzere

Sovyetler Birliği’nin yayılmacı emellerinden rahatsızlık duymaktadır. Bu sebeple

Türkiye’ye verdiği desteği göstermek için, Amerika’da vefat eden Türkiye’nin

Washington büyük elçisi Münir Ertegün’ün (19945–48 döneminde görev yaptı)

naşını, İstanbul’a ünlü Missouri zırhlısı ile göndermiş ve 1947 yılında ortaya

konulan, SSCB’nin yayılmasının durdurulmasını hedefleyen, Truman Doktrini

kapsamında Türkiye’yi Marshall yardım planlarına dâhil etmiştir.

Türkiye için asıl etkin güvence o dönemde (4 Nisan 1949) yeni kurulan Kuzey

Atlantik Antlaşması Teşkilatı ya da çok daha çok bilinen söylemiyle NATO’ya dâhil

olmaktır. Ancak Sovyetler Birliği tehdidini kendi üzerlerinde artıracağı gerekçesiyle

Avrupa’daki üye küçük ülkeler ile Süveyş Kanalı konusunda Türkiye ile başka bir

ittifak kurmak isteyen İngiltere ilk başvuruyu veto etmişlerdir. Türkiye’nin NATO

üyeliğinde mutabakat o dönemde söz konusu değildir. Türkiye NATO’ya üye

olduğunda fayda sağlayacağını ispatlamak durumunda kalmış, belki de sadece bu

nedenle 1950 yılında Kore Savaşına katılmıştır.

“Kore’de savaşmış bir Amerikalı: Ne zaman gerçekten zor ve tehlikeli bir görev

verilirse Türkleri çağırırdık. İster dondurucu soğuk olsun, ister havalarda kurşunlar

uçuşsun, hiç fark etmezdi. Onlar her yere giderdi”2 söyleminde yaşananlar etkisini

göstermiş ve Türkiye askeri değerini bir anlamda ispat etmiş olması sebebiyle,

NATO’nun güneydoğu kanadını oluşturmak için 15 Şubat 1952 yılında üye olarak

kabul edilmiştir.

Çok uzun yıllar Türkiye’nin değerinin ölçütü; NATO savunmasına olan askeri

katkısı ve jeostratejik konumu olmuştur. Yakın zamana kadar da bu alışılmış ancak

Türkiye için artık yeterli olmayan bu değerlendirme, uluslar arası yatırımcı George

Soros tarafından dile getirildiği şekliyle, “Türkiye'nin en iyi ihraç ürünü Silahlı

Kuvvetleridir”3 örneğinde olduğu gibi, günümüze kadar zaman zaman gündeme

2 Stephen Kinzer, Crescent and Star: Turkey Between Two Worlds, (çev. Funda Keskin) New

York, Farrar, Straus and Giroux, LLC, 2001, s.204 3 Attila İlhan, “Silahlı Kuvvetler Neden Pasif?”, Cumhuriyet Gazetesi, 30.04.2004,

http://www.tilahan.net/default.asp?lang=0&pId=6&fId=5&prnId=77&hnd=1&ord=76&dbId=682

Page 28: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

17

gelmiş, Türkiye’den Kosova, Bosna, Afganistan, Somali ve Lübnan gibi ülkeler için

asker yardımı da aynı düşünceyle istenmiştir.

Soğuk Savaş dönemi boyunca Türk dış politikasının temelini, Sovyet tehdidinin

savuşturulması, Yunanistan ve Kıbrıs konusunda Türkiye nin çıkarlarının korunması

ile ABD ve NATO ile ilişkilerin güçlendirilmesi oluşturmuştur.4 1970’lerin sonunda

SSCB’nin Türkiye’yi istikrarsızlaştırma hedefi5 ile başlayan siyasi şiddet ve terör

ortamında, binlerce insan hayatını kaybetmiş olsa da; Türkiye bu dönemde Sovyetler

Birliği tehlikesini belki de olması gerekenden daha fazla olarak değerlendirmiştir.

Hatta bu aşırı tedirginlik nedeniyle, belirli bir dönem, İsrail’i Sovyetler Birliği

tarafından desteklenen ülke olarak görmüş, buna benzer maksadını aşan

değerlendirmeler sayesinde Orta Doğu coğrafyasından dışlanmıştır. Türkiye, içerde

ve Orta Doğu ülkelerinin kamuoylarında Amerika Birleşik Devletlerinin ve Batı

dünyasının Jandarması olarak görülmüş, bu görüş Türkiye’nin NATO’ya üye olması

ile kesinleşirken, Türkiye’nin Orta Doğuyla bağlantısını tamamen koparmıştır. 6

Kıbrıs krizinde kendisini açıkça haklı gördüğü davasında Batı’dan yeterli desteği

göremeyen Türkiye, yaşadığı hayal kırıklığı ve petrol krizi sonrasında Orta Doğu

ülkeleri ile ilişkilerini daha dengeli hale getirmeye çalışmış, özellikle Filistin

davasında önemli adımlar atmış olsa bile, bu Arap ülkeleri tarafından yeterince takdir

görmemiştir. Bunda o dönemde Orta Doğu’da yaşanan başını Mısır’ın çektiği liderlik

yarışı da etken olmuştur. Bu yarış içinde Türkiye Osmanlı İmparatorluğu geçmişi ve

laik yapısı nedeniyle hoş görülmemiştir.

Yaşanan tüm ideolojik ve nükleer gerginliklere rağmen, Türkiye’nin jeopolitik

çevresi tamamen SSCB’nin kontrolü altında (Kafkaslar ve Karadeniz’e kıyısı olan

4 Alan Makovsky ve Sabri Sayarı, Turkey’s New World, (çev. Hür Güldü) The Washinghton

Institute for New East Policy, 2000, s.1. 5 Paul B.Henze, “Türkiye:21nci Yüzyıla Doğru”, Graham E. Fuller ve Ian O. Lesser (der.),

Balkanlardan Batı Çin’e Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu, (çev. Meral Gönenç) Alfa Yayınları, İstanbul, 2000, ss.32-33.

6 Tayyar Arı, “Geçmişten günümüze Türkiye’nin Orta Doğu Politikasının Analizi ve İlişkileri Belirleyen Dinamikler”, İdris Bal (der), 21. yüzyılda Türk Dış Politikası, Ankara Global Araştırmalar Merkezi ve Lalezar Kitapevi, Ankara,2006, ss:701–702.

Page 29: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

18

ülkeler ile Orta Asya) veya dengesine bağlı (Orta Doğu) olduğundan, şüphesiz bu

günkünden daha istikrarlı bir ortam söz konusudur.7

Türkiye için bu dönem damgasını vuran bir başka konu terördür. Türkiye geniş

kapsamlı bir tedhiş dalgasına maruz kalmış olup bu terör ortamı ancak 1980 askeri

müdahalesi ile ortadan kaldırılabilmiştir. Askeri müdahale döneminin belki de

beklenmeyen sonucu ise; liberal ekonomiye geçişin başlatılması için gerekli olan

adımların atılmış olmasıdır. Dönemin Başbakanı Turgut Özal tarafından Türk

ekonomik hayatında daha önce hayal bile edilemeyen geniş kapsamlı ekonomik

değişiklikler yapılmaya başlanmıştır. Bu dönemde alınan tedbirler kısmen de olsa

terör döneminin ekonomik hasarlarını onarmış, Türkiye’yi ihracata yönelik

ekonomiye yönlendirmiştir. Fakat bunun ne o dönemde ne de hemen sonrasında

sürekli bir istikrar ve gelişim sağladığını söylemek mümkün olmayacaktır. Yani

Türkiye 1990 sonrası döneme ekonomik hazırlığını tamamlamamış olarak girecektir.

3.3 1990 SONRASI TÜRKİYE

Berlin Duvarı’nın bir gecede yıkılması ile başlayan stratejik kırılma, o dönemde

kimse tarafından düşünülemeyen, Sovyetler Birliğinin çökmesi ile tarihi bir dönüm

noktası haline gelmiş, Türkiye’de pek çok ülke gibi, kendisini çok derinden

etkileyecek bu değişime hazırlıksız olarak yakalanmıştır.

Sovyetler Birliğinin yıkılması Türkiye’yi bir askeri kanat ülkesi olmaktan, bir

mihver ülkesi durumuna taşırken; Avrupa’nın gücünü, güvenilirliğini ve vicdanını

sorgulanır hale getiren Yugoslavya iç savaşı ile başlayan tüm Balkanların kanlı

yeniden şekillenmesi ve Kafkaslardaki kargaşa ortamı, onu çepeçevre ateş

çemberinin içinde bırakmış, o zamana kadar SSCB tehlikesi nedeniyle ilgilenmeyi

kendine yasakladığı8 Türk dünyasını ise birden bire karşısında bulmuştur. Türkiye

yeniden Balkanlaşma ve Kafkaslaşma sorunlarıyla komşu olurken, dünyanın bu hızlı

değişimine ayak uyduracak veya fırsatlarını değerlendirecek, ne ekonomik güce ne

7 Makovksy ve Sayarı, Turkey’s New …, s2. 8 Henze, “Türkiye:21nci Yüzyıla.., s.37.

Page 30: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

19

de siyasi istikrara sahiptir. Buna rağmen sınırsız hedefleri vardır. Tahmin

edilebileceği gibi, Türkiye kendini ne kadar güçlü hissetmişse Rusya kendini o kadar

güçsüz hissetmiştir.9

Türkiye Kurtuluş Savaşının zor günlerinde kendisi için değerli olan Sovyetler

Birliğinin işbirliğini sağlamak için, Sovyetlerle 1921 yılında Dostluk ve Kardeşlik

anlaşması imzalamıştır. Türkiye bu anlaşma ile Sovyetlerin Türkiye’de komünizmi

yaymama garantisine karşı, Turancı akımları desteklememe sözü vermiş ve “Dış

Türkler” konusunu 1990’lı yıllara kadar rafa kaldırmıştır.10 O yıllar geldiğinde ise

Türkiye, Sovyetler Birliğinin resmen yıkılmasını beklemeden, Azerbaycan,

Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan’ı tanıyan ilk devlet olmuştur.

Türk çağının başladığına inan yönetici Türk elitleri, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne

kadar Türk dünyası rüyasını artık söylemlerinde çekinmeden kullanmaktadırlar.11

Radikal İslami tehdit ve ağır iç sorunları nedeniyle Türkiye’nin faaliyetlerine göz

yummak12 zorunda olan Rusya dâhil, birçok devlet tarafından rahatsız edici bulunan,

bu söylemin ardında yatan umulan için, Türkiye’nin hazır olmadığı, Türkçe konuşan

yeni Cumhuriyetlerin (TYC) de, bağımsızlıklarını sağlamlaştırmanın ötesinde çok

yakın bir işbirliğine taraftar olmadıkları kısa sürede ortaya çıkacaktır

Yıllar süren yalnızlık duygusu aniden sona eren Türkiye13, başlangıçta

öngörülenin aksine, eski Sovyetler Birliği’nden ayrılan Türkî devletler bölgesinde bir

“nüfuz alanı” oluşturamamıştır.14 Hatta Orta Asya Cumhuriyetleri kendilerinin “Türk

Cumhuriyeti” olarak adlandırılmasından, Türkiye’nin soy temeline dayanan bir

yayılmacılık peşinde olduğu düşüncesiyle, rahatsız olmuşlardır. Bu nedenle

tanımlama Türk kelimesine Arapça son ek takılarak Türkî veya İngilizceden

9 Duygu Bazoğlu Sezer, “Türk-Rus İlişkileri: Düşmanlıktan Fiili Yakınlaşmaya” Makovsky ve Sayarı

(der.), Turkey’s New World, (çev. Hür Güldü) The Washinghton Institute for New East Policy, 2000, s.133.

10 Mustafa Aydın, “Türkiye’nin Orta Asya-Kafkaslar Politikası” Mustafa Aydın (der) ve diğerleri, Küresel Politikada Orta Asya (Avrasya Üçlemesi I), Ankara, 2005, s.101.

11 Graham E. Fuller, “Türkiye’nin Yeni Doğu Politikası”, Graham E. Fuller ve Ian O. Lesser, Balkanlardan Batı Çin’e Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu, (çev. Meral Göneç) İstanbul, Alfa Yayınları, 2000, s.87.

12 Aydın, “Türkiye’nin Orta Asya..., s.102. 13 Aydın, “Türkiye’nin Orta Asya…, s102. 14 Makovksy ve Sayarı, Turkey’s New World…, s4.

Page 31: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

20

esinlenme Türkik olarak değiştirilmiştir.15 Esinlenmeden de anlaşılacağı gibi, Türk

dillerinin hiç birinde böyle bir ayırım olmadığı gibi, ayrıca bu son derece yapay bir

ayırım olup halk dilinde de yeri yoktur.16 Son dönemde ise Türkçe konuşan devletler

isimlendirmesi daha yaygın olarak kullanılmaktadır.

Ayrıntısı ilerideki bölümlerde açıklanacak olan Türkiye’nin hayal kırıklığı,

model olarak yarattığı hayal kırıklığından doğacaktır. Batının gözünde birden

popüler olan Türk modeli Sovyetlerin eski Müslüman cumhuriyetlerine ideal bir

model olarak sunulmuştur. Ancak modelin olumlu yanları kadar bazı önemli sorunlu

yanları vardır. Örneğin demokrasisi üç defa darbe nedeniyle kesintiye uğramış,

ekonomisi ise Avrupalı güçlerden geride kalmıştır. Ayrıca etnik problemler

yaşamaktadır. Bununla birlikte laiklik, demokrasi, ortak kültür ve ekonomik

dönüşümdeki Türk tecrübesi de modelin güçlü yanlarını oluşturmaktadır.17

Türkiye Batıyı kendine örnek almışken, Batıyı yakalamaya çalışırken, Batı neden

Türkiye’yi model olarak göstermektedir. Bu sürpriz kararın sebebi Türkiye ve Türkî

Cumhuriyetler arasındaki ortak kültürdür ve Türkî Cumhuriyetlerin halkının

Türkiye’ye olan olumlu bakışıdır.18 Ancak asıl problem Türkiye modelinin Batı

tarafından aşırı yüceltilmesi ve Türkiye’nin de bu durumu kendisini kaptırmasıdır.

Belki de bu nedenle Türkiye hayal ettiği liderliğini yapacağı Türk çağını, bir anlamda

ıskalayacaktır. Ancak bu durum tezin asıl konusu ve ileri de ele alınacak olan daha

olgun, eşitlikçi, gerçekçi, dolayısıyla yaşama geçirilebilir bir iş birliğinin temellerinin

atılmasına da engel olamamıştır. Çünkü Türkiye kurduğu ekonomik ve siyasi ilişkiler

ile başta eğitim dalında yapılan işbirliği sayesinde, halkların yakınlaşmasını

sağlamış, Türk zirveleri aracılığıyla da daha etkili bir ilişkinin temeli atılmıştır.

15 Aydın, “Türkiye’nin Orta Asya…, s103. 16 Graham E. Fuller, “Türkiye’nin …, s.123. 17 İdris Bal, “Türk Modeli ve Türkî Cumhuriyetler”, Journal of International Affairs, Volume III,

Number 3, Ekim-Kasım 1998 http://www.sam.gov.tr/perceptions/Volume3/September-November1998/bal.PDF

18 Bal, “Türk Modeli… http://www.sam.gov.tr/perceptions/Volume3/September-November1998/bal.PDF

Page 32: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

21

1990’larda doğal olarak Türk-Rus ilişkileri birçok gerilim ve bunalım yaşamıştır.

Ermenistan-Azerbaycan arasında 1993–1994 yıllarında Dağlık Karabağ yüzünden

çıkan savaşta karşı cephelerde olan iki devlet, Boğazlar rejimi nedeniyle de karşı

karşıya gelmiştir. Türkiye 11 Ocak 1994 yılında Boğazlardaki trafik tüzüğünü tek

taraflı olarak yürürlüğe koymuş (Uluslar arası Denizcilik Örgütü bu düzenlemeleri

1995’in sonunda onaylamıştır.), bu nedenle Rus petrol ihracatına olumsuz etkilerde

bulunmuştur. Bir başka gerilim noktası ise 1993–1996 yıllarındaki Çeçen

ayaklanmasıdır. Rusya o dönemde Türkiye’yi Çeçenleri desteklemekle suçlamıştır.

1996 yılında Çeçen direnişine yakınlık duyan bir grup Türk vatandaşı tarafından

kaçırılan Avrasya Feribotu, Rusya’nın eline yeterince koz vermiş ve zamanın Rus

Dışişleri Bakanı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin politikası olmasa bile Çeçenlerin

Türkiye’deki desteğine yönelik olarak “kendisi camdan evde oturanlar, başkalarının

evine taş atmamalı” diyerek, Türkiye’nin güneydoğusunda yaşadığı terör sorunun

kastetmiş, Türkiye’yi üstü kapalı olarak tehdit etmiştir.

Bu sözleri, Rusya Federal Meclisi Duma’nın Kasım 1998’de PKK terör örgütü

lideri Abdullah Öcalan’a siyasi sığınma hakkı vermesi için zamanın Rusya

Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin’e başvurması, destekler nitelikte olmuştur. Hatta

Rusya’daki bazı politik grupların bir emri vaki yapmak için, Öcalan’ı Rusya

topraklarına sokarak kısa bir süre saklaması, Rusya ile Türkiye arasında ayrı bir

gerilim yaratmış, ancak Rusya kısa sürede geri adım atarak, Terör örgütü başını

topraklarından çıkarması ile gerilimin krize dönüşmesine engel olmuştur.

Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin krize sürüklenmemesinin, hatta sonraki

yıllarda umulanın ötesinde gelişmesinin en büyük sebebi Türkiye’nin suskunluğu ve

aşırı ihtiyatı davranmasıdır.19 Türkiye şüphesiz Sovyet İmparatorluğunun yıkıldığının

farkındaydı. Ancak küllerinden doğan Rusya nükleer güce sahip, son derece büyük

kaynakları olan ve biraz geri kalmış olsa da teknolojik birikimi yüksek bir ülkedir ve

doğru ellerde kendisini kısa sürede toparlaması da kesindir. Türkiye’nin yönetici

elitlerinin yaptığı bu tutarlı değerlendirme, aşırı ihtiyatla birleşince Rusya’nın

19 Sezer, Türk-Rus İlişkileri…, s.128.

Page 33: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

22

Türkiye’ye karşı manevra kabiliyeti de, olması gerekenin üstünde artmıştır. Bu

durum Azerbaycan Ermenistan savaşında, Ermenilere en azından moral üstünlük

sağlamış, bir anlamda savaşı Türkiye’yi hesaba katmadan yönlendirebilmişlerdir.

Çünkü Ermeniler Nahçıvan’a yönelik saldırılara giriştiklerinde 1921 Kars

Antlaşması sayesinde Nahçıvan üzerinde garantörlük hakkı olan Türkiye, bu

anlaşmanın dikkate alınması çağrısında bulunduğunda, yanıt Bağımsız Devlet

Topluluğu Komutanı Mareşal Yevgeni Shaposhnikov’dan gelmiştir. Aslında bu bir

yanıttan çok Üçüncü Dünya Savaşı’nın çıkabileceğini ima eden bir tehdittir. Ancak

1992 yılında, Rusya’nın bu tehdidin arkasında duracak yeterli iradesinin ve gücünün

olduğu son derece şüphelidir. Buna rağmen Türkiye, Dağlık Karabağ anlaşmazlığının

da ötesinde, güney Kafkasya ve Orta Asya devletleriyle oluşturduğu ilişkilerde,

Rusya’nın bu bölgedeki nüfuzunu hedeflemediğinin de güvencesini vermiştir. Bu

süreçte Türkiye-Rusya Dostluk Antlaşması imzalanmış ve taraflar karşılıklı olarak

ikili ilişkilerde kuvvet kullanımı ve tehditten kaçınacakları, bir diğerinin ülkesine

yönelik saldırı, isyan ve bölücü hareketler için kendi topraklarını

kullandırmayacaklarını, taahhüt etmişlerdir.

1992 anlaşması Sovyetler Birliği sonrasındaki dönemde Türk Rus ilişkilerinin

temelini oluştururken, şüphesiz Rusların elini Çeçen ayaklanmasına karşı,

Türkiye’nin elini de PKK/KONGRA-GEL’e karşı rahatlatmaktaydı. Çünkü tüm

bunlar olurken Türkiye PKK terör örgütü ile kanlı ve pahalı bir mücadele

yürütmektedir. Bu durum doğal olarak Türkiye’nin Türkî Cumhuriyetler tarafında

arzu edilen model rolüne olumsuz etki etmektedir. PKK terör örgütüne verdiği destek

nedeniyle Suriye ile ortaya çıkan kuvvetli savaş ihtimali her şeyin üzerine tuz biber

ekmekteyken, kararlılığıyla terör örgütü başı Abdullah Öcalan’ın Suriye’den

çıkarılmasını sağlayan Türkiye, asıl şaşkınlığını İtalya gibi NATO üyesi ülkelerin

Abdullah Öcalan’a gösterdiği yakınlık, bir anlamda destekle yaşamıştır. Aynı süreçte

Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetiminin benzer davranışlarda bulunması, Türk

halkının bilinçaltında, özellikle teröre karşı Avrupa Birliği’nin güvenilirliğinin daha

sonra sorgulanmasına neden olacak, derin bir iz bırakmıştır.

Page 34: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

23

Rusya ile Türkiye arasındaki gerilim, 1993–1996 yılları arasında, Rusya’nın

Azerbaycan’a müdahale ettiği ve Türkiye yanlısı devlet başkanı Ebulfeyz Elçibey’in

iktidardan düşmesini sağladığı dönemde zirveye çıkmıştır.20

Türkiye’de Türkçü-Turancı ve İslamcı söylemlerin önem kazandığı 1991–1993

döneminde, Türkiye Rusya ve İran ile rekabete girişmeye çalışsada, sadece birkaç yıl

sonra, 1993–1995 döneminde, Türkiye’nin heyecanla ancak plansız, programsız

yürüttüğü etki mücadelesinin yeterli olamayacağı görülmüş, SSCB’den doğan

boşluğu varisi Rusya’nın dolduracağı anlaşılmaya başlanmıştır. Türkiye bölgeye

yönelik olarak, hesaplarına Rusya’yı da katmak zorunda kalmış, 1995 yılından sonra

politikasını Rusya Federasyonunu dışlamayacak ve denge kuracak şekilde revize

etmiştir.21 Ancak Türkiye’nin bölgeye yönelik olarak kuramaya çalıştığı karşılıklı

işbirliği düşüncesinin Türkiye’nin yararına çalıştığını da, yıllar sonra söylemek pek

mümkün değildir.

Türkiye hedefi olduğu terör ve çevresinde meydana gelen tehlikeli ortam

nedeniyle Silahlı Kuvvetlerine önemli ölçüde yatırım yapmış, bu kapsamda F–16

parçalarının montajı için fabrika kurarak iki yüzden fazla modern savaş uçağını ve

bin kadar M–60 tankını servise koymuştur. Bu sayede etkili ve modern bir savaş

gücünün temellerini atarken komşularının gücünde de düşüşler yaşanmıştır.22 Bu

durum etkisini Suriye’ye karşı göstermiş, Suriye PKK terör örgütü başı Abdullah

Öcalan’ı topraklarında çıkarmak zorunda kalmış, Yunanistan ise devam eden süreçte

Öcalan’ı barındırmayı göze alamamıştır.

3.4 GÜNÜMÜZDE TÜRKİYE 23

Türkiye; Batı Avrupa, Balkanlar, Ege ve Akdeniz, Orta Doğu, Kafkaslar-Hazar

Bölgesi, Orta Asya ve Kara Deniz bölgelerinde doğrudan rol oynamaktadır.24 Bu

20 Winrow, “Türkiye’nin Orta Asya…., s.163. 21 Aydın, “Türkiye’nin Orta Asya…, ss103-104. 22 Makovsky ve Sayarı, Turkey’s New World…, s3,4. 23 Türk dış politikası konusunda daha detaylı bilgi için Bknz: Bal, İdris ve diğerleri. 21. Yüzyılda Türk Dış…; Bal, İdris. (ed.), Turkish Foreign Policy… 24 Makovsky ve Sayarı, Turkey’s New World…, s3.

Page 35: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

24

bölge, içine düştüğü karmaşa nedeniyle Türkiye için Sovyet döneminden belki daha

fazla tehlike içermektedir, ancak sunduğu fırsatlar da aynı şekilde daha fazladır.

Sovyetler Birliği sonrasında Türkiye ile Rusya’nın ilişkileri çelişkili bir ortaklığa

sürüklenmektedir. Ekonomik ilişkilerde benzeri görülmemiş artış Türkiye ile Rusya

arasındaki bağımlılığı artırmıştır. Bu durumda karşılıklı güven yaratılması için fırsat

ortaya çıkarmıştır. Türk-Rus ilişkileri karşılıklı paranoya durumundan “fiili

yakınlaşma” 25 yani “ne düşmanlık, ne dostluk” durumuna gelmiş olup, yeniden

süper devlet durumuna dönmeye çalışan Rusya’nın gelecekteki politikaları, ilişkinin

gerçek konumunu belirleme de ana etken olabilecektir. Rusya’nın kendisini Sovyet

İmparatorluğu’nun yerine koymaya çalışması ve bu bağlamda Orta Asya, Kafkasya

ile özellikle Azerbaycan üzerinde zorlayıcı ve baskıcı politikalar ortaya koyması,

ilişkileri yeniden olumsuz yöne kaydırabilecektir.

Rusya ile olan ilişkiler ne kadar iyiye gittiyse, Amerika Birleşik Devletleri ile de

o kadar kötüye gitmiştir. Halk tarafından eski düşmanın daha dost, eski dostun

neredeyse düşman26 olarak algılanması ilişkilerdeki ironiyi sergilemektedir.

Amerikan araştırma kuruluşu PEW’in 31 Mart–14 Mayıs 2007 tarihleri arasında 15

ülkede yaptığı araştırmaya göre Türklerin ABD’ye olan desteği %54’den (2000

yılında yapılan araştırma), %12 ye gerilemiş durumdadır. Aynı araştırma kapsamında

Türkiye’de ABD Başkanı Bush sadece %3 oranında destek görürken, İran

Cumhurbaşkanı Ahmedinecad %25 oranında desteklenmektedir. Birbirleri arasında

son derece derin sorunlar olan İran ve ABD arasında normal şartlarda bir NATO

müttefikini desteklemesi normal sayılabilecekken, Türk halkı tam aksine düşünceye

sahiptir. Şüphesiz bunun sepeleri uzun yıllara dayanmaktadır. Ancak güncel olan

Irak’tır.

Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye arasındaki politik ayrılıklar II. Körfez

Harekâtı ile birlikte gün yüzüne çıkmıştır. Birinci Körfez savaşında gerek ekonomik

ve gerekse güvenlik olarak fedakârlıkta bulunan Türkiye, bunun karşılığını 25 Sezer, Türk-Rus İlişkileri…, s.125. 26 “Türkiye'de ABD'ye destek yüzde 12'ye geriledi”, Hürriyet USA, 31.08.2007 http://www.hurriyetusa.com/haber/haber_detay.asp?id=9047

Page 36: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

25

görememiş, bölgesinde bir kaos ortamı yaratma tehlikesini taşıyan, birincisinden

büyük etik farklılıklarla ayrılan ikinci savaşı desteklememiştir. Türkiye topraklarına

ABD birliklerinin konuşlandırılması ile Irak’a geçişine müsaade edilmesini öngören

yasanın TBMM’nin tarafından kabul edilmemesi, Türkiye’nin savaşı önlemek

maksadıyla bölge ülkeleri ile düzenlediği toplantılar ABD tarafında hoş

karşılanmamıştır. ABD’nin Irak’ı işgal etme sebebi ile işgal öncesinde olanlar Türk

kamuoyu tarafından tasvip edilmezken; işgal sonrasında ortaya çıkanlar yani

ABD’nin Irak’ta izlediği politikanın ülkeyi bölünme aşamasına getirmiş olması,

nihayetinde Türkiye tarafından hayati öneme haiz tehdit olarak değerlendirilmiştir. 27

Ayrıca ülkedeki hâkim güç olarak ABD’nin, Irak’ın kuzeyinde yerleşmiş olan

terör örgütü PKK/KONGRA-GEL’e karşı, bahse konu örgüt Türkiye’de terör

eylemlerine devam etmesine rağmen, her hangi bir tedbir almaması Türkiye

tarafından işgal öncesine yönelik olarak anlam yüklü ancak bir o kadar da olumsuz

olarak değerlendirilmiştir. Mevcut şartlar altında ABD’nin Türkiye’nin çıkarlarını bir

müttefikin yapmayacağı şekilde tehlikeye attığı söylemek mümkündür. Bundan daha

çok dikkate değer olan ise ABD’nin Türkiye’nin uluslar arası hukuktan doğan sınır

ötesi hakkını kullanmasını engellemesi olmuştur. ABD bu davranışı ile bölgesel Kürt

hükümetinin dolaylı olarak ta terör örgütünü muhatap alınmasına çalışmaktadır.

Irak’ın öngörülen şekilde üçe bölünmesi (Kuzeyde Kürt Bölgesi, Merkezde

Sünni Bölgesi ve Güneyde Şii Bölgesi) Türkiye’nin güvenlik hassasiyetlerine

uymamakta, ABD bir anlamda kasıtlı olarak bunu dikkate almadığı28 düşünülürken,

Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir oluşumun meydana gelmesi için gereken zamanı

kazanmaya çalıştığı kuvvetle bir ihtimal olarak öngörülmektedir. Türkiye’nin Irak’ın

kuzeyindeki terör örgütüne karşı harekât düzenleme isteğini de bu bahse konu

oluşumun tehlikeye düşmesi ihtimaline karşı istememektedir. Halen olay Türk irtibat

timine karşı yapılan hareketin duygusal boyutunu geçmiş bulunmaktadır. Kamuoyu

yoklamalarında Türk halkı ABD’yi bir müttefikin aksine, ülkesi için bir tehlike

27 Türk-Amerikan ilişkileri ve 2003 Irak Savaşı’nın önemi ile ilgili olarak Bknz: Bal, İdris ve diğerleri. “21. Yüzyılda Türk Dış…”, Türkiye ABD ilişkileri ve 2003 Irak Savaşı’nın önemi bölümü. 28 Güneri Cıvaoğlu, “Avuç Yalamak”, Milliyet Gazetesi, 22.07.2006

http://www.milliyet.com/2006/07/22/yazar/civaoglu.html

Page 37: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

26

olarak görmektedir.29 Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin dergisi, Armed Forces Journal

(AFJ)’da yayınlanan Orta doğunun yeni haritası (Şekil.1) gibi politik öngörülerin30,

Türkiye’nin de katıldığı resmi çalışmalarda da gündeme getirilmesi31 Türk kamuoyu

tarafından düşmanca algılanmıştır.

Şekil 1: Armed Forces Journel’in Orta Doğu Öngörüsü.

Kaynak; Armed Forces Journel (2006)

Ayrıca; Osmanlı İmparatorluğu’nun Ermeni ayaklanmalarında doğrudan ilgisi

bulduğunu tespit ettiği Ermeni komitelerini 24 Nisan 1915 tarihinde kapatarak,

devlet aleyhine suç işlediği tespit edilen yöneticilerini tutuklanması olaylarının, her

sene ABD Kongresinde gündeme getirilerek, sözde Ermeni Soykırımı olarak kabul

edilmesi girişimi ilişkiler üzerindeki bir başka ambargoyu oluşturmaktadır. Türk

kamuoyu bu durumu ABD tarafından her yıl Türkiye’nin tehdit edilmesi olarak

görmektedir.32 Böyle bir yasanın ABD Kongresinden yakın tarihte geçme ihtimali

29 “Türkler ABD’yi tehdit olarak görüyor”, Sabah Gazetesi, 25.07. 2007

http://www.sabah.com.tr/2007/07/25/haber,E4B4ABF3D8DE42F8A9E00B3AB8B10FBC.html 30 Ralp Peters, “Boold Borders: How a beter Middle East would look”, Armed Forces Journal 06,

Army Times Publishing Company, Springfield, 2006. http://www.armedforcesjournal.com/2006/06/1833899 31 “Armed Forces Journel’ın skandal haritası yine gündemde”, Hürriyet USA, 28.09.2006

http://www.hurriyetusa.com/haber/haber_detay.asp?id=9822 32 “ABD Kongresi Ermeni Tasarısı’na Türklerin Bakışı”, Arı Hareketi, 2007, s.1

http://www.arifoundation.org/Terror%20Free%20Tomorrow%20-%20ARI%20Movement%20-%20ARI%20Foundation%20Report%20-%20Turkce.pdf

Page 38: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

27

her geçen gün artarken, bu durumun Türkiye ABD ilişkilerindeki tahribatı uzun

vadeli ve büyük olacağı şüphesizdir.

Irak’ın kuzeyinde sözde bağımsız bir oluşum yaratmak Türkiye’nin geleceğine,

davranışlarına, politik yönüne ipotek koyma amacını taşımaktadır. Ermeni

tasarısından sonra bu ABD’nin elinde ikinci bir “Demokles’in Kılıcı” olacaktır.

Türkiye’nin önünde çözüme kavuşturması gereken sorunlar vardır. Bunlar iç ve

dış olarak iki ana bölüme ayrılabilir. İç sorunlar; Türk toplumunun derinliklerindeki

üç fay hattını.33 oluşturan sosyal sorunlar ve asla istikrarlı olamayan popülist

ekonomisidir. Dış sorunlar ise Kıbrıs, sözde Ermeni soykırımı, Azerbaycan-Ermeni

çatışması ve Irak’ta meydana gelen gelişmelerin Türkiye’ye etkileridir.

Türkiye Sovyetler Birliği ile Yugoslavya’yı kendine örnek olarak almaktadır.

Ancak bu daha çok duygusal ve hatta karamsar bir yaklaşımdır. Türkiye’nin eli bu

ülkelerle kıyaslanmayacak kadar daha güçlüdür. Her şeyden önce bu ülkeleri

parçalayan ana olgu suni ve zoraki bir birliktelikleri olmasıydı. Farklı dini grupların

yanı sıra ve çokta uzak olmayan geçmişte savaş ile birleştirilmiş etnisite mevcut idi.

Türkiye’de aynı din grubu toplulukları ile ayrılması son derece zor bir şekilde

karışmış bir etnik yapı söz konusu olduğu gibi bu birliktelik bin yıl öncesine

dayanmaktadır ve geçmişlerinde bir birlerine karşı düşmanlık yoktur. Buna son örnek

PKK terör örgütünün faaliyetlerine karşı Türkler arasında Kürtlere karşı toplumsal

bir hareket veya kin duygusu gelişmemiştir. Ama bu hiçbir zaman gelişmeyeceği

anlamına gelmediği için gerekli tedbirlerin süratle alınması gerekmektedir. Ancak bu

konuda müttefiklerden gerekli yardımın alınması bir kenara, ABD’nin Irak’ta

uyguladığı politikalar veya Belçika’nın teröristleri iade etmeyişi gibi durumlar

Türkiye’nin işini daha da zorlaştırdığı gibi müttefiklerine karşı olan inancını da

zedelemektedir. Türkiye aslında NATO’ya savunma ihtiyacından ziyade, Batı ile

33 Kinzer, Crescent and Star..,s.282

Page 39: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

28

sorunsuz işleyen tek kurumsal bağın psikolojik etkisi nedeniyle ihtiyaç

duymaktadır.34

Orta Asya’nın Türklerin anavatanı olduğu 1920’lerden beri kendisine

vurgulanmış, bu uğurda Enver Paşa’nın giriştiği mücadele bir macera olarak

nitelense bile hiç unutmamış, “düşmanlarla çevrili dünyada tek başına direnen son

Türk devleti” olma sendromuyla yaşayan Türkler, uluslar arası arenada yeni Türk

Cumhuriyetlerinin belirmesiyle birlikte, yeniden kimlik tartışması ile karşı karşıya

kalmışlardır.35

Avrupa’nın en uzak köşesinde, Asya’nın dış kenarında olan Türkiye

kurulduğundan beri bir çevre ülke konumunda kalmıştır. Ancak Sovyetler Birliğinin

dağılmasından sonra kendini dünyanın ortasında bulmuştur.36 Avrasya kara kütlesi

artık tek bir olarak kabul edilmektedir ve bu Türkiye için ulusların yoluna pek

çıkmayan bir fırsattır.

3.5 SONUÇ

İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden itibaren Türkiye’nin gündemine Sovyetler

Birliği kaynaklı güvenlik sorunu iyice ağırlık koymuştur. Stalin’in Boğazlar üzerinde

kontrol ile Doğu Anadolu Bölgesindeki toprak talepleri, Türkiye ile Sovyetler Birliği

arasındaki ilişkiyi, Kurtuluş Savaşı dönemindeki ilişkilerden hızla ve uzun süre

uzaklaştırmıştır. Türkiye bu tehdit karşısında NATO’ya üye olmuş ve SSCB yıkılana

kadar, Batı savunmasının güney doğu kanadını oluşturmuştur. Batı tarafından,

Türkiye’nin o dönemdeki değeri askeri yeteneklerine bağlı olarak ölçülmüştür. Bu

durumun değiştiğini söylemek hala mümkün değildir.

Türkiye 1990 öncesini ideolojik terörle, 1990 sonrasını da etnik terörle mücadele

ederek geçirmiş, bahse konu dönemlerde ekonomisi göreceli olarak iyileşse bile;

gelinebilecek noktadan son derece uzakta kalınmıştır.

34 Abramowitz, “Türkiye …..”, s.X 35 Aydın, “Türkiye’nin Orta Asya…, s103. 36 Kinzer, Crescent and Star: …s.280

Page 40: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

29

Türkiye Batı ile ilişkilerinde ilk hayal kırıklığını, Küba krizi sırasında pazarlığın

kendi üzerinden yürütülmesi sırasında yaşamış olsa bile, şüphesiz Kıbrıs sorununun

yanında bu daha önemsiz kalmıştır. Türkiye Kıbrıs müdahale sonrasında

müttefiklerinin ambargosu ile karşılaşmıştır. Benzer şekilde, birinci Körfez Savaşı

sırasında Almanya’nın bazı hava savunma sistemlerini Türkiye’ye göndermek

istememesi ve Acil müdahale birliklerinin Türkiye’de konuşlanmasını engellemesi,

Türkiye’nin NATO’nun güvenliğini sorgulamaya başlamasına neden olmuştur. Aynı

durum Azerbaycan Ermeni Savaşı’nda da söz konusu olmuş, NATO’nun bu savaşa

her hangi bir şekilde karıştırılamayacağı ifade edilirken, aslında bir anlamda

Türkiye’nin yalnızlığı da vurgulanmış olmaktadır. Bu durum, günümüzde terörle

mücadele kapsamında ele alındığında da pek farklı değildir. Irak’taki son gelişmeler

ve bazı NATO üyesi Avrupa ülkelerinde terör örgütlerinin rahatça faaliyetlerine

devam edebiliyor olması, NATO’nun Türkiye tarafından sorgulanır duruma

düşmesini sağlamıştır.

Türkiye başlangıçta İtalya ve Almanya, daha sonra SSCB’nin politikaları

nedeniyle statükocu bir politika izlemeyi daha uygun bulmuştur. Ancak bu politika

daha sonraları da Türk dış politikasına damgasını vurmuştur. Bu nedenle Türkiye

SSCB’nin yıkılmasını müteakip ortaya çıkan duruma hazırlıksız yakalanmıştır.

Çünkü bahsedilen prensip nedeniyle akraba topluluklarla ilgili herhangi bir hazırlık,

herhangi bir boyutta yapılmamıştır. Hatta Türkiye bu ülkeleri, bu toplulukları

yokmuş gibi davranmayı tercih etmiştir. Bunun çok da doğru bir politika olmadığı

1990’larda açığa çıktığı gibi günümüzde daha iyi anlaşılmaktadır. Türkiye gerek

ekonomik durumu ve gerekse siyasi durumu nedeniyle, Türkî Cumhuriyetlerle arzu

ettiği ve dış dünyada da beklenen gelişmeyi yakalayamamış, liderlik rolünü elde

edememiştir. Rusya ise kendini toparlayarak bölge de ağırlığını hissettirmeye

başlamıştır.

Günümüze damgasını vuran gelişme ise Irak Savaşı olmuştur. İkinci Irak

Savaşının ardından Irak kaos ortamına geçerken, Türkiye’nin güvenliğini de

tehlikeye düşüren bir durum yaratmıştır. Irak Savaşı süreç olarak Türkiye ile ABD

ilişkilerine önemli hasarlar oluştururken, ülkede meydana gelen fiili bölünmenin

Page 41: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

30

gelecekte meydana getireceği sonuçlar, ilişkinin daha da kötüye gidebileceğinin

ipuçlarını taşımaktadır. Türkiye Irak’ın kuzeyinden kaynaklanan terör faaliyetlerine

ve daha geniş kapsamda, üniter yapısına yönelik tehditlere karşı, gerekli tedbirleri

almak zorunda kaldığında, ABD ve AB ile olan ilişkileri daha da kötüye

gidebilecektir. Bu ihtimal kamuoyu tarafından algılanmış ve ABD’ye olan destek

hızla düşmüştür. Kamuoyunda oluşan bu bilincin kalıcı olması, ilişkilerin ilerde

onarılması yönünde bir engel teşkil edebilecektir. Halen Türkiye’de meydana gelen

her terör saldırısı veya ABD’de her yıl gündeme gelen Ermeni tasarısı ile ABD

düşünce kuruluşlarında ortaya atılan bölünmüş Türkiye senaryoları gibi olaylar, bu

düşünsel yöne gidişi kuvvetlendirmektedir.

Sonuç olarak ABD’nin bahsedilen politikaları, Türkiye’yi yeni politik seçenekleri

devreye sokmaya zorlamaktadır.37 Türkiye’nin AB’nden aldığı olumsuz sinyaller de

dikkate alınırsa, Türkiye’nin başka alternatiflere ihtiyacı vardır ve böyle alternatiflere

de sahiptir. Bunlar Avrasya Birliğine yönelmek, Türkçe konuşan devletlerle ortaklık,

Merkezi Devletler Birliği fikri kapsamında Orta Doğuya yönelmek veya tüm bu

oluşumların ortasında İsviçre örneğinde olduğu gibi tek başınalığı tercih etmektir.

Avrasya Birliği, Türkçe konuşan devletlerle işbirliği bu tezin konusudur. Ancak

Merkezi Devletler topluluğu (Orta Doğuya yönelim) konusu, ele alınacak

alternatiflerden çok daha farklı bir yönü ifade etmektedir ki; bu nedenle daha geniş

kapsamlı olarak ayrıca incelenmesi daha uygun olacaktır. O yüzden bu tezde ele

alınmayacaktır. Tek başınalık küreselleşme ortamında İsviçre gibi ülkelerin hala

işine yarayabilir. Ancak gelecekte artarak devam edecek olan bölgeselleşme

kapsamında Türkiye’nin İsviçre modeline uygun bir ülke olmadığı

değerlendirilebilir. Türkiye bulunduğu bölge ve dünyadaki iddiası üzerine bu şekilde

sınıflandırılamayacaktır. Bu alternatifin kötülüğünden kaynaklanmamaktadır.

Türkiye istese bile şartlar ona bu imkânı sunmayacak ve daha etkili politika

yürütmesi için zorlayacaktır. Çünkü yaşanan dönem toplanmaların ve dağılmaların

aynı anda yaşandığı bir dönemdir. Fransız devriminden sonra görülen milliyetçilik

dalgası İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında yaşanan Soğuk Savaş döneminde etkisini

37 Arı, “Geçmişten günümüze…, s.722

Page 42: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

31

yitirilmiş olsa bile anlaşılmıştır ki; bu sadece uzun süren bir ara vermeden başka bir

şey değildir. Görülen o ki; Komünist bloğun çökmesi ile küreselleşme bu

duraklamayı sona erdirmiştir. SSCB ve Yugoslavya, imparatorlukların zamanının

çoktan geçmesi (SSCB için) ve suni oluşum olması nedeniyle (Yugoslavya için) bu

akıma ilk teslim olanlardır. Bununla birlikte Belçika’nın durumu da AB’nin bu

konuda yeterli olduğu hakkında şüpheler yaratmaktadır. AB’nin kurucu üyelerinden

olan ve başkenti Brüksel’i barındıran Belçika, toplanmanın olumlu etkisini

yaşayamamaktadır. Bu günlerde Belçika’nın Brüksel, Valon ve Flaman bölgesi

olarak üçe bölünmesi gündemdedir38. Fransa ile Almanya arasında tampon devlet

olarak kurulan ve bir İngiliz soylusunun Kraliyetine teslim edilen Belçika,

oluşumundaki bu suniliğin etkisini üzerinden AB’ye rağmen atamamıştır. Bu belki

de Belçika’nın denildiği gibi “tarihin bir kazası” olmasından kaynaklanmaktadır.

Şüphesiz bu örneklerin hiç birisi Türkiye için öngörülemez. Ancak Türkiye

tarafından değerlendirilmesi gereken husus, yeni milliyetçilik akımının etkisi,

küreselleşme kapsamında bölgeselleşme ve bunların karşısında kendisini güçlü

kılacak dış politika alternatifleridir. Türkiye “Dünyanın ya medeniyetler temelinde

bir düzene kavuşacağını ya da düzensizlikle devam edeceğini”39 dikkate almalıdır.

Bu soruna en doğru yaklaşımı sağlamak için yukarıda açıklanan dış politika

alternatifleri devam eden bölümlerde ayrıntılı olarak incelenecektir.

38 “Belçika Bölünmeyi Tartışıyor”, NTVNSNBC, 22.08. 2007

http://www.ntvmsnbc.com/news/417840.asp 39 Huntigton, The Clash of ……., s.226

Page 43: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

32

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

AVRUPA BİRLİĞİ

4.1 GİRİŞ

Küreselleşmenin olumsuz etkilerinden korunmaya yarayacak kalelerden birisi

AB olarak görülmektedir. AB aynı zamanda yarattığı zenginlik ve farklılıkların bir

zenginlik olarak kabul edilmesinden dolayı Türkiye’de mikro milliyetçilik panzehiri

olarak da görülmektedir. Mikro milliyetçiliğe karşı pozisyonu tartışma götürse bile

üye olan ülkelere getirdiği istikrar ve zenginlik bir realitedir. Getirdiği kurallar ile

birlikte güvenli yatırım ortamını oluşturması bunun anahtarıdır. Bunlara ek olarak

insan hayatına da bir kalite getirdiği de bir gerçektir. Bu açılardan bakıldığında

Türkiye’nin AB üyeliğini hedeflemesi makuldür. Ancak AB açısından bakıldığında

işler aynı şekilde görülmemektedir. Bu çalışma kapsamında Türkiye’nin üyeliğine

karşı Avrupa Birliği’ndeki düşünsel bölünme ele alınacaktır. Fikri üstünlük sağlayan

taraf Türkiye’nin üyeliği hususuna doğrudan etki edecektir. Bu konuyu anlaşılabilir

kılmak maksadıyla AB’nin gelişimi de aynı zamanda ele alınmış, ayrıca Türkiye’nin

gelecekteki durumu hakkında fikir verebilmek için güncel durumda olan ana sorunlar

değerlendirilerek bir yaklaşım ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Şüphesiz bu çıkarım,

Türkiye’nin alternatif dış politikalarının değerini ve anlamını ortaya koyacaktır.

4.2 NEREDEN NEREYE

Avrupa Birliği eski düşman kardeşlerin bir anlamda mucizevî ortaklığıdır.

Geçmişi savaşlarla dolu olan yaşlı kıtada, Fransa’nın Almanya ile olan ezeli

düşmanlığı çok iyi bilinmektedir. Ancak bu mücadele tarihinin önemli bir kısmını da,

sömürgecilik döneminde, İngiltere’nin Fransa ve İspanya ile olan rekabeti

oluşturmaktadır. Ayrıca Portekiz ile İspanya’nın ve İspanya ile Fransa’nın karşılıklı

ilişkilerinin tarihi de pek barışçıl sayılamaz. Bunlara mezhep savaşlarını da eklemek

suretiyle dini boyutunu da değerlendirmeye katmak uygun olacaktır. Yani AB’ni

teşkil eden ülkelerin ortak noktaları tarihlerindeki birbirlerine karşı olan husumetleri

Page 44: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

33

ile Hıristiyanlıktır. Protestanlık ve Katoliklik nedeniyle, mezhep savaşlarına sebep

olmuş olan Hıristiyanlık dünyasında ateşkes, laiklik sayesinde sağlamış durumdadır.

Ancak günümüzde Vatikan’ın Avrupa kamuoyuna etkisinin olmadığı söylemek son

derece iyimser bir yaklaşım olacaktır.

İkinci Dünya Savaşından tamamen enkaz halinde ve bölünmüş olarak çıkan

Avrupa, gerek askeri ve gerekse de ekonomik güç olarak ne yeni tehlike SSCB

karşısında kendini koruyabilecek durumdadır, ne de savaş öncesindeki dünyanın

etkin gücüdür. Avrupa artık Batısı ABD’ne, doğusu SSCB’ne bağımlı bir kıtadır.

“Avrupa devletleri arasında barış kural değil istisnadır.”1 Bu nedenle Avrupa’da

savaşları engellemek maksadıyla, savaşın en önemli girdisi olan kömür ve çelik

üretimini kontrol altına alınmasını hedefleyen, 6 üyenin (Belçika, Federal Almanya

Cumhuriyeti, Fransa, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda) katılımıyla 1951 tarihli Paris

Anlaşmasıyla kurulan Avrupa Çelik ve Kömür Topluluğu (AÇKT), Avrupa

Birliği’nin temelini oluşturmaktadır. Bu oluşum daha sonra 1957 tarihli Roma

Antlaşmasıyla Avrupa Ekonomik Topluluğuna (AET) dönüşmüştür. AET daha sonra

Avrupa Topluluğuna (AT) dönmüştür. Avrupa Topluluğu ile ekonomik boyuttan

siyasi boyuta geçiş başlangıcı Avrupa Birliği ile sondan bir önceki aşamaya gelmiştir

denilebilir.

4.2.1 ESKİ DOĞU BLOKU ÜLKELERİNİN AB ÜYELİĞİ VE İKİ VİTESLİ

AVRUPA

Siyasal Avrupa’nın kaderini 1991 yılında imzalanan Maastricht Anlaşması

değiştirmiştir. 1993 yılında yürürlüğe giren anlaşma ile AT, Avrupa Birliği (AB)

ismini almıştır. Bu anlaşma ile Alman, Fransız, İtalyan, İngiliz ve İspanyol liderler,

Avrupa’yı Avrupa Birliğine dönüştürürken, kendileri için tehdit oluşturan

zayıflıklarını bertaraf edecek iki aşamalı plan hazırlamışlardır. 2

1 Huntington, The Clash of ……., s.64. 2 Birsel, Arka Bahçe…, s.59.

Page 45: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

34

Bu planın birinci aşamasında Avrupa Birliği, SSCB’nin Doğu Avrupa’da

kurduğu egemenliği, yıkılışının ardından tamamen ortadan kaldırmak ve Rusya’nın

Avrupa Kıtasından çıkarılmasını sağlamak için gerekli adımlar atılacaktır. İkinci

aşamada ise 2004 yılından itibaren, Hazar Denizinin enerji kaynaklarının Avrupa’ya

ulaştırılması hedeflenmiş; bu kapsamda üç arka bahçe bölgesi hedeflenmiştir.

Bunlar; Doğu Avrupa, Balkanlar ve Karadeniz Havzasıdır. Nitekim komünist

bloktaki ülkeler üyelik ölçütlerinde yeterli tolerans sağlanarak süratle AB’ne üye

yapılmış, böylelikle hedeflenen arka bahçelere aynı anda el atılarak jeopolitik bir güç

haline gelinmiştir.

Avrupa Birliğinin 15 üyesi 25 üyeli bir AB’nin verimli bir şekilde çalışması için

AB kurumlarına yönelik yaptıkları düzenlemeyi içeren, 26 Şubat 2001 tarihli Nice

Antlaşması 1 Şubat 2003 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu anlaşma ile 15’ler diğer

üyeler Birliğe katılmadan ihtiyaç duydukları düzenlemeleri yapmışlardır. Bunlardan

en önemlileri; Nitelikli Çoğunluk Oylama Sistemi ve Güçlendirilmiş İşbirliği

konularıdır. Nice Antlaşması ile oybirliği ilkesinin uygulandığı yaklaşık 70 antlaşma

maddesinden 29’unda nitelikli çoğunluk sistemine geçilmesi kararlaştırılmıştır.

Bunlar arasında vatandaşların serbest dolaşımı, sanayi politikası ve üçüncü ülkelerle

ekonomik, mali ve teknik işbirliği yer almaktadır. Güçlendirilmiş işbirliği ilkesi ile

de; bazı ülkelerin ilerlemek istedikleri konularda sakıncası olan ülkelerin geride

kalmasına müsaade edilmiştir. Bu çekinceler başlıca ekonomik ve parasal birlik ile

sınır kontrolleri (Schengen Konvansiyonu) konularında uygulanabilecektir. Ayrıca

ortak savunma ve dış ilişkiler politikalarının ortak bir tutuma dayandırılması

hedeflenmiş bu kapsamda tutumun en az 8 devletin onayı ile tespit edilmesine imkân

sağlanmıştır. Bu politikadan ulusal çıkarı etkilenen ülke, Avrupa Konseyi tarafından

alınacak karar sonrasında uygulamayı askıya aldırabilecektir. Görüldüğü gibi Nice

Antlaşması ile AB iki vitesli bir oluşumun işaretlerini vermiştir. Bu oluşumun kısaca

merkezde ağırlığı olan, muhtemelen tüm kurucu ülkeler, bulunacak ve bunlar

oluşumun çekirdeğini oluşturacak, diğer ülkeler ise çevre ülkesi olacak, büyük

çoğunlukla merkez ülkelerin aldıkları kararlara uymak durumunda kalacaklardır.

Page 46: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

35

Eğer Türkiye’nin katılımı mümkün olursa, Türkiye’ye teklif edilecek pozisyonun

çevre ülkesi olacağı değerlendirilebilir.

4.2.2 AB: ANAYASASI ÜYELERİ TARAFINDAN REDDEDİLEN SÜPER

GÜÇ

1 Mayıs 2004 tarihinde beşinci genişleme ile üye sayısı 15’den 25’e yükselen

Avrupa Birliğinin çok önemli bir aşama kaydettiğini vurgulamak gerekir. Üye aldığı

10 Doğu Avrupa ülkesiyle ABD’yi geride bırakan AB dünyanın en büyük ekonomik

gücü haline gelmiştir. AB’nin milli geliri 11 trilyon 30 milyar ABD Doları

seviyesine yükselirken, milli geliri 10 trilyon 914 ABD Doları olan ABD’yi yeni

üyelerle birlikte 116 milyar Dolar geçmiştir (Daha sonra Romanya ve Bulgaristan’ın

katılımıyla bu fark 254,6 milyar ABD Doları daha büyüyerek 370,6 milyar Dolara

çıkmıştır). Aynı şekilde AB’nin yüzölçümü 3 milyon 243 bin km2’den, 3 milyon 987

bin km2’ye yükselirken, nüfusu da 379,8 milyondan 454 milyona yükselmiştir. Kişi

başına milli geliri yeni üyeler ekonomik olarak daha fakir oldukları için 26 bin 552

ABD Dolarından 2bin 258 ABD Doları azalışla 24 bin 294 ABD Dolarına

gerilemiştir.3

Avrupa Birliği halen 27 üyeden oluşmaktadır. Bir devlet haline gelmenin

gereklerinden birini oluşturan Avrupa Anayasası Fransa ve Hollanda halk

oylamalarında reddedilmiş, bu durum Avrupa’nın siyasi gelişimini yeniden gözden

geçirilmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Avrupalı devletler bir düşünme sürecine

girmişlerdir ve bu durumu aşmanın çarelerini aramaktadırlar.

4.3 HANGİ AVRUPA?

Avrupa kamuoyu ve siyasi eliti tamamen Türkiye’ye karşımıdır? Buna verilecek

cevap “hayır” olacaktır. Ancak sebep pek çok yönden Türkiye’nin kendisi ile de ilgili

değil çoğu yönden Avrupa ile ilgilidir. Avrupa Türkiye’nin üyeliği veya daha doğru

bir yaklaşımla, genişlemek veya derinleşmek arasında ikiye bölünmüş durumdadır.

3 “AB Süper Güç Oluyor”, Sabah Gazetesi, 17.12.2004

http://arsiv.sabah.com.tr/2004/12/17/eko100.html

Page 47: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

36

Halen Avrupa Türkiye üzerinden kendisini tartışmaktadır. Dolayısıyla doğru hükme

varabilmek için bu iki Avrupa’yı da incelemek uygun olacaktır.

Türkiye ile müzakerelere başlamak için Avrupa Birliğinin içinde ve Türkiye ile

Avrupa Birliği arasında son derece çetin tartışmalar söz konusu olmuş, 14 Aralık

2004 tarihinde müzakerelerin tabiri caizse bin bir güçlükle başlatılması ile dönüm

noktasına ulaşılmış, ancak son ana kadar tartışmalar devam etmiştir. Kırk yıllık bir

konunun hemen tartışılmaktan vazgeçilmesi beklenemezdi şüphesiz, ancak azalması

daha uygun olabilirdi. Fakat gelişmeler tam tersine seyretmiştir. Avrupa’nın

genişlemesine ve/veya Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesine karşı olanlar seslerini

gittikçe daha çok yükseltmişler, hatta bu durumu AB anayasası referandumlarında ve

başta Fransa olmak üzere bazı ülkelerin genel seçimlerinde iç politikaya yönelik

malzeme olarak kullanmışlardır.

Nitekim AB anayasası Fransa ve Hollanda’da reddedilirken Fransa ve

Almanya’da Türkiye’nin tam üyeliğine muhalif görüşler iktidara gelmişlerdir. Bu

gelişmelere Türkiye’nin sebep olduğunu söylemek mümkün olmasa bile, etkisinin

olmadığını söylemekte son derece iyimser bir yaklaşım olacaktır. Bilindiği üzere

Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy seçim kampanyası boyunca

Türkiye’nin üyeliğine muhalefet etmiş ve bu nedenle de kamuoyundan destek

görmüştür.

Aslında Avrupa’da çoğunluk Türkiye’nin AB’ye üye olmasına şöyle ya da böyle

olumsuz bakmaktadır (Tablo 3,4 ve 5). Problem; üyeliğinin reddinden sonra

Türkiye’nin ne yapacağı hususu ile Avrupa’nın kendine ve dünyaya, özellikle İslam

dünyasına, bu reddi etik olarak açıklayabilmesidir.

Tartışma iki eksende geçmektedir. Fransa’nın başını çektiği bir grup; Türkiye’nin

tam üyeliğine karşı çıkarken, yeni Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin

ortaya attığı “Akdeniz Birliği” fikrini veya Almanya Başbakanı Angelina Merkel’in

gündeme taşıdığı “imtiyazlı ortaklığı” desteklemekte, diğer taraftan İngiltere ve

Page 48: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

37

İskandinav ülkeleri ise şartları yerine getiren Türkiye’nin tam üye olarak AB’ye

katılmasını desteklemektedir.

Aslında bir anlamda burada tartışılan sadece Türkiye değil aynı zamanda

Avrupa’nın kendisidir. Avrupalılar halen nasıl bir Avrupa Birliği istediklerine karar

vermeye çalışmakta, kendi kendilerini, yani “Avrupa kimliği” ve ona bağlı olarak ta

“Evrensel Avrupa” veya “Homojen (Muhafazakâr) Avrupa” görüşlerini

sorgulamaktadırlar.

4.3.1 MUHAFAZAKÂR AVRUPA

Muhafazakâr Avrupa taraftarları Avrupa’nın genişleme hızından rahatsızlardır.

Avrupa Birliğinin başarılı bir proje olabilmesi için bir derinliğinin ve belirli

sınırlarının olması gerektiğine inanan bu grup için, Hıristiyanlık Avrupa kimliğini ve

kültürünü oluşturan ana unsurlardan birisidir. Bu kültürel ve dini yaklaşım nedeniyle

de Türkiye’nin Avrupa kimliğini taşımadığı, Avrupa kıtasında bulunan küçük bir

toprak parçasının da Avrupa’nın siyasi sınırları içine Türkiye’yi taşıyamayacağını

düşünmektedirler. Ayrıca bu görüşe göre, Türkiye fazla büyük ve kalabalık, çok fakir

ve dünyanın en sorunlu bölgelerine sınır olup; bu Avrupa için uzak durulması

gereken bir sorundur. Yani “Türkiye Avrupalıların itiraf etmedikleri kâbusudur.”4

Türkiye’nin üye olması durumunda AB’nin fonlarından en çok yararlanacak

ülkelerin başında geleceğini düşünerek, kendisine ayrılan payın düşeceğini düşünen

ülkelerle, Türkiye’nin AB’nin tarım politikalarında yapacağı etki nedeniyle kendi

çiftçilerinin kötü etkileneceğini düşünen ülkeler, serbest dolaşım ilkesi nedeniyle

Türklerin ülkelerine akın edeceği korkusunu duyan ülkeler ve Türkiye’nin nüfusu

nedeniyle AB’nin yönetim kademelerinde aşırı etkili olacağını düşünen ülkeler

Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkmaktadır. Halen bu grubun başını Fransa

çekmektedir. Fransa bu maksada hizmet edecek şekilde Türkiye’nin AB ile arasında

açılması planlanan parasal konuları içerek bölümün müzakere edilemeye

4 Huntington, The Clash of ……., s.209.

Page 49: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

38

başlanmasını engellemiştir.5 Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy beklenenin aksine

seçildikten sonra da Türkiye’ye karşı olan muhalefetini devam ettirmektedir. Bu

kapsamda akil adamlardan oluşan bir çalışma grubunun oluşturularak, Türkiye’nin

AB’ye üyeliği hususunun çalışılmasını teklif etmiştir. Ayrıca Türkiye’nin AB yerine

Akdeniz Birliğine dâhil olmasının daha uygun olduğunu ifade etmiştir6. Ayrıca her

fırsatta Türkiye ile AB ilişkilerinin ayrıcalıklı ortaklık doğrultusunda yürütülmesinin

daha akıllıca olduğunu zamanı geldiğinde herkesin anlayacağına inandığını

belirtmiştir. Almanya Şansölyesi Angelika Merkel’in bu görüşleri paylaşıyor olması

Türkiye’nin pozisyonunu daha da zorlaştırmaktadır.

Türkiye bu bakış açısında öteki rolüne layık görülen ülke konumunu

sürdürmektedir. Sonuç olarak bir sistemin varlığı birçok defa öteki sayesinde

tanımlanabilmektedir. Öteki, varlığı meşrulaştırmanın en etkili yollarından birisidir.

Osmanlı İmparatorluğu Avrupa’nın yüzyıllar boyunca düşmanı ve varlığına karşı

öteki idi. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar öteki olarak, bir anlamda da hedef

olarak görülmüştür. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte bu rolü kısa süreliğine Sovyet

Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği yani Komünizm tehlikesi almış olsa bile, 11 Eylül

2002’den sonra bu rolü İslam fanatizmi devralmış, bu arada da Türkiye’de ötekiler

saffına otomatik olarak dâhil edilmiştir. Artık Türkiye Komünizm tehlikesine karşı

aynı cephede mücadele eden müttefik değil, İslam’ın laik görünen temsilcisidir.

Homojen Avrupa perspektifi “Avrupa vatanı” olgusunu temel ihtiyaç olarak

görmekte, sürekli gelişmenin bu olgunun yerleştirilmesine engel olduğuna

inanmakta, doğu Avrupa devletleri daha hazmedilememişken, Türkiye gibi

Müslüman bir ülkenin alınmasının Avrupa halklarının bütünleşmesine engel olacağı,

Avrupa Projesinin yıkılacağı görüşünü savunmaktadır.

5 "Steinmeier: Türkiye ile AB”, Frankfurter Allgemeıne Zeıtung, Basın Yayın Enformasyon Genel

Müdürlüğü Dış Basında Türkiye Bülteni, 28.6.2007 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/disbasin/2007/06/28x06x07.htm

6 “Sarkozy’den Türkiye’ye Öneri”, BBC, 8.2.2007 http://www.bbc.co.uk/turkish/europe/story/2007/02/070208_sarkozyturkey.shtml “Sarkozy, Akdeniz Birliğinde Israrlı”, NTVMSBC, 1.6.2007 http://www.ntvmsnbc.com/news/409670.asp

Page 50: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

39

Ayrıca AB’yi homojen bir birliktelik olarak görmek isteyenler, Türkiye’nin

üyeliği ile AB içinde Anglo-Sakson vizyonunun yani ABD-İngiltere etkisinin

güçlenmesinde de endişe etmektedirler. Özellikle Fransa’da Cumhurbaşkanı Nikolas

Sarkozy’nin başına çektiği grup, Türkiye’nin üye olması durumunda AB’nin kurucu

hedeflerinden, yani siyasi hedeflerinden uzaklaşacağı ve Anglo-Sakson vizyonuna

uygun olarak büyük bir piyasaya (AET) dönüşeceğini belirterek, bu durumda

İngiltere’nin amaçladığı gevşek entegrasyonun ortaya çıkacağını eleştirmektedirler.

Son dönemlerde ortaya atılan “Medeniyetler Buluşması” söyleminin de homojen

Avrupa’yı savunanlara karşı etkili olmayacağı açıktır. Çünkü bu gruba göre

Avrupa’nın medeniyetler buluşmasını sağlayamayacağı, aksine medeniyetler

kavşağına dönüşerek hükümetler arası bir Birleşmiş Devletlere yani sınırları ve

kimliği olmayan uluslar arası bir örgüte dönüşebileceği yönünde uyarılarda

bulunmaktadır. Bu bakış açısı aslında Avrupa’nın materyalist, faydacı (pragmatik)

bakış açısına da uygundur.

Sonuçta; Avrupa’yı İslam tehlikesinden, kültürel dönüşümden ve siyasi

karmaşadan uzak tutabilmek için coğrafi sınırları belli, mümkün olduğu kadar

homojen ve temeli Hıristiyanlığa dayanan benzer kültürel öğelerden oluşan bir yapı

haline getirebilirlerse, siyasi bir AB’den, yani Avrupa Birleşik Devletlerinden

bahsetmenin mümkün olduğunu düşünenler, AB’nin yürürlüğe girememiş

Anayasasını hazırlayan grubun başında olan, eski Fransa Cumhurbaşkanı Valeri

Cisgard D’estain gibiler, ABD’nin Truva Atı olan Müslüman Türkiye’nin AB’ye

girmesinin “AB’nin mahvı” anlamına geleceğine inanmaktadırlar.7

Bu siyasetçilere önemli bir örnekte Almanya Hristiyan Sosyal Birlik Partisi

(CSU) lideri ve Bavyera Eyaleti Başbakanı Edmund Stobier’dir. Stobier

Almanya’nın AB Anayasası’nı onayladığı sırada “Avrupa’yı ve Avrupalıları

zorlayanlar Avrupa’ya faydalı olamaz” diyerek, Türkiye’nin AB üyeliği hakkındaki

7 “Cox: D’estaing sınırını aşıyor”, NTVMSNBC, 27.11.2002

http://www.ntvmsnbc.com/news/190009.asp

Page 51: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

40

görüşlerini açıklamıştır.8 Yine Stobier, GKRY’ne Türkiye’nin hava ve deniz

limanlarını açmaması nedeniyle 2006 yılının sonuna doğru krize sürüklenen ilişkiler

sırasında, istediği bu olacak ki, “Görüşmeler derhal dondurulmalıdır. AB kesinlikle

başka müzakere başlıkları görüşmeye açmamalıdır. Türkiye zaten Avrupa ülkesi

olmadığı için AB üyesi olamaz.” şeklinde bir devlet görevlisinden, bir politikacıdan

pek beklenmeyecek şekilde, fazla açık sözlülükle görüşlerini açılamakta bir mahsur

görmemiştir.9

Görüldüğü üzere bu görüş Avrupa’da hâkim olduğu sürece Türkiye’nin AB

üyeliği sonu belli olmayan bir müzakere süreci olarak kalabilecektir. Sürecin Türkiye

tarafından sonlandırılması muhafazakâr AB taraftarlarınca tercih edileceğinden, bu

kapsamda Türkiye’nin kabul edemeyeceği, bu nedenle müzakerelerden çekilmek

isteyebileceği şartların öne sürülmesi gelecekte beklenebilir.

Tüm bunlara rağmen, Muhafazakârlar tıpkı Evrenselciler gibi Türkiye’yi üyelik

haricinde mümkün olduğu kadar AB’ye yakın tutmak istemektedirler. Türkiye’nin

AB’nin sistemi içinde ama karar mekanizmalarının dışında, dünyanın sorunlu

bölgelerine tampon ülke olarak, ancak gerektiğinde AB ile birlikte hareket edecek

şekilde, AB’ye bağlı olmasını arzu etmektedirler. Yani Türkiye AB’ye en sıkı şekilde

bağlı olmalıdır ancak AB’de olmamalıdır.10 Türkiye’nin yaşayacağı büyük hayal

kırıklığı sonrasında Avrupa ile ilişkilerini eskisinden daha düşük seviyeye indirip,

başka alternatiflere yönlenmesi, örneğin Orta Doğuya veya Rusya’ya yakınlaşması,

arzu edilen politika değildir. Avrupa iki arzu edilemeyen politika arasında denge

aramaktadır.

8 “Almanlar Anayasayı Onayladı”, Radikal Gazetesi, 28.05.2005

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=154050 9 Thorsten Knuf, “AB, Üyeliğe Aday Türkiye’ye Bundan Sonra Nasıl Davranacağını Bilmiyor”,

Berliener Zeitung 9 Kasım 2006 sayısı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=39868&l=1

10 “Merkel’in AB’ye Türkiye Tavsiyesi”, TRT, 10.5.2007. http://www.trt.gov.tr/wwwtrt/hdevam.aspx?hid=175991

Page 52: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

41

4.3.2 EVRENSEL AVRUPA

Kant’ın “ebedi barış projesine” dayandırılan evrensel Avrupa fikrini

destekleyenler; ben ve öteki ayrımını reddetmektedirler. Bu görüş ile dinsel ve

kültürel değerlerden ziyade, temel hak ve hürriyetler ile serbest ticaret gibi

bütünleştirici işlevi olan, liberal değerler ön plana çıkarılmaktadır. Evrensel

Avrupa’nın sınırları bahsedilen görüş nedeniyle ön yargı ile çizilmemekte, genişleme

süreci doğal olarak nitelenmektedir. Yani AB şartlarını karşılayan her ülkenin

üyeliğe alınması ihtimali söz konusudur.

Eski Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fisher AB’nin krizleri ancak

genişlemeyle aşabileceğine11 inanmakta olup ulusal egoizmlerin Avrupa fikri

karşısında üstünlük kazanmasına izin verilmemesi gerektiğini, 11 Eylül’den sonra

ortaya çıkan medeniyetler çatışmasını önleyebilmek için demokrasi ile İslamiyet’in

bir arada olabileceğinin kanıtı olan Türkiye’nin AB’ne alınması gerektiğini

düşünmektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin üyeliği Avrupa’da barış kurmanın

vazgeçilmez bir unsuru olarak değerlendirilmektedir.

Avrupa’yı din eksenli kültür, tarih ve gelenek içine hapsetmektense laik (seküler)

bir değerler bütünü olarak görenler, Türkiye’nin üyeliğini Avrupa’nın farklı

kültürlerle buluşması için fırsat olarak kabul etmektedirler. Türkiye’nin katılımının

Birliğe ekonomik, siyasal ve kültürel alanlarda önemli katkılar sağlayacağı, liberal-

demokratik değerlerin küresel anlamda güçleneceği düşünülmektedir.

Türkiye’nin stratejik konumu ile NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip olması

ve laik demokrasisi, 70 milyonluk bir pazar olması bu görüşü desteklemektedir.

AB’nin küresel bir güç olması gerektiğine inananlar bunun Türkiye olmadan

olmayacağını düşünmektedirler. Ancak bu üyeliğin yakın bir gelecekte

11 Joschka Fisher, “AB Taahhütlerine Sadık Kalmalı”, Amerikanın Sesi, 12.7.2005

http://www.voanews.com/turkish/archive/2005-07/2005-07-12-voa1.cfm

Page 53: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

42

gerçekleşmeyeceğini de diğer taraftan ifade etmektedirler. Bu bahiste geçen süre

2022’dir.12

Evrensel Avrupa fikrini destekleyenler, yani liberal kanat, AB’nin

inandırıcılığının verdiği sözlerin arkasında durması gerektiğini bilmektedir.

Türkiye’ye bu söz çok uzun zaman önce verilmiştir. Avrupa bir değerler bütünü ise

sınırı Boğazdan geçemez. Coğrafi bir sınırı kendisine koyamaz. Bu ilan ettiği

ideallerine kendisinin inanmadığının göstergesi olacaktır. Diğer taraftan Avrupa’nın

geleceğin rekabet ortamında rekabet gücünü artıracak işbirliklerini reddedecek lüksü

yoktur. Yakın gelecekte, Çin, ABD, Rusya, Hindistan ve Güney Amerika ülkelerinin

rekabetini daha fazla üstünde hissedecek olan AB’nin kendisini buna hazırlaması için

Türkiye gereklidir. Yaşlanan nüfusu yeterli iş gücünü sağlayamayacaktır. Sosyal

Sigortalar sisteminin gelecekte çökmemesi için genç ve eğitimli nüfusa ihtiyacı

vardır. Uzun yıllardan beri Avrupa’da yaşayan Türk işçiler yeterli uyumu

sağlayamamış olsalar bile, Fransa’dakine benzer bir soruna da neden olmamışlardır.

Ayrıca Türkiye’deki genç nüfusun eğitim seviyesi eski nesil Avrupa işçilerinin

durumu ile kıyaslanacak durumda değildir. Bununla birlikte özellikle Almanya’da

yerleşik olan Türkler ekonomiye oldukça iyi bütünleşmiş ve işçilikten işveren

seviyesine yükselmeye başlamışlardır. Bugün Almanya ekonomisine bu işverenlerin

önemli seviyede katkısı bulunmaktadır. Bu sayede Almanya’daki etkileri ve güçleri

de gün geçtikçe artmaktadır. Bu örnek uluslar arası rekabette şansını artırmak isteyen

Avrupa için önemlidir ve liberal kanadın güvenini artırmaktadır.

4.4 TÜRKİYE AB İLİŞKİLERİ

Türkiye Avrupa Ekonomik Topluluğu’na ortaklık başvurusunu 31 Temmuz 1959

yılında yapmış, Eylül 1959 tarihinde AET Konseyi Türkiye’nin ortaklık başvurusunu

kabul etmiştir. AET ile Türkiye arasında müzakereler 4 yıl sürmüş ve 12 Eylül 1963

yılında imzalanan ve 1 Aralık 1964 yılında yürürlüğe giren Ankara Antlaşması ile

12 “Daniel Cohn Bendit:Türkiye 2022’de AB üyesi”, Hürriyet, 25.3.2007

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=6196268&tarih=2007-03-25 ““Daniel Cohn Bendit:Türkiye 2022’de AB üyesi”, ABHABER.COM, 1.09.2007 http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=16556

Page 54: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

43

Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyelik serüveni başlamıştır. Ankara Antlaşması

Türkiye ile AET’nin Gümrük Birliği’ne gitmesini ve Türkiye’nin adım adım tam

üyeliğe hazırlanmasını öngörmüştür. Yani bugün Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin

gümrük birliğinin yerine getirilmesi iddiaları desteğini bu antlaşmadan almaktadır.

Ancak aynı antlaşma “Ayrıcalıklı Ortaklık” tezini de reddeden Türkiye’nin elini

kuvvetlendirmektedir.

AET-Türkiye ilişkileri, Ankara Antlaşmasından sonra inişli çıkışlı bir görünüm

sergilemiştir. Bu değişimlerin bazıları Türkiye’den kaynaklanmıştır. Ancak sonuç

olarak Ortaklık Antlaşmasında öngörülen Hazırlık Dönemi sorunsuz geçmiştir.

Bununla birlikte Geçiş dönemi’nin hemen başında yani 1973 yılından itibaren

Türkiye – AET (AB) ilişkileri değişken bir seyir izlemeye başlamıştır. 1974 Kıbrıs

Barış Harekâtı ilişkilerde önemli sorunlar yaratmış, Türkiye daha sonra 1978 yılında

Katma Protokol yükümlüklerini dondurma kararı almıştır. Bu iki olaylar başlıca

olumsuz gelişmeler olurken AB aynı dönemde 600 milyon ECU tutarındaki IV. Mali

Protokolü de askıya almıştır.

12 Eylül 1980 ihtilali, Türkiye Avrupa ilişkilerinde önemli sorunlar yaratmıştır.

Avrupa Topluluğu Ocak 1982 tarihinde Türkiye ile ilişkileri dondurma kararı

almıştır. 1986 yılına kadar süren bu durgunluk, 16 Eylül 1986 tarihinde Türkiye-AET

Ortaklık Konseyi’nin toplanmasıyla yeniden canlanma sürecine girmiştir. Süreci

hızlandırmak isteyen Başbakan Turgut Özal’ın girişimleriyle, Türkiye 14 Nisan 1987

tarihinde tam üyelik başvurusu yapmıştır.

AB Komisyonu başvurudan iki yıl sonra Türkiye raporunu tamamlamıştır. Rapor

Türkiye AB arasındaki ekonomik ve sosyal farklılıkları ortaya koyarken, AB’nin

1993 yılında tamamlamayı hedeflediği İç Pazar Projesi’nden önce genişlemeyi

gündeme almayacağı anons edilmiştir. Öte yandan Türkiye ile ilişkilerin Gümrük

Birliği, mali yardımın artırılması, sanayi işbirliği ve güçlü siyasi diyalogun

geliştirilmesi yönünde alınan konsey kararına uygun olarak, 1 Ocak 1996 tarihinde

Gümrük Birliği yürürlüğe girmiştir.

Page 55: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

44

4.4.1 LÜKSEMBURG ZİRVESİ VE SONUÇLARI

Gümrük Birliğinin gerçekleşmesi önemli bir gelişme olarak kabul edilirken,

hemen yaklaşık 2 yıl sonra, Aralık 1997’de yapılan Lüksemburg Zirvesi, Türkiye’de

büyük hayal kırıklığı yaratmıştır. Bu zirvede Çek Cumhuriyeti, Slovakya,

Macaristan, Polonya, Slovenya, Romanya, Bulgaristan, Litvanya, Letonya, Estonya

ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin tam üyelikleri için aday olarak belirleniş ancak Türkiye

aday olarak belirlenmemiştir. Birçoğunun sanayi ve ekonomik durumu Türkiye’nin

gerisinde olan, piyasa ekonomisine henüz geçmiş olan, insan haklarına saygı

konusunda sicillerinde önemli lekeler bulunan bazı ülkelerinde (Örn. Bulgaristan)

dâhil olduğu ve çoğunluğu eski Varşova Paktı üyesi ülkelerden oluşan ülkelere

verilen bu öncelik, Türk kamuoyunda tepki ile karşılanmıştır. Bu bir anlamda Avrupa

tarafından Türkiye’nin oyalandığının, AB’nin ikiyüzlü bir politika izlediğinin ilk

somut kanıtı olarak kabul edilmiştir. Ayrıca Kıbrıs Rum Yönetiminin Türkiye’den

önce AB’ne aday olarak gösterilmesi, sonraki zor pazarlıkların bir anlamda siyasi

şantajın veya başarısızlıkların gerekçesinin hazırlandığının habercisi olmuştur. İnsan

hakları ihlalleri, Kıbrıs sorunu ve Türk-Yunan anlaşmazlığı gibi konuları gerekçe

gösteren AB’ne, Türkiye belirli alandaki siyasi ilişkilerin askıya alındığını

açıklayarak cevap vermiştir.

AB’nin Cardiff, Viyana ve Köln zirvelerinde attığı bazı olumlu adımlara rağmen,

Türkiye’nin adaylığı Helsinki Zirvesinde teyit edilmiştir. Ancak bundan sonraki

dönemde de Türkiye-AB müzakerelerin başlama tarihi belirsizliğini devam

ettirmiştir. Türkiye’nin bu dönemde yaptığı reformlar AB tarafından memnuniyetle

karşılansa bile, 21–22 Haziran 2002’de icra edilen devlet ve hükümet başkanları

Seville Zirvesi’nde de Türkiye ile müzakereler başlanması konusunda karar

alınmamıştır. Brüksel’de 24–25 Ekim 2002 tarihinde yapılan olağanüstü zirvede,

Türkiye’nin katılım müzakerelerine yaklaştığı kaydedilmiştir.

12–13 Aralık 2002 tarihinde Kopenhag’daki icra edilen Avrupa Konseyi

zirvesinde, 10 aday ülkenin 1 Mayıs 2004 tarihi itibariyle üye olmaları kararı

verilmiştir. Görüldüğü gibi Aralık 1997 yılındaki Lüksemburg zirvesinden sadece 7

Page 56: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

45

yıl geçmiş olmasına rağmen adaylığa kabul edilen ülkeler aday kabul edilmeleri

kadar hızlı bir şekilde üye olarak kabul edilmektedirler. Dünün komünistleri en

liberal ekonomi dünyasının bir parçası olmaktadırlar, üstelik önce gümrük birliğine

katılmaları gerekmeden. Aynı zirvede Türkiye için; 2004 yılı ilerleme raporu ve

Komisyon’un görüşleri ışığında, Konsey’in Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini

karşıladığı kararını alması durumunda, Aralık 2004 tarihli zirvede müzakerelerin

gecikmeden başlatılabileceği belirtilmiştir.

Alınan zirve kararıyla Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) de diğer 9 üye gibi

1 Mayıs 2004 tarihinde üyeliğe kabul edileceği kesinleştirilmiş, bu nedenle

GKRY’nin eli pazarlık masasında tüm taraflara karşı kasıtlı olarak güçlendirilmiştir.

Her ne kadar Avrupa Konseyi bütünleşmiş bir Kıbrıs’ın AB’ye girmesi yönündeki

tercihi vurgulanmış olsa da ve bu kapsamda Kıbrıs Rum ve Türk kesimlerinin 28

Şubat 2003 tarihine kadar BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın müzakerelere devam

etme taahhütlerini desteklese de görülecektir ki bu sadece bir temennidir.

Türkiye devam eden süreçte reformlara devam etmiştir. Avrupa İnsan Hakları

Sözleşmesinin 13. protokolünü imzalayarak idam cezasını kaldırmıştır. Bu şüphesiz

Türkiye için, içinde bulunduğu terör tehdidi altında alınmış cesur bir karardır. Aynı

dönemde Türkiye Kıbrıs’ta müzakerelerin başlaması için gerekli girişimlerde

bulunarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’ni teşvik etmiştir. Bu sayede 19

Şubat 2004 tarihinde Annan Planı çerçevesinde görüşme konusunda uzlaşmaya varan

taraflar, Kıbrıs’ta müzakerelere başlamıştır. Bu süreç sonrasında adada referandum

yapılmış, Kıbrıs Türk halkının %64,9’u Annan Planını onaylarken, Kıbrıs Rum

halkının % 75,83’ü planı reddetmiştir. Bunda sonuçlarda şüphesiz Rum halkının

AB’ye giriş için zaten aldığı vizenin rahatlığı ile GKRY Devlet Başkanı Tasos

Papadopulos’un etkisi büyük olmuştur. Aynı şekilde Türk halkı da AB’ye katılım

isteği ile olumlu yönde oy kullanmıştır. Bu sonuç en azından görüntü de AB için şok

olurken, Türkiye’nin elini rahatlatmış ve Kıbrıs’ta uzlaşmayan taraf olarak Türkleri

hak etmedikleri hedef tahtasından indirerek, Rumları yerleştirmiştir. Sonuçta

gerçekten uzlaşmayı istemeyen taraf, çözümün en yakın olduğu bu anda ortaya

Page 57: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

46

çıkmıştır. Ancak bu sonuçların hiç birisi GKRY’nin diğer 9 aday ile birlikte 1 Mayıs

2004’te gerçekleşen beşinci genişlemeyle AB’ye katılımını engellememiştir.

AB Komisyonu 6 Ekim 2004 tarihinde yayınladığı rapor ile Türkiye’nin önemli

yasal değişiklikleri gerçekleştirerek, AB için gerekli olan siyasi kriterleri yeterince

karşıladığını bildirerek, Türkiye ile müzakerelerin başlatılmasını tavsiye etmiştir.

Ancak aynı belgede diğer adaylarda bahsedilmeyen “Bu sonu açık bir süreçtir, sonu

baştan garanti edilemez”13 ifadesi kullanılarak, çifte standart bir anlamda

belgelenmiştir.

17 Aralık 2004 tarihli zirvede, Hollanda Başbakanı Jan Peter Balkennende’nin

ifade ettiği şekliyle “kolay olmayan bir süreç sonrası sağlanan oy birliği sayesinde”14

Türkiye ile 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelere başlanmasına karar verilmiştir. Bu

zirvede GKRY’nin durumu nedeniyle son derece çetin geçen görüşmeler

yaşanmıştır. Türkiye, yazılı yapılması istenen GKRY’ni Ankara Antlaşması

kapsamında değerlendirerek gümrük birliğine dâhil edeceğine dair taahhüdü kabul

etmeyerek, sözlü bir taahhütte bulunmuş, bu sonuç olarak AB tarafından kabul

edilmiştir. Şüphesiz bu sonuç GKRY’ni tatmin etmekten çok uzak kalmıştır. AB

üyeliğini Türkiye’ye karşı koz olarak kullanmayı planlayan ve bu sayede adanın geri

kalanında egemenliğini sağlamayı planlayan Rum yönetimi, bunun istediği gibi

olmayabileceğinin sinyallerini almıştır. Türkiye’nin davranışları referandumda ret

oyu veren GKRY’ni ödüllendirmekten çok uzakta olduğu gibi AB’de bu davranışa

bir anlamda katılmaktadır. Türkiye GKRY’ni tanımadığını bir bildirge yayınlayarak

yeniden ilan etmiştir.

Türkiye’nin uzun süredir beklediği “müzakere başlama tarihi” Brüksel’de

meydana gelen AB devlet ve hükümet başkanları tarafından 3 Ekim 2005’te

müzakerelerin başlatılması için karar alınmıştır. Ancak bu aşamaya gelene kadar

Lüksemburg ve Ankara’da son derece çetin pazarlıklar yaşanmıştır. Avusturya

13 “AB Komisyonu Türkiye Raporu (6 Ekim 2004)”, Belgenet, 8.07.2007 http://www.belgenet.com/arsiv/ab/rapor2004-01.html 14 “Tarih Yazdık”, Sabah Gazetesi, 17.12. 2004 http://arsiv.sabah.com.tr/2004/12/17/siy95.html

Page 58: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

47

Türkiye’ye tam üyeliğe alternatif olarak “imtiyazlı ortaklık” önerilmesi yönünde

talepte bulunmuş ve bunla ilgili hükümlerin belgelere girmesini istemiştir.

Avusturya’nın bu kararlı yaklaşımını değiştirmek son derece güç olmuştur. İngiltere

ve AB Komisyonu’nu ikna çalışmaları uzun süre başarılı olmamıştır. Hırvatistan’ın

askıya alınan üyeliğinin devamına karşılık, Avusturya gelen baskıların etkisiyle geri

adım atmıştır. Ancak metne “hazmetme kapasitesi” koşul olarak girmiştir.15

4.4.2 HAZMETME KAPASİTESİ VE TÜRKİYE’NİN ÜYELİĞİNE

ETKİLERİ

Hazmetme kapasitesi prensibi, Türkiye’nin üyeliğini, Türkiye tüm şartları yerine

getirse bile AB’nin hazır olmasına endekslenmektedir. AB bu belgeyle, yeni aldığı

10 ve o sırada aday olan 2 (Bulgaristan ve Romanya) ülkenin, kendisi için siyasi ve

ekonomik yükler getirdiğini, bu nedenle 6. genişlemeden sonraki genişlemelerin

kendisinin hazırlık durumuna bağlı olacağını ilan etmiştir. Bu şüphesiz son derece

göreceli bir kavramdır. AB örneğin gelecek 50 yılda hazır olmadığını iddia

edebilecektir. Kriter olarak ta, Romanya’nın ekonomik seviyesinin Almanya ile eşit

hale getirilmesi, yani bölgesel eşitliklerin sağlanması çalışmalarının devam ediyor

olması gibi bir mazerete dayandırabilecektir. Ayrıca AB bahse konu belge ile yeni

üyelerin katılımlarının, üye devletler tarafından halk oylamasına sunulabileceğini

kabul etmiştir. Bu konuda Türkiye’nin önünde önemli bir sorun olarak çıkacaktır.

Türkiye’nin üyeliğine siyaseten sıcak bakan ülkelerde bile halk oylamasının olumlu

sonuçlanma ihtimali zayıftır. Kaldı ki Fransa, Hollanda ve Avusturya’da halkın bu

üyeliğe sıcak bakması son derece zayıf bir ihtimalken, Yunanistan ve GKRY’nde bu

ihtimal sıfırdır. AB’nin bu durumu bilmediğini düşünmek son derece iyimser bir

değerlendirme olacak, planladığını öngörmek daha uygun olacaktır. Yani halk

oylamaları ile hazmetme kapasitesi, AB’nin Türkiye’nin başı üzerinde sallandırdığı

birer “Demokles’in Kılıcı” olacaktır.

15 “Türkiye AB Müzakereleri Başladı”, CNNTÜRK, 4.10.2005

http://www.cnnturk.com/OZEL_DOSYALAR/haber_detay.asp?PID=1145&HID=1&haberID=129898

Page 59: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

48

Türkiye ile birlikte Hırvatistan’ın üyeliği neticesinde; 29 üyeli AB’nin

yüzölçümü, 5 milyon 168 bin km2, nüfusu 559,2 milyon, satına alma gücü paritesine

göre gayri safi milli hâsılası (SGP-GSMH) 11 trilyon 770 milyar ABD dolarına

ulaşacak, ancak satına alma gücü paritesine göre kişi başına düşen milli geliri (SGP-

KBMG) 3 bin 247 ABD Doları azalışla 21 bin 47 ABD Dolarına gerileyecektir. 29

üyeli AB, dünya yüzölçümünün %3,86’sını, nüfusunun %8,92’sini, gelirinin %

22,94’ünü oluşturacaktır. Türkiye bugün üye olduğu takdirde AB nüfusunu %15,6

milli gelirini %4,3 yüzölçümünü %19,4 artıracak, ortalama gelirini ise %9,8

düşürecektir. 16

4.4.3 MÜZAKERE KONULARI VE GKRY

Türkiye AB müktesebatına uymak için 35 başlıkta müzakereye tabi olacaktır.

Bunlar:

• Malların serbest dolaşımı,

• İş gücünün serbest dolaşımı,

• Yerleşme hakkı ve hizmet sağlama özgürlüğü,

• Sermayenin serbest dolaşımı,

• Kamu ihaleleri,

• Şirketler hukuku,

• Fikri haklar hukuku,

• Rekabet politikası,

• Mali hizmetler,

• Bilgi toplumu ve medya, 16 “AB Süper Güç Oluyor”, Sabah Gazetesi, 17.12.2004

http://arsiv.sabah.com.tr/2004/12/17/eko100.html

Page 60: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

49

• Tarım ve kırsal kesim kalkınması,

• Gıda güvenliği ile hayvan ve bitki politikası,

• Balıkçılık,

• Ulaştırma politikası,

• Enerji,

• Vergilendirme,

• Ekonomi ve para politikası,

• İstatistik,

• Sosyal politika ve istihdam,

• Şirketler ve sanayi politikası,

• Avrupa üzerinden giden ulaştırma ağları,

• Bölgesel politika,

• Hukuk ve temel haklar,

• Adalet özgürlük ve güvenlik,

• Bilim ve araştırma,

• Eğitim ve kültür,

• Çevre,

• Tüketim ve sağlık koruması,

• Gümrük birliği,

Page 61: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

50

• Dış ilişkiler,

• Dış güvenlik ve savunma,

• Mali kontrol,

• Mali ve bütçe koşulları,

• Kurumlar,

• Diğer konular.

Müzakere başlıkların hiç şüphesiz en sorunlu olanlar; iş gücünün serbest

dolaşımı, yerleşme hakkı ve hizmet sağlama hakkı ile güncel bir konu olan enerji

başlıklarıdır. AB’nin Türkiye’nin serbest dolaşım ile yerleşme hakkı ve hizmet

sağlama haklarına mümkünse kalıcı, yoksa uzun süreli ancak geçici kısıtlama

getirmesi kuvvetle muhtemel gözükmektedir. Aynı şekilde doğalgaz bağlantıları

nedeniyle Türkiye’den bazı önemli beklentileri söz konusudur ki; burada Türkiye’nin

eli daha güçlüdür. Türkiye gümrük birliğine dâhil olduğu için en sancılı konulardan

birisi, belki de olması gerekenden daha önce çözülmüştür.

Müzakere konularını zorlaştıran bir diğer etmen GKRY’nin hevesle oynayacağı

şantajcı rolüdür. GKRY bir AB üyesi olarak her başlığın açılmasında ve

kapanmasında doğrudan söz sahibidir. Bu durumu tanınma ve adadaki pozisyonunu

güçlendirme yönünde kullanacağı kesindir. Müzakerelerin başlangıcı esnasında

Türkiye’nin GKRY’ni Ankara Antlaşmasının hükümlerine uygun olarak gümrük

birliğine dâhil edeceği, yani GKRY’nin gemi uçaklarına limanlarını açacağına dair

verdiği şifahi söz, daha sonra sorun oluşturmakta gecikmemiştir. Türkiye, bu sözün

yerine gelebilmesi için, AB’nin Kıbrıs referandumunda söz verdiği gibi, KKTC’ye

uyguladığı kısıtlamaları kaldırması gerektiği hususunda ısrarlıdır. Ancak 2012

yılında AB dönem başkanlığını üstenecek konuma gelmiş GKRY ise, istediğini

almadan (tanınma) buna yanaşmamakta ve tüm girişimleri bloke etmektedir. Bu

beklenen olmaya başlamasından başka bir şey değildir. AB ise Türkiye’nin tezini

Page 62: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

51

kabul etmeyerek 2006 yılının sonlarına doğru (15 Aralık 2006 Zirvesinde) Türkiye

ile olan müzakereleri durdurmuştur. Ayrıca AB, 50.yıldönümü kutlamalarına

Türkiye’yi de çağırmamış ve Türkiye’nin adaylığının gözünde değerini ortaya

koymuştur.

Türkiye halen otuz beş başlıktan dördünde müzakerelere başlamış ve bunlardan

sadece birinde (Bilim ve Araştırma) görüşmeleri tamamlayabilmiştir. Bilim ve

araştırma başlığı her aday ülkenin en hızlı sonuçlandırdığı neredeyse sembolik olarak

açılıp kapanan bir başlık olarak bilinmektedir. İşletmeler ve sanayi politikaları

konulu başlıklar üzerinde müzakerelere devam edilirken; Türkiye ile gümrük

birliğini ilgilendiren 8 fasılda (malların serbest dolaşımı, iş kurma hakkı ve hizmet

sunumu serbestîsi, mali hizmetler, tarım ve kırsal kalkınma, balıkçılık, taşımacılık

politikası, gümrük birliği ve dış ilişkiler) müzakereler durdurulmuştur. Ayrıca GKRY

kapsayacak şekilde ek protokol yükümlülükleri yerine getirilinceye kadar,

müzakerelerin devam edeceği diğer fasılların kapatılmasının da önüne geçilmiştir.

Kısaca GKRY Türkiye ve AB ilişkilerini rehin almıştır.

Aynı dönemde Türkiye ile müzakerelere başlayan Hırvatistan’ın müzakere ettiği

başlık sayısı ise 12’ye ulaşmıştır. Halen Hırvatistan sonradan dâhil olduğu bu süreçte

Türkiye’nin önüne geçmiştir. Aslında Hırvatistan’ın AB üyeliği bir zaman

sorunundan başka bir şey değildir.17Bu şartlar altında Fransa’nın müzakere

maddelerine yaklaşımı da eklenirse öngörülebilen bir tarihte müzakerelerin

sonlanması için umutlar tükenmektedir. Çünkü Fransa tam üyeliğin anahtarı

sayılabilecek fasıllar olan ekonomik ve parasal politika fasıllarının müzakerelere

açılmasını istememektedir.18

Müzakerelerdeki sorunların çözümü zordur ve birçok bileşene bağlıdır. Bu

nedenle 2014 yılı son derece iyimser bir tarih olarak değerlendirilebilir. Zaten

17 “Financial Times: Hırvatistan’ın AB yolu kısa”, Yeni Şafak Gazetesi, 30.10.2006

http://www.yenisafak.com/dunya/?t=30.10.2006&q=1&c=4&i=12467&FT/H%C4%B1rvatistan%C4%B1n/AB/yolu/k%C4%B1sa/

18 Sektörel Dernekler Federasyonu (SEDEFED), “Müzakere Süreci: Hükümetler Arası Konferans”, 1.8.2007 http://www.sedefed.org/default.aspx?pid=45996&nid=34549

Page 63: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

52

Avrupa Birliği yetkilileri de 2014 yılından önce her hangi üyeliğin söz konusu

olmayacağını ifade ederken, bu tarihten sonrası içinde açık kapı bırakmaktadırlar.19

4.4.4 KÜRESELLEŞME BOYUTUNDA AB’NİN TÜRKİYE’YE OLAN

İHTİYACI

Avrupa Birliği küreselleşme nedeniyle ortaya çıkmakta olan bölgesel

kümeleşmeyle; yani Kuzey Amerika Birliği (NAFTA), Güney Amerika Birliği

(MERCICOR) ve BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) ülkeleri ile rekabet

etmek zorundadır. Bunun için de küreselleşme çağının yeni mücadele yöntemlerine

ayak uydurmak zorundadır. Bu rekabette anahtar kelimeler ise; ucuz ve sürekli

enerji, rekabetçi fiyat, ucuz işgücü, büyüyen pazar ve güvenliktir. İşte bu kelimelerin

AB için anlam bulduğu ülke ise aslında Türkiye’dir.

4.4.4.1 ENERJİ

Türkiye bugün Avrupa Devletlerinin Rusya’ya enerji olarak göbekten bağlı

kalmasını engelleyebilecek yegâne ülke gibi görünmektedir. Bu kapsamda gündeme

gelen Nabucco boru hattı Türkiye’nin AB için önemini birçoklarına göre

artırmaktadır. Türkiye’den başlayarak 3.300 km.lik bir güzergâhtan geçecek olan

boru hattı, Bulgaristan, Romanya ve Macaristan’dan geçerek terminal ülke

Avusturya’ya ulaşacaktır. AB projeyi 4,6 milyar Avro’luk bir fonla

desteklemektedir.20 Bu önemli bir yatırımdır ve Türkiye’nin güvenilir ortaklığına

olumlu bir yaklaşımdır. ABD projenin Orta Asya ve Kafkasya’dan tedarik edilecek

doğalgaz ile yürütülmesini isterken; Rusya Avrupa’nın ve Türkiye’nin gaz tedarikçisi

konumunu terk etmemek için, Orta Asya ülkeleri üzerinde diplomatik girişimlerini

ve baskılarını artırmış, bunda da bazı başarılar elde etmiştir.21 Halen başrollerini

Türkiye ve Rusya’nın paylaştığı, AB, ABD ve İran dâhil olduğu ülkeler arasında,

19 “Enlargement-Turkey”, European Commission, http://ec.europa.eu/enlargement/questions_and_answers/turkey_en.htm 20 “Nabucco Boru Hattı”, Wikipedi Ansiklopedisi,

http://tr.wikipedia.org/wiki/Nabucco_Boru_Hatt%C4%B1_Projesi 21 Necdet Pamir, “Putin’in son hamlesi Türkiye’yi vurdu”, Hürriyet Strateji, 17.5.2007

http://www.hurriyet.com.tr/strateji/6527905.asp?gid=202

Page 64: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

53

Nabucco projesi adı altında, enerji savaşına dayanan stratejik bir oyun

oynanmaktadır (Şekil.2).

Şekil 2: Nabucco Projesi ve Rusya’nın alternatifleri.22

Kaynak; Doğalgazprojesi.com (29.06.2007)

Son zamanlarda AB bu oyuna daha aktif olarak katılmak ve oyunun kurallarını

esnetmek için girişimlerde bulunmaya başlamıştır. Yani ne Rusya’ya bağlı kalacak,

ne de Türkiye’nin elini güçlendirecek şekilde beklemeyeceğini, Berlin’e 5 Orta Asya

Cumhuriyetinin Dış işleri Bakanlarını davet ederek göstermiştir. Geliştirdiği yeni

fikirle AB, hem Türkiye’yi hem de Rusya’yı, Karadeniz’e Gürcistan ve Ukrayna

arasında döşenecek yeni bir boru hattıyla, devre dışı bırakmayı planlamaktadır.23

Anlaşılacağı üzere AB için güvenilir ortaklık özelliği, alternatif çözümler karşısında

değerini özellikle Türkiye’ye için son derece hızlı yitirmektedir. Tabii şunu da kabul

etmek gerekir ki hiçbir ülke stratejik bir konuda bir diğer ülkeye bağlı kalmak

istemez. Ancak müstakbel bir ortağa da mı?

4.4.4.2 NÜFUS VE İŞ GÜCÜ

22 “İki ülkenin boru hatları savaşları”, Doğalgazprojesi.com, 29.06.2007

http://www.dogalgazprojesi.com/forum/forum_posts.asp?TID=3383&get=last 23 Burak Bilgehan Özbek, “Yeni Dönemde AB Orta Asya İlişkileri ve Türkiye”, Global Strateji

Enstitüsü, 10.7.2007 http://www.globalstrateji.org/TUR/Icerik_Detay.ASP?Icerik=1092

Page 65: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

54

Küreselleşen bir dünyada nüfusu hızla yaşlanan (Tablo.1), gelişen sanayisi için

yeni iş gücüne ve yeni pazarlara ihtiyaç duyan, Avrupa’nın seçenekleri kısıtlıdır.

Türkiye hem pazar ve hem de daha önce Almanya’da denenmiş yasal iş gücü

açısından ihtiyaç duyulan bir ülkedir. (Tablo.2)

Tablo 1: ABD Nüfus Sayım Bürosu’na göre 60 yaş üzerindeki nüfusun ülke

nüfuslarına oranı (%).24

Dönem

Ülke 1980–1991 2000 2005 2010 2025

İngiltere 20,92 20,42 20,91 22,54 27,39

İtalya 21,42 23,89 24,88 26,58 32,54

Almanya 20,40 23,27 24,91 25,88 32,90

Fransa 19,14 20,53 20,84 23,00 28,49

İspanya 19,36 21,75 22,68 23,94 30,08

Tablo 2: DİE verilerine göre Türkiye’de nüfusun yaşlara göre dağılımı.25

Yaş

Dönem 0–14 15–64 65 ve üstü

1990 35 60,7 4,3

2003 26,3 64,2 8

2015 21 67,6 11,4

24 Nükhet Hotar Göksel, “Türkiye’de Demografik Dönüşümün Sosyal Politikalara Etkisi”, İşveren

Dergisi Kasım 2005 sayısı, Ankara, 2005 http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=1276&id=70

25 Göksel, “Türkiye’de Demografik….” http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=1276&id=70

Page 66: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

55

Ayrıca Türkiye gelişen ekonomisiyle AB üyesi bazı devletlerden önce Maastricht

kıstaslarını karşılamıştır26. Yani Türkiye gelecekte AB’ye yük değil ekonomisine

destek olacak ülkelerden biri haline gelecektir.

“Avrupa’nın küreselleşen bir dünyada seçim yapma lüksü yoktur” 27 diyerek

Türkiye’nin AB üyeliğini açıkça destekleyen dönemin İngiltere Dış İşleri Bakanı

Jack Straw’un asıl amacı küresel rekabet ortamında AB’nin genişlemeye devam

etmesi gerektiğini ve Türkiye’ye bu kapsamda AB’nin ihtiyaç duyduğunu

vurgulamaktı. Tabi ki bu söylemi Avrupa içinde pek çok olumsuz tepkiyi de

beraberinde getirmiştir. Ancak AB zor olanı zaten mecbur olduğu için başarmaktadır.

Bu da yeni oluşumlar için yeterli bir örnektir.

4.4.4.3 MEDENİYETLER ÇATIŞMASI VE GÜVENLİK

“Vaclav Havel’in , “kültürel anlaşmazlıklar tarihin hiçbir döneminde olmadığı

kadar çoğalmış ve tehlikeli hale gelmiştir gözlemini Jacques Delors da “gelecekteki

çatışmalar kültürel faktörlerden kaynaklanacaktır” diyerek desteklemiştir.”28 Bunun

örneği Bosna savaşında görülmüştür. Sanki Avrupa, içinde bulunduğu eylemsizliği

ile pis işini Sırplara havale ederek, Avrupa’nın ortasında Müslüman bir devlet

kurulmasını engellemeye çalışır gibidir.29 “Avrupa’nın güçlü devletleri Türkiye’den

sonra Avrupa kıtasında ikinci bir Müslüman devletin, Bosna’nın bulunmasından

hoşlanmadıklarını da gizlememektedir”30

Samuel P.Huntington’a göre “medeniyet yaklaşımı”31 şöyledir: Dünyadaki

bütünleşme güçleri gerçektir, Dünya bir anlamda iki dünyalıdır yani batı ve diğerleri

olarak ikiye bölünmüştür, ulus devletler önemli aktörlerdir ancak gelecekleri daha

çok kültür ve medeniyet faktörleri ile belirlenecektir ve dünya anarşik sayılabilecek

26 Yaşar Erdinç, “Unakıtan etkisi”, Akşam Gazetesi 11 Haziran 2004 sayısı. 27 “Tek Yol Türkiye” Milliyet Gazetesi, Dünyadan Haberler, 9.9.2005

http://www.milliyet.com.tr/2005/09/09/dunya/adun.html 28 Huntington, The Clash of ……., s.26. 29 J.F.Brown, “Türkiye: Yeniden Balkanlar’a mı?”, E. Fuller Graham ve Ian O. Lesser (der.),

Balkanlardan Batı Çin’e Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu, (çev. Meral Gönenç) Alfa Yayınları, İstanbul, 2000,s.198

30 Huntington, The Clash of ……., s.175. 31 Huntington, The Clash of ……., s.40.

Page 67: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

56

bir durumdadır. Bu sava göre, Türkiye’nin AB’den uzaklaşması ve kendine daha

yakın kültür ve medeniyetlere yakınlaşması, kuvvetli bir ihtimal olarak

değerlendirilebilir.

Yugoslavya dağıldıktan sonra, Sırplar Katolik düşmanlarının alfabesini

almaktansa akrabalarının Kril alfabesini kullanmayı tercih ederken, Hırvatlar

dillerindeki Türkçe kelimeleri temizlemeye çalışmış, Bosna da Türkçe kelimeler

yeniden moda olmuştur. Benzer davranışı SSCB sonrasında Orta Asya’da ortaya

çıkan cumhuriyetlerde göstermişlerdir. Türkçe konuşanlar Türkiye’ye yakınlaşmak

için Latin alfabesini seçerken, Tacikistan Arap alfabesini tercih etmiştir.32

Yugoslavya’da Slav Irkta görüldüğü gibi; “Aynı ırkın halkı birbirinden medeniyet

bakımında ayrılabilir, farklı ırkların halkları ise aynı medeniyet sayesinde

birleşebilir.”33 Boşnakları Sırplardan ve Hırvatlardan uzaklaştıran, Türkiye’ye

yaklaştıran medeniyetleri arasındaki farklılık olmuştur. Şüphesiz burada medeniyet

derken asıl etmen onun bir alt kolu olan din faktörüdür. Orta Asya Cumhuriyetleri ile

Türkiye’yi yaklaştıran ise dilleridir.

“Bilim adamları Batı medeniyetinin Avrupa, Kuzey ve Latin Amerika olmak üç

kolu olduğunu kabul ederler.”34Bu medeniyetin içinde Türkiye’nin sayıldığı

görülmemiştir. Küçük Asya batı medeniyetinin beşiği olarak kabul edilmektedir ama

bu Türklerin ele geçirmesinden öncedir şüphesiz ve Türkler buradaki

medeniyetlerden etkilenmiş olsalar bile kendi medeniyetlerini, dillerini dinlerini bu

topraklar yerleştirerek aradaki bölgeyi Batı medeniyeti grubu içinden çıkarmışlardır.

Buna en basit yaklaşım “insanlar kimliklerini ne olmadıklarına göre tanımlarlar”35

yaklaşımıdır. Batı Avrupa ülkeleri yüzyıllar boyunca kendilerini Türklere karşı

tanımlamıştır hiç kuşku yok ki. Türklere karşı ittifaklar geliştirmişler, bu ittifaklar

birbirleri arasındaki ayrılıkları zayıflatmıştır. Türkler öteki olarak başarılı bir rol

oynamışlardır.

32 Huntington, The Clash of ……., s.83. 33 Huntington, The Clash of ……., s.49. 34 Huntington, The Clash of ……., s.55. 35 Huntington, The Clash of ……., s.88.

Page 68: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

57

Bu gün Avrupa ben kimim, öteki kim diye kendini sorguladığında, öteki;

yükselen ticari ve politik gücü ile kendinin dünyadaki rolünü çalmak üzere olan Çin;

eski düşman, nükleer tehlike, enerji vanasını elinde tutan ve imparatorluk

alışkanlıklarını devam ettirmeye çalışan Rusya; her sene akın akın ülkelerine kaçak

insan ihraç eden Afrika ve 11 Eylül saldırılarından sonra İslam’dır. Birçok kişi

tarafından Türkiye laik yapısına rağmen hala İslam’ın temsilcisi olarak

görülmektedir.

Avrupa’nın bugün yapmaya çalıştığı; üçüncü şahıslara karşı ortak kimliği ortaya

koyabilecek hale gelmek36 olduğunu kabul edersek Türkiye’nin içeri alınması

Avrupa’nın bu amacını sorgulanır hale getirecektir. “Siyasal sınırlar gitgide kültürel

sınırlarla çakışacak şekilde, etnik, dinsel sınırlarla ve medeniyet sınırlarıyla

çakışacak şekilde yeniden çizilmektedir.”37 Bu durumda Türkiye, Avrupa’nın

oluşturmaya çalıştığı sınırın daha doğusunda kalmaktadır.

İşte bu ortamda Türkiye Avrupa için meşhur medeniyetler çatışmasının hava

yastığı gibidir. Bunun etkisinden şüphelenenler olsa bile yoksunluğundan

memnuniyetsizlik duyacakların sayısı şu anda oldukça fazladır. Türkiye İspanya ile

ortak bir girişim başlatarak kendine biçilen misyonu şimdiden üstlenmiş gibi

görünmektedir. Fakat bu girişimin olumlu etkileri henüz diğer tarafta, yani İslam

dünyasında görülmemiştir. Belki de taraflar kendi kendilerine gelin güveyi

olmaktadırlar.

Öte yandan NATO üyesi olan Türkiye dünyanın sekizinci, Avrupa’nın birinci ve

NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahiptir38. İyi eğitimli ve iyi donanımlı bu

ordunun katkıları ile AB uluslar arası sahada etkinliği artırabilecektir. Çünkü AB

ekonomik olarak bir dev ancak askeri olarak bir cücedir. Ayrıca Türkiye sorunlu

ancak enerji kaynaklarına sahip olması nedeniyle bir o kadar önemli Orta Doğu

36 Huntington, The Clash of ……., s.88. 37 Huntington, The Clash of ……., s.173. 38 Selahattin İbaş, “Türk Silahlı Kuvvetlerinin Orta Doğu’daki Barış Operasyonlarına Katkıları”,

BYEGM.lüğü, 16.2.2007 http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/DISBASIN/2007/02/19x02x07.HTM

Page 69: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

58

bölgesi ile sınırdır. Diğer açılardan hoş görülmeyen bu durum AB’nin bölgedeki

etkinliğini artırmak ve güvenliğini bölgeye en yakın yerden itibaren sağlayacak

tedbirleri almak açısından önem arz etmektedir. Türkiye’nin AB’ye üyeliği ile aynı

zamanda AB NATO uyumu da tam olarak sağlanmış olacaktır. AB üyesi Türkiye’nin

GKRY üzerindeki NATO vetosunu kaldırmasını beklemek doğru olacaktır.

Böylelikle AB neredeyse homojen bir güvenlik sistemi ile üyelik sistemine sahip

olurken, güvenliğini ağırlıklı olarak NATO’ya dayandırabilecek, böylelikle ABD’nin

desteğini de sağlarken, aynı zamanda ekonomik olarak da büyük tasarruf

sağlayabilecektir.

4.4.5 AYRICALIKLI ORTAKLIK VE AB’DE BAZI GÖRÜŞLER

“Ayrıcalıklı Ortaklık” Türkiye’nin AB’ye üye olmasını radikal bir şekilde

istemeyen ancak Türkiye’den AB’nin çıkarları nedeniyle vazgeçmek istemeyenlerin

ortaya attığı bir fikirdir.39 Bu fikrin en büyük destekçisi Almanya Şansölyesi

Angelina Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’dir. Sağ kanat politik

görüşü temsil eden Merkel ve Sarkozy, Muhafazakâr Avrupa taraftarıdırlar. Daha

önce incelendiği gibi bu görüş homojen Avrupa’yı savunmakta, ticaret alanı olan

Avrupa yerine, siyasi Avrupa’yı desteklemektedirler. Bu görüşe göre Türkiye’nin

yeri tam üyelik değil ayrıcalıklı ortaklıktır. Görüşlerini coğrafi, tarihsel, kurumsal ve

mali bazı argümanlarla desteklemektedirler. Ancak asıl sorun ayrıcalıklı ortaklığın

tanımında çıkmaktadır. Ortada belirlenmiş bir tanım yoktur. Yani ayrıcalıklı ortaklık

belirsizlik içinde bırakılmaktadır.

Öte yandan Türkiye aslında halen AB’nin ayrıcalıklı ortağı olarak sayılabilir.

Gümrük birliğinde olan Türkiye, AB’nin birçok yasasını kendi yasalarıyla uyumlu

hale getirmiştir. Avrupa’nın birçok kurumuna da halen üyedir. Aslında Avrupa’da

ayrıcalıklı ortaklığı savunanlarda, belki de Türkiye’ye halen bulunduğu bu

pozisyondan daha ötesini vermek istemektedirler. Ancak bunun bu şekilde ifadesinin

Türkiye’nin açıkça reddi anlamında algılanacağını bildikleri için, ayrıcalıklı ortaklık

39 Ahmet İnsel, “Türkiye’ye Olma Yarışı”, Radikal Gazetesi, 17.12.2006

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=6533

Page 70: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

59

konusunu yeni bir şeymiş gibi ortaya atmaktadırlar. Bu tabi aşağıda da belirtildiği

şekliyle en hafifinden samimiyetsizlikten başka bir şey değildir.

Taraflar arasında bir samimiyetsizlik olduğu bir gerçektir. Çok yeni bir tarihte AP Başkanı Hans Gert Pöttering Türkiye ve Araplarla ayrıcalıklı ortaklık kurulmasından söz etmiştir. Fransa eski Başbakanı Villepen, AFP’ye 19 Ocak 2006 tarihinde vermiş olduğu demeçte, “AB’ye üyelik için Türkiye’nin tarihten gelen doğal bir hakkı yoktur” demiştir. Villepen’e bir hatırlatmada bulunmakta yarar vardır. Ankara Anlaşması imzalandığı dönemde Fransa Cumhurbaşkanı olan General Charles de Gaulle, Ankara Anlaşması için şunları söylemiştir:” Büyük Atatürk’ün ölümünün 25nci yıldönümü sebebiyle Fransız ulusunun Türk ulusuna karşı duyduğu sadık destek duygularını dile getirmek isterim. Türkiye tarihi bugün her zamankinden çok Batı ve Avrupa tarihinden ayrılmaz bir durumdadır.” Villepen ve şimdiki Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin Türkiye’ye yönelik tavırları Ankara Anlaşması'na tamamen aykırıdır. Ankara Anlaşması’nı GKRY ile gümrük birliği kapsamında limanların açılması için hatırlayan AB, işine gelmediği zaman bu Anlaşma’yı unutmakta ve Türkiye'ye ayrıcalıklı ortaklık önermektedir. Türkiye, aslında 1996 yılından bu yana gümrük birliği kapsamında AB ile ayrıcalıklı ortaklık ilişkisi içindedir. Ankara Anlaşması’nın hedefi, tıpkı Atina Anlaşması’nda olduğu gibi tam üyeliktir. Bu hedeften sapma olmaz ve Türkiye bunu kabul edemez.40

Türkiye’nin bahsedilen konuma yakınlaşmayacağı beklentisi işi zora

koşmaktadır. Uzun süren müzakereler sonunda yaşanacak hayal kırıklığının etkisinin

sadece Türkiye’de hissedilmeyeceği, Avrupa’nın da payına düşeni alacağını her kes

bilmektedir. Avrupa’nın hedeflediği, Türkiye’de bu hayal kırıklığı oluşmadan, yani

başka yönlere dönmeden, Türkiye’yi mümkün olduğu kadar rencide etmeyen bir B

planı geliştirilerek, uygulamaya konulmasıdır. Bu plan Türkiye’nin konumuna ve

vazgeçilmez değerine uygun olacak kadar esnek bir ilişkiyi içermelidir.41 Arzu edilen

bu olsa bile böyle bir sihirli plan henüz ortaya konulabilmiş değildir. Türkiye’nin

böyle sihirli planlara itibar edebileceği de kimseye inandırıcı gelmemektedir.

Bununla birlikte Avrupa’nın önde gelen politik kanaat önderlerinin, liderlerinin

karşı görüşleri gündemden hiçbir suretle düşmemektedir. Örneğin dönemin CSU

Partisi üyesi ve Avrupa Birliği Parlamento İkinci Başkanı İngo Friedrich verdiği

mülakatta görüşlerini aşağıdaki gibi açıklamıştır:

40 Rıdvan Karluk, “Kıbrıs Sorunu, Türkiye’nin AB üyeliği için bir koşul haline gelmiştir.”, AB

HABER, 27.8.2007. http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=18631

41 Michael Stürmer, “Çoğu Zaman 'B Planı' Eksik”, Die Welt, 21.06. 2007 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/disbasin/2007/06/22x06x07.htm

Page 71: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

60

Benim Türkiye'nin AB'ye tam üye olamayacağını düşünmem de, öncelikli olarak Avrupa'nın finansal, organizasyon, dil ve muhtemelen kültür bakımından altından kalkamayacağını düşünmemdendir. Bunun anlamı şu: Avrupa'nın Türkiye'yi gerçekten bünyesine dâhil etme durumunda olup olmayacağı kararı bambaşka bir karar. Sanırım 15–20 yıl sonra Fransa'da muhtemelen ‘Hayır’ ile sonuçlanacak bir referandum düzenlenmesi gündemde. Bu sebeple, Türk politikası bakımından da, 20 yıl sonra bile üyeliğin gerçekleşmeyeceğinin ihtimal dâhilinde görülmesinin gerçekçi olacağı kanısındayım. Fakat yine de katılımcıların tamamı için Avrupa ile Türkiye arasında bütün politik, askeri, ekonomik, finansal sektörlerde sıkı ve yoğun işbirliğine gidilmesinin kaçınılmaz ve çok önemli olduğu hiç şüphe götürmez. Buna imtiyazlı ortaklık mı denilmesi yoksa Türkiye'nin Avrupa'ya farklı biçimde bağlanması şeklinde adlandırılması ikincil önemde. Türkiye ile Türk temsilcilerin Avrupa Parlamentosunda ve Komisyonunda bulunması haricinde, her türlü yoğun işbirliğinin sürdürülmesi gerek. Türkiye'deki gelişmeler ve Avrupa'daki istikrar açısından bu çerçevedeki her şey gerekli olarak düşünülebilir ve yardım sağlayıcıdır.42

Friedrich’in mülakattaki değerlendirmesinde özellikle dikkatle değerlendirilmesi

gereken husus, Türkiye’nin muhtemel üyeliğinin 15–20 yıl gibi uzun bir süreç

sonrasında yapılacak halk oylamasında reddedileceğidir. Demokrasinin bu gereğinin

daha önce hiçbir ülke için uygulanmamış olması tabiî ki adaletli değildir ama politik

cevap görüldüğü gibi daha şimdiden hazırlanmış durumdadır. Mülakatta ayrıca

ikincil derecede önemli bir başka husus da; Türkiye’ye Parlamentoda ve

komisyonlarda temsil hakkı vermeyecek şekilde işbirliği kurulması ve bu işbirliğinin

mümkün olduğu kadar sıkı tutulmasıdır. Bu politik düşünceye birçok yakışıksız

benzetme yapılabilir, ancak seviyeli olan her halde şudur ki; AB gemisi kendisine zor

durumlarda kullanabileceği bir filika aramaktadır. Arkasında çektiği, kendisini

sadakatle takip ederken yeterince uzakta olan, ancak ihtiyaç duyduğunda kolayca

ulaşabileceği kadar yakın. Peki, tüm bunlar gerçekleşince, 20 yıl sonra ret cevabı

alan Türkiye’nin kaybettiği zamanın, saygınlığın ve politik zeminin telafisi nasıl

sağlanacak?

4.4.6 AB KAMUOYUNUN TÜRKİYE HAKKINDA DÜŞÜNDÜKLERİ

“Türkler Avrupa Birliği üyeliği ile kendilerini arıyorlar. Osmanlı

İmparatorluğu’nun kalbi sanılanın aksine Anadolu değil Balkanlardı.”43 Şimdi

42 Dirk Oliver Heckmann, “Avrupa Parlamentosu İkinci Başkanı İngo Friedrich (CSU) ile yapılan

mülakat” Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, 29.08.2007 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/avrupabirligi/avrupa.htm

43 Kinzer, Crescent and Star..,s.290

Page 72: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

61

Türkiye belki de bu üyelik hedefiyle kaybettiği kalbini bulacağını zannediyor. Ancak

kalbi, yani Avrupa veya Avrupalılar kendisi hakkında benzer duyguları

beslemiyorlar. Aşağıda Türkiye’nin üyeliği hakkında kamuoyu yoklamaları

bulunmaktadır. İncelendiğinde Avrupa kamuoyunun Türkiye’nin üyeliğini hiçbir

koşulda desteklemediği görülmektedir. Bu durumun göreceli olarak gelecek yıllarda

olumlu yönde değişebileceği düşünülse bile, bu düzelmenin mevcut fikri azınlık

haline getirecek ölçüde olacağı beklentisi, son derece iyimser bir yaklaşım olacaktır.

Görüldüğü gibi (Tablo.3) Avrupa’nın çekirdek ülkelerinde, yani eski üyelerinde

katılıma destek oranı daha düşüktür. Yeni üyeler Türkiye’nin yönünde dengeyi ancak

bir miktar değiştirebilmişlerdir. Onlarında, gelecekte Türkiye nedeniyle kendilerine

tahsis edilen fonlarda yaşanabilecek olan kesintilere nasıl tepkiler geliştirecekleri, bu

araştırmada hesaba katılmamıştır. Gelecekte bunun etkilerinin olumsuz yönde

olacağının hesaba katılması uygun olacaktır.

Tablo 3: Türkiye’nin AB’ye katılımına karşı olanların ülkelere göre dağılım oranı

(%).44

Kaynak: Centre For European Reform

Türkiye’nin üyeliğine olan desteğin yıllara göre artacağına düşüyor (Tablo 4.)

olması iyi değerlendirilmesi gereken bir başka durumdur.

44 Katinka Barysch, “What Europeans Think About Turkey and Why?”, Centre For European Reform,

London, 2007, s.3.

Page 73: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

62

Tablo 4: Türkiye’nin AB’ye katılımına karşı olanların ülkelere göre dağılım oranı

(%).45

Kaynak: Centre For European Reform

Bu araştırmada ilginç olan Türkiye AB için gerekli reformları yapsa bile gerekli

desteği yeterince alamadığının görülmesidir. (Tablo 5.) Hollanda, Danimarka,

Norveç, İsveç, İspanya, Birleşik Krallık ve Polonya bu durumda Türkiye’nin lehine

yaklaşım gösterirken, Almanya, İtalya, Fransa ve Avusturya karşıdırlar.

Avusturya’nın yaklaşımındaki fanatiklik dikkat çekicidir. Buradan anlaşılacağı gibi,

bazı ülkeler için “AB’nin değerler bütünü olduğu” ilkesi sadece Avrupa’nın arzu

ettiği durumlarda geçeridir. Bu konu hakkında temel görüş bir kez de AB’nin

anayasasını hazırlayan komisyonun başkanı eski Fransa Cumhurbaşkanı Valery

Giscard d'Estaing tarafından aşağı görüleceği şekliyle açıklanmıştır.

Türkiye bir Avrupa ülkesi değil. Avrupalı olmayan böylesine büyük bir ülkeyi Birliğe almak, Avrupa projesinin tümünün değişmesine yol açar. Tüm yapının dengesi bozulur. Türkiye ise kendine özgü güçlü bir kimliği olan bir Asya ülkesidir. Türkiye Birliğe katılırsa, Birliğin en büyük nüfuslu ülkesi olacak. Bu konuda gerektiği gibi bir görüş birliğine varmak mümkün değil. Gerçekçi olmalıyız.46

45 Katinka Barysch, “What Europeans Think About Turkey and Why?”, Centre For European Reform,

London, 2007, s.2. 46 Thomas Mayer, “Valery Giscard d'Estaing ile AB üzerine” BYEGM Dış Basında Türkiye Haftalık

(23-28.12.2005) Bülteni , 1.09.2007 http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/avrupabirligi-haftalik/2005/avrupa2005-19.htm

Taraftar

Karşı

Page 74: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

63

Tablo 5: Türkiye gerekli reformları gerçekleştirse bile AB’ye katılımı fikrinin

ülkelere göre desteklenme oranı (%).47

Kaynak: Centre For European Reform (İsveç (SWE), Polonya (PL), Hollanda

(NL), Danimarka (DK), İspanya (ES),Fransa (FR), İtalya (IT), Almanya (DE) ve Avusturya (AT))

Türkiye yüzyıllar süren Avrupa tarihine rağmen bir Asyalı ülkedir ve bu kanıyı

taşıyan Valery Giscard d’Estaing gibiler, kamuoyu yoklamalarında görüleceği üzere

azınlıkta değildir. Belki de bu nedenle Türkiye’ye hep başka roller biçme çabaları

devam edecektir. Güncel bir öneride “Avrupa Komşuluk siyaseti kapsamında,

Avrupa Commonwelth’i oluşturmak” ve Türkiye’yi bu kapsamda

değerlendirmektir.48 Çünkü görülen o dur ki, Türkiye’nin üyeliği her geçen gün zora

girmektedir.“İnsanlar yeni ama çok eski kimliklerini keşfetmekte. Yeni ama çok kez

eski düşmanlarıyla savaşlara yol açan, yeni ama çok kez de eski bayraklar etrafında

toplanmaktadırlar.”49 Avrupa kendi bayrağı altında toplanmaktadır. Daha öncede

toplanmıştır ve bu çoğu kez Osmanlı İmparatorluğu’na karşı olmuştur. Bu kez

hedefin Türkiye ve Türkler olduğunu söylemek doğru olmayacaktır. Ancak

47 Katinka Barysch, “What Europeans ….s.7. 48 İoannis M. Varvitsiotis, “Avrupa Devletler Birliği”, Frankfurter Allgemeine Zeitung 4.08.07 sayısı,

Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, Dış Basında Türkiye Haftalık Bülteni http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/avrupabirligi-haftalik/avrupa-haftalik.htm

49 Huntington, The Clash of ……., s.22.

Taraftar

Karşı

Page 75: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

64

oluşumun dışında kalan Türkiye için, bu toparlanmadan olumlu şeyler beklemek de

uygun olmayacaktır.

“Yeniden keşfettiğimiz eski gerçeklerdir. Bunları inkâr edenler ailesini, mirasını,

kültürünü, doğuştan kazandığı haklarını ve hatta kendilerini inkâr etmektedirler.

Bunlar kolay affedilecek şeyler değildirler.”50 Yani yeni yüzyıl, bilgi çağı,

küreselleşme, toplumların kendi kendini yeniden keşfetmesini sağlamaktadır. Avrupa

ülkeleri bu yolda yavaş ama kararlı bir şekilde ilerlemektedirler. Türkiye’nin de

kendini yeniden keşfetme zamanı gelmiştir.

4.5 ÜYELİK SÜRECİNE ETKİ EDEN DİĞER SORUNLAR

Türkiye’nin büyüklüğü, nüfusunun kalabalık ve göreceli olarak yoksul olması,

bölgesel gelişmişlik seviyesinin düşük olması ve tüm bu nedenlerden dolayı diğer

aday ve üye ülkelere göre daha fazla AB fonlarına ihtiyaç duyacak olması AB için

bir sorun teşkil etmektedir. Para odaklı bu sorunlara eklenebilecek, siyasal ve

yönetimsel sorunlar daha önceki bölümlerde bahsedilmiştir. Bu sorunların çözümünü

uzun vadeye yaymak veya sorunun çözümü istemediği için süreci çıkmaza sokmak,

sonu belirli olmayan bir zamana kadar uzatmak veya dondurmak için AB Türkiye

üzerinde bazı araçlara ihtiyaç duymuş olabilir. Bu araçlar ilişkilerin kopmadan ama

fazla da ilerlemeden sürmesine yardımcı olacak şeylerdir.

4.5.1 KIBRIS

Kıbrıs konusunda en başta bilinmesi gereken şudur ki: KKTC Türkiye için bir

yük değildir. Türkiye’nin çoğu ilinden daha az nüfusa sahip olan KKTC’nin finansal

yükü Türkiye’nin sonuna kadar sürdüremeyeceği büyüklükte değildir.51 Dolayısıyla

Türkiye Kıbrıs adasında Annan planından daha fazla geri adım atması için her hangi

bir ekonomik sebep söz konusu değildir. Annan planın bile Türk kamuoyunu nasıl

böldüğü hatırlanırsa, Türkiye’de bu planın gerisinde bir çözümü kabul edecek siyasi

bir yaklaşımın yeşermesi veya cesaretlendirilmesi mümkün değildir. Zaten bu planın

50 Huntington, The Clash of ……., s.22. 51 Henze, “Türkiye:21.Yüzyıla….” s.16

Page 76: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

65

bir adım gerisi de yıllar boyunca Türkiye’nin sürdürdüğü mücadeleden hatalı

olduğunu kabul ederek vazgeçmesidir. Bu durum birçok kesim tarafından AB’ye

verilen bir rüşvet, bir idealin satılması olarak kabul edilecektir52 ki, bunun gelecekte

söz konusu olması mümkün görülmemektedir.

Bu nedenle Kıbrıs bahsedilen araçlardan en başta geleni olarak kabul edilebilir.

Bu konuyla ilgili olarak Türkiye AB ilişkileri Kıbrıs üzerinden şöyle tarif

edilmektedir:

Brüksel ile Ankara arasındaki ilişki krizi sonraki raunda sürüklenmektedir. Türkiye, yaşlanan bir metres gibi hala günün birinde AB üyesi olarak meşruiyet kazanmayı ümit ederken, Avrupa ise acilen ihtiyaç duyulan, ancak sevilmeyen stratejik müttefikini, denenmiş, dozu iyi ayarlanmış, cesaretlendirmek ile soğuk duş arası bir karışımla oyalıyor. Kıbrıs kavgası Türkiye karşıtlarının çoğu için, hor görülen metresi mesafeli tutmak için beklenmedik fırsattır.53

Yukarıda ifade edilen mantıkla Türkiye’nin ne kadar sağlıklı bir AB hedefi

olabilir? AB’nin zaten bu politika dışında bir hedefi olsaydı, KKTC üzerindeki

kısıtlamaları halk oylaması öncesinde söz verdiği gibi kaldırır ve taraflar arasında bu

gün bulunduğu, bir anlamda organik pozisyonun kendine sağladığı kredi ile BM

kapsamında önerilen çözümün kabulü için gerekli girişimlerde kuvvetli ve kararlı bir

şekilde bulunurdu. Ancak GKRY üzerinde sağlayamadığını iddia ettiği bu gücün

etkisi ve güvenilirliği Türk tarafında da ne kadar olabilir ki? Peki, bu gelişmeler

ışığında Türkiye Kıbrıs’ta tek kanuni varlığın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi olarak,

yani Kıbrıs Cumhuriyetine Rumların isteğine uygun olarak dönmeye, KKTC’nin

lağıv olmasına, Kıbrıs’taki çıkarlarından vazgeçmeye hazır mıdır? Türkiye böyle bir

yol seçerse bunun yaratacağı moral etkiyi karşılamaya ve kaybedeceği uluslar arası

saygınlığın etkilerine hazır mıdır? Yakın gelecekte göründüğü kadarıyla bu sorunun

cevabı hayırdır.

52 Rauf Denktaş, “Denktaş: Annan planı Türkiye'yi marjinalleştirir”, Radikal Gazetesi, 15.4.2004

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=113409 53 Daniela Weingaertner, “AB’nin Ankara Karşısında Yeni Bir Stratejiye İhtiyacı Var” Die

Tageszeitung 9 Kasım 2006 sayısı “ Avrupalılarla Türkler Arasındaki İlişki Krizi”, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=39868&l=1

Page 77: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

66

4.5.2 ERMENİ MESELESİ

Ermeni meselesi AB gündemine 1987 yılında girmiştir. Tam olarak Türkiye’nin

tam üyelik başvurusunda bulunmasından üç ay sonra Avrupa Parlamentosu “Ermeni

Sorununun Siyasi Çözümü” başlıklı bir tavsiye kararı almıştır.54 AB’ye üyelik için

sözde soykırım iddiasının tanınmasının gerekliliğini ifade eden, zamanca son derece

manidar olan bu tavsiye kararının ardından; 15 Aralık 2000 tarihinde Türkiye'nin

Ermeni soykırımı yaptığını ilan eden ve Türk hükümetinin bunu kabul etmesini

isteyen bir karar daha almıştır. Bu karar da Türkiye'nin bu olguyu reddetmesinin

Avrupa Birliği üyeliğinin kesin engeli olduğunu da açıklamıştır.55 Bunun ilerleyen

zamanlarda bir kriter olarak ortaya atılması beklenmelidir. Bu konunun bir de

Ermenistan boyutu vardır. AB Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi

taraftarıdır. Başlangıç olarak ta Türkiye’nin Ermenistan’a yönelik uyguladığı

yaptırımları kaldırması ve sınır kapılarını açmasını istemektedir. Ancak bunun

Türkiye’nin Azerbaycan ile olan ilişkilerini bozacağı da açıktır.

Soykırım iddiaları Kopenhag kriterleri arasında yer almadığından Türkiye’nin

üyelik müzakerelerine başlamasının önünde bir engel olmamıştır. Ancak bu konu

daha sonra AB üyesi ülkelerden Türkiye’nin üyeliğine soğuk bakanlar tarafından

Türkiye’ye karşı kullanılacaktır. AB üyeleri arasında yaklaşık 400 bin Ermeni’nin

yaşadığı Fransa’nın özel bir konumu vardır. Fransa’da Ermeniler siyasi bir güçtür ve

bu güçlerini, Türkiye’nin üyeliği için Fransa’da yapılacak olan referandum sürecinde

kullanmaktan çekinmeyeceklerdir.56

4.5.3 IRAK SORUNU VE ETNİK TERÖRE AB’NİN YAKLAŞIMI

Türkiye’nin Irak’a askeri müdahalesi AB’nin karşı olduğu bir konudur. Bu

konuda zaman zaman Türkiye uyarılmaktadır. Bu uyarılara göre Türkiye Irak’ın

54 Kamer Kasım, “Ermeni Sorunu ve Üyelik Süreci”, The Journal of Turkish Weekly, 14.3.2005

http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=72 55 “Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye Aleyhine Aldığı Bazı Kararlar”, Ankara Ticaret Odası,

24.12.2003 http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=139&l=1

56 Kasım, “Ermeni Sorunu…….. http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=72

Page 78: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

67

kuzeyine askeri bir müdahalede bulunursa AB üyeliği süreci bundan çok olumsuz

etkilenebilecektir.57 Türkiye Irak’ın parçalanmasını istememektedir ve Irak’taki terör

merkezlerini ortadan kaldırabilmek için gerekirse askeri müdahaleden yanadır.

Ancak bunun Irak’ın kuzeyinde suni olarak yaratılan barış ortamının bozulacağından

endişe eden ABD ve AB Türkiye’nin bu oluşumu ortadan kaldıracak veya olumsuz

etkileyecek davranışlarda bulunmasını istememektedirler.

Avrupa Birliği içinde Fransa kendisine Kuzey Irak, Suriye ve Türkiye’nin

güneydoğusunu yani bereketli hilali arka bahçe olarak seçmiştir.58 Bu bölgedeki

insanların koruyuculuğunu üstlenen Fransa, uluslar arası arenada Türkiye’nin üniter

yapısını tehdit edecek davranış içindedir. Ermeni meselesiyle birlikte, Kürtlerin

hamiliğini de üstlenen Fransa’nın, Türkiye ile olan ilişkilerinde gelecekte de kalıcı

bir iyileşme beklenmesi mantıklı olmayacaktır.

4.5.4 NİTELİKLİ ÇOĞUNLUK SİSTEMİ, KALICI KISTLAMALAR VE

TÜRKİYE

Bahsedilen temel sorunların ötesinde, Türkiye AB’ye üye olduğunda

yaşanabilecek başka sorunlar vardır. Türkiye’nin AB’nin karar mekanizmalarında

elde edeceği rol ve bu rolün Türkiye’ye sağlayacağı avantajlar işin özüdür. AB’nin

gündeminde BM Güvenlik Konseyinde olduğu gibi daimi üyelere “veto hakkı”

vermek gibi değişiklikler vardır. Bu durumda üyeliğe sonradan katılan Türkiye’nin

bu gruba katılmasını beklemek pek mümkün görünmemektedir. Bu durumun ise

nüfusu ile etkili bir rol oynamayı bekleyen Türkiye’yi tatmin etmekten son derece

uzak olacağı aşikârdır59. AB’nde ikinci seviyede bir ülke olmayı kabul etmeyecek

olsa da görünen o ki, nüfus konusu dikkate alınsa bile, AB’nin geliştirdiği, nitelikli

oylama ve oy çokluğu yaklaşımları nedeniyle Türkiye, AB içinde her zaman

azınlıkta olabilecektir (Tablo 6). Bu oylamaya göre; “bir teklifin Konsey tarafından

57 “Kuzey Irak’a Dokunma”, BYEGM.lüğü, 21-23.03.2003

http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/avrupabirligi/2003/03/24x03x03.htm 58 Birsel, Arka Bahçe…, s.60. 59 İdris Bal, “Soğuk Savaş Sonrası Türkiye İçin Türk Cumhuriyetlerinin Önemi”, İdris Bal (ed.), 21.

Yüzyılda Türk Dış Politikası, Ankara, Ankara Global Araştırmalar Merkezi ve Lalezar Kitapevi, 2006, ss.395–396

Page 79: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

68

kabul edilebilmesi için o yönde bir “nitelikli çoğunluk” olmak zorundadır. Bu

toplam 321 oyun en az 232’si anlamına gelir. Ayrıca ülkelerin de çoğunluğu (bazen

üçte iki) lehte olmalıdır (ve nüfusun %62’si)”60. Neden azınlıkta olacağının

demokratik nedenleri Tablo 6’da gösterildiği şekliyledir. Türkiye bu nüfus hesabına

göre ilk sıradaki ülkeler arasına girecektir. Ancak oyunun etkinliği kendisini

destekleyecek ülkelere bağlı kalacaktır. Bunun haricinde her hangi bir oylamada

neden azınlıkta kalacağının diğer mantıksal ve duygusal sebepleri, din, kültür ve

medeniyet başlıkları altında yatmaktadır.

Tablo 6 : Nitelikli Çoğunluk Oylamasına Göre Ülkelerin Oy Sayısı.61

Sıra Ülke Oy

1 Fransa, Almanya, İtalya ve Birleşik Krallık 29

2 Polonya ve İspanya 27

3 Hollanda 13

4 Belçika, Çek Cumhuriyeti, Yunanistan, Macaristan ve Portekiz 12

5 Avusturya ve İsveç 10

6 Danimarka, Finlandiya, İrlanda, Litvanya ve Slovakya 7

7 GKRY, Estonya, Letonya, Lüksemburg ve Slovenya 4

8 Malta 3

Toplam 105

Kaynak: Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Kitapçığı

60 Türkiye İçin AB Üyelik Müzakereleri Süreci, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Kitapçığı,

Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu, Ankara, 2006, s.22 www.avrupa.info.tr

61 Türkiye İçin …s.22 www.avrupa.info.tr

Page 80: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

69

Türkiye’yi üyelik aşamasında bekleyebilecek olan diğer olumsuz gelişmelerden

en önemli olanı kalıcı kısıtlamalar hususudur.62 Bu kısıtlamalar özellikle Türkiye’nin

tarımına ve serbest dolaşım hakkına yönelik olabilecektir.63 Bu durum AB’nin

ruhuna, yani mal, hizmet, sermaye ve işgücünün serbest dolaşımı prensibine

aykırıdır. Üyeliğin niteliğini de tam üyelikten ayrıcalıklı ortaklığa doğru kaydırır

görünmektedir.

4.6 SONUÇ

Gelişmiş sanayisinin ihtiyaç duyduğu sürekli ve kaliteli enerji ihtiyacı, lokomotif

veya çekirdek ülkelerinin birlik merkezi olma gayretiyle oluşumu kendi politik

çıkarlarına uygun bir şekilde yönetme çabaları ve birleştirici gibi görünen etkisinin

aslında homojen olmayan yapısındaki azınlıkların ayrılıkçılık fikirlerini

değiştirememiş olması, AB’nin zayıf taraflarını oluşturmaktadır.64

Alt kimlikleri güçlendirerek, ulus devlet sistemini zayıflatmak ve Avrupa’yı ulus

üstü bir yapıda buluşturmak veya her türlü etnik kimliği Avrupalılık kazanında

eritmek olarak ifade edilebilecek nihai Avrupa ve Avrupalılık hedefine ulaşmak,

günümüzde meydana gelen gelişmeler çerçevesinde, gittikçe zorlaşmaktadır. Bu

konuda verilebilecek ana örnek İspanya’dır. AB politikalarına uygun olarak verilen

haklar azınlık politikasını olumlu bir sonuca ulaştırdığı söylemek mümkün değildir.

Bu gün azınlıklara verilen büyük haklar sonrasında İspanya’nın üniter yapısı

bozulacak boyuta gelmiştir. Avrupa’nın alt kimlik politikalarına rağmen Katalan ve

Bask azınlığın hala İspanya’dan ayrılarak egemen devletlerini kurmak isteği

İspanya’nın yanı sıra AB’ni de zor duruma düşürmektedir. Çünkü Fransa ve İtalya

topraklarında yaşayan Baskların, İspanya’daki olaylara karışması son derece

mümkün olup, sorunun yayılması olayın boyutunu değiştirerek ve yerel seviyeden

uluslar arası seviyeye çekecektir. Benzer şekilde Belçika’da kamuoyu ülkeyi Valon,

62 “Kısıtlamalar İmdat Kolu Gibi”, Radikal Gazetesi, 15.12.2004

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=137373 63 Abdurrahman Yıldırım, “17 Aralık Sonrası 2005’in Gündemi, Kıbrıs ve İç Siyaset”, Sabah

Gazetesi, 20.12.2004 http://arsiv.sabah.com.tr/2004/12/20/yaz07-30-125.html

64 Birsel, Arka Bahçe…, s.60.

Page 81: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

70

Flaman ve Brüksel’den oluşan üç bölgeye bölmeyi tartışmaktadır. Böyle bir bölünme

gerçekleşirse Valonlar Fransa’ya katılmayı istemektedirler. Yani Avrupa hala

büyüme ve küçülme içeren toprak değişikliklerine gebedir. Yükselen mikro

milliyetçilik AB’nin günümüzdeki yumuşak karnını oluştururken, bu durumda

AB’nin Türkiye’deki etnik duruma nasıl olumlu bir katkıda bulunacağı

anlaşılamamaktadır. Bu nedenle Türkiye üniter yapısını hedef alan terör eylemlerine

ve organizasyonlara karşı gerekli tedbirleri bulunduğu konumu da göz önünde

tutarak almalıdır.

Türkiye’nin güvenliği söz konusu olduğunda geliştireceği dış politikanın AB ile

tam uyumlu olması beklenmemelidir. Tarihi bir sorun olan Musul ve Kerkük

meselesi ile PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün, Irak kaynaklı eylemleri Türkiye

tarafından hiçbir suretle hoş görülmeyecektir. Türkiye ayrıca Irak’ta yaşayan

Türkmenlerin güvenliği ile de son derece ilgilidir. Onlara karşı gerçekleştirilecek bir

oldubittiye karşı Türkiye’nin sesiz kalması son derece zayıf bir ihtimaldir. Türkiye

sınırlarından uzakta olan Bosna sorununa nasıl taraf olduysa, sınırlarının yanı

başında gerçekleşecek üzücü olaylara karşı da doğal olarak taraf olacaktır. Bunlar ek

olarak Türkiye’nin dış politikasının AB’nin merkezileştirilmeye çalışılan dış

politikası ile uyumlu olacağı da son derece muğlâktır. Türkiye kendi bölgesinde ve

yakın çevresinde farklı çıkarlara sahiptir. Türkiye kamuoyunda karşılık bulmaya

başlayan milliyetçi duygulara mantıklı yaklaşımlar geliştirmek durumdadır.

Almanların 1994 yılında hazırladığı plana göre AB’nin yapısı halkalardan

oluşacak şekilde yeniden şekillendirilecektir. Bu kapsamda “çekirdek kadroyu İtalya

hariç orijinal devletler oluştururken, Almanya ve Fransa çekirdeğin de çekirdeğini

oluşturacaklardır. Fransa da benzer şekilde üç katlı bir yapıyı ortaya atmıştır.” 65 Yani

Türkiye’nin bir an AB’ye üye olarak katıldığını kabul etsek bile; Türkiye’nin merkez

ülkelerden biri olması, nüfusuna rağmen mümkün olamayabilecektir. Her şeyden

önce bunun için, merkez gruba girememiş, birçok ülkeden muhalefetle karşılaşacağı,

dolayısıyla uydu devletlerden biri halinde kalması için gerekli şartların hazırlanacağı

65 Huntington, The Clash of ……., s.229.

Page 82: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

71

önceden kabul edilmelidir. Türkiye iki vitesli Avrupa Birliğinde küçük devletlerle

birlikte ikinci sınıf ülke olarak kalmaya hazır mıdır? Bu sorunun cevabı hayır

olmalıdır. Türkiye Avrupa’nın yönetiminde asıl söz sahibi olacak olan merkez grup

ülkeler arasında yani, Almanya, Fransa ve İngiltere’nin arasında olmalıdır. Bunun

dışındaki bir yer Türkiye’nin AB üyeliğini anlamsızlaştıracağı gibi, ileride ödemesi

gereken bir bedel haline sokabilecektir.

Türkiye stratejik sebeplerden ötürü AB’ye girse bile onlardan biri olacağı son

derece zayıf bir yaklaşımdır. Peki, Türkiye ikinci sınıf kabul edileceği, karar

mekanizmalarında etkisinin olamayacağı, azınlık durumunda olacağı böyle bir

organizasyona tüm bedellerine rağmen girmeli midir? Yani Türkiye Avrupa Birleşik

Devletlerinin bir eyaleti olmalı mıdır? Evet, cevabının ilk etapta ekonomik yaklaşımı

olabilir, ancak ilk andaki duygusal ve moral yaklaşımı ile son tahlildeki stratejik ve

ekonomik yaklaşımı zayıftır. Bu politik yaklaşımın, Türkiye konumundaki, stratejik

vizyon geliştirme ve uygulama kapasitesine haiz bir ülke için, yeteri kadar iyi

olmadığını söylemek mümkündür. AB üyeliği ancak daha zor girişimlerden

kaçınmak için, göz kamaştıran ve genel kabul görmüş bir mazeret olarak

değerlendirilebilir.

Kıbrıs üyelik için ödenmesi gereken bir bedel değildir. Türkiye’den Kıbrıs’ın tek

temsilcisinin Rum tarafı olduğu hususunda baskıların gelmesi kaçınılmazdır.

GKRY’nin temel hedefi budur. Yunanistan’ın da hedefinin bu olduğunun ilk baştan

kabul edilmesi mantıklı olacaktır. Fransa’nın bu başlık üzerinden Türkiye ile

mücadeleye girişeceği, Annan oylamasından önce yapılan açıklamalarda ortaya

konulmuştur. Türk tarafının oylamaya olumlu yaklaşımının Fransa’nın politikalarına

o zaman olumlu bir etkisi olmadığı gibi günümüzde de yoktur. Fransa’daki

muhafazakâr grup referandum sırasında bu hususu Türkiye aleyhine

kullanabilecektir. Buna istinaden Türkiye uzun vadeli stratejik çıkarlarını riske

sokacak politikalar geliştiremez.

Fransa ve Hollanda’da AB Anayasasının halk tarafından oylanması sırasında

birinci gündem maddesini Türkiye oluşturmuştur. Türkiye’nin üyeliğinin

Page 83: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

72

engellenmesi için Anayasanın reddedilmesi gerektiği yönünde yürütülen politika bu

reddin sebeplerinden birini oluşturmuştur. Bunu doğrulayan mantık ise Nice

Antlaşmasının topluluk üye sayısını 27 ile sınırlandırmasıdır. Yani Türkiye’nin

AB’ne üye olması sağlayacak şartlardan birisi Anayasanın kabulüdür66. Aksi

takdirde meydana gelecek olan çekişme ortamında Türkiye’nin üyeliği sonu belirsiz

bir sürece terk edilecektir. Türkiye’nin bu oylamaya doğrudan etki etmesi

beklenemez ancak Anayasanın daha sonra gündeme gelecek canlandırma

faaliyetlerinde Türkiye yeniden kullanılarak, Türkiye’nin üyeliği olumuz bir

pozisyona getirilebilir.

Sovyet tehdidinin ortadan kalkması ile birlikte, Güneydoğu Avrupa’nın kısa

sürede değişen ortamında, İslam’ın tecavüzüne karşı koyabilmek için Yunanistan,

Bulgaristan ve Sırbistan’ın yeni bir Balkan ittifakı oluşturması gerektiğini ortaya

atanlar, Türk Yunan “doğaya aykırı” ittifakının anlamsızlığını da ilan ediyorlardı.67

Bunu bir anlamda doğrulayan olan Körfez Savaşında yaşanmıştır. Körfez krizi

esnasında Almanya’nın Irak’tan Türkiye’ye yapılacak bir füze saldırısını NATO’ya

karşı yapılmış bir saldırı olarak görmemesi, Türkiye’ye Batıların desteğine

güvenemeyeceğini açıkça göstermiştir.68 Türkiye’nin Batı ittifakında olmasının

anlamı Batı için pek bir şey ifade etmemeye başlamıştır. Her ne kadar Türkiye Orta

Doğu problemleri nedeniyle önemini korusa da, Avrupa için Türkiye’nin önemi bu

bölgeye daha rahat el atmasını sağlamaktan ve kültüre daha yakın olan birisini

soruna ve çözümüne ortak etmekten, yani kullanmaktan öteye gitmemektedir. Peki,

Avrupa’nın veya Amerika’nın sorun olarak gördüğü şeyler Türkiye kamuoyu için

sorun mudur? Bunun cevabı ABD’nin en büyük tehlikelerden biri olarak gördüğü

İran ile Türkiye’nin doğalgaz boru hattı inşası ve doğalgaz alanı geliştirme anlaşması

imzalanmasında açıkça ortaya konulmaktadır.69 Anlaşılacağı üzere, Türkiye’nin

66 “14 Haziran 2005 tarihli Basın Özeti”, BBC, 5.3.2007

http://www.bbc.co.uk/turkish/pressreview/story/2005/06/050614_pressreview.shtml 67 Huntington, The Clash of ……., ss.175-176. 68 Huntington, The Clash of ……., s.208. 69 Burak B. Özpek, Türkiye-İran Doğal Gaz Anlaşması Ve Muhtemel Sonuçları, 27.7.2007, Global

Strateji Enstitüsü, http://www.globalstrateji.org/TUR/Icerik_Detay.ASP?Icerik=1113

Page 84: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

73

doğal müttefiklere ve ortaklara ihtiyacı vardır. Batı dünyası dolayısıyla AB

güvenilirliği kaybederken müttefik olma özelliğini de kaybetmektedir.

Milliyetçilik tüm dünyada yükseldiği gibi Türkiye’de de yükselişe geçmiştir. Bu

durum AB’nin Türkiye karşısındaki pozisyonunu kamuoyu nezdinde

zayıflatmaktadır. “Türklerin çoğu daha şimdiden AB devletlerinin onları hiçbir zaman

seçkin çevrelerine almayacaklarından eminler. Avrupa, kısa bir süre sonra yarı

gönüllü bir ültimatoma dönüşen her yeni tehditle inandırıcılığını daha da

yitirmektedir.”.70 Peki, bu durumda Türkiye’de siyasi elitler kamuoyuna rağmen AB

yolunda ilerleyebilecekler midir? Kamuoyu iradesine karşı üyelik politikası yürütmek

mümkün olamayabilecektir. Bu durum ise Türkiye ve AB’yi karşılıklı olarak daha

fazla güvesizlik duygusuna sürükleyebilecektir. Karşılıklı zaman ve odak kaybı da

buna eklenebilecek diğer olumsuzluklardır.

Türkiye AB’ye üye olabilmek için, Avrupa ülkelerinde gündemden düşmeyen

1915 olaylarını (sözde Ermeni Soykırımı) soykırım olarak kabullenemez. Türkiye bu

konunun AB üyeliğinin bir koşulu haline getirilmesi durumda, AB üyeliğini kabul

etmeyecektir. Bu konuda AP’nin aldığı tavsiye kararına AB’nin uyup uymayacağı

Türkiye için değil, AB için bir sınav olacaktır. Ancak AB’nin bu sınavı Türkiye’nin

bakış açısına uygun bir şekilde başarıyla verememesi kuvvetle muhtemeldir. Bu

durumda Türkiye AB ilişkilerinin daha da çıkmaza girmesi söz konusu olabilecektir.

Başka bir açıdan Türkiye’nin üyelik durumu ele alındığında ise; NATO’ya

katılımın Türkiye’yi Orta Doğu’dan koparması gibi AB’ye katılım Türkiye’yi Orta

Asya’dan koparabilecektir. Bu durum Türkiye’yi Orta Asya ve Avrasya’da çıkarlarını

doğrudan etkileyebilecek gelişmelerden uzak tutabilecektir. Bağımlı politikalar takip

etme durumu veya dışarıdan bu şekilde algılanması, Türkiye’nin gelişimleri

yönlendiren değil gelişmeler uyan bir ülke olmasına neden olabilecektir. Bu üstünde

ciddiyetle durulması gereken bir konudur.

70 Daniela Weingaertner, “AB’nin ….

http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=39868&l=1

Page 85: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

74

Ayrıca günümüzün ekonomisinde rekabetçi koşullar uluslar arası alanda rakip

sayısını artırma eğilimindeyken, müstakbel rakipler (Çin, Hindistan, Brezilya ve

Rusya gibi) AB’nin dünya ekonomisi üzerindeki etkisini kısıtlayıcı bir rol

oynayabilecektir. Bu durum Türkiye’nin rekabetçi bir sanayi geliştirmesini de

engelleyebilecektir. Topluluk kurallarına uyum Türkiye’nin üretim maliyetlerini

artırmaktadır. Bu Türkiye gibi henüz katma değeri yüksek üretime geçişi

tamamlamamış bir ülke için maliyeti yüksek sonuçlara yol açabilecektir. Yani

Türkiye AB ile ekonomik bir avantajı dünya üzerinde yakalayamayabilecektir. Bu

nedenle Türkiye çevre ülkelerle daha entegre ve daha bağımsız bir işbirliği ilişkisine

ihtiyaç duymaktadır. Aynı şey vize şartları için özellikle geçerlidir. AB kuralları

doğrultusunda vize işlemleri zorlaşacağı için Türkiye’nin turizm ekonomisi özellikle

Rusya ve İran yönünden zora girebilecek ve Türkiye gelir kaybına uğrayabilecektir.

Sonuç olarak; Türkiye’nin müttefiklik ilişkileri başta ABD dolayısıyla onun

etkisindeki AB ile uzun vadede iyiye gitmeyebilecektir. Özellikle Irak’ta meydana

gelebilecek gelişmeler Türkiye-AB-ABD üçgenindeki ilişkilerde önemli olumsuz

sonuçlar doğurabilecek bunun etkileri uzun yıllar boyunca devam edebilecektir. AB

üyesi devletlerde ve ABD’de sözde Ermeni Soykırımının kabulüne yönelik

gelişmeler ilişkilerin bozulması yönündeki gidişatı güçlendirebilecektir. Kıbrıs

sorununda GKRY ve Yunanistan’ın beklentisi, Türkiye tarafından umdukları şekilde

karşılanmayacağı için, önünde sonunda bu konu nedeniyle ilişkilerde kilitlenme

yaşanması gündeme gelebilecektir. Türkiye’nin terörle olan mücadelesinin

desteklenmemesi ve hatta bu konunun başka yönlere çekilerek suiistimal edilmesi

Türkiye AB ilişkilerinde kırılma yaratabilecektir. Ekonomik ve idari kısıtlamalar

Türkiye’yi AB üyeliğinden uzaklaştırabilecektir. Unutmamak gerekir ki; “bundan

sadece birkaç yüzyıl önce, Türkler bütün standartlara göre Avrupalılardan çok daha

ileriydiler.”71 Bunu yenilememek için hiçbir neden yoktur. Bu nedenle Türkiye’nin

AB dışında başka alternatifleri gündemine alıp, bu alternatifleri ciddi şekilde

değerlendirme zamanı gelmiştir. Bu kapsamda alternatiflerden ikisi olan Avrasya ve

Orta Asya tezin bundan sonraki bölümünde incelenmiştir.

71 Kinzer, Crescent and Star..,s.290

Page 86: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

75

BEŞİNCİ BÖLÜM

DIŞ POLİTİKADA YENİ YÖNLER, ALTERNATİFLER

5.1 GİRİŞ

“Türkiye’nin jeopolitik ortamı pusulanın üç veya dört yönde değişmeye

başlamıştır.”1 Bunda konjonktürün etkisinin yanı sıra AB’nin de etkileri olmuştur.

Türkiye 2014–2024 yılları arasında AB ülkelerinin kamuoylarından ret cevabı olması

kuvvetle muhtemeldir. Bu durumda bu cevabı beklemektense kendi politik

vizyonunu geliştirerek uygulamaya geçirmesi daha makul bir yaklaşım olacaktır.

Başlangıcın büyüklüğü veya etkileyiciliği birincil önceliği oluşturmamaktadır. Atılan

adımın küçük olması da önemli değildir. Önemli olan bu adımların sürekli olmasıdır.

AB küçük adımlar atmaya devam ederken bir çekim merkezi olmayı başarmıştır.

Bugün ülkeler bu birliğe katılabilmek için çabalamakta ve bazı bedelleri ödemeye

gönüllü olmaktadırlar.

“Tarihte ilk kez küresel politika çok kutuplu ve çok merkezli olmuştur.

Modernleşme Batılılaşmadan farklıdır.”2Türkiye de modernleşme hedefini

kaybetmeden, bir çekim merkezi, çok kutuplu küresel politikada bir kutup olabilir.

Bunun için çok büyük ekonomik güce değil, yeterli bir irade ve kararlılık ile hassas

planlamaya ihtiyaç vardır. Türkiye’nin geliştireceği bağımsız girişimler değerini her

kes için artıracak ve elini her platformda güçlendirecektir. Türkiye’nin girişimlerinin

Avrasya ve Orta Asya yönünde olabileceği daha önceki bölümlerde ifade edilmişti.

Bu bölümde Türkiye’nin Avrasya ve Orta Asya politikalarını etkileyecek konular ele

alınacaktır. Özellikle Orta Asya’ya yönelik olarak diğer ülkelerin faaliyetleri de bu

bölümde incelenecektir. Bunun haricinde Türkiye’nin başka işbirliği alternatifleri de

söz konusudur. Son dönemlerde zaman zaman gündeme gelen İran ile Suriye’yi de

1 Graham E. Fuller, “Türkiye:21nci Yüzyıla Doğru”, E. Fuller Graham ve Ian O. Lesser (der.),

Balkanlardan Batı Çin’e Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu, (çev. Meral Gönenç) Alfa Yayınları, İstanbul, 2000, s.47.

2 Huntington, The Clash of ……., s.23.

Page 87: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

76

kapsayacak şekilde bir yakınlaşmaya gidilmesidir ki; bu konu ayrıca

değerlendirilmesi gereken bir konu olup buz tezin kapsamında değildir. 3

5.2 AVRASYA VE AVRASYACILIK

SSCB dağıldıktan sonra Rusya Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin ve Başbakan

Korizev, Atlantikçilik anlayışını benimsediler.4 ABD ile daha yakın ilişkileri

amaçlayan bu strateji onları arka bahçeleri olan Orta Asya’dan uzaklaştırmıştır. Bu

şüphesiz ki Rusya için yanlış bir strateji olmuştur. Primakov ve Dugin gibi eski

imparatorluk taraftarlarının harekete geçmesi fazla gecikmemiş ve Avrasyacılık

akımı yeniden gündeme taşınmıştır. 1993 yılının ikinci yarısında Rus Yakın Çevre

Doktrini açıklanmış ve Rusya oyun sahasına kısa sürede dönme çabasında olduğunu

göstermiştir.

11 Eylül 2001 terör saldırısı sonrasında ABD geleceği kendi çıkarlarına göre

yeniden şekillendirmek istemiş, bununu için saldırıdan önce saldırma (Preventive) ve

ülkesini korumak için önce davranma (Preempitive) stratejilerini benimsemiş ve

derhal uygulamaya geçmiştir.5 Sansasyonel saldırının halen süren etkileri nedeniyle

başlangıçta bu uygulamalar kapsamında, El Kaide’ye karşı yürütülen savaş Rusya

başta olmak üzere kimse de rahatsızlık yaratmamış veya bu ifade edilmemiştir.

Bununla birlikte, Afganistan operasyonunun, çok daha büyük bir mücadele olan

“Yeni Büyük Oyun”un sadece bir parçası olduğu, kısa zamanda gün ışığına

çıkmıştır.6 (Büyük Oyun terimi 1900’larda türemiştir. Rudyard Kipling’in “Kim”

adlı romanında Büyük Britanya İmparatorluğu ile Çarlık Rusyası arasında Orta

Asya’da üstünlük kurma savaşı olarak konu edilir.)

ABD’nin Orta Asya’daki varlığı kısa sürede Rusya ve Çin’i işbirliğine itmiş, bu

ikili Şanghay İşbirliği Örgütü vasıtasıyla ABD’nin Avrasya arka bahçesi stratejisini

3 Anıl Çeçen, “Türkiye’nin B Planı, Merkezi Devletler Topluluğu-MEBED”, Ankara, fark yayınları,

2007, ss.464–465 4 Haktan Birsel, “Arka Bahçe Stratejileri”, 2023 Aylık Strateji Dergisi,74, 2007, s.58. 5 Birsel, “Arka Bahçe…, s.58 6 Lutz Kleveman The New Great Game Blood and Oil in Central Asia, (çev. Hür Güldü) Atlantic

Monthly Press, New York, 2003, s. 2

Page 88: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

77

yıpratacak noktaya gelmişlerdir.7100 yıldan uzun bir süre sonra, şimdi büyük

imparatorluklar, Sovyetler sonrası ortaya çıkan güç boşluğundaki Avrasya’nın

merkezini denetimleri altına almak için pozisyon almaktadır. Bugün farklı aktörleri

100 yıl öncesine göre daha karmaşık kurallarıyla yeni büyük oyunu oynamaktadırlar.

ABD, İngiltere’nin öncü rolünü devralmıştır. Rusya’nın yanı sıra Çin, İran, Türkiye

ve Pakistan gibi bölgesel güçler de güç arenasına dâhil olmuşlardır. Bölgede ayrıca

uluslar arası şirketler de (bazılarının bütçesi birçok Asya ülkesinin bütçesinden daha

büyüktür.) kendi çıkarları doğrultusunda strateji izlemektedirler.8 Sonuçta

günümüzün etkin olgusu küreselleşme ve onun getirdiği kurallar da yeni büyük

oyunda etkisini göstermektedir.

Bugünün Büyük Oyunu’nun en büyük farkı ganimetlerdir. Victoria dönemi

mücadelesinde Londra ve St. Petersburg, Hindistan’ın zenginliklerini ele geçirmek

için mücadele ederken, Yeni Büyük Oyun Hazar Denizi’nin petrol ve doğalgaz

rezervlerine odaklanmaktadır.9

Yeni büyük oyunda Avrasyacılık, Rusya’nın kozlarından birini oluşturmaktadır.

Bu fikri açmadan önce Avrasya ve Avrasyacılığın gelişimi hakkında bazı bilgilerin

verilmesi yerinde olacaktır.

5.2.1 AVRASYA’NIN ÖNEMİ

Avrasya kelime olarak Avrupa ile Asya kelimelerinin birleşiminden, yani “avr” ile

“asya” sözcüklerinin birleşmesinden oluşur ve Avrupa kıtası ile Asya kıtasını kapsayan

coğrafi bölgeye verilen isimidir.10 “Avrasya yerkürenin en büyük kıtasıdır ve

jeopolitik olarak bir eksendir. Avrasya’ya hükmeden bir güç, dünyanın en ileri ve

ekonomik olarak en verimli üç bölgesinden ikisini kontrol edecektir.”11”Avrasya,

7 Birsel, Arka Bahçe…, s.59. 8 Kleveman, The New Great ….s. 3 9 Kleveman, The New Great ….s. 4 10 “Avrasya”, Wikipedia Online, 5.05.2007

http://tr.wikipedia.org/wiki/Avrasya 11 Zbigniew Brzezinski, The Grand Cheessboard, (çev. Yelda Türedi) Perseus Boks L.L.C., 1997,

s.52

Page 89: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

78

dünya GSMH’ sinin % 60’ına ve dünyanın bilinen enerji kaynaklarının dörtte üçüne

sahiptir.”12

Dünyanın kontrolü ile ilgili olarak üç teori ortaya atılmıştır. Bunlar: denizlere

hükmeden olan dünyaya hükmeder; hava hâkimiyetini sağlayan dünyaya hükmeder ve

son olarak, kara hâkimiyetini sağlayan dünyaya hükmeder teoremleridir. Kara ile ilgili

olan teorem Avrasya’yı temel almıştır. Teoremin sahibi Sir Halford Mackinder (1861–

1947), teknolojik ilerlemeler sayesinde ortaya çıkan kara taşıtlarının, otomobiller ve

trenler sayesinde, karalarda daha önce gemiler sayesinde denizlerde yaşanan etkinin

ortaya çıkacağını ifade ederek; kara taşımacılığının kontrol ve güce giden yolun

anahtarı olduğunu ifade etmiştir. Tabi bu teorem ortaya atıldığında Mackinder’in kara

temelli gücünün temelinde Rusya’nın, daha sonra SSCB’nin Avrasya ‘merkez kara’sı

yatmaktaydı. Avrasya ve Afrika’nın birlikte oluşturduğu “Dünya Adası”’nda, merkez

karayı kontrol eden güç, baskın güç yani süper güç olacaktır. Sovyetler Birliği bu

nedenle süper güçlerden birisiydi.

Mackinder “merkez kara”yı coğrafi olarak; kuzey kutbu kıyılarından orta

kısımlardaki çöllere genişleyen ve batıya Baltık ve Karadeniz arasındaki kıstağa

uzanan, “Avrasya’nın kuzey ve iç kesimleri” olarak tanımlamıştır.13 Mackinder’in

tanımı da görüşleri de bugün hala güncelliğini, geçerliliğini korumaktadır.

Aslında Avrasya Avrupa ve Asya’nın birleşimi olan ana kıta olarak ifade edilse

bile; can alıcı gelişmeler Asya tarafında yaşanmaktadır ve beklentilerde devam edeceği

yönündedir. Zaten bu yüzden buraya “Avrasya Balkanları” denmiştir14.

Avrasya Balkanlarını; Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan,

Türkmenistan, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ve Afganistan oluşturur.

Potansiyel adaylar ise bölgedeki stratejik oyuncular olan Türkiye ve İran’dır. 15

Balkanlaşma deyiminden hatırlanacağı üzere Türkiye artık bu oyuna istese de

12 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.52 13

Christopher J. Fettweis, Sir Halford Mackinder, Geopolitics and Policymaking in the 21st Century, Parameters, 2000, ss. 58–71.

14 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.178 15 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.178

Page 90: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

79

girmiştir, istemese de girmiştir, istese de bu oyunu oynayacaktır, istemese de bu

oyunu oynayacaktır.

Avrasya’da büyük oyuncular da bölgesel oyuncuların yanı sıra etkindirler.

Brzezinski bunu aşağıdaki gibi açıklamıştır:

Avrasya’nın yeni jeopolitik haritasında en az beş jeostratejik oyuncu ile beş jeopolitik eksen belirlenebilir. Fransa, Almanya, Rusya, Çin ve Hindistan büyük ve etkin oyunculardır. Ukrayna, Azerbaycan, Güney Kore, Türkiye ve İran jeopolitik eksen rolünü oynarlarken, Türkiye ve İran’ın aynı zamanda jeostratejik olarak da etkindirler.16

Avrasya’da herkes kendine düşen rolü oynayacaktır. Rusya’nın ki ise

Avrasyacılıktır.

5.2.2 AVRASYACILIK

Avrasyacılık İlk olarak XIX. yüzyılda ortaya çıkmıştır. 1920’lerin ortalarında bu

tez, Avrasyacılığın önde gelen temsilcisi Prens N.S. Trubetskoy tarafından şöyle

ortaya konuluyordu:17

Görevimiz.. Rusya, Avrupa uygarlığının çarpık bir yansıması olmaktan çıkınca… tekrar kendisi, Cengiz Han’ın bilinçli mirasçısı ve büyük mirasının taşıyıcısı, Rusya-Avrasya olduğunda…. tamamen yeni bir kültürü, Avrupa kültürüne benzemeyen kendi kültürümüzü yaratmaktır.18

Trubetzkoy’un Slav ırkından olmayan birini Rusya için lider benimseyerek, onu

kendi kültürüne veya kendini onun kültürüne entegre etmeye çalışması ve bu

bağlamda Deli Petro’dan beri yakınlaşılmaya çalışılan Avrupa’dan, kendini farklı

göstererek uzaklaşmaya çalışılması şüphesiz dikkate değer bir husustur. Rusya’nın

kimliğini Batı’dan farklı bir şekilde oluşturmanın yollarını aramakta olan Avrasyacılık,

bütün Slavların ortak kültürel birleşimini vurgulamak yerine, güneye ve doğuya

16 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.65 17 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.156 18 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.157

Page 91: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

80

bakarak, Avrasya’nın Ortodoks ve Müslüman topluluklarını bir potada birleştirmenin

hayalini kurmaktadır.19

“Avrasyacılık birbirini iten iki gücün oluşturduğu bir itme gücü olarak doğmuştur:

geçmişten ve düşmandan. Geçmiş Rus İmparatorluğu’dur; düşman ise Batı.”20

Komünizm dönemi bu akımı ortadan kaldıramamıştır. Aksine Komünizm öldüğünde,

o yeniden doğmuştur. Avrasyacılık fikri komünizme alternatif olarak düşünülürken,

propaganda dönemi boyunca bellendiği şekliyle, Batı’nın çürümüşlüğünden de uzak

kalınabilecektir. Tabiî ki burada ortaya konulmak istenen, Sovyetler Birliğinin yerine

Rusya’nın geçirilmeye çalışılmasından başka bir şey değildir. Sonuçta; SSCB’nin ve

hatta Rusya’nın içinde yaşayan halkları kucaklayacak, onların ulusal uyanışlarını

bastıracak, uluslar üstü bir doktrine ihtiyaç vardır. Avrasyacılık buradan aldığı

düşünsel destekle XX. Yüzyılda daha da yaygınlaşacaktır.

Örneğin Kazakistan Cumhurbaşkanı bir dönem bu söylemin taraftarlığını daha

ılımlı şekliyle yapmıştır. Tabi bunda ülkesinde Kazaklarla göçmen Rusların nüfusu

hemen hemen eşit olması önemli bir rol oynamıştır. Nazarbayev’in bu desteğini

Moskova’nın siyasi bütünleşme yönündeki baskılarını azaltacak bir formül aramak

olarak ta değerlendirilebilir. Yani belirsiz ve sonuçsuz BDT’ye karşı seçenek olarak

“Avrasya Birliğinin” propagandasını yapmıştır.21 Ancak Atatürk ile

kıyaslanmasından hoşlanan Nazarbayev’in asıl amacı Kazakistan’ı bölgenin merkezi

haline getirmektir.22

1920 ve 1930’larda Sovyetler Birliğinde Petr Nikolaevich Savitskii ve Nikolai

Sergeevic Trubetskoi’nin ortaya attığı Avrasyacılık söylemi Türkiye’de de, akademik

çevrelerde, gündeme getirilmeye başlanmıştır. Günümüzde bu akımın öncülüğünü

19 Charles Clover, "Dreams of the Eurasian Heartland, the Reemergence of Geopolitics", Foreign

Affairs, 78 (2), March/April 1999, ss.9-13. 20

Ilya Vinkovetsky, Classical Eurasianism and Its Legacy, Canadian-American Slavic Review, 34 (2), 2000, s. 129.

21 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.158 22 Ilya Vinkovetsky, Eurasia and Its Uses: The History of an Idea and the Mental Geography of

Post-Soviet Space, Princeton University, 2007, s. 10. http://www.princeton.edu/~restudy/soyuz_papers/Vinkovetsky.pdf

Page 92: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

81

Rus düşünürler; Alexander Gel'evich Dugin, Gennaii Zyuganov ve Lev Nikoaevich

Gumilev yapmaktadır.

Sovyet düşünürlerinden Tatar kökenli Lev Nikoaevich Gumilev “süper ethos”

olarak tanımladığı Slav, Türk ve Moğol halklarının birleşmesinden oluşan Avrasya’da,

Türk ve Moğol hakların Rusya’ya, İngiliz ve Fransızlara göre daha dost olduklarını

savunmuştur.23 Çünkü Avrupa merkeziyetçiliği, Avrupalıların kendi kültürlerini diğer

halklara benimsetmeye çalışmaları yani kendi kültürlerini evrensel hale getirmeye

çalışmaları başta Gumilev olmak üzere, Avrasyacı düşünürlerin tepkisini çekmiştir.

Hatta Avrasyalılar Pan-Slavistlerin aksine, “etnik, kültürel ve dilsel karışımın” Doğu

Slavlarını (Rus, Ukraynalı ve Beyaz Rus) batıdaki ve güneydeki diğer Slavlardan

ayırdığını ve onları ayrılmaz bir şekilde birbirlerine bağladığını iddia etmiştir

Günümüzdeki yeni Avrasyacılık akımı güç unsurunu öne çıkarırken, Fransız ve

Belçikalı yeni sağcılar ile Alman Jeopolitik okulundan etkilenmiştir. Geleneğe sadık

kalsa bile Rusya’nın özgün bir kimliğe sahip olduğunu kabul etmektedir.24

Rus entelektüellerden Berdyayev Nikolay Aleksandroviç, Avrasyacıları Rus

ideallerine sadık olmamakla hatta Asyalılığı, Doğululuğu, Moğolluğu ve Tatarlığı,

Rusluğa, Cengiz Hanı Aziz Vladimir’e tercih etmekle itham etmiştir. Yine

Berdyayev Avrasyacıları gizli Müslümanlar olarak tanımlamıştır. Rusya merkezli bir

birleşme öneren Rus Avrasyacıları ile Türkiye merkezli bir Avrasya birliğini

tahayyül edenlerin varlığı, Avrasya projesini kökten etkileme potansiyeli

taşımaktadır.25Berdyayev gibi düşünenler ile kendi ülkelerinin merkezinde Avrasya

İşbirliğini planlayanlar bu projenin yürümemesine yetebilecektir. Öte yandan

Türkiye AB’de olduğu gibi burada da ikinci seviyede bir rol üstlenmek durumunda

kalacaktır. Rusya’nın yaklaşımının eşitlikçi olması beklenemez. Ayrıca Türkiye’nin

23 Nazım Cafersoy, “Rusya’da (Yeni) Avrasyacılık Akımı”, Türkiye Uluslar arası İlişkiler ve Stratejik

Analizler Merkezi (TÜRKSAM), 28.12.2005 http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=700&kat=44

24 Cafersoy, “Rusya’da …..”. http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=700&kat=44

25 Orhan Gazigil, “Rusya’da Avrasyacılık Düşüncesi ve Yeni Alternatif Arayışları”, USAK Stratejik Gündem, Uluslar arası Stratejik Araştırmalar Kurumu, 28.05.2007. http://www.usakgundem.com/makale.php?id=26

Page 93: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

82

bölgesel güç olarak ortaya çıkması, Rusya’nın ise bölgesel güçlüğe gerilemesi

Türkiye’ye bakış açısının olumsuz hale getirmiştir.26 Buna paralel bir şekilde, “Rus-

Ermeni stratejik ilişkilerinin ana hedefinin Azerbaycan değil Türkiye olduğunu ifade

eden, Aliyev’in dış politika danışmanı Vefa Guluzade, Ermeni-Azeri çatışmasının

eski Rus-Türk uyuşmazlığının son halkalarından bir olduğunu iddia etmiştir.”27

Bugün Rusya’da Avrasyacılık akımını destekleyenler doğal olarak ABD’nin

politikalarını onaylamamakta ve Rusya’nın yeniden uluslar arası arenaya dönmesini

arzu etmektedirler. Çok kutuplu bir uluslar arası sistemi destekleyen bu kişiler, aynı

zamanda Rusya’nın yakın çevresine birincil derecede önem vermesini, ABD’nin

Rusya’nın doğal ilgi alanlarından yani yakın çevresinden uzak tutulmasını

istemektedirler.

İşte bu amaca hizmet etmesi için filozof Dugin tarafından, “BDT ekseninde AB

benzeri bir stratejik entegrasyona gidilmesini ve bu entegrasyonun Moskova-Tahra-

Y.Delhi-Pekin ekseninde geliştirilmesi gerektiğini ortaya atmıştır. Rusya sıcak

denizlere barış yolu ile ulaşmalıdır”.28 Kolayca anlaşılacağı üzere eski veya yeni

Avrasyacılığın Rus politik düşüncesinde yeri rastlantısal değildir. Avrupa’dan uzaklaşır

şekilde, yeni bir kimlik tanımlamaya çalışmasından, bunu yaparken Müslüman halkı da

dâhil etmesinden anlaşılacağı üzere, 21.yüzyılda da fikrin geçerli dayanağı ve aslında

hedefi Orta Asya’dır. Eskiden boş ve kıraç topraklar, denizden uzak olmanın

getirdiği unutulmuşluk ve kaderine terkedilmişlikle yaşarken, Rus işgali dünya

gündeminde hiçbir zaman önemli bir yer edinmemişken, günümüzde bu artık

değişmiştir. Çünkü oyun tahtasında Şah artık, petrol ve gaz denizinin üzerinde

oturmaktadır. Rusya enerji üzerinden eski günlerine dönmek istemektedir.

26 Sezer, Türk-Rus İlişkileri…, ss.138-139 27 Sezer, Türk-Rus İlişkileri…, s.136 28 Cafersoy, “Rusya’da …..”.

http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=700&kat=44

Page 94: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

83

5.2.3 AVRASYA’DA GÜÇ DENGELERİ

Enerji ihtiyacı modern zamanda, yani günümüzde bile, savaşların ve işgallerin

sebebidir. Avrasya’da da, Orta Asya’da da oynanan oyun artık enerji temelindedir.

Avrasya’nın kalbi, enerji merkezi Orta Asya’da atmaktadır. Avrasya’yı kontrol

etmek isteyen, dünyanın gelecekteki politikalarında söz sahibi olmak isteyen, Orta

Asya’yı kontrol etmek durumundadır. Bölge enerji oyununun büyük ödülü haline

geldiği için, bu kontrolün önemi Avrasya’yı aşmıştır. Ölçek artık dünyadır.

Avrasya’yı kontrol eden dünyayı kontrol edebilecektir. Bunun anlamı “yeni büyük

oyun” da SSCB’nin Orta Asya’da yerini alan, oyuna süper güç adayları grubunda

katılacaktır.

İşte bu nedenle ABD’nin temel amacı, Avrasya topraklarının düşman bir gücün

kontrolü altına geçmesini engellemektir. ABD’nin Batı Avrupa ve Japonya ile

müttefikliğindeki ve Avrasya’nın çevre topraklarındaki güvenlik taahhütlerinin kaynağı

bu kaygıdır.29 Aynı kaygıyla ABD Orta Asya ülkeleri ile güvenlik anlaşmaları yapmaya

çalışmış ve bazılarında askeri üs kurmaya gelecekleri belirsiz olsa bile muvaffak

olmuştur. Sonuç olarak “Amerika için en önemli jeopolitik ödül Avrasya’dır”.30

“Amerika’nın küresel üstünlüğü doğrudan doğruya Avrasya kıtasındaki

hâkimiyetinin ne kadar süre ve ne kadar etkili sürdürüldüğüne

bağlıdır.”31Avrasya’daki üstünlüğünün formülünü ise “Büyük Satranç Tahtası” adlı

kitabında Zbigniew Brezezinski aşağıdaki gibi açıklamaktadır.

Eğer orta alan giderek genişleyen yörüngesine çekilebilir, güney bölgesi tek bir oyuncunun hâkimiyetine tabi olmaz ve doğu, Amerika’yı üslerinden çıkartacak şekilde birleşmezse, Amerika’nın egemen olduğu söylenebilir. Fakat orta alan batıyı reddeder ve iddialı, tek ve bağımsız bir mevcudiyet olursa ve güneyi kontrol eder ya da doğulu esas oyuncularla bir ittifak kurarsa, o zaman Amerika’nın Avrasya’daki üstünlüğü bariz biçimde azalır. Aynı durum iki büyük doğulu oyuncunun bir şekilde birleşmelerinde de söz konusudur.32

29 Gerald Robins, "The Post-Soviet Heartland: Reconsidering Mackinder", Global Affairs, 8, 1993, ss.

95-108. 30 Brzezinski, The Grand Cheessboard, .., s.51. 31 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.51 32 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…ss.56-57

Page 95: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

84

Avrasya kontrolü zor bir hale SSCB döneminde kasıtlı olarak getirilmiştir.

Özellikle Kafkasya ve Orta Asya’da bunun etkileri derhal göze çarpmaktadır.

Türkistan olan topraklar sınırlar ile bölünerek uluslar ve devletler yaratılmış, burada

ve Kafkaslarda birbiri içine girmiş azınlıklar yaratılmıştır. Yani “Avrasya Balkanları

etnik bir mozaiktir. Devletlerin sınırları 20’ler ve 30’larda, Sovyet Cumhuriyetleri

resmi olarak kurulurken Sovyet haritacıların arzusuna göre çizilmiştir.”33 Bunun

getireceği sorunların orta vadede çözülmesi beklenmemelidir. Ancak sorunu yaratan

tarafından bile artık kontrolü söz konusu değildir. Bu bağlamda Amerika’nın bu

durumdan yararlanmaya çalışması beklenebilir. Ancak “Amerika’nın küresel

hegemonyasının etkinlik alanı kuşkusuz büyüktür; ama iç ve dış sınırlamalar

nedeniyle derinliği azdır.”34

5.2.4 AVRASYACILIK VE TÜRKİYE

“Tarihî Avrasyacılık, Rusya’nın Avrasya olmasında Moğol-Türk işgalinin esas

rolü oynadığını ideologu Savitskiy tarafından dile getirilecek kadar “Türk

sempatizanı” iken, Yeni Avrasyacılıkta bunun tersi bir yaklaşım tarzı egemendir.”35

Rusya’nın güçten düşmesinde ABD’yi sorumlu görenler, ABD’nin dostu ve tarihi

rakipleri Türkiye’yi de hoş görmemektedirler. Bu nedenle son zamanlarda Türkiye

lehine bazı görüşleri değişse bile, Dugin 1990’lara kadar Avrasyacılığın İslam

ayağında İran’ı görmüştür.

Avrasyacılık fikrinin karşında olan ilk önce eski SSCB üyeleridir. Bugün

Rusya’dan sonra en büyük Slav devlet olan Ukrayna’nın böyle bir oluşum içine

gireceği son derece şüphelidir. En azından bir bütün halinde gireceği konusu

şüphelidir denilebilir. Ukrayna Rusya taraftarları ile Batı taraftarları arasında ikiye

bölünmüş durumdadır ve bunun fiiliyatta da gerçekleşme tehlikesi her geçen gün

daha fazla konuşulmaktadır. Polonya tarafından Ukrayna’nın adı sık sık AB üyeliği

ile ilişkilendirilmektedir. Ayrıca “Rusların BDT’yi siyasi bütünleşmeye giden araç

33 Bal, İdris. “Instruments of …”; Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.178 34 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.57 35 Cafersoy, “Rusya’da …..”.

http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=700&kat=44

Page 96: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

85

olarak kullanma çabalarını engellemek için, Ukrayna tarafından sessiz sedasızca

yönetilen, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve bazen de Kazakistan, Gürcistan

ve Moldova’dan oluşan gayri resmi bir blok”36 ortaya çıktığını da unutmamak

gereklidir. Anlaşılacağı üzere, “Avrasyacılık pek azı Moskova ile yeni bir birlikteliğe

istekli olan, bağımsızlığını yeni kazanmış Orta Asyalılara da cazip gelmiyordu.

Özbekistan, BDT’nin gücünü artırmasına yönelik Rus girişimlerine muhalefet

ediyordu.”37 Bu durum Orta Asya Cumhuriyetlerinin de artık bir ağabeye ihtiyaç

duymadıklarının ve her geçen gün bağımsızlıklarının kemikleştiğinin adeta bir

göstergesidir. Kendi kendini yönetmenin idrakine iyice varan bu devletlerin yeniden

bir hegemonya altına girmek istemeleri beklenmemelidir. Rusya’nın da eşit seviyede

bir ilişki istemesi tarihi ve ahlaki değerler bakımından pek ihtimal dâhilinde değildir.

Bunları gören Avrasyacı aydınların özellikle Türk Cumhuriyetlerini sistem içine

almak için Türkiye’ye ihtiyaç duyduklarını düşünebiliriz. Gerçekten de Türkiye’nin

sisteme dâhil olması bu devletler üzerinde en azından Türkiye ile ayrı bir şekilde

ilişkiye girme ihtimalinin azaltabilecektir. Yani Rusya bu durumda merkez ülke olma

konumunu kaybetmeyebilecektir.

Avrasyacılık fikri Batı’ya tepki olarak Türkiye’de de kendine bir yer bulmuştur.

Bu fikrin Türkiye’deki yandaşlarından belki de en popüler olan, Avrasyacılığı “Ortak

Umut” gören Attila İlhan’dır.38 Attila İlhan Türkiye’de Atatürk ile Sultan Galiyev’i

ortak platforma taşırken, ortaya attığı “Sultan Galiyev Bileşkesi” çok tartışılıp, çok

da eleştirilmiştir.39 Ancak Attila İlhan’ın Avrasyacılığının Rusya teslimiyetçiliği

anlamına geldiği söylenemez. Bugün Türkiye’de Avrasyacılık fikrini savunanların

önemli bir kısmı Rusya’yı odak değil Orta Asya’yı odak olarak görmektedirler. Yani

Rusya Avrasyacılığı ile Türkiye Avrasyacılığı arasında bariz bir fark söz konusudur.

Türkiye’de bir kesim bunu Osmanlı’nın son dönemlerinden, Turancılık akımından

36 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.161 37 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.161 38 Attila İlhan, “Ortaklaşa Umut Avrasya”, Cumhuriyet, 5.07.2005

http://www.tilahan.net/default.asp?lang=0&pId=6&fId=5&prnId=58&hnd=1&ord=57&dbId=663 39 İrfan Ülkü, “Fena Halde Attila İlhan”,Attila İlhan Bilim Sanat Kültür Vakfı, 7.07.2007

http://www.tilahan.net/default.asp?lang=0&pId=6&fId=1&prnId=45&hnd=1&docId=424&ord=44&fop=0&s=1

Page 97: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

86

kalma anlamıyla kullanmaktadır. “Avrasyacılık Avrasya ülkelerinde de farklı

anlamlara gelmektedir. Mesela Kırgızlar ve Kazaklar Avrasyacılığın ekonomik bir

entegrasyon olduğunu düşünürken, Azeriler Avrupalaşma anlamına geldiğini

düşünüyorlar.”40

Rus tarafınca düşünülen Avrasya yapılanması içinde Orta Asya Cumhuriyetleri,

Rusya, Beyaz Rusya, Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan, Ukrayna ve Türkiye

ve/veya İran düşünülürken, böyle bir oluşumun nasıl uyum içinde olacağı, Rusların

bu oluşumun kontrolünü yeterince ellerinde tutup tutamayacakları muğlaktır.

Rusya’da 145 milyon kişi yaşarken bunların sadece % 80’i Slav’dır (2004 yılı

sayımına göre).41. Geri kalan kısmın çoğunluğu ise Türk kökenli ve Müslüman’dır

Bu denge Rusların aleyhine gelişmeye devam etmektedir. Böylelikle kurulabilecek

her çeşit ortaklık seviyesinde, neredeyse nüfusuna yakın bir Müslüman grup ile

birlikte yaşamaya çalışacaktır. Bu nüfus dengesinin kısa sürede aleyhine değişeceği

de düşünülürse, Rusya’nın Avrasya ortaklığında orta vadede azınlıkta kalma ihtimali,

söz konusudur. Bunun yaratacağı tepkinin işe yarar bir ortaklık sağlayacağı son

derece şüphelidir. Rusya’da yaşayan 60 etnik topluluğun önemli kısmı Türk ve Türk

soyludur. Bu durumun getireceği her hangi bir etnik sorunun faturası Türkiye’ye

çıkarılabilecektir. Bu şüpheli bir evlilik olacaktır ve tarafların birbirine faydasından

çok zararının dokunma tehlikesi açıktır.

Ayrıca Türkiye AB’nin içinde düşeceği durumun benzerine, yani azınlık

durumuna, burada da düşebilecektir. Her şeyden önce Türkiye çok uzun zamandan

beri batılı çalışma ve düşünme yöntemlerini uygulamaktadır. Bunca yıldan bu yana

Batı ile aşamadığımız farklılıkları Rusya ile bir anda aşmamız için bir sebep yoktur.

40 İlhan Çomak, “Türkiye’de Avrasyacılık Üzerine”, USAK Stratejik Gündem, Uluslar arası Stratejik

Araştırmalar Kurumu, 28.05.2007. http://www.usakgundem.com/haber.php?id=102

41 “Gerçekler ve Rakamlarla Rusya”, Rusya Federasyonu Türkiye Büyük Elçiliği, 28.05.2997 http://www.turkey.mid.ru/hakk_t02.html

Page 98: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

87

“Ruslar tarafında, Türklere olan düşmanlık takıntı sınırındadır.”42 Hal böyleyken,

“Profesör Dugin'in temsil ettiği Rus Avrasyacılığı ile Sultan Galiyev'in Turan

vizyonu kolay kolay bir araya gelemezler. Üstelik doğaları gereğidir bu.”43

Bugün Rusya Devlet Başkanı Vilademir Putin “ Avrupa Birliğinden

beklentilerinizi bulamadığınızda, bizden başka dönecek nereniz var? Müslüman

ülkeleri mi? Orta Doğu mu? Onların size verecekleri bir şey yok ki…”44 dese de

Türkiye’nin bir başka alternatifi daha vardır. Ancak ona geçmeden önce eklemek

gerekir ki; Rusya Türkiye için geçmişte olduğu gibi gelecekte de son derece önemli

bir ülke olacaktır. Ekonomisi düzelmeye başlayan Rusya, okyanus üstü uzun

mesafeli uçuşlar gibi askeri yeterliliğini gösterecek davranışlar geliştirmeye

başlamış, ABD’nin politikalarından uzaklaşmış, Doğu Avrupa’ya yerleştirilecek olan

füze kalkanlarının kendisini hedef aldığını söyleyerek bunun için gerekli tedbirleri

alacağını söylemiştir. Avrupa ve Türk güvenliğinin mihenk taşı olan Avrupa

Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması (AKKA)’nın Rusya tarafından 15 Temmuz

2007 tarihinde askıya alınması yeni bir güvenlik sorununu iyice ortaya çıkarmıştır.

Ayrıca Rusya iyi bir ticari ortaktır. Rus turistler Türkiye’ye önemli miktarda döviz

bırakmaktadır. Rusya ile ilişkiler tavizlere bağlı kalmadan, kararlılıkla ancak

dikkatle, özenle ve gereksiz gerilimlerden kaçınılarak yürütülmelidir. Ancak bu

dikkat ve özenin Rusya’ya enerji konusunda göbekten bağlanmayı kesinlikle

gerektirmediği bilinmelidir.

5.3 ORTA ASYA

“Orta Asya; Karadeniz’in doğu kıyılarıyla Pamir Dağları’nın zirvelerine uzanan

bu geniş topraklar, uzun bir dönem “dünyanın kara deliği” olarak bilindi.”45 Sonra bu

42 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.190 43 Ülkü, “Fena Halde …”, 7.07.2007

http://www.tilahan.net/default.asp?lang=0&pId=6&fId=1&prnId=45&hnd=1&docId=424&ord=44&fop=0&s=1

44 Mehmet Ali Birand, “Türkiye Putin’i Çok Arayacak”, Hürriyet, 26.06.2007 45 Kleveman The New Great… s. 2

Page 99: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

88

kara delikten, SSCB çöküşü ile birlikte, yeni ülkeler birer birer kendini göstermeye

başladılar ve “Avrasya Balkanları”46 olarak adlandırıldılar.

Orta Asya denildiği zaman akla ilk önce Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan,

Kırgızistan, Tacikistan ve Rusya’nın bölgedeki toprakları ile Çin’in Sincan-Uygur

bölgesi ve Moğolistan gelir. Ama bu tez kapsamında Orta Asya denildiğinde sadelik

açısından Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan ile

bölgenin kapısı Azerbaycan kastedilecektir. Türk Cumhuriyetleri veya Türkçe

konuşan ülkeler kapsamında da Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan

ve Azerbaycan kastedilecektir.

Sovyet sonrası dönemde halen ulusal kimliklerini arayan bu ülkeler; üzerindeki

denetimlerini kaybetmemek için, istemeyerekte olsa milliyetçi söylemleri

benimseyen eski komünistler veya KGB generalleri tarafından yönetilmektedir. 47

Zaten olayın düğüm noktası da bu kimlik meselesidir. Kendilerini tanımlamayı

tamamları sürecinde yani neyi benimseyecekleri hususu tüm dünyayı yakinen

ilgilendirmektedir.

“Bahse konu cumhuriyetlerin çoğu, bölge nüfusuna hiç önem vermeyen Joseph

Stalin tarafından kurulmuştur. Bölgesel nüfus yapısıyla oynayarak bölgedeki etnik

gruplar arasında çatışmaları körüklemek, eskiden beri kullanılan bir yöntemdi.”48

Bölgenin dünya için önemi toprakların altında yatan servetten

kaynaklanmaktadır. Burası dünyanın önemli petrol ve doğalgaz kaynakları

arasındadır. Petrol rezervlerinin toplam 243 milyar varil, doğal gaz rezervlerinin ise

57 ila 155 trilyon metreküp arasında olduğu tahmin edilmektedir ki; bu da

Amerika’nın kendi rezervlerinin üç katından fazlasına tekabül etmektedir. Dünyanın

en büyük 5 petrol sahasından biri Kazak kıyıların da (Kaşagan) daha 2000 yılında

keşfedilmiştir. 49 Bu bölgede daha keşfedilecek birçok doğalgaz ve petrol alanının

46 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.175 47 Kleveman, The New Great ….s. 2 48 Kleveman, The New Great ….s. 2 49 Kleveman, The New Great ….s. 4

Page 100: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

89

olduğunun adeta delilidir.50 Kazakistan’ın şu ana kadar tespit edilen yeraltı

zenginliklerinin değeri 2 trilyon ABD dolarından fazladır. 51 (Dünya petrol rezervleri

1,4 trilyon varildir. Ancak, bunun 550 milyar varili tüketilmiştir. Bundan dolayı

bilinen kalan rezerv 850 milyar varildir. Bugünkü dünya yıllık tüketimi 30 milyar

varil civarındadır.52)

“Petrol tedarik şirketi Halliburton’un Yönetim Kurulu Başkanı iken petrol

üreticilerine hitaben yaptığı bir konuşmada Dick Cheney, “Hazar kadar stratejik

öneme sahip bir bölgenin birden ortaya çıktığına inanamıyorum” demiştir.53 Ayrıca

bölgenin“Sanayileşmiş batı ile hammadde kaynaklarına sahip doğu arasında olan

ulaşım ağının üzerinde olması jeopolitik önemini artırmaktadır.”54 Sanayileşmekte

hızlı adımlarla ilerleyen ve dünyanın fabrikası konumundaki Çin ile teknolojinin ve

tüketimin merkezi Avrupa arasında bulunan bölge, demiryolları vasıtasıyla kurulan

yeni İpek Yolu’nun üzerindedir. Bölgede bulunan ülkelerinin genel yapısı ise

aşağıdaki gibidir:

50 Bakınız; Enerji üzerine en güvenilir istatistik bilgiler Paris’te bulunan Uluslar Arası Enerji Kurumu

(www.iea.org) ile ABD Enerji Bakanlığı (www.eia.doe.gov) adreslerinden temin edilebilir. 51 “Kazakistan”, Vikipedi Online Ansiklopedi, 9.05.2007

http://tr.wikipedia.org/wiki/Kazakistan 52 Çağrı Kürşat Yüce, “SSCB Sonrasında Hazar Bölgesinde Enerji Mücadelesi ve Türkiye”,

TÜRKSAM, 30.03.2005 http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat1=2&yazi=307

53 Kleveman, The New Great ….s. 5 54 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.177

Page 101: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

90

Tablo 7: Orta Asya Cumhuriyetleri Genel Bilgiler55

Ülke Nüfus (1000) Azınlık (%) Yüzölçümü (Km2)

Azerbaycan 8.424 2* 86.600

Kazakistan 15.016 46.6 (% 30 Rus) 2.717.300

Kırgızistan 5.401 33.7 (% 11.2 Rus) 198.500

Özbekistan 26.159 24.2 (% 6 Rus) 448.900

Türkmenistan 6.219 5.3 (1.8 Rus) 488.100

Tacikistan 7.012* 40 (Türk) 143.100

Toplam 68.321 3.959.681

Kaynak: Vikipedi Online Ansiklopedi*

Orta Asya ülkelerindeki Rus nüfus hızla azalmaktadır. Örneğin Azerbaycan’da

Ocak 1990 öncesinde 392.300 ile %5,5’i oluşturan Rus nüfus, 2007 itibariyle

tamamen Rusya’ya dönmüştür56. Azerbaycan’ın etnik yapısı neredeyse homojen

(%98 Azeri) hale gelmiştir. Bu dönüşümün önümüzdeki yıllarda da devam etmesi

beklenmektedir.

Azerbaycan ile Orta Asya 1928–1930 döneminde Latin alfabesini kendilerine

uyarlayarak kabul ettiler ancak Sovyetler Türkiye ile Orta Asya arasında ortak bir

alfabenin Pantürkçü edebiyatı geliştireceği korkusuyla Türk fonetiğine uygun

olmayan Kiril alfabesinin kullanımını 1940 yılında zorunlu tuttular.57 Ancak bu konu

sonsuza kadar kapanmış bir konu olmadı ve 1989 yılında Türkiye ve Orta Asya’da

aydınlar tarafından eş zamanlı olarak yeniden dile getirilmiştir. Ardı ardına

düzenlenen konferansların ana tartışma konusu dilin ne olduğudur. Türkiye Orta

Asya’da kullanılan Türkçenin lehçesi olduğunu ifade ederken, diğer ülkeler dil

olduğu konusunda ısrar etmişlerdir. Sonuçta 34 harflik, her dile uygun ek harflerle

birlikte, Türkiye’de kullanılan, alfabe ortak alfabe olarak, kabul edilmiştir. Bu alfabe

55 Fuat Uçar, “Dış Türkler. Türk Dünyasının Parlayan Beş Yıldızı”, Fark Yayınları, Ankara 2007,

ss.78–194. 56 “Azerbaycan”, Vikipedi Online Ansiklopedi, 9.05.2007

http://tr.wikipedia.org/wiki/Azerbaycan 57 Karpat, “Türkiye ve…”, s. 320

Page 102: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

91

1992’de Azerbaycan’da, 1993 yılında Türkmenistan’da ve Özbekistan’da olmak

üzere 1995 yılına kadar Kazakistan ve Tacikistan hariç tüm Türkçe konuşan

ülkelerde kabul edilmiştir.58 Bazı farklı harfler olsa da ve değişim yavaş yürümese de

bu önemli bir gelişmedir.59 Kazakistan’da Türkiye’deki Latin alfabesine birkaç harf

ekleyerek en kısa zamanda alfabe değişikliği istediğini Devlet Başkanları ağzından

ilan etmiştir.60 Burada diğer ülkelerin konuştuğunun farklılıkları ile Türkçe olduğu

aslında kabul edilmektedir. Kril alfabesinden ülkelerin ayrılması Türkiye’nin etkisini

güçlendirirken, Rusya’nınkini kısıtlamaktadır. Aslında bu önemli bir başarı olarak

kabul edilmelidir. Ancak burada umut verici olan gönüllülük üzerine inşa edilen

ortak, stratejik bir girişimin olumlu olarak sonuçlandırılması olmuştur. Bu ülkelerde

Rusçanın ve Kril alfabesinin hâkimiyeti ve yaygınlığı kuruluşunun ilk döneminde

Türkiye’de Arap alfabesinin hüküm sürdüğü kadar hüküm sürmeye devam edecektir.

Ancak sonra doğal olan yavaş yavaş gerçekleşecek ve dönüşüm meydana gelecektir.

5.3.1 HERKESİN ARKA BAHÇESİ: ORTA ASYA

Osmanlı İmparatorluğu canlılığını kaybettikçe Rus İmparatorluğu güneye doğru

yayılmaya başlamış, 1556 yılında Karadeniz kıyısında Azak kalesini ele geçirerek

denize ulaşan Ruslar 1878’de Ermenistan’ı ele geçirerek Kafkasya’daki işgali

tamamlamış ancak bu süreç zorlu olmuştur. Orta Asya’da rakip bir imparatorluk

olmadığı için benzer direnişle karşılaşılmamış, dağınık ve diğerlerinden kopuk bir

şekilde direniş gösteren, yalıtılmış yerel emirlere ve Kaanlara boyun eğdirmek

nispeten kolay olmuştur. 1801–1881 yılları arasında bir dizi askeri seferle Kazakistan

ve Özbekistan ele geçirilmiş, 1873–1886 döneminde Türkmenistan ele geçirilmiştir.

Rus Çarlığının Kafkaslara ve Orta Asya’ya yayılması üç yüz yıllık bir zaman

dilimini kapsamaktadır. Ama sonu ani olmuştur.

Sovyet ordusu Afganistan’dan Şubat 1989’da çekilir. Rusya perestroyka

dönemine girmiştir (1987–1989). 8 Aralık 1991’de Sovyetler Birliğinin dağıldığı 58 Kemal H. Karpat, “Türkiye ve Orta Asya”, Ankara, İmge Kitabevi, 2003, ss. 320–321 59 Taha Akyol, “Türklerin Alfabeleri”, Milliyet, 12.12.2001

http://www.milliyet.com/2001/12/12/yazar/akyol.html 60 Almagül İsina, “Dünya Kazak Türkleri Kurultayı”, 17.11.2005

http://f27.parsimony.net/forum67368/messages/10610.htm

Page 103: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

92

resmen açıklanır. 21 Aralık’ta BDT on bağımsız devlet tarafından kurulur. Dört gün

sonra Gorbaçov istifa eder. Bu son olaylar aslında çok uzun süredir devam eden

olayların resmileşmesinden başka bir şey değildir. Rejim aslında Ağustos 1990’da

başarısızlıkla sonuçlanan devlet darbesinden sonra çökmüştür ve 1991 yılında birliği

oluşturan cumhuriyetler birer birer ayrılmıştır.611991 Aralığında sadece birkaç hafta

içinde, Rusya’nın Asya’daki toprakları yaklaşık %20 azalmış, Rusya’nın Asya’da

kontrol ettiği nüfus 75 milyondan 30 milyona inmiştir. Bütün bunlara ek olarak

Kafkaslardaki 18 milyon nüfus da Rusya’dan ayrılmıştır.62 Bu geri çekilmeyi Ruslara

için daha zor hale getiren, bu bölgelerin ekonomik potansiyellerinin yabancılar

tarafından hedef alınması ve askeri olarak buralarda Rusya’ya tehdit oluşturacak

üsler kurulabilmesi imkânıdır.

Orta Asya’nın yabancı güçlerin etki alanına girmesi, Hindistan üzerine oynanan

oyunda Rusya ve İngiltere arasında mücadele ile başlamıştır. Birinci ve İkinci Dünya

Savaşı sırasında Orta Asya’nın kapısı Azerbaycan, petrol nedeniyle önce İngilizlerin

sonra Almanların hedefidir. Günümüzde de bu konum değişmemiş, Orta Asya

ülkelerinde keşfedilen doğal gaz ve petrol rezervlerinden sonra bölge yeniden ilgi

odağı haline gelmiştir. “Bugün Avrasya Balkanları’nda süren mücadele de üç komşu

güç arasındadır: Rusya, Türkiye ve İran. Çin’de ileride bunlarına arasına katılabilir.

Bu mücadelede olan, Hindistan ve Amerika da göz önüne alınmalıdır.”63 Rusya

bağımsızlığını yeni kazanmış ülkeler üzerindeki kontrolünü bırakmak

istememektedir. Artan petrol fiyatları nedeniyle gün geçtikçe ekonomisi güçlenen

Rusya bahsedilen grup içinde avantajlı duruma gelmektedir.

5.3.1.1 RUSYA VE ORTA ASYA

Rusya BDT dâhilinde bağımsızlığını yeni kazanmış ülkeleri yeniden kendine

bağımlı hale getirmeyi amaçlamaktadır. Rusya bu hedefi gerçekleştirmek için yeni

devletleri kendilerine ait yeni ordular kurmalarına, kendi ana dillerini kullanmalarına,

doğrudan Arabistan veya Akdeniz’e çıkışları olan boru hatlarını kurdurmaya engel

61 Jean Paul Roux, L’Asie Centrale-Histoire et Civilisations, Fayard, 1997, s.416 62 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.197 63 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.190

Page 104: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

93

olmaya çalışmıştır. Buna rağmen Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattına engel olamamış,

fakat Kazakistan ve Türkmenistan ile imzaladığı yeni doğalgaz anlaşması ile mevzi

kazanmıştır.

Bölgede siyasi ve ekonomik nüfusunun yeniden sağlanması hedefinde olan

Rusya’nın boyun eğdirmek istediği öncelikli ülkeler ise Kazakistan ve

Azerbaycan’dır. Azerbaycan, Orta Asya’yı batıya, özellikle Türkiye’ye kapatmayı

sağlayacak bir kapı64 olması nedeniyle öncelikli hedef konumundadır. Rusya

Azerbaycan’ın denetimini yeniden sağlayabilirse Özbekistan ve Türkmenistan

üzerindeki gücü de otomatikman artacaktır. Bu nedenle Rusya Hazar Denizinin

paylaşılması konusunda İran’la stratejik işbirliği yapmakta, diğer yandan Ermenistan

ile Azerbaycan arasındaki çatışmalarda Ermenistan’ı desteklemekte bu sayede

Azerbaycan’a boyun eğdirmek istemektedir. Ancak gelinen noktada Azerbaycan

topraklarının %20’si Ermeni işgali altında olsa bile Moskova’nın istediği şekilde bir

işbirliğine yanaşmamıştır. Şüphesiz bunda Türkiye’nin desteğinin de önemli bir

katkısı olmuştur. Ekonomisi süratle düzelen ve savunmaya ayırdığı kaynakları artıran

Azerbaycan göreceli olarak, yıllara bağlı olarak zayıf düşen Ermenistan’a karşı

üstünlük sağlamaktayken bağımsızlığını da güçlendirmektedir. 65

“Eğer Azerbaycan tamamen Moskova’nın hâkimiyeti altına girerse, Orta Asya

devletlerinin bağımsızlığı, neredeyse anlamsız hale gelebilir.”66 Orta Asya devletleri

için olduğu kadar Azerbaycan’ın bağımsızlığı Türkiye ve Batı içinde önemlidir.

Hazar Denizi havzasındaki ve Orta Asya’daki enerji bölgesine geçiş noktası veya

tüm Azerbaycan doğudan batıya bir enerji yoludur. “Bağımlı Azerbaycan, Orta

Asya’nın dış dünyaya kapanması, böylece de siyasi bakımdan Rusya’nın yeniden

bütünleşme için yaptığı baskılara savunmasız kalması demektir.”67 “Bu ülke konumu

itibariyle jeopolitik bir eksendir. Azerbaycan, Hazar Denizi havzası ve Orta Asya’nın

64 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.199 65 Türkiye’nin Elçibey döneminde Azerbaycan’a yönelik politikası için Bknz: Bal, İdris ve Cengiz Başak, “Rise and Fall of the Elchibey’s Administration and Turkey’s Central Asian Policy”, Foreign Policy, Vol.22, No.3-4/1998, s.42-56. 66 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.72 67 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.170

Page 105: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

94

zenginliklerini barındıran şişenin denetimini sağladığı için çok önemli olan mantar68

olarak tanımlanabilir.” Brzezinski’ye göre;

Bağımsız Türkçe konuşan, etnik olarak bağlı olduğu, politik destekçisi Türkiye’den boru hattı geçen Azerbaycan, Rusya’nın bölgeye girişi tekelinde tutmasına izin vermeyecektir. Böylece Rusya’yı, yeni Orta Asya devletlerinin politikaları üzerinde varlığı kesin olan siyasi manevralarından da mahrum bırakacaktır. Ancak Azerbaycan kuzeyden Rusya’nın güneyden de İran’ın

baskılarına karşı savunmasızdır.69

Bu durumda Türkiye yukarıda açıklanan riskleri ortadan kaldırmak, Orta Asya

kapısını kendisi ve gerektiğinde müttefikleri için açık tutmak ve enerji ulaşım

hatlarını güvenlik altına alabilmek için Azerbaycan’ın istikrarı ve güvenliği ile

yakından ilgilenmeli, gerekli tedbirleri almalıdır.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri teknokratlarca gerçeklerden uzak olarak yapay

ve tepeden inme bir şekilde oluşturmuşlardır. Hiç birinde adını taşıdığı halkın

tamamı yaşamazken, her biri komşu ülkelerden gelen azınlıkların yoğun göç

dalgalarına maruz kalmaktadır. Böylelikle bölge ülkelerinde oluşan etnik yapının en

hassas olduğu ülke Kazakistan’dır. Bu nedenle de Moskova’nın listesinde öncelikli

bir hedeftir. Kazakistan etnik hassasiyetinden dolayı Rusya’ya açıkça karşı

çıkamamaktadır. “Kazakistan’ın kuzeybatısı ve kuzeydoğusu yoğun olarak Rus

kolonistleri barındırır. Eğer Kazak-Rus ilişkileri ciddi olarak bozulursa, Kazakistan

bölgesel ayrılma ile yüz yüze kalacaktır.”70 Bununla birlikte bazı tedbirleri de

devreye sokmaktan çekinmemişler ve ilk olarak başkentlerinin daha kuzeye taşıyarak

Rusya’nın azınlıklar nedeniyle ülkenin kuzeyinde hak iddia etmesine engel olmaya

çalışmışlarıdır. Azerbaycan nasıl Orta Asya’nın kapısıysa Kazakistan ise Rusya için

o kapının duvarı, bölgenin kalkanıdır.71 Bu kalkan delindiğinde arkasında bulunan

Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve hatta Tacikistan’a boyun eğdirmek, Rusya

için daha kolay olacaktır. Rusya bunu sağlamak için etnik koz yanında Kazakların

Çin’in artan dinamizminden duydukları, Sincan Eyaletinin Çinlileştirilmesi

örneğinden doğan korkuyu kullanmaktadırlar. Ancak Rus stratejisi Avrasya 68 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.179 69 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.182 70 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.184 71 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.199

Page 106: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

95

Balkanları’ndaki hemen hemen bütün devletlerin isteklerine ters düşmekte, bu

ülkelerde milliyetçi ve İslami kimlikler hızla güçlenmektedir.

Özbekistan ve Ukrayna Rusya’dan ayrılan diğer iki jeopolitik önemdeki

devlettir.72 Kazakistan nasıl kalkan ise Özbekistan’da bölgedeki farklı pek çok ulusal

uyanışın temel direğidir.73 “Orta Asya devletlerinin ulusal olarak en canlı ve en

kalabalık nüfuslu devleti olan Özbekistan, Rusya’nın bölgeyi bir şekilde yeniden

denetlemesine en büyük engeldir. Bağımsızlığı diğer Orta Asya devletlerinin ayakta

kalmaları için hayatidir.”74 Kapalı toplum yapısı ve coğrafi olarak Rusya’ya sınırı

olmaması, daha iç bölgelerde olması nedeniyle Rusya bölgeye diğerlerine göre daha

az sirayet edebilmiştir. Özbekler adetlerini, yaşam biçimlerini diğer ülkelere göre en

iyi muhafaza eden halktır. Tabi bunda bölgenin bir zamanlar kültürel ve idari merkez

olmasının da katkısı büyüktür.

“Özbekistan Orta Asya’daki bölgesel liderlik için en önemli adaydır. Her ne

kadar Kazakistan kadar büyük ve doğal kaynaklara sahip değilse de, daha yoğun ve

homojen bir nüfusu vardır. Doğum oranı da daha yüksektir.” “Bazı Özbek liderleri

Özbekistan’ı, başkenti muhtemelen Taşkent olan tek Orta Asya mevcudiyetinin

çekirdeği olarak görmektedir ve iç zorluklara rağmen, sömürge durumuna

dönmemeye kararlıdırlar.” “Bu durum Özbekistan’ı, post-etnik modern

milliyetçiliğin gelişiminde lider yapmakta ve komşuları için tedirginlik yaratır hale

gelmektedir.75

Ermenistan ve Gürcistan’ın Rusya’ya bakış açısı yeni bağımsızlığını kazanmış

diğer ülkelerden farklı değildir. Bununla birlikte Ermenistan’ın durumu diğerlerinden

Azerbaycan ile olan Karabağ anlaşmazlığı nedeniyle mecburen farklıdır. Ermenistan

Azerbaycan ve Türkiye karşısında Rusya’nın desteğine ihtiyaç duymaktadır. Bu

nedenle topraklarında Rus askeri üslerinin varlığına da müsaade etmiştir. Ancak

72 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.170 73 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.183 74 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.171 75 Bal, Idris. “Turkey’s Relations with…”, Türk cumhuriyetlerinin Türkiye’ye reaksiyonları bölümü; Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.184

Page 107: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

96

Ermenistan’ın asıl tercihinin Avrupa Birliği ile daha yakın ilişkiler geliştirmek

olduğu da bilinmektedir.76 Gürcistan ise Rusların varlığına tahammül bile

edememektedir. Rus askeri üsleri sorun yaratmış ve Rusların Osetya problemini

bahane ederek topraklarına müdahale etmesini hoş karşılamamıştır. Aradaki

problemin en büyük kaynağı ise Abhazya (Abazya) olmuştur. Rusya Gürcistan’ı

kontrol altında tutmak için Abhazya’nın bağımsızlık isteklerini desteklemiştir.

Bununla birlikte ABD’nin bölgedeki etkinliğini artırması sonucunda bölgede son

dönemlerde yaşanmış kadife devrimlerden birisi olan Gül Devrimi gerçekleşmiş,

Gürcistan Cumhurbaşkanlığına 2004 yılında batı (ABD) yanlısı Miheil Saakaşvili

gelmiştir. Bu durum ABD’nin Kafkaslardaki etkinliğini artırırken Rusya’nınkini

kısıtlamıştır. Rusya’nın bölgedeki etkinliğinin sınırlanmasına Türkiye’nin de önemli

katkıları olmuştur. Türkiye Gürcistan’a bağımsızlığını kazandığı 9 Nisan 1991

tarihinde bu yana ekonomik ve askeri yardımlarda bulunmuştur. 1995 yılında

Türkiye tarafından başlatılan ekonomik istikrar programının başarıyla uygulanması

sayesinde Gürcistan ekonomisinde gözle görülür bir düzelme kaydedilmiştir.77

“Bölgedeki ülkelerin her birinin iç sorunları vardır, her birinin komşularının

üzerinde hak iddia ettiği ya da etnik karışıkların bulunduğu sınırları vardır.78 Fakat en

büyük azınlık sorunu olan Ruslar Rusya’ya geri dönmektedirler. Orta Asya

ülkelerinde bulunan azınlıklar ise diğer Türk soylu gruplardan oluşmaktadır (Tablo

7). Ülkeler arzında azınlık sorunu çıkıp çıkmaması gelecekte izleyecekleri

bütünleşme (entegrasyon) veya karşılıklı komşuluk ilişkisine bağlı olarak

değişecektir. Ancak bu konu bölgede çözüme kavuşturulması gereken ana

konulardan biridir. Bu konuyla ilintili diğer bir önemli konu ise Azerbaycan

topraklarının işgali ve Karabağ’ın Ermenilerce ilhak edilmek istenmesidir.

Rusya’nın Orta Asya bölgesinde ve tabiî ki Avrasya bölgesinde, eskiye

dönmesini sağlayabilecek ülkelerin başında Ukrayna gelmektedir. Ukrayna’nın

konumu, nüfusu ve doğal kaynakları Rusya’ya güçlü yayılmacı devlet olması için

76 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.200 77 “Gürcistan”, Vikipedi Elektronik Ansiklopedi, 13.03.2007

http://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCrcistan 78 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.177

Page 108: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

97

gerekli maddi kaynakları sağlayacaktır.79 Zengin sanayisi, tarımı ve kalifiye iş

gücüyle Rusya için, Karadeniz’in kapısındaki bu ülke jeopolitik bir kayıp olmuştur.

Bu kayıp, Rusları siyasi ve etnik kimliklerinin karakterini yeniden düşünmeye

iterken, Rusya’yı Karadeniz’deki hâkim konumundan ve Akdeniz ile onun ötesindeki

dünya ile ticaretinin geçiş kapısı olan Odessa’dan yoksun bıraktı.80 Bütün bunlara ek

olarak; Rusya’nın kayıplarını sınırlandırmak için ortaya attığı Slavik Birlik fikri,

Ukrayna’dan yeterli desteği görmüyordu. “Ukrayna’nın yalnızca sınırlı ve büyük

ölçüde ekonomik bütünleşmedeki ısrarı “Slavik Birlik” kavramının gerçekleşebilir

her türlü anlamını geçersiz kılıyordu.”81 Ukrayna kendi bağımsızlığını garantiye

almak için, Rusya’yı sınırlayacak, onun çıkarlarına aykırı politika izlemekten

çekinmemektedir. Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın bağımsızlığını

kuvvetlendirecek girişimler ile Türkiye’nin petrolün Orta Asya’dan doğrudan Türk

terminallerine akması yönündeki çabalarını desteklemiştir.82

Ukrayna Slav ırkından ve tarihi olarak bir devlet oluşumu yaşamamış, sınırları

SSCB tarafından oluşturulmuş, hatta daha sonra Kırım bu ülkeye onun tarafından

bağlanmış bir ülke olarak, Ruslar tarafından asla hazmedilememektedirler.

“Rusya’nın Ukrayna’nın bağımsız statüsünü jeopolitik ve tarihi olarak sorgulaması

Amerika’nın emperyalist Rusya’nın demokratik bir Rusya olamayacağı görüşünü

güçlendirmiştir.83 Ukrayna’nın, Azerbaycan’ın ve Orta Asya’nın geleceği Rusya’nın

ne olacağını tanımlamakta önemli olacaktır.84 Buna ek olarak, Avrupa’nın tümünün

güvenliği ve istikrarı için Ukrayna’nın bağımsız bir devlet olmasının önemi

küçümsenemez.85

Rusya yeni devletlerin rakiplerine kayışlarını önlemeye ve Orta Asya işbirliğinin

oluşumunu engellemeye; bölgesinde Amerika’nın jeopolitik nüfuzu ile Türkiye ve

İran’ın mevcudiyetini sınırlandırmaya çalışmaktadır. Rusya bu aşamada bir

79 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.72 80 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.133 81 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.161 82 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.194 83 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.149 84 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.72 85 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.160

Page 109: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

98

ikilemle86 karşı karşıyadır. Bölgeyi dışarıya kapamak için ilk başta olduğu kadar

olmasa bile hala siyasi olarak zayıf, kendi başına işleyebilmek için mali olarak

güçsüzdür. Mesele klasik anlamıyla emperyalizmi yeniden inşa etmek değildir. Bu

hem çok pahalıya mal olacaktır hem de aşırı bir direnişle karşılaşılacaktır. Mesele

yeni devletleri bağımlı kılan ve Rusya’nın egemen jeopolitik ve ekonomik

konumunu koruyan yeni ilişkiler ağı yaratmaktır. Bunun için seçilmiş araç

BDT’dir.87 Bu nedenlerle, “Özbekistan BDT’yi merkezi kontrol aracı olarak

gördüğünü açıkça ilan etmiş ve gümrük birliğine katılmayı bile reddetmiştir.88 Bu

amaca hizmet için Şanghay İşbirliği Teşkilatını da eklememiz uygun olacaktır.

Ancak Rusya’nın bölgeye yönelik en büyük kozu enerjidir. Rusya, bölge ülkelerinin

kaynakları ile sevkıyatını kontrol altında tutabilmek için, sonuç alıcı girişimlerde

bulunmaya devam etmektedir.

Orta Asya petrollerini Türkiye’nin Ceyhan limanına Bakü-Tiflis güzergâhından

ulaştıran boru hattı hizmete açılmış olsa bile, nitekim Rusya’nın Kazakistan ve

Türkmenistan ile yaptığı yıllık 90 milyar m3’lük doğalgaz alım antlaşması ve bu

gazın Rus boru hatları kullanarak Avrupa pazarlarına ulaştırılması planı, Rusya

tarafından başarıyla uygulamaya konulmuştur. Aynı plan kapsamında

değerlendirilebilecek bir başka gelişmede Trans Karadeniz boru hattı planı olup bu

plana yönelik Antlaşma, son Karadeniz Ekonomik İşbirliği Toplantısında Rusya

tarafından duyurulmuş ve Yunanistan projeye katılacağını ilan etmiştir. Bu toplantı

aynı zamanda Türkiye’nin fikir babası ve kurucu üyesi olduğu KEİT’ nda ne kadar

etkisiz olduğunu da ispat etmiştir.

Bunlara rağmen; Rusya yeni devletlerde başlamış olan nüfus patlamasını ve

ekonomik büyümeye karşı, bu alanlarda kendi ağırlığını ortaya koyamaz. Hatta bu

ekonomik gelişimi özellikle enerji boyutunda kendi sistemine bağımlı olarak kontrol

altında tutamazsa, özellikle Çeçenistan’da örneği yaşanan milli ve dini diriliş

karşında, tüm güney sınırları boyunca sorun yaşayacaktır. “İslamlaşma sürecinin

86 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.197 87 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.198 88 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.201

Page 110: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

99

Rusya’da kalan Müslümanlara da bulaşması olasıdır. Sayıları 20 milyonu

bulmaktadır. Yani Rus Müslümanlar Rus nüfusunun %13’ünü oluşturmaktadır.”89

Ayrıca, Orta Asya cumhuriyetlerinin Kril alfabesinden ayrılmasını istemeyen

Rusya’nın en büyük korkusu olan Arap alfabesi, kabul edilmese bile Latin alfabesi

seçilmiş, böylelikle Rusya ile olan bir bağ daha ortadan kalkmıştır. Fakat

“Moskova’nın hırsları çok daha geniş bir alanı istemektedir. Çünkü emperyalist

hatıraları diğerlerine göre halen canlıdır.90

5.3.1.2 ABD VE ORTA ASYA 91

Amerika Birleşik Devletleri Rimland kuşağı ile SSCB’yi kıta içine hapse etme

amacını güderken, bir anlamda 1945 yılından itibaren Avrasya’nın kendi tarafından

kontrolünü sağlayacak gerekli hazırlık adımlarını da atmaya başlamıştır. Bu

kapsamda ülkesinde meydana gelen 11 Eylül 2001 terör saldırısını bir anlamda fırsat

olarak değerlendirmiş, bu sayede Afganistan’a müdahale aracı gibi göstererek

Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan’dan askeri üs imtiyazları elde etmiş92,

böylelikle Avrasya’daki etkisini pekiştirmiştir. Aynı strateji kapsamında, ikinci

Körfez krizini bahane ederek Orta Doğu’yu kontrolü altına almış, sınırları Çin,

Rusya ve Kuzey Afrika’dan geçen Genişletilmiş Büyük Orta Doğu Projesini ortaya

atmıştır.

Genişletilmiş Orta Doğu Projesi bölge ülkelerin tarafından hoş karşılanmazken,

Irak işgali arzu edilen şekilde gelişmemiş, 2003 yılından itibaren önce Özbekistan

sonra Kırgızistan Rusya’nın da etkisiyle Amerika’nın üs imtiyazlarını iptal etmişler

ve bölgedeki askerlerini geri çekmesini istemişlerdir. Bunlara ek olarak, 2004 yılında

Şanghay İşbirliği Örgütünün Astana Zirvesi’ne, Hindistan’ı, Pakistan’ı ve İran’ı

gözlemci olarak çağırması, ABD’nin bölgedeki hareket kabiliyetini iyice

kısıtlamıştır.

89 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.187 90 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.191 91 ABD’nin Orta Asya politikası konusunda daha detaylı bilgi için Bknz: Bal, İdris. “ABD’nin Orta Asya…”. 92 Birsel, Arka Bahçe …., s.57.

Page 111: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

100

ABD, dünya nüfusunun yüzde 4’ünü oluşturmasına karşın dünya enerjisinin

dörtte birinden fazlasını tüketmektedir. 2001 yılı Mayıs ayında Dick Cheney, gelecek

25 yılda Amerika’nın enerji talebinin nasıl garanti altına alınacağını gösteren Ulusal

Enerji Politikası raporunu açıklamıştır. Dış İşleri Bakanı Colin Powell’in da

aralarında olduğu raporu yazanlar, “enerji güvenliği politikasını Amerikan ticaret ve

dış politikasının bir önceliği haline getirmesini” ABD Başkanı’na tavsiye etmiştir.93

Bahse konu raporda; Orta Doğunun dünya petrol güvenliği ve ABD’nin uluslar

arası enerji politikası açısından merkezi önemini koruyacağı kabul edilirken,

“Politikamız küresel ve aydınlatıcı olacak ve küresel enerji dengesi üzerinde büyük

etki yaratacak yeni bölgelerin ortaya çıkmasını sağlayacak” denilmiştir. Raporda,

Hazar Havzası’nın “hızla büyüyen yeni enerji sahası” olarak öne çıktığı

vurgulanırken, “güçlü, şeffaf ve istikrarlı bir ticaret ortamı ve altyapı projeleri için

Kazakistan, Azerbaycan ve diğer Hazar devletleriyle ticari diyalogun daha da

geliştirilmesi önerilmekteydi.94

Körfez’e olan bağımlılığın ne kadar tehlikeli olduğu, 1990 yılı Ağustos ayında

Irak Diktatörü Saddam Hüsseyin’in Kuveyt’i işgal edip dünya petrol rezervlerinin

beşte birine hükmetmeye başladığında ortaya çıkmıştı. Irak’a müdahaleden bu yana

ABD Donanmasına ait Beşinci Filo, dünya ekonomisinin yumuşak karnı Hürmüz

Boğazında devriye gezmektedir ve Minik Arap Devletlerini Amerikan kuklasına

dönüştüren bu daimi askeri varlığın maliyeti, yıllık tahmini 50 milyar ABD

Dolarıdır. 2003 Irak İşgali ise, ABD vergi mükelleflerine 80 milyar ABD Dolarına

mal olmuştur.95Bu rakam her gün artmaktadır.

Körfez bölgesi, ABD’nin her gün ithal ettiği ve tüm enerji ihtiyacının yarısını

oluşturan 11 milyon varil ham petrolün beşte birini karşılıyor. Orta Doğu dışındaki

petrol kuyuları tükenmek üzere olduğundan, OPEC’in dünya pazarındaki payı yüzde

60’ı aşacaktır. Bu dünya petrol rezervlerinin dörtte birini elinde tutan ve dolayısıyla

Batı’ya fiyat dikte ettirebilen Suudi petrol şeyhlerinin siyasi nüfusu daha da 93 Kleveman, The New Great ….s. 5 94 Kleveman, The New Great ….s. 6 95 Kleveman, The New Great ….s. 6

Page 112: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

101

arttıracaktır. Bununla birlikte Washington’daki birçok kişi Suudi gücünden

rahatsızdır. Özellikle 11 Eylül 2001’de hemen hemen tüm uçak korsanlarının Suudi

olduğu ortaya çıktıktan sonra, çöl krallığı giderek daha fazla can sıkıcı ve tehlikeli

bir müttefik olarak görülmeye başlanmıştır.96

Bununla birlikte radikal İslami grupların yozlaşmış Suudi hanedanlığını

yıkabileceğinden, 1991 Körfez Savaşı’ndan bu yana Suudi topraklarında bulunan

Amerikan ordusunu petrol fiyatlarını düşük tutarak “tarihteki en büyük hırsızlığı”

yapmakla suçlayan Usame Bin Ladin’den ilham alan bu radikal grupların, Batılı

“kâfir”lere akan petrol akışını durdurabileceğinden endişe edilmektedir.97

Suudi petrol şeyhlerine olan bağımlılığı azaltmayı hedefleyen ABD, yıllardır

“enerji kaynaklarını çeşitlendirme” politikası izlemektedir. Bu strateji, istikrarsız

Orta Doğu dışında kalan petrol kaynaklarının güvenliğini ve denetim altında

olmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Başkan Clinton döneminin Enerji Bakanı Bill

Richardson, Hazar bölgesinin bu stratejiye nasıl uygun olduğunu açıklamıştı: “Bu

politika Amerika’nın dünya çapında petrol ve doğalgaz kaynaklarını

çeşitlendirmesini öngören enerji güvenliğiyle ilgilidir. Bu politika, aynı zamanda,

bizim değerlerimizi paylaşmayan kimselerin stratejik saldırılarını önlemeyi öngörür.

Biz yeni bağımsız ülkeleri Batı’ya yönlendirmeye çalışıyoruz. Diğer yönlere

sapmalarını istemiyoruz. Boru hattı haritamızın ve izlediğimiz politikanın doğru

olduğunu görmek bizim için son derece önemlidir.” 98

Richardson’ın sözünü ettiği “boru hattı haritası” Yeni Büyük Oyun’un en

tartışmalı unsurlarından birisidir ve son 10 yılda Kafkaslarda ve Orta Asya’da sonu

belli olmayan çatışmalara ve savaşlara yol açmıştır. Bugün Rusya, yeni petrol boru

hatlarının eskiden olduğu gibi Rusya’nın kuzeyindeki yolu izlemesi gerektiğini

savunuyor. Bununla birlikte ABD, petrolü Rusya’nın pençesinden uzak tutmaya ve

güneyde İran üzerinden geçecek boru hattı planlarını engellemeye çalışmaktadır.

96 Kleveman, The New Great ….s. 7 97 Kleveman, The New Great ….s. 7 98 Kleveman, The New Great ….s. 8

Page 113: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

102

Amerika önderliğindeki Afganistan harekâtı, Orta Asya’daki jeostratejik güç

dengelerini kökten değiştirmiştir. Bu önemli bir soruyu beraberinde getiriyor: Hazar

Denizi’ndeki petrol arama çalışmalarıyla, Orta Asya’da sürdürülen teröre karşı savaş

arasında bir ilişki var mıdır? Washington’un Afganistan’daki Askeri varlığı öncelikle

uluslar arası terörizmi hedef alıyor görünmesine karşın, Amerikan karar alıcıların

Orta Asya’da diğer çıkarlarının da peşinde olmadığını varsaymak aptalca olacaktır.99

Hazar enerji kaynakları savaş nedeni olmayabilir ama bu kaynaklar, Bush

yönetiminin Orta Asya’daki Amerikan nüfuzunu artırmak için kullandığı terörle

savaşın karşılığı olacaktır.100 En azından girişimlerin bu yönde olduğu söylenebilir.

“Amerika’nın temel çıkarı, Orta Asya jeopolitik alanını hiçbir gücün tek başına

yönetmemesini garantiye almak ve küresel topluluğun buraya mali ve ekonomik

ulaşımının engellenmemesini sağlamaktır.”101 Bunun için bölgenin öncelikle

istikrarını koruması ve taşların yerine oturtulması gerekmektedir. “Amerika Birleşik

Devletleri’nin Avrasya jeostratejisinde bölgesel dengenin kurulması ve

güçlendirilmesi temel hedef olmalıdır.”102 Amerika Birleşik Devletleri için en

tehlikeli senaryo Çin’in önderliğinde Çin, Rusya ve belki de İran’ın büyük

koalisyonudur.103 Bu senaryonun gerçekleşmesini engelleyecek adımlar ise bölge

ülkelerinin güçlendirilmesi ile atılmaya çalışılmaktadır.“ABD’nin güçlü ekonomik

desteğini hak eden devletler, Azerbaycan, Özbekistan ve Ukrayna’dır. Her üçü de

jeopolitik eksendir.”104 Ancak Ukrayna’da politik istikrarsızlık söz konusu

olabilecektir. Ülkenin Doğu kısmında yaşayan halk Rusya taraftarıdır ve bu grubu

halen görevde bulunan başbakan temsil etmektedir. Azerbaycan Ermenistan

çatışması devam etmektedir. Özbekistan’da ise siyasi sorunlar görülmekte ve bunlar

sert önlemler ile bastırılmaktadır.

ABD Irak’ta nedeniyle iç ve dış politik arenada düştüğü bu zor durumda

kurtulmaya çabalamaktadır. Ancak bu son derece hassas bir şekilde çözülmesi 99 Kleveman, The New Great ….s. 9 100 Kleveman, The New Great ….s. 9 101 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.206 102 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.209 103 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.83 104 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.207

Page 114: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

103

gereken bir problemdir. Görülen o ki henüz çözümü bulamayan ABD zararı azaltma

tedbirlerine başvuracaktır. Eğer ABD Irak’tan çok daha büyük yangınlara sebep

olmadan sıyrılabilirse, Orta Asya ve Kafkaslara daha fazla odaklanabilecektir.

Bilindiği üzere ABD bu amaca hizmet etmek için, Rusya’nın elini zayıflatacak ve

Türkiye’ye olan bağımlılığı azaltacak Romanya ve Bulgaristan’daki askeri üs kurma

çalışmalarına devam etmektedir. 2007 yılında başlatıldığı kabul edilebilecek bu

sürecin 2010 yılına kadar tamamlanması umulabilir.105

ABD’nin Orta Asya’ya yönelik politikaları önümüzdeki yıllarda daha ciddiyetle

ele alması kuvvetle muhtemeldir. Bölgedeki enerji merkezlerini kontrol eden Çin’i,

Rusya’yı, Hindistan’ı dolaylı olarak AB ülkelerini ve Türkiye’yi enerjiye

bağımlılıkları nedeniyle kontrol edebilecektir. Hiçbir büyük oyuncunun bu stratejik

avantajı göz ardı edecek lüksü yoktur. Bu nedenle geliştireceği, belki de geliştirmek

zorunda kalacağı politikaların etkisinden tüm bölge etkilenecektir. Bunun olumlu

olup olmayacağını söylemek için son derece erken olsa bile, günümüz koşullarında

ABD’nin bölgeye yönelik olarak geliştirebileceği bu politikaların Türkiye tarafından

yeterince desteklenmesi beklenmemelidir. Bununda ötesinde politik uyuşmazlıkların

olabileceği de göz ardı edilmemelidir.

5.3.1.3 ÇİN VE ORTA ASYA

“Bölgedeki enerji kaynakları ile ilgilenen Çin’in genel jeopolitik çıkarları

Rusya’nın egemen rol meselesiyle çatışmakta, Türkiye’nin ve İran’ın arzularını

tamamlamaktadır.”106 Çin doğal olarak bölgedeki devletleri Rusya’ya karşı tampon

olarak düşünmekte, Rusya’nın kontrolüne tabi olmadan bölgenin kaynaklarına

ulaşmayı hedeflemektedir. Gün geçtikçe enerjiye olan ihtiyacı artan Çin, bu maksatla

Türkmenistan ve Kazakistan ile işbirliği yolları aramakta ve bu ülkelerden ülkesine

doğru doğalgaz ve petrol boru hattı inşası planlamaktadır.

Ruslar Orta Asya’da Kazakistan ve Türkmenistan ile yaptığı doğalgaz alımı ve

transferi (Prikaspiiky boru hattı düzenlenerek) anlaşması ile önemli bir aşama

105 Birsel, Arka Bahçe …., s.60. 106 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.194

Page 115: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

104

kaydederken; dünyanın on üçüncü, bölgenin Rusya ve Türkmenistan’dan sonra

üçüncü doğalgaz üreticisi olan Özbekistan, Çin ile yılda otuz milyar metreküp

doğalgaz ihracatını içeren doğrudan satış anlaşması imzalamıştır. 530 kilometrelik

boru hattı yapımını içeren anlaşma Rusya’nın bölgedeki manevralarına ciddi bir

darbe oluşturmuştur.107

Enerji ve geri bölge güvenliğini sağlamak maksadıyla “Çin Rusya’nın Orta

Asya’daki egemenliğinin yeniden kurulmasına karşı çıkacaktır.”108 Çin bölge

ülkelerine yönelik ABD etkisine de olumlu bakmayacaktır. Ayrıca Türkiye’nin

yaklaşımlarını şüpheyle değerlendirecektir. Çin için ideal durum halen mevcut olan

durumdur. Zayıf komşular Rusya ile arasında tampon oluşturmuşken, bölgeye Rusya

geri dönememiş ve ABD etkisi sınırlı kalmış. Bu nedenle Çin’in dışında kalacağı her

hangi bir işbirliğini desteklemesi veya hoş görmesi, en azından şüpheyle

karşılamaması beklenmemelidir.

“Çin Sincan (Xinjiang) Eyaletindeki Türkî azınlıkların, bağımsızlığını yeni

kazanmış Orta Asya devletlerini kendileri için cazip bir örnek olarak görmelerinden

de tedirginlik duymaktadır.109 Bu duruma tedbir olarak Çin’in bölge ülkelerine

yönelik politikalar geliştirmesi beklenmelidir. Buna bölge ülkelerine yönelik toprak

ihtilafı söylemleri ile Çin nüfusunun bölgede yıllara bağlı olarak artırılması ve bunun

daha sonra politik güç olarak kullanılması da dâhil edilebilir. Çin halen çok aktif

olmasa bile bölge üzerinde en büyük oyuncu olmaya adaydır.

5.3.1.4 İRAN VE ORTA ASYA

“Siyasal ve kültürel açıdan Orta Asya’da 15. yüzyıla kadar İran’ın başat etkisi

söz konusuydu; bu andan itibaren Türkî nüfus ezici dilsel, kültürel ve siyasal

üstünlük sağladı.”110 Osmanlı İmparatorluğunda 1839 yılında başlayan reformlar

bölge halkının yönünü diğer tüm modernleşme taraftarı olan Müslüman halklar gibi

107 “Rusya’nın Yükselen Homurtusu”, Ankara, Military Science & Intelligence (MSI) Stratejik Haber

Dergisi, sayı 22, UMSA Ltd., 2007, s.66. 108 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.72 109 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.194 110 Karpat, “Türkiye ve….. s.313.

Page 116: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

105

İstanbul’a çevirmiştir. Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya Türkleri

arasındaki ilişkiler o kadar ileri gitti ki; Rusya Türkleri Osmanlı’daki Pan-Türkçülük

akımlarının gelişmesine önemli katkılarda bulunmuşlardır. Fakat bu etkileşim

SSCB’nin kurulmasını müteakip 1920 yılına kadar hızla ortadan kalmıştır.111

Sovyetler Birliği yıkılana kadar da böyle kalmıştır.

Sovyetler Birliğinin yıkılışını müteakip ortaya çıkan ortamda Orta Asya

ülkelerine yönelik politika geliştirmede İran’ın başlangıçta önemli bir dezavantajı

vardır. Batı ülkeleri, başta ABD, İran’ın bölgede ne aktif rol almasını ne de bu

ülkelere rol model olmasını istemektedirler. Aynı durum Rusya içinde geçerlidir.

Rusya İslam yayılmacılığından son derece çekinmektedir ve bu nedenle İran’ı radikal

rejimi ile en yakın tehdit olarak görmektedir. Her iki tarafta, yani Rusya ve Batı

ülkeleri, İran’ın karşısına denge unsuru olarak Türkiye’yi sürmüşler ve Türkiye

soğuk savaş sonrasında azalan önemini yeniden ihya edecek olan bu çözüme oldukça

olumlu yaklaşmıştır. İran’ın Türkiye karşısında rakip olarak bazı zayıflıkları söz

konusudur. Her şeyden önce Türkiye yüksek enflasyonuna rağmen dışardan bakan

bölge ülkeleri için daha zengin ve batılı görünmektedir. Yani bu anlamda en azından

ekonomik açıdan görmek istedikleri geleceklerini temsil etmektedir. İran diğer pek

çok açıdan da zamanın gerisinde görülmektedir. Türkiye ulus devlet olarak da İran’a

göre daha başarılı görülmektedir. Tabi bu görüşlerinde başta ABD olmak üzere diğer

Batılı ülkelerin Türkiye’ye verdikleri açık desteğin, mesaj olarak bölge ülkeleri

tarafından yeterince iyi anlaşılmış olmasının da etkisi yok değildir.112

Azerbaycan’da 1992 yılında gelişmeye başlayan olaylar İran’da alarm zillerinin

çalmasına sebep olmuştur. Dönemin Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ebulfeyz Elçibey

ülkenin dilinin adını “Azeri”den, “Türkçe”ye değiştirmiş, İran’da yaşayan Azerilerin

bulunduğu bölgeyi “Güney Azerbaycan” olarak adlandırmış ve İran’ın yakın bir

gelecekte dağılarak iki Azerbaycan’ın birleşeceğini iddia etmiştir. Bu durum İran’ı

Rusya ile ittifaka iterken, Ermenistan’a destek vermesine neden olmuştur. Sonuçta

111 Karpat, “Türkiye ve…”, ss. 313–314. 112 Karpat, “Türkiye ve…”, ss. 315–319.

Page 117: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

106

Ermenistan ile Azerbaycan arasında ateşkes antlaşması imzalanırken masada Rusya

ve İran yer alabilmiş ancak Türkiye dışlanmıştır.113

Türkiye’nin Azerbaycan – Ermenistan savaşında kaybettiği saygınlık İran’a arzu

ettiği kazancı getirmemiştir. Başta Müslüman Azerilere karşı Hıristiyan Ermenileri

desteklemesi vatandaşları tarafından hoş karşılanmamış ve olay Azeri azınlık

tarafından protesto edilmiştir. Örneğin İran’ın ortaya attığı, Azerbaycan ve Orta

Asya’da yaşayan halkın gerçekte Türkleştirilmiş Acemler olduğu tezi, Özbekler

tarafından Tacikistan’da yaşayan halkın aslında Farsça konuşan Özbekler olduğu tezi

ile karşılık görmüştür. İran, bölge ülkelerinde yürüttüğü kampanyasını desteklemek

için, her yıl elde ettiği petrol gelirlerinden ayırdığı % 10 fona rağmen arzu ettiği

sonucu elde edememiştir.114 Faaliyetlerini odakladığı Türkmenistan’ın eski

Cumhurbaşkanı Saparmurat Niyazov (Türkmenbaşı) ülkesinin Türkî adet ve

göreneklerinin Farsi etkilerden daha ağır bastığını söyleyerek bir anlamda bu durumu

izah etmiştir.115

Zaten bu durum İran’ı huzursuz etmektedir. Çünkü Türkî geleneklerin

Türkmenistan’da ağır basması demek, kendi sınırları içinde yaşayan Azeriler

üzerinde aynı etkiyi göstermesi demektir. “İran’da Azerbaycan topraklarındakinin iki

katı Azeri bulunmaktadır. Bazı tahminlere göre bu sayı yirmi milyona

ulaşmaktadır.116 Bu gerçek, İran’ın içindeki Azerilerin potansiyelinden korkmasına,

her iki millet de Müslüman olmasına rağmen Azerbaycan’ın bağımsız durumuna

şüpheyle yaklaşmasına sebep olmaktadır.

Azeriler İran’ın ulusal birliğini tehdit edecek durumdadır. Eğer Azerbaycan

istikrarlı bir siyasi ve ekonomik gelişme sağlarsa, İran Azerileri daha büyük

Azerbaycan düşüncesini gittikçe daha çok benimseyecektir.117 Böyle bir durum

Azerbaycan ile İran arasında sıcak bir çatışma yaratabileceği gibi bir çeşit soğuk

113 Karpat, “Türkiye ve…”, ss. 329–330. 114 Karpat, “Türkiye ve…”, ss. 334–337. 115 Karpat, “Türkiye ve…”, s. 338 116 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.182 117 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.189

Page 118: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

107

savaş hali de yaratabilir. Bu durumda Türkiye’nin Azerbaycan’ı desteklemesi

beklenmelidir. “Türkler kendilerini uzun zamandır Rus baskısı altında olan

kardeşlerinin özgürleşmesinde sorumlu görmekte ve kendilerine bu rolü

biçmektedirler. Türkler ve Farisiler bölgede tarihi rakiplerdir. Bu rekabet son

zamanda yeniden canlanmıştır”118 ve İran, Türkiye ve Azerbaycan ilişkileri üzerinde

potansiyel tehlikedir. İran azınlık hassasiyeti nedeniyle Türkiye’nin politikalarını

önlemeye çalışırken, Rusya’ya destek olur yönde politika yürütmektedir. 119

Tacikistan bölgede İran’a etnik olarak yakındır. Kril alfabesinden vazgeçerken

tercihini Arap alfabesi yönünde kullanmıştır. İran’ın bu ülke üzerinde etkilerinin

sürmesi beklenebilir. Bununla birlikte Tacikistan’da bulunan büyük orandaki (% 40)

Türk soylu azınlık, Türk – İran ve diğer Türk Cumhuriyetleri arasındaki ilişkilerde

bir başka boyutta sorun yaratma potansiyeli taşımaktadır.

İran bölgede önemli bir jeostratejik oyuncu, bir “jeopolitik eksen” olsa da,

mevcut hassasiyetleri bölgeye istikrardan çok istikrarsızlık getirme olasılığını

artırmaktadır. Bu durum Avrasya Balkanlarını daha patlayıcı hale getirmektedir.120

“İran’ın gelecekteki yönelimi daha da sorunludur. 70’lerin sonlarında zafer kazanan

kökten dinci Şii devrimi, “Thermidorion” evresine giriyor olabilir. Bu da İran’ın

jeostratejik rolündeki belirsizliği artırmaktadır.”121 “İran’ın Amerika Birleşik

Devletleri düşmanlığı, Azerbaycan’ın yeni kazandığı bağımsızlığın kendi içinde

yarattığı endişelerle desteklenerek, Tahran’ın en azından taktiksel olarak Moskova’yı

öncelemeye meylettirmiştir.122Bu gerçek İran’ın Orta Asya ülkelerine yönelik

geliştireceği politikaları da sınırlamaktadır.

“Türkiye’yi Tatarlar, Azeriler ve Özbekler için cazip kılan çeşitli faktörler

arasında İslam pragmatik (faydacı) açıdan en az önemi taşımaktadır.”123 Bu nedenle

de İran bölgeye yönelik olan en büyük kozunu kaybetmektedir: din üzerinden

118 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.191 119 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.73 120 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.187 121 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.189 122 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.189 123 Henze, “Türkiye:21.Yüzyıla….” s.9

Page 119: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

108

politika geliştirmek. Sovyetlerden kalan seküler etkinin altında olan Orta Asya

ülkeleri için din günümüzde iyi bir anahtar değildir. Aslında İran’ın dini durumunun

Orta Asya’da önceden de kabul gördüğünü söylemek mümkün değildir. İran’ın

Şiiliği Azerbaycan hariç Sünni olan diğer Orta Asya ülkelerine tarihteki siyasal

düşmanlıkları hatırlatmaktadır.124

Tüm bu karşılıklı hassasiyetlere rağmen Orta Asya ülkeleri de, Türkiye de İran

ile olan ilişkilerini mümkün olduğu kadar kontrollü ve yapıcı geliştirmeyi tercih etme

durumdadırlar. Örneğin, Türkmenistan İran’dan vazgeçememektedir. Denizlere

kapalı bir kıta ülkesi olması nedeniyle doğal kaynaklarını ve diğer ticaretini çevre

ülkelere bağlı olarak yürütmektedir. Türkmenistan’ın en büyük gelir kaynağı olan

doğal gazın dış piyasalara Rusya olmadan ulaştırılabilmesi için İran’a ihtiyaç vardır.

Çünkü Hazar Denizinin ihtilaflı durumu Azerbaycan-Türkmenistan boru hattı

üzerindeki çalışmaları engellemektedir. İran batıya gidecek boru hattının

güzergâhında olduğu gibi Basra körfezi üzerinden de gerek Türkmenistan’a ve

gerekse de diğer Orta Asya ülkelerine dünyaya açılma imkânı sunabilecektir.

Aslında halen Türkmenistan ile İran arasında 1994 yılında imzalanmış,

Türkmenistan’ın gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak 4.000 km.lik boru

hattı inşası anlaşması mevcuttur.125 13 yaşındaki bu ölü anlaşmanın, Türkiye

tarafından günümüzde desteklenmesi beklenebilir. Ayrıca Türkiye İran’ın güney

batısında bulunan Güney Pars doğalgaz yataklarından bir kısmının işletebilmesine

yönelik çalışmalar yürütmektedir. Bu kapsamda bir de İran’ın bahse konu

bölgesinden Türkiye’ye oradan da Avrupa’ya ulaştırılacak bir doğalgaz boru hattı

üzerinde Türk ve İran tarafları çalışmaktadır.

Öte yandan İran nükleer silah geliştirdiği düşüncesiyle başta ABD olmak üzere

Batı dünyası tarafından alenen suçlanmaktadır. İran’ın politik yalnızlığı

derinleşmektedir. ABD’nin İran’a askeri müdahalede bulunabileceği ihtimali dünya

kamuoyunda tartışılmaktadır. Ayrıca İran’ın ekonomik durumu yeterince güçlü

124 Karpat, “Türkiye ve…”, s. 346 125 Karpat, “Türkiye ve…”, s. 370

Page 120: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

109

değildir. Tüm bunlar İran’ın dünyada olduğu gibi Orta Asya’da etkin bir politika

geliştirmesine engel olmaktadır. “İran’daki iç gerginliklerin daha kötüye gitmesi

büyük bir olasılıktır, böyle bir durum bu volkanik bölgede oynadıkları dengeleyici

rolü de zayıflatacaktır.”126 Sonuç olarak İran’ın bölgede Türkiye’ye yönelik bir

etkinlik yürütmesi son derece zor görülmektedir.

Öte yandan gelecekte, İran’da yaşayan Azeri Türkleri her zaman için İran ile

Azerbaycan ve Türkiye ile İran arasında sorun teşkil edebilecektir. Türkiye ile

Azerbaycan her hangi bir girişimde bulunmasalar bile her zaman potansiyel şüpheli

durumunda olacak127 ve İran benimsediği bu görüşe göre davranacaktır. Öte yandan

milliyetçiliğin yükseldiği günümüzde, düşükte olsa böyle bir ihtimal söz konusudur.

Yani Azerbaycan ile İran arasında İran’da bulunan Azeriler yüzünden sorun

yaşanması ihtimali söz konusudur. Bununla birlikte Türkiye başta enerji olmak üzere

bu ülkeyle işbirliğini zor şartlar altında dahi geliştirmeye devam etmeli, kendi

bağımsız politikasını uygulamalıdır. Özellikle doğalgaz konusunda yapılacak

yatırımlar ile Orta Asya ülkelerinin doğal gaz kaynaklarının Türkiye ulaştırılması

ikinci tercih olsa bile değerlendirilmelidir. Bu konuda gelebilecek siyasi baskılar

Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarını olumsuz etkileyebilecektir. İran ile söz konusu

olan azınlık Türkler sorunu, Avrasya işbirliğini de zehirleyen unsurlardan birisidir.

5.3.1.5 TÜRKİYE VE ORTA ASYA 128

SSCB’de 19 Ağustos 1991 darbe girişiminden sonra, Rusya Devlet Başkanı Boris

Yeltsin, Cumhuriyet ve Bölgelere “alabildiğiniz kadar özgürlük havası alın”129

derken kuvvetle muhtemel ülkenin param parça olabileceğini tahmin etmemiştir. Bu

irade serbestîsini kullanan ülkeler de bir süre bunun gerçekliğinden şüphe edecek

126 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.80 127 Graham E. Fuller, “Türkiye’nin Yeni Doğu Politikası” E. Fuller Graham ve Ian O. Lesser (der.),

Balkanlardan Batı Çin’e Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu, (çev. Meral Gönenç) Alfa Yayınları, İstanbul, 2000, s.108.

128 Türkiye’nin Orta Asya politikası ve Türk Modeli ile ilgili daha detaylı bir çalışma için Bknz: Bal, İdris. Turkey’s Relations with…. 129 İlyas Kamalov, “Stratejik Öngörü 2006: Rusya Federasyonu; Gelişmeler, Temel Sorunlar,

Muhtemel Senaryolar ve Ana Aktörler”, Ankara, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, 2006, s.23. http://www.asam.org.tr/temp/kitap118.pdf

Page 121: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

110

şekilde davranmışlardır. Özellikle Orta Asya ülkeleri mevcut Rus azınlığın

tedirginliği ile bağımsızlıklarını hemen derhal ilan etmekten çekinmişlerdir. SSCB

devletleri içinde ve dışında kimse ne yapacağını tam olarak kestiremez, Türkiye

Moskova karşı temkinli davranmaya çalışırken, Kazakistan Cumhurbaşkanı (o

dönem ki Kazak lider) Nursultan Nazarbayev Eylül 1991’de Türkiye’yi ziyaret

etmekte ve o zamana kadar gündeme gelmeyen görüşmeler yapılmakta, “21. yüzyılın

Türk yüzyılı olacağı” 130 konuşulmaktadır. Hemen akabinde Türkiye Azerbaycan’ın

30 Ağustos 1991’de, Özbekistan ve Kırgızistan’ın 31 Ağustos 1991’de bağımsızlık

ilan etmeleriyle, kendi içinde zor durumda kalmıştır.131 Çünkü Türk Dış politikasına

göre radikal sayılabilecek, tedbiri elden bırakan politik manevralara girişmesi

gerekmektedir ve Türkiye bunu alışılmadık bir cesaretle, hızlı bir şekilde icra etmeye

başlayacaktır. Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Beyaz Rusya 8 Aralık 1991’de

Minsk’te BDT’yi kuran anlaşmayı imzalayarak fiilen SSCB’yi sona erdirirken,

Türkiye, henüz SSCB’nin dağılışı resmen ilan edilmeden, hatta bağımsızlığının

tanınması için de ilgili ülkelerden talep gelmeden, SSCB’den ayrılacak devletleri

tanımış (15 devlet) ve kendileriyle diplomatik ilişki kurmaya hazır olduğunu ilan

etmiştir. Türkiye böylelikle, tüm Orta Asya ve Kafkas cumhuriyetlerini tanıyan ilk

ülke olmuştur. 132

Üye devletler tarafından 21 Aralık 1991 Almatı toplantısında SSCB resmen sona

erdirilirken, sadece Bir gün sonra Kırgızistan Cumhurbaşkanı Askar Akayev,

Türkiye’ye gelerek Dostluk ve İşbirliği Antlaşması imzalamıştır. Benzer anlaşma

Ocak 1992’de yine Ankara’da Azerbaycan ile de imzalamıştır. Akabinde 28 Şubat–6

Mart 1992’de Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin tüm Türk cumhuriyetlerini, ardından iki

ay sonra Başbakan Demirel Orta Asya ülkelerini ziyaret etmiştir. Türkiye hızla

Moskova merkezli politikasını terk ederken, bahse konu ülkelerle 1993 yılına kadar

140’dan fazla ikili anlaşma imzalanmıştır.133 Bağımsızlıklarının birinci yılında

130 Aydın, “Türkiye’nin Orta Asya..., s.107. 131 Aydın, “Türkiye’nin Orta Asya..., ss.104-105. 132 Aydın, “Türkiye’nin Orta Asya..., s.106. 133 Aydın, “Türkiye’nin Orta Asya..., s.106.

Page 122: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

111

1200’den fazla Türk delegasyonu bu devletleri ziyaret etmiştir.134 1991–1993

döneminde “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türkçe konuşan halklar” söylemi giderek

yaygınlaşmıştır.135 Bu süreçte Anadolu Türklüğü ile Orta Asya’daki etnik Türkler

arasındaki ayırım pratikte muğlâklaşmış ve Nazarbayev’in Eylül 1991 ziyareti

sırasında ifade ettiği gibi, 21. yüzyıl “Türk Yüzyılı” olarak hayal edilmeye

başlanmıştır.136 Türkiye heyecanlıdır. Çünkü derinden hissettiği yalnızlığı sona

ermiştir ve kendine doğal müttefikler bulmuştur.

Daha önce de bahsedildiği gibi bu heyecan, İran korkusundan doğan Batı

dünyasının desteği ve Rusya’nın sessiz kalmasından kuvvet almıştır. Ardından 16–19

Aralık 1991’de Ankara’yı ziyaret eden Özbekistan Cumhurbaşkanı İslam Kerimov

ve 22–26 Aralıkta gelen Kırgızistan Cumhurbaşkanı Askar Akayev Türkiye’den

bekledikleri desteği açıkça ilan etmişleri Türkiye’yi karşı konulması zor bir konuma

oturtmuştur. Kerimov Türkiye’den örnek alınacak “ağabey” olarak bahsederken,

acilen ekonomik, siyasi ve kültürel yardım istemekte, Akayev ise Türkiye’yi

“sabahyıldızı”na benzetmektedir. Bu gün geriye dönüp baktığımızda Orta Asya

Kafkas Cumhuriyetlerinin yeni bir “ağabey” istemediklerini ve Türkiye’nin bu role

soyunarak bu cumhuriyetleri ürkütmüş olduğunu söylemek kolaydır. Fakat

unutulmaması gereken, 1991’de bu devletlerin bağımsızlıklarının desteklenmesi ve

dünyada tanınmalarının sağlanması konusunda Türkiye’nin desteğine şiddetle ihtiyaç

duydukları; Orta Asyalı liderlerin de belli ölçüde uzun zamandandır unutulmuş

“Türklük hissinden en azından bu ilk dönemde etkilendikleri ve bunu da Türkiye’ye

yansıttıkları söylenebilir.137

Türkiye, bu moral şartlar altında, İsmail Gaspirali’nin “Dilde, fikirde, işte birlik”

sloganını gündeme getirerek, işbirliği için alanlar arayışına girmiştir.138 Bu ülkelerin

Türkiye, İran ve Pakistan tarafından kurulan Ekonomik İşbirliği Teşkilatına üye

olmalarını sağlamıştır. Ancak; Türkiye, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan,

134 Aydın, “Türkiye’nin Orta Asya..., s.108. 135 Fuller, “Türkiye’nin Yeni ….. s.87. 136 Aydın, “Türkiye’nin Orta Asya..., s.107. 137 Aydın, “Türkiye’nin Orta Asya..., s.108 138 Winrow, Turkey in Post-Soviet…, s. 14.

Page 123: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

112

Kazakistan ve Azerbaycan devlet başkanlarının katılımıyla 1992 yılında yapılan ilk

Devlet Başkanları zirvesi tam bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Dönemin Başbakanı

Turgut Özal; açılış konuşmasında 21. yüzyılın Türklerin çağı olacağını vurgulamış,

bunun için ortak Türkî pazarın ve Türkî Geliştirme ve Yatırım Bankasının

kurulmasını istemiştir. Ancak Özbekistan Devlet Başkanı Kerimov’un uluslar üstü

bir enstitünün kurulmasını reddetmesi, Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev’in

ülkesindeki hassas etnik yapı yüzünden, etnik ve din temelli her hangi bir şeyi

imzalamak istememesi nedeniyle; zirve, kültür, eğitim, dil, güvenlik, parlamenter ve

adalet işleri ile ekonomi konularında işbirliği geliştirilmesi ihtiyacının açıklanması

ile sonlanmıştır. Bahse konu zirvede KKTC’nin desteklenmesi hususunda da Türkiye

herhangi bir başarı elde edememiştir. KKTC konusunda atılacak her hangi bir adımın

kendilerine karşı kullanılabileceği düşüncesi ülkeleri bu konudan uzak durmaya

zorlamıştır. Öte yandan 1992 Taşkent Güvenlik Anlaşmasından sonra Moskova ile

ilişkileri zedelememek isteyen bölge ülkeleri Karabağ konusunda da gerekli desteği

sağlamamışlardır. Zirvedeki sonuçların temel nedeni Türk politikacıların yanlış

hesaplarıdır. Kısa bir uykudan sonra Rusya Orta Asya’ya yeniden odaklanmıştır.

Orta Asya ülkeleri bölgelerindeki karışıklıklar nedeniyle, hala Rusya’nın güvenliğine

(en azından tehditlerine değil) ihtiyaç duymaktadırlar, ekonomileri için Ruble

bölgesinde kalmak ve Moskova’nın bazı sübvansiyonlarından yararlanmak

istemektedirler, Rusya’nın Pan-Türkizm korkusunu tahrik etmek istememektedirler,

Türkiye’nin sınırlı olanaklarına bağımlı kalmak istemezken diğer ülkelerden ek

finansal ve politik destek almak istemektedirler.139 O dönemin şartlarında anlaşılır

olan bu durum doğal olarak yıllara bağlı olarak değişecektir. İlk şaşkınlıklar

üzerlerden atıldıkça, bağımsızlık güçlenip, doğallaşıp, sorgusuz hale gelince

ülkelerin politik yaklaşımlarında da bazı değişikler beklemek son derece normal

olacaktır. Zirvenin başarısız olmasının en büyük sebebi, gündeminin son derece

büyük başlıklar içermesidir. Onlarca yılda atılması gereken adımların bir anda

atılmasının istenmesinin, tepki veya en azından çekingenlik yaratması

beklenmemiştir. En sıcak örnek Avrupa Birliği Anayasasıdır. Bunca yıllık çalışma ve

aşılan mesafelerden sonra, tedirginlik, şüphe ve/veya çekingenlik yaratan AB

139 Winrow, Turkey in Post-Soviet…, ss.20-21

Page 124: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

113

Anayasası, Fransa ve Hollanda’da reddedilerek, süreç durdurulmuştur. Avrupa

Demir Çelik Topluluğunun Avrupa Ekonomik Topluluğuna dönüşmesi sürecinin

incelenmesi durumunda, Türkiye tarafından ortaya atılan tekliflerin diğer ülkeler için

ne kadar fazla ve hızlı olduğu anlaşılacaktır. Aslında bu gelişmeler sonucunda

yapılabilecek tespit; “Türkiye’nin soğukkanlı bir diplomasinin ilk şartı olan rasyonel

değerlendirme yapabilmek için gereken psikolojik teenniyi devreye sokamamış

olduğudur.”140

SSCB sonrasında birden bire ortaya çıkan Türk devletleri Türkiye’yi şaşkınlığa

itse bile, aslında Atatürk buna hazırlıklı olunmasını aşağıdaki şekliyle söylemiştir.

Bugün, Sovyetler Birliği bizim dostumuzdur, komşumuzdur ve müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız var. Faka gelecekte ne olacağını kimse bilemez. Osmanlı İmparatorluğu gibi, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi o da dağılıp çökebilir. Ellerinde tuttukları toplumlar onlardan ayrılabilir. Yeni bir dünya düzeni kurulabilir. Türkiye o zaman ne yapacağını bilmelidir. Dostumuzun himayesi altında, aynı orijine sahip olduğumuz, aynı dili ve dini paylaştığımız kardeşlerimiz bulunmaktadır. Onları korumaya hazırlıklı olmalıyız. Hazır olmak öylece oturup o günü beklemek değildir. Hazırlık yapmalıyız. Uluslar nasıl hazırlık yaparlar? Bağlarını sıkı tutarak. Dil bir köprüdür… İnanç bir köprüdür…Tarih bir köprüdür…Geriye dönüp köklerimize bakarak olayların böldüğü tarihsel birliğimizi yeniden yaratmalıyız. Onların daha yakına gelmesini bekleyemeyiz. Bizlerin, ‘Dışarıdaki Türklerin’ onlara daha yakınlaşması gerekir.141.

Ancak bu uyarının arzu edilen sonucu doğurmadığı bahsedilen zirve sonucunda

açıkça görülmüştür.

1994 yılında düzenlenen ikinci zirve ilkine göre daha olumluydu ancak yine de

eylem boyutunda herhangi bir şey ortaya çıkaramamıştır. Sonuç bildirinde

Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne saygı duyulması, “en ekonomik yoldan” ve “”en

kısa zamanda” petrol ve doğalgaz boru hatlarının kurulması ile kültür, eğitim ve dış

ilişkiler bakanları arasında düzenli toplantılar yapılmasına karar verilmiştir. Burada

dikkat edilecek en önemli husus olan petrol ve doğalgaz hatlarında Türkiye’nin

adının geçmemesi ve muğlâk ifadeler kullanılmasıdır.

140 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, Türkiye’nin Uluslar Arası Konumu, İstanbul, Küre

Yayınları, 2001. s.487 141 Gönlübol ve Sar, Atatürk ve…, s.90.

Page 125: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

114

2000 yılına kadar toplanan 6 Türk Zirvesi benzer şekilde sonuçlanmıştır. Orta

Asya devletleri ilişkilerin ekonomik ve kültürel boyutta devamında yana oldukları

için zirvelerde bu ruha uygun olarak ele alınmak durumunda kalınmıştır. Aslında

Orta Asya devletleri kendi ulusal kimliklerini ve bağımsızlıklarını güçlendirmek

isterken, tepki alacak veya yeni bağımlılık yaratacak bir siyasi yapılanmaya sıcak

bakmıyorlar, dolayısıyla Türkiye’nin Türkî devletler topluluğuna “aşırı vurgu”

yapmasına karşı çıkmaktadırlar. Bu şartlar altında toplanan Bakü Zirvesine (2000)

Özbekistan ve Türkmenistan devlet başkanları katılmamış, yerlerine meclis

başkanları katılmıştır. 142

Siyaseten Türkiye ile Orta Asya Cumhuriyetleri aynı zeminde buluşamamaktadır.

Bu hem iç hem de dış siyaset için geçerlidir. Örneğin, “Avrupa tarafından yeterince

liberal kabul edilemese bile, Orta Asya Cumhuriyetlerinin eski komünist ve totaliter

yöneticileri, Türkiye modelini fazla liberal bulduklar için kabul etmediler.”143 Bunun

yanında Özbekistan Kerimov yönetiminin muhalefeti sert şekilde ezilmesine yönelik

politikasından Türkiye’de nasibini almış, Özbek muhalefet partisi Erk’in başkanı

Süleyman Salih Türkiye’nin sığınma hakkı tanıması ve Taşkent’te düzenlenen

bombalama eyleminden bir Türk vatandaşının sorumlu tutularak, bu kişinin iadesinin

Türkiye tarafından reddedilmesi, Türkiye Özbekistan ilişkilerini çıkmaza sokmuştur.

Doğal olarak bu durum işbirliği alanlarını kısıtlamıştır. Yine Özbekistan Devlet

Başkanı Kerimov İran’ın ve Tacikistan’ın bulunmadığı ortamlarda siyaset ve

güvenlik konularının ele alınmasını istememiş, 144 böylelikle Türk zirvelerinin

ruhunu kabullenmediğini açıkça göstermiştir. Sonuç olarak Tacikistan’ın durumu

eski SSCB üyesi ve Orta Asya devleti olması, % 40 varan Türk azınlığa sahip olup

Sünni devlet olması nedenleri ile özel olarak kabul edilse bile, Türkiye’nin rakibi

olan İran’ı bu girişime dâhil etmesi beklenebilecek bir şey değildir. Aslında

Kerimov’da bunu bilecek kadar tecrübeli bir siyasi yaşama sahiptir.

142 Gareth M. Winrow, “Türkiye’nin Orta Asya ve Trans-Kafkasya Politikası” Makovsky ve Sayarı

(der.), Turkey’s New World, (çev. Hür Güldü) The Washington Institute for New East Policy, 2000, s.159.

143 Winrow, “Türkiye’nin Orta Asya…., s.160. 144 Winrow, “Türkiye’nin Orta Asya…….”, s.159.

Page 126: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

115

Türkiye Orta Asya Cumhuriyetlerinin ekonomik anlamda bağımsızlığı için

ekonomik durumuna kıyasla önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Türkiye özel

sektörünü bölgeye yatırım yapması için cesaretlendirmiş, bunda da önemli başarılar

elde etmiştir.145 Fakat Orta Asya devletleri, Türkiye’nin göreli serbest piyasa

ekonomisini de benimsememişlerdir. Çünkü Türkiye o dönemde devasa bütçe

açıkları ve dünyanın en yüksek enflasyonu ile örnek teşkil edecek durumda

değildir.146

Türkiye’nin model olarak düşüşe geçmesinin sebeplerinin bazıları yukarıda

açıklanmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte asıl sebep Türkî Devletlerin zaman içinde

Batıyı ve Dünya’yı tanımları ve Batının desteğini Türkiye’den zaman içinde

çekmesidir. Batı dünyasının Türkiye’ye desteğini çekmesindeki nedenler ise şöyle

açıklanabilir: Batı İran’ın bölgede korktukları ölçüde aktif olamayacağını anlamıştır.

Mezhepsel sebepler ve bölge ülkelerinin laik yapısı buna engeldir. Nurmemedov,

Ankara’daki Türkmen büyükelçisi sekreteri bu konu hakkında şöyle belirtmiştir:

“İran köktendinciliği bize gelemez, onların insanları Şii, bizim insanlarımız Sünni.

Bizim nüfusumuz onların Molla’larına güvenmez.” 147 diyerek açıklığa

kavuşturmuştur. Ayrıca İran’ın politikası maceracılıktan ve gerçekçidir. Bu batı için

bir sürpriz yaklaşım İran modeli’ne karşı Türk modeli’nin bir karşıt model olarak

desteklenmesini sağlayan en temeli ortada kaldırmıştır. Türkiye’nin Batı desteğini

kaybetmesine sebep olan ikinci gelişme Rusya’dır. SSCB’nin çöküşü sonrası,

Rusya’nın eski Sovyet topraklarında söz sahibi olmak istemediği varsayılmıştır.

Fakat, özellikle 1993’ten sonra, Rusya açık bir şekilde eski Sovyet topraklarında,

‘yakın çevre (near abroad)’, kontrolü yeniden kazanma niyetini açıklarken, pek çok

insan tarafından bahsedilen SSCB sonrası doğan güç boşluğu otomatik olarak

anlamını yitirmeye başlamıştır. Bu Rusya’nın bölgede sağlayabileceği kararlılığı

arayan Batı için çok kötü bir gelişme değildir. Üçüncü gelişme ise, bazı Türk

145 Şelale Kadak, “Türkmenbaşı’nın Ölümü Çalık’ı ve Diğer Türk İşadamlarını Etkiler mi?”,Sabah

Gazetesi, 22.12.2006. http://arsiv.sabah.com.tr/2006/12/22/yaz10-30-118.html

146 Winrow, “Türkiye’nin Orta Asya…., ss.160-161. 147 Bu mülakat detayları ve Türkmenistan’ın tepkisi için Bknz: Bal, İdris. “Turkey’s Relations with…”, Türkmenistan bölümü.

Page 127: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

116

politikaları ve Türk yetkililer tarafından yapılan açıklamalardır. Bu açıklamalar Batı

tarafından pan-Türkizm’in yeniden canlanması olarak değerlendirilmiştir. Türk

Modeli’ne verilecek daha fazla desteğin bu trendi cesaretlendirmesi ihtimaline karşı

Türk Model’ine olan destek azalmıştır. Dördüncü neden ise, Türkiye güneydoğu

Anadolu’da ilan edilmemiş bir savaş içinde olmasıdır. Bunlara, Türkiye’nin aynı

zamanda karşılaştığı, Alevi memnuniyetsizliğini de eklemek mümkündür. Bu

problemlerin Batı desteğini olumsuz etkimektedir. Son olarak, Türki cumhuriyetlerin

başkanları açık bir şekilde Türk modelini izleyebileceklerini söyleseler de,

Türkiye’nin problemlerini fark ettikten sonra, ekonomik, politik, etnik ve dini

konularda sadece modelin iyi yanlarını istediklerini belirtmişlerdir. Bu gelişmeler

ışığında, Çin ve Malezya örneklerinin de yanında Türk Modeli’nin 1998’deki

popülaritesi hiç olmadığı kadar zayıftır. Türk Modeli SSCB çöküşünün hemen

sonrasında yani 1991-1993 döneminde popüler olmuş, fakat bölgenin gerçek

durumunu zaman içinde ortaya çıktıktan sonra Batı politikalarını yeniden gözden

geçirmiş ve Türk Modeli’ne verdiği desteği azaltmıştır. 148

Ancak Türkiye’nin sorunlu modelinin ekonomik boyutu bölgede bazı başarılar

elde etmeye devam etmiştir. Türk işadamlarının altyapı, ulaştırma, konut, tekstil,

iletişim ve perakende sektöründeki yatırımları devam etmektedir. Türkiye Orta Asya

Cumhuriyetleri ile ilişkilerini, yatırımlarını koordinasyon içinde yürütebilmek

maksadıyla 24 Ocak 1992 tarihinde Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığını

yani TİKA’yı kurmuştur. Başlangıçta “ticari anlamda bir Avrasya Birliği yaratma ve

haber acentelerinin, yazarlarının ve üniversite rektörlerinin oluşturduğu Türkî

birliklere fon sağlama”149 ile faaliyetler arasında eş güdüm sağlamak ve bölgede

yardım akışını düzenlemek150 amacıyla Türk Cumhuriyetlerine ve akraba

topluluklarına yönelik olarak kurulan TİKA’nın dünyanın diğer bölgelerine yönelik

faaliyetlerde de bulunmaya başlaması ile odağını kaybetme riskiyle karşı karşıya

olduğunu söylemek mümkündür.

148 Bal, “Türk Modeli…

http://www.sam.gov.tr/perceptions/Volume3/September-November1998/bal.PDF 149 Winrow, Turkey in Post-Soviet…, ss.25 150 Aydın, “Türkiye’nin Orta Asya...,” s.108

Page 128: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

117

Türkiye uydu yatırımları sırasında Orta Asya’yı da dikkate almış ve uydunun

kaplama alanında bölge ülkelerinin olmasına özen göstermiştir. Bu kapsamda

televizyon yayınlarını bölgeye ulaştırmak için TURKSAT II’ yi devreye almıştır.

Türk Hava Yolları o dönemdeki kısıtlı imkânları ile bölge ülkelerine ve

Azerbaycan’a uçak seferlerini başlatmış, böylelikle Moskova aktarmalı seyahatlere

alternatif getirilmiş, Türkiye ile olan ulaşım imkânı artırılmıştır.

Türkiye üniversitelerinin her kademesinde Türkçe Konuşan Cumhuriyetlere

kontenjanlar ayırmış ve 1992–1993 yıllarında ilgili ülkelerle yapılan anlaşmalar

kapsamında “Büyük Öğrenci Projesi” başlatılmıştır. Bu proje kapsamında

başlangıçta 10 bin öğrencinin (7 bini üniversitede, 3 bini ortaöğretimde) Türkiye’ye

getirilmesi hedeflenmiştir. Aynı çalışmalar kapsamında Kazakistan’da Hoca Ahmet

Yesevi ve Kırgızistan’da Manas Üniversiteleri ortak olarak kurulmuştur.151 Harp

Okullarında subaylarını yetiştirmiş, başta bankacılık olmak üzere mesleki

eğitimlerine katkıda bulunmuştur. Günümüzde bahse konu proje kapsamında Türk

Cumhuriyetlerinde, Tacikistan, Kırım, Tataristan ve Moldova’da öğrenci seçme

sınavı (TCS) yapılmaya devam edilmekte olup; halen Türkiye’de 8.064 öğrenci

öğrenim görmektedir152. Bununla birlikte sayının artırılmaya çalışılması yerine, gelen

öğrencilerin seviyesinin yüksek tutularak, daha seçici ve etkin bir eğitim politikasının

hedeflenmesi uygun olacaktır.153

Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri arasında en etkili ve somut işbirliği alanı hiç

şüphe yoktur ki, enerji alanındadır. Bu alanda yapılacakların etkileri diğer her

konuya olumlu veya olumsu olarak sirayet edecek, Türk dünyasının veya Türkçe

konuşan ülkelerin geleceğini şekillendirecektir. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı

bu işbirliği için önemli bir örnek teşkil etmektedir. Bu boru hattı sayesinde

Türkiye’nin pozisyonu güçlenirken, Rusya mevzi kaybetmiş ve diğer rakip İran ise

151 Yüksel Kavak ve Gülsün Atanur Kavak, “Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri, Türk ve Akraba

Topluluklarına Yönelik Eğitim Politika ve Uygulamaları”, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 20:92–103, 2001, ss.95–96. http://www.egitimdergisi.hacettepe.edu.tr/200120Y%C3%9CKSEL%20KAVAK.pdf

152 “Eğitim ve Bilim”, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/kitaplar/isteturkiye/turkce/egitim369.htm

153 Kavak, “Türkiye’nin Türk Cumhuriytleri,….,ss.102-103

Page 129: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

118

bir avantaj elde edememiştir. Bölgede etkisini artırmak isteyen ABD zaman zaman

bazı alternatif güzergâhlar gündeme getirse de, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru

hattını desteklemiştir. Böylelikle Kafkaslarda Rusya’nın durumunu zayıflatırken,

İran’ın yalıtılmışlığının devamlılığını sağlayabilmiştir.154 ABD halen aynı

pozisyonunu Trans-Hazar petrol ve doğalgaz boru hattı için korumaktadır. Zaten bu

projede Türkiye ile Orta Asya arasında gerçek bağlantıyı ve işbirliğini sağlayacak

can alıcı düğüm noktasıdır. Çünkü “Türkiye’nin tahminlerine göre ülkenin doğalgaz

ihtiyacı 2010 yılına kadar 53 milyar m3 olacaktır.155 Burada kritik nokta şudur.

Türkiye bu gazı Rusya’dan alırsa enerji yönünden bağımlılığı o yönde olacağı gibi

ticaretten de bağımlılığı o yönde artacaktır. Türkiye Rusya’yı (belki de İran’ı)

ekonomik olarak güçlendirmeye devam ederken, doğalgazı Orta Asya ülkelerinden

alması vesilesiyle bu ülkeleri Rusya’ya da daha bağlı konuma itecektir. Hâlbuki Orta

Asya ülkeleri siyasetten olduğu kadar ekonomik olarak ta Rusya’dan ayrılmak

istemektedirler. Türkiye’nin de birinci hedefi bu olmalıdır. Burada anahtar şey

paradır. Ekonomiyi güçlendiren para, alış veriş aracı para, Türkiye ile Orta Asya

ülkelerinin ilişkilerini güçlendirecek olan yine paradır. Bu ülkeler para kazandıkça

satın alma güçleri artacak ve enerji hariç diğer pek çok alanda, tedarikçi

konumundaki Türkiye çeşitli fırsatlar elde edebilecektir. Bu sayede ortak bir

ekonomik zeminde buluşulabilecek ve bir görevdeşlik (sinerji) ortamı için fırsat

yakalanabilecektir. Türkiye Cumhuriyetinin 2006 yılında ihracat yaptığı ilk kırk ülke

içinde Kazakistan 20, Azerbaycan 36. sıradadır. Ancak Rusya Federasyonu 5.

sıradadır. Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan bu listeye girememiştir bile.

Yatırım bazında işler nispeten daha iyi olsa da (Türkiye Kazakistan’da 1,5 milyar

ABD doları yatırımla ABD’den sonra ikinci sırada yer almaktadır.) Tablo 8, 9, 10 ve

11’de görülen durumun gelecekte Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri için daha anlamlı

hale gelmesi gerekmektedir.

154 Sezer, Türk-Rus İlişkileri…, s.141 155 Winrow, “Türkiye’nin Orta Asya…., s.171.

Page 130: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

119

Tablo 8: Türkiye’nin İthalatının Ülke Gruplarına Göre Dağılımı (milyon $).

1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 GENEL İTHALAT TOPLAMI 43,627 48,559 45,921 40,671 54,503 41,399 51,554 69,340 97,540 116,774 138,290

A- AB (25) 23,517 25,316 24,570 21,833 27,388 18,949 24,519 33,495 45,444 49,220 58,931

B-TÜRKİYE SERBEST BÖLGELERİ

297 361 418 508 496 303 575 589 811 760 938

C-DİĞER ÜLKELER

19,813 22,882 20,934 18,330 26,619 22,147 26,461 35,256 51,285 66,794 78,422

1-Diğer Avrupa 4,778 5,315 5,127 4,869 7,288 6,613 8,658 11,987 18,416 23,862 25,341

2-AFRİKA 1,994 2,197 1,758 1,687 2,714 2,819 2,696 3,338 4,820 6,047 7,342

Kuzey Afrika 1,618 1,813 1,493 1,404 2,257 2,115 2,138 2,519 3,231 4,212 4,832

Diğer Afrika 376 385 265 283 457 704 558 820 1,589 1,835 2,511

3-AMERİKA 4,634 5,453 5,016 3,799 4,799 3,841 4,065 4,922 6,595 7,857 9,339

Kuzey Amerika 3,860 4,641 4,230 3,257 4,167 3,390 3,421 3,741 5,114 5,823 6,863

Orta Amerika ve Karayipler

240 108 117 91 80 41 103 169 209 287 364

Güney Amerika 534 704 669 452 551 410 541 1,012 1,271 1,747 2,112

4-ASYA 7,951 8,791 8,286 7,197 10,306 7,901 9,716 14,099 21,085 28,548 35,896

Yakın ve Orta Doğu

3,315 2,774 2,084 2,124 3,373 3,016 3,186 4,455 5,585 7,967 10,515

Diğer Asya 4,636 6,017 6,202 5,073 6,933 4,884 6,530 9,644 15,500 20,581 25,381

5-Avustralya ve Y.Zelanda

428 547 439 157 305 232 313 247 302 321 398

6-Diğer Ülke ve Bölgeler

29 579 307 621 1,208 741 1,013 662 67 158 105

SEÇİLMİŞ ÜLKE GRUPLARI

OECD Ülkeleri 31,116 34,838 33,496 28,356 35,682 26,011 32,985 43,899 59,650 66,107 77,134

EFTA Ülkeleri 1,112 1,287 1,169 926 1,155 1,481 2,512 3,396 3,911 4,440 4,477

Karadeniz Ekonomik İşbirliği-KEİ

3,897 4,495 4,358 4,308 6,746 5,553 6,588 9,298 15,368 20,480 26,651

Ekonomik İşbirliği Teşkilatı-ECO

1,197 1,107 948 1,123 1,543 1,238 1,548 2,736 3,218 5,108 8,054

Bağımsız Devletler Topluluğu-BDT

3,074 3,615 3,724 3,734 5,693 4,630 5,555 7,777 12,927 17,252 23,015

Türk Cumhuriyetleri 304 399 449 457 628 283 468 623 754 1,267 1,925

İslam Konferansı Teşkilatı

5,587 5,233 4,238 4,078 6,321 5,540 6,072 8,195 10,631 14,459 18,961

Kaynak; Dış Ticaret Müsteşarlığı (12.06.2007)

Page 131: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

120

Tablo 9: Türkiye’nin İhracatının Ülke Gruplarına Göre Dağılımı (milyon $).

1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006

GENEL İHRACAT TOPLAMI 23,224 26,261 26,974 26,587 27,775 31,334 36,059 47,253 63,167 73,476 85,479

A- AB (25) 12,098 12,900 14,132 14,922 15,086 16,854 19,468 25,899 34,451 38,400 47,919

B-TÜRKİYE SERBEST BÖLGELERİ 447 611 831 780 895 934 1,438 1,928 2,564 2,973 2,967

C-DİĞER ÜLKELER 10,680 12,750 12,011 10,884 11,794 13,546 15,152 19,426 26,152 32,102 34,593

1-Diğer Avrupa 3,020 3,830 3,170 2,242 2,433 2,787 3,554 4,857 6,637 8,820 7,927

2-AFRİKA 1,159 1,234 1,818 1,655 1,373 1,521 1,697 2,131 2,968 3,631 4,565

Kuzey Afrika 986 980 1,502 1,344 1,087 1,150 1,267 1,577 2,203 2,544 3,097

Diğer Afrika 174 253 316 311 285 371 430 554 765 1,087 1,468

3-AMERİKA 1,898 2,376 2,657 2,869 3,596 3,685 3,914 4,269 5,733 5,960 6,328

Kuzey Amerika 1,740 2,149 2,389 2,586 3,309 3,297 3,596 3,973 5,207 5,276 5,439

Orta Amerika ve Karayipler 72 103 146 163 167 201 197 166 334 411 548

Güney Amerika 86 124 122 120 120 186 121 131 193 274 341

4-ASYA 4,520 4,783 3,984 3,817 3,871 4,592 5,230 7,813 10,465 13,213 15,254

Yakın ve Orta Doğu 2,595 2,821 2,681 2,566 2,573 3,261 3,440 5,465 7,921 10,184 11,312

Diğer Asya 1,925 1,962 1,304 1,250 1,298 1,331 1,790 2,348 2,544 3,029 3,941

5-Avustralya ve Yeni Zelanda 65 80 76 87 135 98 122 158 264 271 327

6-Diğer Ülke ve Bölgeler 18 447 306 215 385 864 637 197 84 208 192

Seçilmiş ülke grupları

OECD Ülkeleri 14,456 15,609 17,003 18,077 19,006 20,616 23,551 30,425 40,518 44,355 54,464

EFTA Ülkeleri 336 414 357 362 324 316 409 538 667 821 1,189

Karadeniz Ekonomik İşbirliği 2,926 3,825 3,290 2,232 2,467 2,932 3,599 5,044 6,779 8,619 11,656

Ekonomik İşbirliği Teşkilatı 1,129 1,286 1,125 866 874 972 1,042 1,569 2,206 2,670 3,340

Bağımsız Devletler Topluluğu 2,664 3,512 2,667 1,533 1,649 1,978 2,279 2,963 3,962 5,057 6,989

Türk Cumhuriyetleri 747 908 835 574 572 557 619 899 1,194 1,409 1,981

İslam Konferansı Teşkilatı 4,143 4,218 4,391 3,961 3,573 4,197 4,725 7,205 10,214 13,061 15,003

Kaynak; Dış Ticaret Müsteşarlığı (12.06.2007)

Page 132: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

121

Tablo 10: Orta Asya Ülkeleri ve Rusya’ya Yapılan İhracat (bin $)

ÜLKE 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999

Azerbaycan 102,798 68,206 132,130 161,342 239,903 319,702 327,166 248,056

Kazakistan 19,412 67,834 131,676 150,775 164,044 210,578 214,307 96,596

Kırgızistan 1,831 17,014 16,969 38,156 47,100 49,580 41,516 23,198

Özbekistan 54,439 213,518 64,550 138,542 230,492 210,588 156,181 99,139

Rusya 438,407 499,065 820,113 1,238,226 1,511,634 2,056,400 1,348,002 588,664

Türkmenistan 7,289 83,848 84,317 56,290 65,657 117,534 95,813 106,628

ÜLKE 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006

Azerbaycan 230,375 225,214 231,431 315,488 403,942 528,076 694,638

Kazakistan 118,701 119,795 160,153 233,994 355,590 459,946 696,760

Kırgızistan 20,572 17,350 24,005 40,862 74,702 89,529 132,130

Özbekistan 82,647 89,725 93,735 138,422 145,226 151,071 175,995

Rusya 643,903 924,107 1,172,039 1,367,591 1,859,187 2,377,050 3,236,001

Türkmenistan 120,155 105,278 110,021 170,347 214,848 180,635 281,325

Kaynak; Dış Ticaret Müsteşarlığı (12.06.2007)

Page 133: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

122

Tablo 11: Orta Asya Ülkeleri ve Rusya’nın Nüfus ve Ekonomisine Ait Bilgiler

Türkmen. Kazakis. Kırgızistan Özbekistan Azerbaycan Rusya

Nüfus Artışı %3 %1,1 %0,9 %1,3 %1,13 %-0,47 Para Birimi Manat Tenge Kırgız Somu Sum Manat Ruble Petrol rezervi (milyon ton)

400 5.000 Na 82 1.000 69.000

Petrol Üretimi (milyon ton)

9,9 64,8 80 5,4 32,3 480

Petrol ihracatı (milyon ton)

5,0 57,1 Na Na Na 227,5

Doğalgaz üretimi (milyar m3)

68,2 14,42 Na 64,0 6,8 656

Doğalgaz ihracatı (milyar m3)

48 NA Na 12,6 Na 182,0

İhracat (milyon USD)

5.421 38.200 796 6.390 6.372,1 304.500

İthalat (milyon USD)

3.936 23.600 1.931 4.396 5.264,5 163.900

Türkiye’ye İhracatı (bin USD)

187.148 348.200 27.386 576.900 388.100

14.337.000

Türkiye’den İthalat (bin USD)ı

281.194 558.400 132.130 150.400 385.000

2.670.000

Tarım (Büyüme %)

19,8 -7.00 1,5 6,2 0,9

2,8

Sanayi (Büyüme %)

19,6 7.00 -10,2 6,2 36,6

3,9

Hizmet (Büyüme %)

23,7 28.60 8,4 - 42,1 8,1

Kaynak; www.müsavirlikler.org.tr (10.09.2007)

Ayrıca bahse konu boru hattı Azerbaycan ve Gürcistan’ı da güçlendirirken, aynı

zamanda Türkiye’ye daha da yaklaştıracak, öte yandan Rusya’yı bölgeden daha da

uzaklaştıracaktır. Türkiye bu boru hattı sayesinde enerji yönünden daha güvenilir

tedarikçiler kazanırken, tarihsel rakiplerine (Rusya ve İran) karşı pozisyonunu

güçlendirecektir. Bu gün Türkiye enerjisinin yarıdan fazlasını, konutlarda

ısınmasının neredeyse tamamını doğalgaz sayesinde gerçekleştirmektedir.

Türkiye’nin doğalgaz bağımlılığı stratejik boyuta yükselmiştir. Türkiye’nin bu

konuda tedbir almayacak lüksü yoktur.

Ancak Hazarın hukuksal statüsü konusunda Azerbaycan-Türkmenistan, Rusya ile

Azerbaycan ve Azerbaycan ile İran arasındaki uyuşmazlık ile Türkmenistan devlet

Page 134: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

123

başkanı Türkmenbaşı’nın zorluk çıkarıcı pazarlık tarzı gibi etmenler Trans-Hazar

projesinin hayata geçirilmesini engellemiştir. 156 Ölümünden kısa süre önce projeye

daha ılımlı yaklaşan Türkmenbaşı sağlığında Azerbaycan ile bir anlaşmaya

varamamış, ölümünden sonra da Türkmenistan gazının yıllık 30 milyar m3’ünün, 25

yıllığına Kazakistan üzerinden Rusya’ya satılması için sürpriz bir anlaşma

yapılmıştır. Anlaşma kapsamında Hazar denizinin kuzeyinden bir boru hattı inşa

edilerek Rus merkezi boru hattına yeni hattın bağlanması söz konusudur. Bu sayede

eski boru hatları da yenilenecektir. Bu anlaşma Trans-Hazar projesini zora

sokmuştur.157 Öte yandan 20 yıl sonra gerçekleşecek Trans-Hazar boru hattı

yeterince anlamlı da olmayacaktır. Bu durumda Türkiye bu güzergâha ve tedarik

şekline olan desteğini çekmeden alternatif arayışlarını da sürdürmelidir. Hazar

Denizinin hukuki sorunu çözülene kadar diğer güzergâhların ve tedarikçilerin

Türkiye’ye yaraları ve zararları incelenirse İran’ın Rusya’ya göre önceliği daha

yüksek olmalıdır.

Bu doğrultuda 14 Temmuz 2007 yılında Ankara’da Türk ve İran Dış İşleri

Bakanlarının imzaladığı mutabakat metniyle, Türkiye ve İran ABD’ye rağmen enerji

alanında işbirliği niyetini ortaya koymuşlardır. Proje kapsamında İran’ın güney batı

bölgesinde bulunan doğal gaz sahasında üç fazın işletmesi Türkiye’ye devredilecek,

bu bölgeden Türkiye’ye ortak bir doğalgaz boru hattı inşa edilecek, bunlara ek olarak

da, Türkmenistan’a Türkiye’ye İran’ın kuzeyinden (1994 yılında anlaşması

imzalanan) bir doğalgaz boru hattı daha inşa edilecektir. Böylelikle İran ve

Türkmenistan’ın doğalgaz kaynakları Nabucco Projesi kapsamında Avrupa’ya

ulaştırabilecektir. Bunun sonucunda Rusya’nın Karadeniz’in altında Bulgaristan’a

uzatmayı planladığı “Güney Akım” hattı nedeniyle kaybedilen mevzi geri kazanılmış

olacak, Türkiye’nin enerji terminali olma hedefi geçerliliğini yitirmeyecek, aksine

bölgedeki enerji oyununda önemli bir oyuncu durumuna gelecektir. Eğer proje

hayata geçirilebilirse Rusya’nın sorun çıkardığı Türkmenistan-Azerbaycan Hazar

156 Winrow, “Türkiye’nin Orta Asya…., s.172. 157 İlyas Kamalov, “Avrasya’daki Enerji Oyunları ve Türkiye”, Ankara, Avrasya Stratejik Araştırma

Vakfı, 17.05.2007 http://www.asam.org.tr/tr/yyazdir.asp?ID=1616&kat1=50&kat2=

Page 135: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

124

Denizi geçişli doğalgaz boru hattına acil ihtiyaç ortadan kalkmış olacak,

Türkmenistan’ın Rusya’ya olan bağımlılığı azalacaktır. Ancak ABD İran ile

gerçekleştirilecek her türlü girişime karşı olduğunu açıkça ilan etmiştir. ABD “Mavi

Akım” projesini desteklememiş, o zamanda “Trans-Hazar” projesini desteklemiştir.

Türkiye’ye bu işbirliğinde hoşlanmadığı yönünde çeşitli imalarda veya dolaylı

tavsiyelerde bulunsa bile bugün Türkiye’nin yıllardan beri Mavi Akım sayesinde

doğalgaz ihtiyacını karşıladığı düşünülürse, Türkiye’nin girişimi doğrudur ve bu

pozisyon herkese karşı elini güçlendirmektedir. Yeni soğuk savaş enerji savaşıdır.

ABD, AB, Rusya ve Çin tarafken, İran ve Türkiye oyunun kurallarını etkileyebilecek

asıl oyuncu çapında olabilecek oyunculardır. Türkiye enerji oyununa taraftır ve taraf

olmak zorundadır.

Arka bahçeler dünyaya direkt olarak bütünleşemeyen ve bütünleşmesine

müsaade edilmeyen bölgelerdir.158 Orta Asya bölgesi arka bahçe olmanın olumsuz

özelliklerinin önemli bir kısmına sahiptir. İlk başta bu büyük coğrafi bölgenin açık

denize çıkışı ile yeterince nüfusu olmadığı gibi mevcut nüfusta homojen değildir.

Çarlık döneminde böl ve yönet prensibine göre çizilen sınırların arkasında diğer

ülkelerin etnik akrabaları mutlaka bırakılmıştır. Çarlık Rusya’sının sınırları çizerken

ortaya koyduğu yaklaşımı Sovyetler Birliği de Cumhuriyetleri oluştururken

benimsemiş, ayrıca bu Cumhuriyetlerin ekonomilerini Birliğin diğer üyelerine aşırı

bağımlı hale getirmiştir. Bu durum, arka bahçe olmanın gereğinin yani bölgenin

istismarını iyice mümkün hale getirmiştir. Çünkü arka bahçe olarak tanımlanabilecek

ülkelerin bağımsız ekonomik yapılarından söz etmek mümkün değildir. Bölge

devletlerinin devlet olmadaki tecrübesizlikleri ve yönetimin kademelerindeki

yetişmiş elaman eksiklikleri ile askeri güçlerinin olmayışı ayrıca eklenebilecek diğer

faktörlerdir. Türkiye’nin bu tanımdaki avantajı ise hedef ülkelerin kendilerine biçilen

rolü bilmeleri ve karşı tedbir iradelerini ortaya koymalarıdır. Kazakistan

Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev ise bu konuda başı çekmektedir.159

158 Birsel, Arka Bahçe …. s.55. 159 Zeynep Göğüş, “Sahipsiz Orta Asya”, Tempo, 13.4.2005

http://www.tempodergisi.com.tr/kose/zeynep_gogus/07884/

Page 136: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

125

Nazarbayev ilk başta ekonomik boyutta Avrasyacı yaklaşımları ile bilinmektedir.

Orta Asya Devletlerinin Rusya’dan korkmalarını son derece iyi analiz eden

Nazarbayev Orta Asya Birliği fikrinin savunucusu olmuştur. Bu birlik kendi arasında

daha fazla askeri işbirliğini, enerji politikalarını ve Rusya ile İran’ın bölgedeki

girişimlerini dengeleyecek bir amaç içinde olacaktır160 Kazakistan Cumhurbaşkanı

Nursultan Nazarbayev, 18 Şubat 2005 günü, parlamentoda yaptığı ulusa sesleniş

konuşmasının Orta Asya Birliği ile ilgili kısmında da şunları söylemiştir:

“Orta Asya, 15. yüzyılın sonuna kadar dünya ekonomisinin önemli bir bölgesi olarak geldi. Bölgemiz, Doğu ile Batıyı birleştirmektedir. Halklarımız toprağa ve millete göre bölünmemiştir. İpek yolunun önemini kaybetmesiyle, Orta Asya gerilemiştir. Son 500 yüzyılda ilk defa olarak bağımsızlığın elde edilmesiyle, bölgemiz dünya ekonomisi için tekrar önemli bir bölge haline gelmiştir. Biz dünya ekonomisine önemli ölçüde petrol, gaz, maden ve tarım hammaddeleri sağlayan bölge olarak ulaşım imkânlarını güçlendiriyoruz. Daha şimdiden eski ipek yolu üzerinde, 21. yüzyılın oto ve demiryolu ile petrol boru hatlarının şekillenmeye başladığı görülebilir.

Bizim önümüzde Asya Kaplanları ve Avrupa Birliği’nin başarılarının sebepleri duruyor. Diğer taraftan, II. Dünya Savaşından sonra bağımsızlığına kavuşan ülkeler arasındaki anlaşmazlıklar ve çekişmelere şahit oluyoruz. Küresel ekonomide, büyük bir pazar mevcuttur. Bunun dışında, bölgede büyük devletlerin ekonomik üstünlük için açık bir rekabete girdiğini de gözlemliyoruz. Bizim için bu küresel jet ekonomik meseleye doğru bir biçimde yaklaşmak önemlidir.

Şimdi bizim önümüzdeki seçenek; dünya ekonomisine ebediyen hammadde sağlayıcısı olarak kalarak ikinci bir sömürgeci devletin gelmesini beklemek veya Orta Asya bölgesinin ciddi bir birliğini sağlamaya girişmektir.

Ben ikincisini teklif ediyorum.

Bizim böyle bir birlik kurmamız, bölgenin istikrar ve gelişmesi, ekonomik ve askeri-siyasi bağımsızlığının bir yolu olacaktır. Ancak bu takdirde, bölgemiz dünyada saygınlık kazanacaktır. Ancak biz bu şekilde, güvenliğimizi sağlayacak ve terörizm ve ekstremizm ile etkili bir biçimde mücadele edebileceğiz. Böyle bir birlik, nihayette, bölgemizde yaşayan halkın ihtiyaçlarına cevap verecektir.

Orta Asya Devletlerinin Birliğini kurmayı öneriyorum. Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan arasındaki ebedi dostluk anlaşması böyle bir birliğin temelini oluşturmaya hizmet edebilir. Bölgenin diğer ülkelerini de bunun haricinde tutmuyorum.

Hepimizin ortak ekonomik çıkarları, kültürel ve tarihi bağları, dili, dini, ekolojik problemleri ve dış tehditleri var. Avrupa Birliği’ni kuranlar, belki de böylesine önkoşulları ancak hayal edebilmişlerdi. Biz yakın ekonomik entegrasyonu gerçekleştirmeli, ortak pazar ve ortak paraya geçmeliyiz.

160 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.203

Page 137: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

126

Sadece bununla biz, devamlı birlik ve beraberlik için de bizi görmek isteyen ortak atalarımıza layık olabileceğiz. Önce Çar imparatorluğu, daha sonra Stalin’in milliyetler politikası böyle bir birlikten endişe etti ve bölgemizi idari-millî yönetimlere böldüler. Bu, böl ve yönet politikasıydı. Şimdi bizim için bölgenin eşit haklara sahip halklarının bundan sonraki nesillerine yeni ve olması gereken bir yolu göstermemizin zamanı gelmiştir.

Orta Asya Birliği’ni gerçekleştirme yolunda ilk adımlar atılıyor. Ancak, bunun kolay ve rahat bir yol olmadığı ortadadır. Bütün engel ve zorluklara rağmen başarıldığı takdirde, dünya barışı ve ticaretinin pekişmesi ve özellikle bölgenin istikrar ve gelişmesi yolunda, çok önemli bir aşamanın kaydedileceği kesindir.”

Kazakistan Devlet Başkanı sadece bunları söylemekle kalmamış icraata da

dökmeye başlamıştır. Kırgızistan’daki olaylar sırasında bu ülkeye giderek desteğini

göstermiştir. Nazarbayev 26 Nisan’da yaptığı Bişkek ziyareti sırasında Orta Asya

Birliği’nin başlangıcı olarak nitelenen Yüksek Devletlerarası kurulunun oluşumuna

ilişkin anlaşma imzalanmıştır. 161

“Mayıs 1992 tarihinde Orta Asya’ya gerçekleştirdiği ziyaret sırasında Demirel,

bağımsız Türkî devletlerinin bir “birlik” oluşturmasından bahsederek bir çeşit Türkî

devletler topluluğu önermişti. 162 Nursultan Nazarbayev usta manevralarla Rusya’yı

doğrudan karşısına almadan, bölgedeki liderlik rolünü pekiştirerek163, Demirel’in

bahsettiği girişimlerde bulunmaktadır. Yaptığı konuşmanın özüne, hatta içeriğine

katılmamak mümkün değildir. Bu konuşmada geleceği oluşturacak sihir ve saf

mantık “Avrupa Birliği’ni kuranlar, belki de böylesine önkoşulları ancak hayal

edebilmişlerdi” cümlesinde özetlenmektedir.

Bu konuşmadaki farkındalık ve Özbekistan ile Kırgızistan’ın ebedi dostluk

antlaşmasıyla, oluşumun ilk adımlarını oluşturmaları, Orta Asya’da işbirliklerinin

hayal olmadığını göstermektedir.

161 Ainur Nogayeva, “Orta Asya’da Entegrasyon”, Cumhuriyet Gazetesi Strateji Dergisi, sayı 151,

21.05.2007, s 6. 162 Winrow, “Türkiye’nin Orta Asya …. s.159. 163 Namık Kemal Zeybek, “Nursultan Ağa Artık Türk Dünyasının Lideridir”, Jelmaya, Kasım,

2005 s.7. http://www.yesevi.edu.tr/jelmaya/Sayilar/Jelmaya14.pdf

Page 138: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

127

Türkiye’nin sınırlı siyasi ve askeri gücü göz önüne alındığında, büyük bir politik

etki alanına erişemeyeceği164 bir gerçek olsa da, Türkiye bu oluşuma siyasi,

ekonomik ve asker yönlerden önemli katkılarda bulunabilir. Türkiye bu kapasitesine

uygun davranmalı maceracı bir davranıştan çok etkin bir davranışa geçiş yapmalıdır.

Yani Türkiye’nin askeri gücü bölge ülkelerine göre Rusya’dan sonra ikinci sırada

gösterilebilir. Ancak Elçibey’in izlediği gibi bir politikanın izlenmesi bölge

ülkelerinin ve dışarıdan ülkelerin oluşuma ve Türkiye’ye karşı bir tepki

oluşturmalarını gerektirecektir. Burada müttefiklik oluşumu da çalışmayacaktır.

Türkiye bu oluşumu yakinen takip etmelidir.

Türkiye Orta Asya Birliğine katkılarda bulunabilir ve biçimlenmesine yardımcı

olabilir. Bunun için Türkiye yapılanmayı dikkatle analiz etmelidir. Kazakistan ve

Özbekistan bu oluşumda lider ülke konumunda doğru yükselirken, Nursultan

Nazarbayev oluşumun fikri liderliğini sürüklemeye çalışmaktadır. Buradaki ilk riski

Kazakistan ile Özbekistan arasında liderlik mücadelesine başlama ihtimali

oluşturmaktadır. “Özbekistan kendisini Orta Asya’da bölgesel, stratejik ve ideolojik

çıkarları olan bir büyük güç olarak görmekte ve çıkarlarının, İran’ın çıkarlarıyla

özellikle de nüfusunun dörtte biri Özbek olan Tacikistan konusunda çatışması

olası.”165 Türkiye bu liderlik mücadelesinin dengeleyicisi olarak işbirliğine üçüncü

ülke olarak dâhil olmalıdır (Fransa, Almanya ve İngiltere üçlüsünde olduğu gibi).

Her iki tarafından diğer tarafa üstünlük kurmalarını engellemek Türkiye’nin

çıkarlarınadır. Zaten Türkiye liderlik rolüne talipse, -kapasitesi diğer devletlere göre

daha uygun ama konumu uygun değildir- tek bir ülkenin lider olarak sivrilmesine ve

diğer tüm ülkeleri hegemonyası altına almasına müsaade etmemelidir. Bu, örnek

oluşum olarak kabul edilebilecek AB’nin yapılanmasına uygun olmadığı için, başarı

şansını da doğal olarak düşürmektedir.

Türkiye etnik çatışmaları önleyici girişimlerde bulunmalıdır. Bu güne kadar

bölgesel huzursuzluklar dışında, örneği görülmese de bu konu kışkırtmalara açıktır.

Örneğin “yüz binlerce Kazak, sınırın diğer tarafında ve Kazakların Orta Asya

164 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.192 165 Karpat, “Türkiye ve…”, s. 338

Page 139: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

128

liderliğinde temel rakipleri olarak gördükleri Özbekistan’ın kuzeydoğusunda ikamet

etmektedir.”166 Türkiye bu tür konular meydana geldiğinde bölgeden uzakta olmanın

verdiği doğal arabuluculuk rolünü dikkatli bir şekilde kullanmalı, bunu yaparken

gelecekte meydana gelebilecek her türlü yapılanma dikkate alınmalıdır.

Türkiye istese de istemese de “çekirdek devlettir”167. Yani kendisine benzer

kültürleri çekip, kendisinden farklı olan ülkeleri itecektir. Türkiye’ye Bakü-Ceyhan

boru hattını hediye etmiş, Haydar Aliyev "Ben Türkiye'yi bir Kâbe, bir masal ülkesi

gibi gören bir neslin çocuğuyum" 168 derken adeta Türkiye’nin çekirdek devlet

özelliğini vurgulamaktadır. Türkiye bu psikolojik üstünlüğünü ustaca kullanmalıdır.

Bunun için Türkiye’nin cazibe merkezi olmaya ihtiyaç vardır. Yani her kez

tarafından hissedilebilecek bir ruhsal oluşuma, bir itekleyici güce özetle bir sihre

ihtiyacı vardır. Gerekli araçlar da pozitif propaganda, kültürel girişim ve dürüst

politikadadır. Türkiye bu konuya yönelik olarak hem kendi halkının hem de bölge

halkının gönlünü çelmeli, desteğini kazanmalıdır. Zor bir iş olsa bile, AB’ye giriş

vizesi için gerekli olan, Fransız kamuoyunun fikrini değiştirmekten daha kolay

olacağı aşikârdır. Türkiye bir zamanlar Orta Asya ve Rusya Müslümanlarının hacca

giderken ve dönerken uğradığı gibi yeniden, eskiden Halife nedeniyle kutsal bir

merkez kabul edilen İstanbul’a,169 günümüzün ekonomi ve kültür merkezine

çekilmeli ve hatta mümkün olduğu kadar entegre edilmelidir. Hedef kitle

hissetmelidir ki; “Türkiye Avrupa’nın sonunda değildir. Dünyadaki gelişmekte olan

iyi ve kötü şeylerin merkezindedir.170

Bölge ülkeleri komünizmden kaynaklı alışkanlıklarını bırakmaya yönelik teşvik

edilmelidir. “Her şeyin bir devlet yapısı çerçevesinde işletilmesinin ve etnik bazda

yönetimin akıl dışı olduğunu ortaya koymaktadır.171 Bölge ülkelerinin AB yasalarına

mümkün olduğu kadar uyumlu hale getirilmesi uygun olabilir. Burada en önemli

166 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.184 167 Huntington, The Clash of ……., s.226.. 168 İrfan Ülkü, “Boğazdaki Heykel ve An Gelir”, Yeni Avrasya, sayı 71,

http://www.yeniavrasya.net/yazi.asp?yazi=149 169 Karpat, “Türkiye ve…”, s. 347 170 Fuller, “Türkiye’nin Yeni ….”, s.61. 171 Henze, “Türkiye: 21nci Yüzyıla…”, s.35

Page 140: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

129

husus serbest dolaşım ve yerleşim gibi hassas konuların ele alınarak ileride

yaşanabilecek etnik ayırımcılığın baştan ortadan kaldırılmasıdır. Türkiye’nin buna

basit seviyede bir örnek teşkil edebilecek olan, Orta Asya ülkelerinin vatandaşlarına

vizeyi kaldırması, Türkiye’yi bir cazibe merkezi yapma açısından172, iyi bir

uygulamadır. Bu tür faaliyetlerin gelişmesine Türkiye AB tecrübeleri sayesinde katkı

da bulunabilir.

Türkiye teknolojiye odaklanmalıdır. Bu teknoloji Orta Asya Cumhuriyetleri ile

işbirliği yapabileceği yani kendisini ihtiyaç duyulan pozisyonuna getiren teknoloji

olabileceği gibi, ilaç ve tedavi yöntemleri gibi reddedilemeyecek-vazgeçilemeyecek

ürünleri içeren teknolojiler olmalıdır. Ortak geliştirme ve üretim faaliyetlerinin her

aşamada olabilirliği takip edilmelidir. “Ekonomik alandaki ustalık ve teknolojik

yeniliklere dönüştürülmesi de gücün temel ölçütlerinden biri olabilir. Japonya bunun

mükemmel bir örneğidir.173Türkçe konuşan ülkelerin oluşturacağı topluluğun büyük

sermayeye sahip olmaları gerekliliğinden çok, neyi nasıl yapacaklarını ve mevcut

durumlarının güvenliğini nasıl sağlayacaklarını bilmelerine ihtiyaçları vardır.

Türkiye’nin her iki boyutta da paylaşabileceği yeterli teknik bilgisi ve tecrübesi

vardır.

Birleştirici unsur olan dilin kullanımı ve edebiyat ön plana çıkarılmalıdır. Türkiye

bölge ülkelerine yaptığı TV yayınlarının kalite ve sayısını artırmaya devam ederken,

bu yayınların izlenebilirliğini teşvik edecek, gerekli teçhizatın halk tarafından

tedarikini teşvik edecek gerekli tedbirleri almalıdır. Bunu yaparken özel kaynakları

kullanmaya yönelmelidir. Türkiye sonuç olarak bir sanayi ülkesidir ve Orta Asya

ülkeleri doğal kaynakları ve düşük nüfusları nedeniyle hızla zenginleşecek,

dolayısıyla satın alma güçleri artacak pazarı oluşturmaktadır. Türk firmalarının TV

yoluyla yapacakları reklâmların giderlerinin, ilerde kendilerine ciro olarak döneceği

hususunda bilinçlendirilmesi bahse konu girişimin başarılı olmasına son derece

faydalı olabilecektir.

172 Ata Altun “Rumların AB Dağına Kar Yağıyor”, Kıbrıs Postası, 14.08.2007

http://www.kibrispostasi.com/index.php/cat/21/col/88/art/2233/PageName/INGILTERE_LONDRA_HABERLERI

173 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.61

Page 141: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

130

Türkiye bir turizm ülkesi olarak potansiyellerini değerlendirmelidir. Bu konuda

bölge ülkelerine gerekli tanıtım ofislerini özel ve resmi seviyede açmalıdır.

Türkiye’ye gelecek olan her Türkçe konuşan misafir Türkiye’ye ekonomik faydanın

yanı sıra politik kazançta sağlayabilecektir.

Türkiye bölge ülkelerinde ne olup bittiğini en iyi şekilde takip edebilmelidir.

Dost ülkelere karşı bölgesel bazda yapılacak girişimler, Türkiye’nin bilgi paylaşımı

sayesinde önemli ölçüde kısıtlanabilir. Bölgede sağlanacak istikrar en önemli

gerekliliktir. Türkiye haber alma yapılanmasını gerekli seviyede dünya ölçeğinde

tamamlamamış bu ülkelere gerekli desteği sağlamayı değerlendirmelidir.

Türkiye için en önemli meselelerden birisi Azerbaycan meselesidir.

Azerbaycan’ın Ermenilerle olan savaşı Türkiye’nin Orta Asya politikasında dönüm

noktasını oluşturmuştur. Elçibey’in açıkladığı hedefleri nedeniyle, Azerbaycan’ın,

İran ve Rusya tarafından, Ermeniler Karabağ’ı topraklarına katmak için başlattıkları

savaş sırasında, cezalandırılması kampanyasına dönüştürülmüştür. Azerbaycan’ın

kazanacağı bir zaferin ülkesindeki Azerileri kışkırtacağını düşünen İran Rusya’ya

yanaşmış ve Ermenistan’a “silah yardımı”174 dahi yapmıştır. Bu savaş boyunca

Azerilerin uğradığı bozguna müdahale etmek isteyen Türkiye Rusya tarafından tehdit

edilmiş ve Türkiye bu tehdide boyun eğmiştir. Bu boyun eğiş Türkiye’nin Orta Asya

politikalarını geçici bir iflasa sürüklemiş ve Orta Asya ülkeleri tarafından dikkatle

değerlendirilmiştir. Azerbaycan’daki rejim değişikliği ve kaybedilen topraklar diğer

cumhuriyetlerde kendilerini yeterince güvende hissetmemeleri gerçeğini yeniden

hatırlatmıştır. Azerbaycan’daki gelişim Türkiye’nin stratejik olarak zararına

olmuştur. Azerbaycan’a yardım edememiş olması Türkiye’nin eksikliklerini

sergilediği gibi, psikolojik etkileri de oldukça önemli olmuştur. Ağabey korkmuştur.

Bu nedenle herkes, Türkiye ile olan ilişkilerini daha gerçekçi boyuta indirmiştir.

Ancak yine aynı ülkeler İran ve Rusya’nın panzehirinin Türkiye olduğunun

bilincinde olmuşlardır. Türkiye aynı zamanda Batıyla olan bağlantı ve kalkınma

yolunda bir yardımcı olarak değerini korumuştur. Bu daha gerçekçi ve olgun ayrıca

174 Karpat, “Türkiye ve…”, s. 368

Page 142: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

131

sorumlulukları daha az olması açısından daha makul bir yaklaşım olarak kabul

edilmelidir. Ayrıca Azerbaycan’da Haydar Aliyev’in iktidara gelmesi de, BDT ile

bazı kolektif anlaşmalar yapmak zorunda kalmış olması da temeldeki bazı şeyleri

değiştirememiştir. Yani görülmüştür ki Türkiye’nin yeri başkadır. Aliyev süratle iki

ülke arasındaki ilişkileri onarmış, Şubat 1996 yılında Türkiye’yi 160 kişilik devasa

bir heyetle ziyaret ederek Türkiye’ye konumunu bir anlamda iade etmiştir. Ayrıca

Aliyev petrol boru hattının Türkiye’den geçmesi için tüm ağırlığını koymuş, hatta

Türkiye’nin konsorsiyumdaki payını artırmıştır.175 ABD’nin o dönemdeki güzergâh

(Azerbaycan-İran-Türkiye) muhalefetine rağmen “Cumhurbaşkanları Süleyman

Demirel ile Haydar Aliyev 1994 yılında boru hattının bölgesinden geçirme hakkının

tartışılmaz bir biçimde Türkiye’ye ait olduğunu ilan ettiler.”176 Tüm bahsedilenlerin

anlamı aslında Türkiye Azerbaycan için hala en büyük güvencedir ve Azerbaycan bu

güvenceyi kaybetmek istememektedir. Bu yönetim değişiklikleri ile de değişebilecek

bir konu değildir. İşte bu Türkiye’nin ikinci şansının göstergesidir.

Bu ikinci şans kapsamında, Türkiye Ermenistan sorununun Azerbaycan

tarafından silahlı kuvvetler kullanarak çözüleceğinin farkında olmalıdır. Türkiye

Azerbaycan’ı son derece sıkı bir şekilde takip edip, desteklemelidir. Son savaştaki

saygınlık kaybına bu sefer müsamaha gösterilmemelidir. Ancak bundan önce işin o

boyuta gelmesini engelleyecek tedbirlerin alınmasını, gerek kendi tarafında gerekse

Azerbaycan tarafında sağlamalıdır. Türkiye Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin

eğitimine ve modernizasyonuna yardımcı olmaya devam etmelidir. Yetiştirilen

subayların ordularında hizmetine devamlılık sağlayacak gerekli tavsiyelerde

bulunmalıdır. Türkiye şunu çok iyi bilmelidir; “Tüm mesele Bakü’dür. Bakü’yü

almazsak savaşı kaybettik demektir”177. Ermenilerin Karabağ’ı işgali nedeniyle

Azerilerin ve bu sayede Türkiye’nin etkisizleştirmesi, gelecekteki faaliyetlerine

pranga vurulması söz konusudur.

175 Karpat, “Türkiye ve…”, ss. 330–333 176 Karpat, “Türkiye ve…”, s. 365 177 Kleveman, The New Great ….s. 18

Page 143: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

132

5.4 SONUÇ

Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra uluslar arası sistem büyük bir

değişiklikle karşılaşmıştır. Daha önce kara delik olarak kabul edilen bölgeler birer

birer gün ışığına çıkmış ve ülke olarak uluslar arası sisteme dâhil olmuşlardır. Demir

Perde döneminde belirlenen kesin sınırlar ve hükümranlık alanları ortadan kalkmış

ve politik güç dengesi, ABD’nin tarafına bütün ağırlığı ile geçmiştir. Uluslar arası

toplum Komünizm ve nükleer tehlikenin ortadan kalkmasına sevine dursun,

ABD’nin oluşturduğu, tek kutuplu bu dünyanın, iki kutuplu dünyadan daha iyi

olmayacağı kısa zamanda anlaşılacaktır.

Türkiye sadece Avrupa ile Asya’nın kesiştiği noktada bulunan köprü bir ülke

değildir. Türkiye aynı zamanda Avrasya ana karasının en stratejik noktasında, yani

kalbindedir. Dolayısıyla bu değişimden son derece etkilenmesi normal

karşılanmalıdır. Ancak etkilenmek ile hazırsız yakalanmak arasındaki fark çok

büyüktür. “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinin aşırı ihtiyata sürüklediği Türkiye’nin

önce bu değişikliğe kendini inandıramaması yeni Cumhuriyetlerle kurduğu

ilişkilerde hep Rusya’yı ilişkilendirmesinden anlaşılmaktadır. Sonradan ortaya

koyduğu kararlılık ve sürat de, arzu edildiği kadar etkileyici olmamıştır. Çünkü bu

tepkisel bir yaklaşım olmuştur. Hâlbuki bu kadar büyük bir değişiminden

faydalanmak için veya zarar görmemek için, ön alıcı, ideolojik ve bilimsel

yaklaşımların önceden ilgili erkân ve entelektüel çevre ile politik arenada ortaya

konulması gerekmektedir. Devlet kademesinde, özellikle dışişlerinde görevli olanlar,

kendilerine miras kalan aşırı ihtiyatlı yaklaşımı terk etmezken, partilerin biri hariç,

pek çoğu bu konuyla hiç ilgilenmemişler, hatta yok saymışlardır. Konuya ideolojik

yaklaşım gösteren bu parti ise, yaklaşımları kamuoyu tarafından aşırı uçta (marjinal)

bulunması nedeniyle, yeterli desteği alamamıştır. Akademik ve entelektüel çevrelerin

üretimi de ancak bu büyük dönüşüm meydana geldikten sonra başlamıştır. Türkiye

Avrupa’dan uzaklaşan politikaları temkinle karşılayan bir politika izlemiş ancak

beklediği karşılığı Avrupa’dan her zaman görmemiş ve bu durum geçmişte

Türkiye’yi zaman zaman başka arayışlarla dış politika portföyünü zenginleştirmeye

Page 144: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

133

itmiştir.178 Bugün ki durum ise geçmişe göre daha kalıcı bir yaklaşımı ifade

etmektedir. Türkiye’nin bahsedilen portföyü içinde daha öncelikli görülenler

Avrasya ve Orta Asya başlıkları altında ayrıntılı olarak incelenmiştir. Bu incelemenin

sonuca etkileri ise müteakip paragraflarda açıklanmaya çalışılmıştır.

Rusya, Türkiye ve Orta Asya devletleri ile diğer bölge ülkelerinin katılımıyla

kurulması söz konusu olan Avrasya işbirliğini, Rusya Federasyonunda bulunan Türk

azınlıklar nedeniyle büyük sorunlara gebe olacağı aşikârdır. Bununla birlikte diğer

büyük sorun Rusya’da Avrasyacılık akımının kendi içinde de bölünmüş olmasıdır.

Avrasyacıların bir kısmı kendisini Slav-Turan sentezcisi görmekteyken, diğer yarısı

Avrasyacılık tezini SSCB’nin yerine Rusya’nın alması için sadece bir araç olarak

görmektedir. Rus entelektüellerden Berdyayev Nikolay Aleksandroviç, Avrasyacıları

Rus ideallerine sadık olmamakla hatta Asyalılığı, Doğululuğu, Moğolluğu ve

Tatarlığı, Rusluğa, Cengiz Hanı Aziz Vladimir’e tercih etmekle itham etmiştir. Yine

Berdyayev Avrasyacıları gizli Müslümanlar olarak tanımlamıştır. Rusya merkezli bir

birleşme öneren Rus Avrasyacıları ile Türkiye merkezli bir Avrasya birliğini

tahayyül edenlerin varlığı, Avrasya projesini kökten etkileme potansiyeli

taşımaktadır.179Berdyayev gibi düşünenler ile kendi ülkelerinin merkezinde Avrasya

İşbirliğini planlayanlar bu projenin yürümemesine yetebilecektir. Öte yandan

Türkiye AB’de olduğu gibi burada da ikinci seviyede bir rol üstlenmek durumunda

kalacaktır. Rusya’nın yaklaşımının eşitlikçi olması beklenemez. Ayrıca Türkiye’nin

bölgesel güç olarak ortaya çıkması, Rusya’nın ise bölgesel güçlüğe gerilemesi

Türkiye’ye bakış açısının olumsuz hale getirmiştir.180 Buna paralel bir şekilde, “Rus-

Ermeni stratejik ilişkilerinin ana hedefinin Azerbaycan değil Türkiye olduğunu ifade

eden, Aliyev’in dış politika danışmanı Vefa Guluzade, Ermeni-Azeri çatışmasının

eski Rus-Türk uyuşmazlığının son halkalarından bir olduğunu iddia etmiştir.”181

178 Arı, “Geçmişten günümüze…. s.707 179 Gazigil, “Rusya’da Avrasyacılık….

http://www.usakgundem.com/makale.php?id=26 180 Sezer, Türk-Rus İlişkileri…, ss.138-139 181 Sezer, Türk-Rus İlişkileri…, s.136

Page 145: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

134

Türk-Rus tarihinin sorunlu mirası, ön yargı ve birbirine karşı şüphe içerir.

Moskova en güçlü zamanında bile ülke nüfusunun Slavlardan sonra en büyük etnik

grubunun Türk-Müslüman nüfus tarafından oluşturulduğunu bilmektedir ve

Türkiye’nin varlığını bütünlüğüne güneyden yönelmiş bir tehdit olarak görmektedir.

Enver Paşa’nın 1921-1922’de Türkistan’da ortaya çıkan Basmacı hareketi adına

gösterdiği gayretler, Ruslar tarafından Türklerin Pan-Türkizme bağlılığı olarak

nitelendirilmiş, aslında unutulmayan bu durum, 1991 yılından sonra yeniden

hatırlanmıştır.182 Bununla birlikte günümüzde Türkistan’da Basmacılar mirası pek de

belirgin değildir.183

Rusya eski Sovyetler Birliği toprakları üzerideki güvenliğin kendisi tarafından

sağlanacağını, “Monrovsky Doktrini” ile ilan edince, kendi kendine verdiği bu barışı

koruyucu görevine uluslar arası kamuoyundan karşı çıkan olmamıştır. Ancak bu

konuya Türkiye’nin bakış açısı farklıdır. Türkiye yeni bağımsızlığa kavuşan

ülkelerin uluslar arası topluma egemen ve eşit üyeler olduğunu düşünmektedir.184

Bunun anlamı bu ülkeler üzerinde barışı koruma adı altında bile olsa hiçbir ülkenin

vesayetini onaylamadığıdır. Bu kapsamda Türkiye ile Rusya’nın çıkarlarının bu

bölgede çakışması muhtemeldir. Bu şartlar altında Avrasya projesinin Türkiye

açısından yeterli uyumda çalışması mümkün olmayabilecektir.

Kendisine son derece yakın, etnisite olarak aynı sayılan ülkelerde yani Ukrayna

ve Beyaz Rusya ile arzu edilen ortaklığı veya daha doğru tabiriyle, kontrolü yeteri

kadar sağlayamayan Rusya dil, ırk ve din olarak tamamen farklı olan Orta Asya

devletleri üzerinde Birlik peşinde koşması hayali bir hedeftir. Türkiye neden bu

hayale Avrasyacılık adı atında destek vermelidir ki? Bu Türkiye için kiralık bir hayal

olmaz mı? Peki, eğer bu Türkiye için kiralık bir hayal ise Avrupa Birliğine üyelik de

aynı özellikleri taşımıyor mu? Farklı din, farklı ırk, farklı dil ve farklı kültür. AB

üyeleri bunların hepsinde ortak paydaya sahip ya biz? Bizim kiralık hayallere

ihtiyacımız var mı? Nasıl Avrasya Türkiye için yeteri kadar kendine dönük, kendine

182 Sezer, Türk-Rus İlişkileri…, s.132. 183 Roy, Olivier. La Nouvelle Asie Centrale Ou La Fabrication Des Nations, (çev. Mehmet Moralı), Edutions du Seuil, 1997, s.83. 184 Sezer, Türk-Rus İlişkileri…, s.133.

Page 146: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

135

ait bir hedefi ifade edemiyorsa temelde benzer özellikleri taşıyan Avrupa içinde aynı

şeyleri söylemek mümkündür. Bu durumda Türkiye kendi kültürünün değerini

yeniden olumlu bir şekilde ortaya koyabilir.185

Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya’daki güç mücadelesinde ne ABD’ni, ne

AB’ni, ne Çin’i, ne de Rusya’yı maddesel olarak dengelemesi mümkün

görünmemektedir. Türkiye’nin elini güçlendirecek husus; eşit ortak olarak kabul

edeceği, bağımsızlığını yeni kazanan Türkçe konuşan devletlerin, bahse konu dört

büyük güç arasında ezilerek bağımsızlıklarını zayıflatmak korkusundan doğacak,

taraftarlıkları olacaktır. Buna ek olarak tüm dünyada artan milliyetçilik ve kimliğini

arama etkisi ile küreselleşmenin neden olduğu bölgeselleşme-kümeleşme eğilimi

Türkiye’nin kozunu uzun vadede güçlendirecektir.

Türkiye’nin Orta Asya’yı arka bahçesi olarak görerek yürüteceği her türlü

çalışmanın sonucu başarısızlıkla sonuçlanabilecektir. Çünkü Türkiye’nin bu bölgeyi

hâkimiyeti altına almaya veya bu bölgeden diğer büyük güçleri uzak tutmaya yetecek

kaynağı yoktur. Nitekim bu ihtimalin küçük ölçekli bir denemesi ilk başta yapılmış

ve Türkiye işin özünü kaçırarak zaman kaybetmiştir. Fakat bu oyun artık yeni bir

evreye ulaşmış, asimetrik bir boyut kazanmıştır.186 Türkiye’nin amacı Orta Asya ve

Kafkasya’da arka bahçe elde etmek olmamalıdır. Türkiye başkalarının bölgede arka

bahçe elde etmesine engel olacak adımları, bölge ülkeleri ile işbirliği içinde

atmalıdır.

Ermeni ve Rus azınlıklar sayesinde tüm akraba devletler kontrol altında

tutulmaya çalışılmaktadır. Türkiye içinse bu PKK için söylenebilir. Bu durum diğer

Türkçe konuşan ülkelere, kendi içlerinde bulunan azınlıklar korkusuyla tarafsız

kalmanın sorunu çözmeyeceği çok iyi anlatılmalıdır. Ortak tavrın caydırıcı etkisinin

çok önemli olduğu açıktır. Türkçe konuşan ülkeler ortak bir pozisyona zaman içinde

gelmeye çalışmalıdır. Bugün onun başına gelen yarın benim başıma gelebilir endişesi

kendi, ortak çıkarlar doğrultusunda kullanılması uygun değerlendirilmektedir.

185 Huntigton, The Clash of ……., s.23. 186 Birsel, Arka Bahçe …., s.55.

Page 147: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

136

Türkiye’nin Orta Asya’da demokrasiyi güçlendirme gibi bir misyonu şimdilik

olmamalıdır. Çok küçük girişimler bile bu bölgede hoşnutsuzlukla karşılanmaktadır.

Komünist terbiyesi ve alışkınları yönetim anlayışlarına yerleşmiş yönetici elitler,

siyasal özgürlükleri ve muhalefet partilerini kendilerine karşı tehdit olarak

görmektedir. Bu tür girişimler Türkiye’nin etkinliğini azaltmaktadır.187 En azından

zamanlama sorunu olarak konu değerlendirilmelidir.

Türkçe konuşan ülkelerle kurulacak işbirliğinde AB iyi bir örnek süreçtir. Bu

işbirliği kapsamına Türkiye’ye daha yakın olarak değerlendirilebilecek Azerbaycan

ve Türkmenistan çok önemlidir. İşbirliğinin anlamını ve kontrol edilebilirliğini

bozacak diğer ülkeler, yani İran, Rusya, Çin, Pakistan politik etkileri ve yaşadığı

kaos nedeniyle Afganistan, kendini farklı tanımlaması nedeniyle Tacikistan mümkün

olduğu sürece faaliyetlerde sınırlı olarak yer almalıdır. Genişlemenin getireceği odak

bozulması sağlıklı bir yapılanmayı ve kökleşmeyi engelleyecektir. Böyle bir fikrin

derinliğe ihtiyacı vardır ve bunun sağlanması da zaman alacaktır. Karadeniz

Ekonomik İşbirliği Teşkilatında yaşananlar ortadadır. Birbirleriyle sorunları olan

ülkelerin oluşturduğu bu teşkilat arzu edilen gelişmeyi sağlayamamıştır. Bu

kapsamda Türkiye KKTC konusunda da sabırlı olmalıdır. “Kıbrıs Türkiye’nin

illerinden birkaçı hariç tümünden daha az bir nüfusa sahip olduğu için, Türkiye’ye

sonsuza kadar sürdüremeyeceği ölçüde finansal bir yük oluşturmamaktadır.”188

Sonuç olarak KKTC’nin tanınmasının sadece zaman meselesi olduğu

değerlendirilmelidir.

Sonuçta bu organizasyonun bir merkezinin olması doğaldır. Türkiye bu

kapsamda kurulabilecek bazı kurumların merkezinin İstanbul ve Bakü’de olmasını

desteklemelidir. Bu anlamda her hangi bir başkent desteklememeli, Avrupa’ya yakın

olması ve bir başkent olmaması, kültürel ve büyük bir şehir olması nedeniyle

İstanbul’u öne çıkarılmalıdır. Ayrıca tüm ülkelerin ortasında olan ve Türkiye’nin

bazı avantajlara sahip olabileceği Bakü diğer bir tercih olabilecektir. Böyle bir

187 Karpat, “Türkiye ve…”, s. 326 188 Henze, “Türkiye: 21nci Yüzyıla…”, s.16.

Page 148: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

137

durumun Azerbaycan’a yönelik bazı tehditlerin azaltılmasına da yardımcı olabileceği

değerlendirilmelidir.

Türkiye bölge ile İran, Rusya ve Çin gibi sınırı olmadığı için, coğrafi, siyasi ve

ekonomik avantajlarını yeterince kullanamasa da kültürel ve etnik bağlarını en iyi

şekilde kullanarak ilişkilerini her boyutta geliştirmeye çalışmalıdır.189 Türkiye

kurulmuş olan ve kurulması planlanan tüm kurum ve organizasyonların içinde aktif

olarak yer almalıdır. Oylama gereken durumlarda gelecekte nüfusa göre bir

yapılanması hususu daima dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda, Türkiye Orta Asya

ülkeleri ile ortak olarak uluslar arası organizasyonlar kurmayı değerlendirmelidir.

Avrupa Konseyi gibi bir konsey, AB komisyonu gibi bir idari yapı, Avrupa

Jandarması veya Interpol gibi güvenlik organizasyonları kurulması söz konusu

olabilir. Ayrıca Türkçe konuşan ülkeler ortak olarak BM Güvenlik Konseyinde daimi

temsilcilik elde edebilmeye yönelik etkinliklerde bulunabilirler.

Başta Kazakistan olmak üzere Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan ve

Kırgızistan’da iş yapacak iş adamlarına kredi kolaylıkları sağlanmalıdır. Bu

kapsamda Türk-Exim Bank daha aktif olarak kullanılmaya çalışılabilir. Ayrıca

bölgeye büyük ölçekli şirketlerin daha önem vermesi için gerekli teşvikler

sağlanabilir. Bu kapsamda Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın imkânlarından azami

derecede faydalanırken, daha homojen bir başka topluluk kurulması daha uygun

olabilecektir.

Türkiye Hazar’ın statüsündeki belirsizliğin bir an önce uygun bir şekilde

çözülmesi için gerekli girişimlerde bulunmalıdır. Doğalgaz ve petrol boru hatlarının

öncelikli olarak Hazar-Azerbaycan-Gürcistan hattından Türkiye’ye ulaştırılması

amaçlanmalı, bunun için Hazarın sınırlara göre taksimi yöntemi desteklenmelidir.

Türkmenistan ve Azerbaycan arasında çözülme aşamasına gelen görüş ayrılığının bu

çözüme katkı sağlaması teşvik edilmelidir.

189 İdris Bal , “Avrasya’da Şanghay İşbirliği Örgütünün Yükselişi”, İdris Bal (editör), 21. yüzyılda

Türk Dış Politikası, , Ankara Global Araştırmalar Merkezi ve Lalezar Kitapevi, Ankara,2006, s.637

Page 149: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

138

Çifte vatandaşlık uygulamasında bölge ülkelerine ayrıcalıklar verilmeli, kalifiye

eleman ihtiyaçlarını ülkelerin kendi aralarında karşılaması teşvik edilmelidir.

Türkiye’nin eğitimli işgücü avantajından bölge ülkelerinin faydalanması

sağlanmalıdır. Bunun aynı zamanda toplumlar arası kaynaşma imkânı olduğu

değerlendirilmelidir.

En önemli öncelik ekonomik entegrasyonun olduğu bilinmelidir. “Farsça

konuşmalarına karşın Sünni Tacikler bile, Türk Devlet ve ekonomi modelini, İran’ın

zorla imana getirme çabalarına tercih etmiş görünmektedir.”190 Ekonomik olarak

sorunları olan ülkenin sadece Orta Asya oluşumunda değil Avrupa oluşumunda da

kendine uygun bir yer bulamayacağı açıktır. Ekonomik yardımlarda bulunan

ülkelerin ise etkilerinin o ülke de artması doğaldır. Türkiye bulunduğu konum

nedeniyle, önemli bir ülke olan Kırgızistan’a ekonomisini güçlendirmek için

mümkün olduğu kadar yardımlarda bulunmalıdır. Ama bu yardımları “ağabey”

yaklaşımıyla yapmamalıdır. Ağabeylik konusunda bu ülkelerin ve toplulukların

Rusya’dan kaynaklı olumsuz edinimleri vardır ve egemenliklerini kısıtladığı

gerekçesiyle kızgınlık hissi uyandırmaktadır.191 Yardımların belirli sistem ve prensip

dâhilinde, yatırım şeklinde olması sağlanmalıdır. Bu kapsamda Orta Asya ülkelerinin

kullanabileceği IMF benzeri bir ekonomik oluşumun destekçisi olmalıdır.

Türkiye tüm girişimlerini yumuşak bir kararlılıkla yürütmelidir. Sadece cazibe

merkezi olmanın avantajını kullanacak oluşumu hayata geçirmeli veya geçirilmesine

yardımcı olmalıdır. Atatürk’ün “yurtta sulh cihanda sulh” anlayışı gerçeklik

boyutunda yaşatılmaya devam edilmeli, bölge ülkelerinin ve diğer ilgili ülkelerin

tehdit algılamasına neden olacak davranışlardan kaçınılmalıdır. “Tüm güney sınırları

boyunca uzanan İslami devletlerle potansiyel bir savaşın hayaleti Ruslar için ciddi

endişe kaynağı”192 olduğu düşünülerek kışkırtıcı eylemelerden kaçınılmalıdır.

190 Karpat, “Türkiye ve…”, s. 357 191 Karpat, “Türkiye ve…”, s. 325 192 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.137

Page 150: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

139

Doğunun belirsizliği ve yüzyıllardan bu yana süren ataletsizliği, bir çeşit uyku

durumu korku çekince, korku yaratabilmektedir. 193 Ancak Türkiye bu durumu

avantaja döndürebilecek donanımlara sahiptir. Bunların başında kültür ve dil birliği

gelmektedir. Türkiye doğu ile batı arasında oynamanın avantajlarını kullanmalıdır.

Türkiye doğal müttefikliklerini kullanarak onlar ve kendisi için uluslar arası arenada

daha güçlü bir konuma geçmelidir. Türkiye’nin 1991 yılına kadar kendini yalnız

hissettiği tam anlamıyla doğru bir teşhistir.194 Fakat bu tarihten sonrada bunun

değiştiğini söylemek için de henüz çok erkendir.

Bununla birlikte Azeriler, Özbekler, Kazaklar, Kırgızlar ve Türkmenler yani

Türki insanlar genellikle boylarını milletleri olarak kabul etseler de, Orta Asya

insanları’nın ve Türk insanları’nın aynı kökenden geldiğinin farkındadırlar. Bu

nedenle, etnisite her boyutta ve her konuda Orta Asya cumhuriyetlerinin Türkiye’ye

yönelik eğilimlerini olumlu olarak etkilemeye devam edecektir.195 Fırsatlar

Türkiye’nin önünde durmaya devam etmektedir.

193 İkram Çınar, “Avrasya’nın Gerçeği: Sultan Galiyev’i Anlamak”, 194 Aydın, “Türkiye’nin Orta Asya…, s102. 195 Bal, “Türk Modeli…

http://www.sam.gov.tr/perceptions/Volume3/September-November1998/bal.PDF

Page 151: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

140

ALTINCI BÖLÜM

SONUÇ

Son on beş yılda dünyada çok şey değişmiştir. Komünist rejim iflas etmiş, SSCB

yıkılmış, Orta Asya enerji merkezi olarak dünya sahnesinde belirmiş, Almanya

birleşmiş, Yugoslavya dağılmış, Çekoslovakya bölünmüş, eski komünist ülkeler AB

ve NATO üyesi olmuş, Körfez bölgesinde iki defa batı güçlerinin karıştığı savaş

yaşanmış ve Irak yıkılma aşamasına getirirken, Türk-ABD müttefikliğini de kâğıt

üzerine kalacak hale getirmiş, Çin dünyanın ekonomik lokomotifi olma yolunda

kararlı adımlarla yürümüş ama liberal komünizm denilebilecek yeni bir çözüm

geliştirmiş, Kıbrıs’ta BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın planı KKTC’de kabul oyu

almasına rağmen GKRY’nde sert bir şekilde reddedilmiş, Rusya düştüğü kaostan

yavaş yavaş toparlanmaya başlamış ve Türkiye AB ile müzakerelere sonunda

başlarken, bunun ucu açık bir süreç olduğunu öğrenmiş, ekonomisini krizlerle

sıçramalar arasında geliştirmeye çalışmış, aynı zamanda teröre karşı amansız bir

mücadele vermiştir.

Bu dönem boyunca Türkiye’nin ortaklığının her halükarda mutlaka batı yönünde

olması gerektiği yönünde düşünsel bir pranga mevcut olmuştur. Türkçe konuşan

halklarla işbirliği yapılması istekliliği yönündeki çalışmalar ırkçı ön yargılarla

mahkûm edilmiştir. Türk Dış İşleri Bakanlığı Orta Asya bölümünü 1991 yılında

kurmuştur ve kurulmasına öncülük eden kişi, Türkiye’nin Şii olduğu için Azerbaycan

ile ilgilenmediğini söyleyen Turgut Özal’dan başkası değildir.1 Bu örnek bile Türkçe

konuşan ülkeler yönelik olarak, Türkiye’nin dış politika açısından, ne kadar etkisiz,

olayları akışına bırakan bir yaklaşımda göstermeye yeterlidir. Benzer şekilde

Türkiye’nin Orta Doğu’daki faaliyetleri de yakın zamana kadar “ne Şam’ın şekeri, ne

Arap’ın yüzü” atasözüne uygun yürütülmüştür.

“Türk diplomatları kuşaklar boyunca Moskova’ya karşı aşırı bir dürüstlük

politikası geleneği çerçevesinde ve Sovyet İmparatorluğundaki Türk ve

1 Karpat, “Türkiye ve…”, s. 316

Page 152: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

141

Müslümanlarla kurulacak en hafif ve resmi kültürel ilişkiden fazlasının Sovyet

misillemesine yol açacağı endişesiyle hareket etmişlerdir.”2 “Bu diplomatlar arasında

bazıları Azeriler, Özbekler ve diğerlerinin Sovyet sistemin kendilerine sağladığı

ekonomik avantajlardan memnuniyetiyle iyi bir Sovyet vatandaşına dönüştüklerinde

ısrar etmiştir. Hatta gençlerin yavaş yavaş Ruslaştırılacaklarını da söylemiştir.”3

Bununla birlikte bunun tam tersi söz konusu olmuştur. “SSCB’nin tüm

bölümlerinden 19. yüzyıldan itibaren başlayan ve 1950’lerde yavaşlasa bile hiç

durmayan göç ile Türkiye’ye gelenlerin kökenleri ile ilgili hatıralarını canlı tuttukları

ancak son zamanlarda açığa çıkmıştır.” 4 Mecburiyettin getirdiği aşırı ihtiyattan

doğan bu yanılgı Türkiye’yi Türk dünyasından çok uzağa konumlandırmıştır.

“Türkiye’nin yeniden doğuya açılma politikasını genelde Batı ama özellikle ABD

teşvik etti. ABD yirminci yüzyılın sonunda Rusya ve İran’la oynanan “büyük oyun”

da genel olarak Türkiye’yi tutuyordu.”5 O dönemde, Türkiye’nin Orta Asyalıların

kültürüne, diline, dinine ve etnik kökenine yoğun ve ani ilgi duymasında, Batı ile

bütünleşme düşlerinden, AT’ ye 1987 yılında yaptığı başvurunun 1989’ta geri

çevrilerek sert bir şekilde uyandırılmasının etkisinin de olduğunu söylemek

mümkündür.6

AB ile bin bir zorlukla başlayan müzakerelerin kısa bir süre sonra GKRY

mazeret gösterilerek dondurulmuş olması, Fransa başta olmak üzere bazı AB

ülkelerinin Türkiye’nin AB üyeliğini halk oylamasına sunacak olmaları ve Avrupa

kamuoyu nezdinde Türkiye’nin desteklenmiyor olması, AB’nin Türkiye’yi

ayrıcalıklı ortaklık çözümüne yönlendirme isteği, genişleyen Avrupa’da Türkiye’nin

karar mekanizmalarına alınmama isteği, Türkiye’ye başta serbet dolaşım olmak

üzere kalıcı kıstlamalar getirilmesi ve bölgesel destekleme fonlarından

yararlandırmamak istenmesi, AB yolunda umutları ve sabrı tüketmektedir.

Türkiye’nin AB’ye karşı olan kuşkuları Türkiye’yi destekleyen Yeşiller Partisinin eş

2 Henze, “Türkiye:21.Yüzyıla….” s.37 3 Henze, “Türkiye:21.Yüzyıla….” s.46 4 Henze, “Türkiye:21.Yüzyıla….” s.39 5 Sezer, Türk-Rus İlişkileri…, s.134 6 Karpat, “Türkiye ve…”, s. 318

Page 153: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

142

başkanı ve dönemin Almanya Dış İşleri Bakanı Joschka Fischer’in “Türkleri

oyalayalım, sonra unutalım”7 sözlerindeki ruha tepki olarak günden güne

artmaktadır. AB’nin Türkiye hakkındaki düşünceleri Kopenhag Zirvesinde

Almanların davranışlarına yansımış gibidir. “Danimarka Dış İşleri Bakanı Möller:

Almanların içerde ve dışarıda söyledikleri birbirini tutmuyor. Ficsher ile görüştüm,

12 saatte üç defa fikir değiştirdi”8 derken aslında gerçek bir çelişkinin altını

çizmektedir. Türkiye AB’ye üye olarak alınmak istenmemektedir. Türkiye eğer

AB’ye alınırsa bu mecburiyetten kaynaklanacak gibi görünmektedir. Bu

mevcudiyetin neler olduğu önceki bölümlerde açıklanmıştır. Bunlar güvenlik ve

ekonomik sebeplere dayanmaktadır. Türkiye’nin uzaklaşması en büyük çekincedir.

Türkiye kendi yoluna gidebilir ki bunlar; Rusya, İran, Orta Doğu ve Orta Asya’dır.

Başarılı olursa rakip olarak AB’nin karşısına çıkacak, başarısız olursa kaos kaynağı

olarak, AB ortamını tehlikeye atabilecektir. Medeniyetler arası gerilimin artması da

bunlara eklenebilecek olumsuz bir başka faktördür. İşte bu sebeple AB tabiri caizse

ne yapacağını şaşırmıştır. Ahde vefa kuralını da bu aşamada çok bağlayıcı olduğu

düşünmek fazla iyimser bir yaklaşım olacaktır.

AB’nin şart olarak öne sürdüğü veya sürmesi beklenen diğer konular ise son

derece önemlidir. Türkiye GKRY’ni Kıbrıs Adasının tek sahibi olarak tanıyarak,

kendi kurduğu ve 33 yıldan beri arkasında durduğu, soydaşlarının ve kendi halkının

güvenliği için son derece önemli olan KKTC’nin ortadan kalkmasına onay veremez.

Bu tıpkı Ermenistan Azerbaycan savaşında oluşan intibahı, yeniden Türkiye’nin

üzerine yapıştıracaktır. Türkiye haklı olduğu konularda taviz vermemelidir, hele ki

örnek teşkil edebilecek konularda bunu yapmamalı, ideallerini, saygınlığını ve

caydırıcılığını ekonomik kaygılar nedeniyle sorgulanabilir hale getirmemelidir.

Hiçbir büyük ülke, bölgesel güç haline gelmiş veya gelmek isteyen ülke bu tür

yaklaşımlardan fayda göremez. Peki, GKRY’ni tanımayan Türkiye’nin AB’ye girme

ihtimali var mıdır? Bu son derece zayıf bir ihtimaldir. Çünkü Kıbrıs bir kozdur.

Amaç burada Kıbrıs’ın bütünlüğü değil Türkiye’nin dizginlenmesi ve oyalanması

7 Taha Akyol, Eğrisiyle Doğrusuyla Avrupa, İstanbul, Truva Yayınları, 2006, s.249. 8 Akyol, İşte.., s.249

Page 154: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

143

meselesidir. Aksi durum için GKRY ve Yunanistan’ın mevcut iddialarından

vazgeçmeleri, son derece şaşırtıcı ve hatta sürpriz olacaktır.

Türkiye’nin AB genelinde kabul edilmek üzere olan sözde Ermeni soykırımını

kabul etmesi mümkün değildir. Bu AB ile gelecekte kuvvetle muhtemel sorun olacak

hususlardan birisidir. Türkiye güvenlik hassasiyetleri olan bir ülkedir. Irak’ın son

durumu AB ile Türkiye arasına girmeye hazır bir mesele olarak beklemektedir.

Türkiye AB’ye girişinin sonuçlarını Avrupalılar kadar analiz etmelidir. Bu

konuyla ilgili olarak Türkiye’de Avrupa’da olduğu gibi bir tartışma ortamı

yaratılmalıdır. Türkiye’nin alternatifleri bilimsel olarak değerlendirilmelidir. Türkiye

hızla yol ayrımına giderken kararsız ve hazırlıksız görünmektedir. SSCB’nin bir gün

yıkılabileceği kendisine Atatürk tarafından söylenen9. Türkiye, tüm delillerine

rağmen AB’nin üyeliğini reddetme ihtimaline karşı yeterince hazırlık yapıp, tedbir

geliştirmemektedir.

Öte yandan AB Türkiye’yi kabul etse bile Türkiye bunu kabul etmeli midir?

Kamuoyunda ve bilim çevresinde tartışılması gereken ancak henüz yeterince

gündeme getirilmeyen bir diğer konu budur. Ekonomik mülahazalarla acaba bu

birliğe katılmak yeterince doğrumudur? Neden ABD ve İngiltere gibi ülkeler kayıtsız

şartsız Türkiye’nin AB üyeliğini desteklediği, bunun Türkiye’nin mi yoksa bu

ülkelerin mi çıkarlarına daha uygun olduğu yeterince değerlendirilmemektedir. Bu

şüpheli sorulara kamuoyuna karşı verilen basmakalıp cevaplar yeterince tatmin edici

değildir. Örneğin Türkiye AB’ye üye olduğu takdirde, uzun vadede Batı dünyasına

alacağından daha çoğunu katacakken, bu dünyada yeterince etkin ve belirli

olamayabilecektir. AB üyeliği Türkiye’yi diğer alternatiflerden, tıpkı NATO

üyeliğinin Orta Doğu’dan uzaklaştırması gibi uzaklaştıracaktır.10

Türkiye’nin bu konuda yapması gereken şudur: AB’ye yakın bir gelecekte üye

olacakmış gibi gerekli hukuki ve ekonomik düzenlemeleri yapmak, ekonomik

9 Mehmet Gönlübol ve Cem Sar, Atatürk ve Türkiye'nin Dış Politikası, İstanbul, Milli Eğitim

Basımevi, 1963, s.90. 10 Arı “Geçmişten Günümüze….. s.702

Page 155: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

144

istikrar bölgesinden faydalanarak ekonomisini mümkün olduğu kadar süratli bir

şekilde geliştirmek ve dayanıklı hale getirmek, ancak bunları yaparken her vadedeki

güvenlik kaygılarını dikkate almak, hiç üye olmayacakmış gibi ekonomik güvenceler

oluşturmak ve yeni pazarlar bulmak, stratejik seviyede güvenlik ilişkileri tesis edecek

planlamalarda bulunmak, ihtiyaçları belirlemek ve yeni işbirliklerine hazırlıklı

olmaktır. AB’ye girememiş bir Türkiye sorun değildir, içine kapanmış hedefi

olmayan bir Türkiye sorundur. Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel

Barroso’nun “Türkiye AB üyesi olmaya hazır değil, aynı zamanda AB Türkiye’yi ne

yarın ne de öbür kabul etmeye hazır değil” açıklamasının arkasındaki düşünce,

Türkiye’nin AB sürecini öldürmeden askıya alması seçeneğini

kuvvetlendirebilecektir.11

İmparatorluk geleneği olan Türkiye aradan geçen 84 yıla rağmen halen kimliğini

tanımlama sürecindedir. Modernistler batıya, İslamcılar Orta Doğu’ya yani güneye,

milliyetçiler Orta Asya’ya yani doğuya bakmaktadırlar. Aralarındaki uyuşmazlık

Türkiye’nin bölgedeki rolüne dair belirsizliği oluşturmaktadır.12“Dünyadaki birçok

halk açısından olduğu gibi, eğitim yaygınlaştıkça ve modern medya halkın büyük

kesimine ulaşacak şekilde geliştikçe, Türkler kökleriyle daha fazla ilgilenmeye

başlamaktadırlar.”13 “Türkler kendilerini daha ziyade dağınık haldeki Türkçe

konuşan topluluğun potansiyel lideri olarak görmektedirler.”14 Bu sadece Türkiye

için geçerli değildir. Dış dünyadaki gelişmelere karşı işbirliği ihtiyacı duyan Orta

Asya Cumhuriyetleri içinde geçerli olduğu görülmektedir. “Medeniyetler arasındaki

güç dengesi değişmektedir: Göreli etkililik bakımından Batı gerilemekte; Asya

medeniyetleri ekonomik, askeri ve siyasal güçlerini genişletip yaymaktadırlar.”15

Orta Asya bu iyimser önergede önemli bir yer tutacaktır. Türkiye bu önergenin

içinde olup olmayacağına yakın gelecekte karar vermek zorunda kalacaktır.

11 Altun “Rumların AB….

http://www.kibrispostasi.com/index.php/cat/21/col/88/art/2233/PageName/INGILTERE_LONDRA_HABERLERI

12 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.188 13 Henze, “Türkiye:21.Yüzyıla….” s.7 14 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.193 15 Huntigton, The Clash of ……., s.23.

Page 156: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

145

Küreselleşmenin çağımızın en büyük olgusu olduğu aşikârdır. Bu kavram

stratejik işbirliklerini gerektirmektedir. AB ve Avrasya dâhilinde geliştirilemeyecek

işbirliği ortamının alternatifi olan Türkçe konuşan ülkelerle işbirliğidir. Türkiye’nin

değişen şartları, yeniden daha etkin değerlendirmemesi için herhangi bir sebep

yoktur. Ama bunun anlamı bölgedeki ülkelere hegemonya kuracak davranışlarda

bulunmak değildir. Türkiye ve Türkçe konuşan ülkeler rollerini ve imkânlarını

yeniden değerlendirebilmelidirler. Bu sefer Türkiye 1990’lı yıllarda yapılandan daha

başarılı bir şekilde süreç yönetebilme deneyimine sahiptir. “Fakat Türkiye yeni

oluşan bu dünyada anahtar role sahip olmak istiyorsa her şeyden önce kendisinin

değişmesi gerekmektedir.”16

1962 Küba Krizi’nin çözümünün Türkiye üzerinden yapılması, Kıbrıs’taki 1963

olayları ile başlayan Rumların Türklere karşı giriştiği toplu yok etme politikasına

Batı’nın Yunanistan’ın gözüyle bakması ve ünlü “Johnson Mektubu” Türkiye’nin

Batı ile ilişkilerinde üst üste uğradığı ciddi hayal kırıklıkları olmuştu. 17 Bu örnekler

Irak’ta yaşananlar ve Türkiye’ye etkilerini de eklersek, Türkiye’yi dış politikasını

yeni baştan değerlendirmek zorunda bırakmıştır. SSCB’nin boşalttığı bölgede

“uluslar arası topluluk eski Yugoslavya’daki son krizi gölgede bırakacak bir durumla

karşı karşıya kalabilir18 ve geçmiş tecrübeler göstermiştir ki Türkiye Batıdan gelecek

yardıma veya çözüm şekline güvenmemelidir. Bunun anlamı her halükarda karşı

politikalar geliştirmesi değildir. Sadece çıkarlarını ön plana alarak, müttefiklik

ilişkisinin kendisine olan yararlarını daha dikkatli değerlendirmesidir.

ABD Türkiye’yi daima Orta Asya devletlerine model olarak gösterdi ama

Türkiye Irak savaşından sonra müttefik ilişkilerini resmi olmasa bile düşünsel

manada yeniden tanımlamıştır. Bu kapsamda Orta Asya’da geliştireceği politikalara

destek beklemeden gerekli planlamaları yapmak durumundadır.

Türkiye enerji politikasını sadece çıkarları doğrultusunda yönlendirmelidir. Bu

konuda önceliğin Orta Asya ülkelerine verilmesi uygun olacaktır. Rusya’ya olan 16 Kinzer, Crescent and Star..,s.280 17 Arı, “Geçmişten günümüze …, s.704 18 Brzezinski, The Grand Cheessboard,…s.81

Page 157: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

146

bağımlığın gerek Türkiye gerekse de Orta Asya ülkeleri yönünden düzenli olarak

azaltılması yoluna gidilmesi en uygu seçenek olacaktır.

Gelecek yıllar küreselleşmenin etkilerinin her alanda daha fazla hissedileceği,

ancak enerji kaynakları üzerine yapılacak olan mücadelenin olaylara damgasını

vuracağı bir süreç olacaktır. Bu süreçte medeniyete dayalı bir dünya düzeni ortaya

çıkmaktadır. Kültürel yakınlıkları olan ülkeler birbirleriyle iş birliği yoluna giderken

bir medeniyetten diğerine geçi çabaları başarısız olacaktır. Sonuçta ülkeler kendi

medeniyetlerinin çekirdek devletleri etrafında kümelenecektir. 19 Türkiye Türkçe

konuşan devletler için çekirdek bir devlettir. Bundan kendi iradesiyle uzaklaştırmaya

çalışmadığı sürece bu böyle olacak, kendisini böyle değerlendirmese bile başkaları

tarafından bu yönde yapılacak değerlendirmelerin olumsuzluklarını yaşayabilecektir.

Çünkü doğal olanı geciktirmek mümkün, önlemek mümkün değildir. Türkiye

hazırlıklarını bu göre yapmalıdır, başkaları yapmaktadır.

19 Huntington, The Clash of ……., s.23.

Page 158: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

147

KAYNAKÇA

Akyol, Taha. Eğrisiyle Doğrusuyla Avrupa, İstanbul, Truva Yayınları, 2006.

Akyol, Taha. “Türklerin Alfabeleri”, Milliyet, 12.12.2001

http://www.milliyet.com/2001/12/12/yazar/akyol.html

Arı, Tayyar. “Geçmişten günümüze Türkiye’nin Orta Doğu Politikasının Analizi ve

İlişkileri Belirleyen Dinamikler”, İdris Bal (editör), 21. yüzyılda Türk Dış

Politikası, Ankara Global Araştırmalar Merkezi ve Lalezar Kitapevi, Ankara,

2006.

Altun, Ata. “Rumların AB Dağına Kar Yağıyor”, Kıbrıs Postası, 14.08.2007

http://www.kibrispostasi.com/index.php/cat/21/col/88/art/2233/PageName/IN

GILTERE_LONDRA_HABERLERI

Avşar, B. Zakir. Yeni Bir Yüzyılın Eşiğinde Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri,

Ankara, Vadi Yayınları, 1994.

Aydın, Mustafa ve diğerleri, Küresel Politikada Orta Asya (Avrasya Üçlemesi I),

Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, 2005.

Aydın, Mustafa ve Çağrı Erhan ile diğerleri, Beş Deniz Havzasında Türkiye,

Ankara, Siyasal Kitapevi, 2006.

Bal, İdris ve diğerleri. Değişen Dünyada Uluslar Arası İlişkiler, Ankara, Lalezar

Kitapevi, 2006.

Bal, İdris ve diğerleri. 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, Ankara, Ankara Global

Araştırmalar Merkezi ve Lalezar Kitapevi, 2006.

Page 159: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

148

Bal, İdris ve Cengiz Başak, “Rise and Fall of the Elchibey’s Administration and

Turkey’s Central Asian Policy”, Foreign Policy, Vol.22, No.3-4/1998, s.42-

56.

Bal, İdris. Turkey’s Relations with the West and The Turkic Republics: Rise and

Fall of the Turkish Model, Aldershot: Ashgate Publications, 2000, 232

pages.

Bal, İdris ve M. Cufali, (ed.), Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri (Turkish

Armenian Relations from the Past to the Present), Ankara: Nobel

Publications, 2003.

Bal, İdris. (ed.), Turkish Foreign Policy in the Post Cold War Era, Boca Raton,

Florida: Brown Walker Pres, 2004.

Bal, İdris (ed.), Değişen Dünyada Uluslararası ilişkiler, Ankara: Lalezar Kitabevi,

2006.

Bal, İdris. “ABD’nin Orta Asya Politikası”, Halil Bal ve Muhammet Erat, (Ed.),

Mehmet Saraya Armağan, Türk Dünyasına Bakışlar, İstanbul: Da Yayıncılık,

2003, s.133-160.

Bal, İdris. “Büyük Orta Doğu Projesi: Türkiye, Bölge Ülkeleri, AB ve ABD”, İdris

Bal (Ed.), 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, Ankara, Ankara Lalezar

Kitapevi, 2006

Bal, İdris, Gül Turan ve İlter Turan. “Turkey’s Relations with the Turkic Republics”,

İdris Bal (Ed.), Turkish Foreign Policy in the Post Cold War Era, Boca

Raton, Florida: Brown Walker Pres, 2004.

Bal, İdris. “Turkish Model as a Foreign Policy Instrument in Post Cold War Era: The

Cases of Turkish Republics and the Post Sempember 11th Era”, İdris Bal,

(ed.), Turkish Foreign Policy in the Post Cold War Era, Boca Raton,

Florida: Brown Walker Pres, 2004.

Page 160: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

149

Bal, İdris. “Instruments of Soviet Control in Central Asia”, Eurasian Studies, Bol.3,

No.2, Summer 1996, pp.97-113.

Bal, İdris. “Türk Modeli ve Türkî Cumhuriyetler”, Journal of International Affairs,

Volume III, Number 3, Ekim-Kasım 1998

http://www.sam.gov.tr/perceptions/Volume3/September-

November1998/bal.PDF

Bal, İdris. “Soğuk Savaş Sonrası Türkiye İçin Türk Cumhuriyetlerinin Önemi”, İdris

Bal (ed.), 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, Ankara, Ankara Global

Araştırmalar Merkezi ve Lalezar Kitapevi, 2006

Birand, Mehmet Ali. “Türkiye Putin’i Çok Arayacak”, Hürriyet, 26.06.2007

Birsel, Haktan. “Arka Bahçe Stratejileri”, 2023 Aylık Dergisi sayı 74, Ankara, Ay

Grup, 2007.

Brzezinski, Zbigniew. The Grand Chessboard, (çev. Yelda Türedi), Perseus Boks

L.L.C., 1997.

Cafersoy, Nazım. “Rusya’da (Yeni) Avrasyacılık Akımı”, Türkiye Uluslar arası

İlişkiler ve Stratejik Analizler Merkezi (TÜRKSAM), 28.12.2005

http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?yazi=700&kat=44

Cıvaoğlu, Güneri. “Avuç Yalamak”, Milliyet Gazetesi, 22.07.2006

http://www.milliyet.com/2006/07/22/yazar/civaoglu.html

Clover, Charles. “Dreams of the Eurasian Heartland, the Reemergence of

Geopolitics”, Foreign Affairs, 78 (2), Mart-Nisan 1999.

Çaman, Efe. “Entegrasyon Teorileri”, Haydar Çakmak (ed.), “Uluslar arası

İlişkiler; Giriş, Kavram ve Teoriler”, Ankara, Barış Kitapevi, 2007.

Page 161: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

150

Çandar, Cengiz. “Öncelikli Tehdit: Kuzey Irak mı? PKK mı?”, Hürriyet Gazetesi,

4.10.2007

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7415704&yazarid=215

Çeçen, Anıl. Türkiye’nin B Planı, Merkezi Devletler Birliği-MEDEB, Ankara,

Fark Yayınları, 2007.

Çomak, İlhan. “Türkiye’de Avrasyacılık Üzerine”, USAK Stratejik Gündem, Uluslar

arası Stratejik Araştırmalar Kurumu, 28.05.2007

http://www.usakgundem.com/haber.php?id=102

Daloğlu, Tülin. “PKK Tarafından Lekelendi”, Washington Times Gazetesi 2.10.2007

sayısı, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM), 4.10.2007

http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/disbasin/2007/10/04x10x07.htm

Davutoğlu, Ahmet. Stratejik Derinlik, Türkiye’nin Uluslar Arası Konumu,

İstanbul, Küre Yayınları, 2001.

Dündar, Can. “George Soros”, 12.05.2005 tarihli yazı dizisine, 20.7.2007

http://candundar.com.tr/index.php?Did=2631

Erdinç, Yaşar. “Unakıtan Etkisi”, Akşam Gazetesi 11 Haziran 2004 sayısı, 2004.

Fettweis, Christopher J., "Sir Halford Mackinder, Geopolitics and Policymaking

in the 21st Century", Parameters, 2000

Findley, Carter V. Dünya Tarihinde Türkler, İstanbul, Kitap Yayınevi, 2006.

Fisher, Joschka. “AB Taahhütlerine Sadık Kalmalı”, Amerikanın Sesi, 12.7.2005

http://www.voanews.com/turkish/archive/2005-07/2005-07-12-voa1.cfm

Fuller, Graham E. ve Ian O. Lesser, Balkanlardan Batı Çin’e Türkiye’nin Yeni

Jeopolitik Konumu, (çev. Meral Gönenç), Alfa Yayınları, İstanbul, 2000.

Page 162: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

151

Gazigil, Orhan. “Rusya’da Avrasyacılık Düşüncesi ve Yeni Alternatif Arayışları”,

USAK Stratejik Gündem, Uluslar arası Stratejik Araştırmalar Kurumu,

28.05.2007.

http://www.usakgundem.com/makale.php?id=26

Göğüş, Zeynep. “Sahipsiz Orta Asya”, Tempo, 13.4.2005

http://www.tempodergisi.com.tr/kose/zeynep_gogus/07884/

Göksel, Nükhet Hotar. “Türkiye’de Demografik Dönüşümün Sosyal Politikalara

Etkisi”, İşveren Dergisi Kasım 2005 sayısı, Ankara, 2005.

http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=1276&id=70

Gönlübol, Mehmet ve Cem Sar, Atatürk ve Türkiye'nin Dış Politikası, İstanbul,

Milli Eğitim Basımevi, 1963.

Gül, Atakan ve Ayfer Yazgan Gül. Avrasya Boru Hatları ve Türkiye, Ankara,

Bağlam Yayınları, 1995.

Günay, Bekir ve diğerleri. Avrupa’dan Asya’ya Sorunlu Türk Bölgeleri, İstanbul,

IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2005.

Hasanlı, Cemil. Soğuk Savaşın İlk Çatışması İran Azerbaycan’ı, İstanbul, Bağlam

Yayınları, 2005.

Huntington, Samuel P. The Clash of Civilizations and The Remaking of World

Order, (Mehmet Turfan, Y.Z. Cem Soydemir), İstanbul, Okuyan Us

Yayınları, 1996.

İbaş, Selahattin. “Türk Silahlı Kuvvetlerinin Orta Doğu’daki Barış Operasyonlarına

Katkıları”, BYEGM.lüğü, 16.2.2007

http://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/DISBASIN/2007/02/19x02x07.

HTM

Page 163: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

152

İlhan, Attila. “Ortaklaşa Umut Avrasya”, Cumhuriyet, 5.07.2005

http://www.tilahan.net/default.asp?lang=0&pId=6&fId=5&prnId=58&hnd=1

&ord=57&dbId=663

İlhan, Attila. “Silahlı Kuvvetler Neden Pasif?”, Cumhuriyet, 30.04.2004

http://www.tilahan.net/default.asp?lang=0&pId=6&fId=5&prnId=77&hnd=1

&ord=76&dbId=682

İnsel, Ahmet. “Türkiye’ye Olma Yarışı”, Radikal Gazetesi, 17.12.2006

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=6533

İsina, Almagül. “Dünya Kazak Türkleri Kurultayı”, 17.11.2005

http://f27.parsimony.net/forum67368/messages/10610.htm

Kadak, Şelale. “Türkmenbaşı’nın Ölümü Çalık’ı ve Diğer Türk İşadamlarını Etkiler

mi?”, Sabah Gazetesi, 22.12.2006.

http://arsiv.sabah.com.tr/2006/12/22/yaz10-30-118.html

Kamalov, İlyas. “Avrasya’daki Enerji Oyunları ve Türkiye”, Ankara, Avrasya

Stratejik Araştırma Merkezi (AVSAM), 17.05.2007

http://www.asam.org.tr/tr/yyazdir.asp?ID=1616&kat1=50&kat2=

Kamalov, İlyas. “Stratejik Öngörü 2006: Rusya Federasyonu; Gelişmeler, Temel

Sorunlar, Muhtemel Senaryolar ve Ana Aktörler”, Ekim 2006 tarihli rapor,

Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (AVSAM), 2.8.2007

http://www.asam.org.tr/temp/kitap118.pdf

Karluk, Rıdvan. “Kıbrıs Sorunu, Türkiye’nin AB üyeliği için bir koşul haline

gelmiştir.”, AB HABER, 27.8.2007

http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=18631

Karpat, Kemal H. Türkiye ve Orta Asya, Ankara, İmge Kitabevi, 2003

Page 164: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

153

Kasım, Kamer. “Ermeni Sorunu ve Üyelik Süreci”, The Journal of Turkish Weekly,

14.3.2005

http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=72

Kavak, Yüksel ve Gülsün Atanur Kavak. “Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri, Türk ve

Akraba Topluluklarına Yönelik Eğitim Politika ve Uygulamaları”, Hacettepe

Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 20:92–103, 2001

http://www.egitimdergisi.hacettepe.edu.tr/200120Y%C3%9CKSEL%20KAV

AK.pdf

Kinzer, Stephen. Crescent and Star, Turkey Between Two Worlds, (çev. Funda

Keskin), New York, Farrar, Satraus and Giroux L.L.C., 2001.

Kleveman, Lutz. The New Great Game Blood and Oil in Central Asia, (hür

Güldü), New York, Atlantic Monthly Press, 2003.

Knuf, Thorsten. “AB, Üyeliğe Aday Türkiye’ye Bundan Sonra Nasıl Davranacağını

Bilmiyor”, Berliener Zeitung 9.11.2006 sayısı, AB Genel Sekreterliği,2006

http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=39868&l=1

Makovsky, Alan ve Sabri Sayarı ile diğerleri, Turkey’s New World, (Hür Güldü),

The Washington Institute for Near East Policy, 2000.

Mayer, Thomas. “Valery Giscard d'Estaing ile AB üzerine” BYEGM.lüğü, Dış

Basında Türkiye, Haftalık (23–28.12.2005) Bülteni, 1.09.2007

http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/avrupabirligi-

haftalik/2005/avrupa2005-19.htm

Nogayeva, Ainur. “Orta Asya’da Entegrasyon”, Cumhuriyet Gazetesi Strateji

Dergisi, sayı 151, 21.05.2007

Özbek, Burak Bilgehan. “Yeni Dönemde AB Orta Asya İlişkileri ve Türkiye”,

Global Strateji Enstitüsü, 10.7.2007

http://www.globalstrateji.org/TUR/Icerik_Detay.ASP?Icerik=1092

Page 165: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

154

Özkan, İ.Reşat. Küresel Çıkar Oyunları İçinde Türkiye’nin Dış Politika

Sorunları, Ankara, Ümit Yayıncılık, 1999.

Özpek, Burak B., “Türkiye-İran Doğal Gaz Anlaşması Ve Muhtemel Sonuçları”,

Global Strateji Enstitüsü, 27.7.2007

http://www.globalstrateji.org/TUR/Icerik_Detay.ASP?Icerik=1113

Pamir, Necdet. “Putin’in son hamlesi Türkiye’yi vurdu”, Hürriyet Strateji, 17.5.2007

http://www.hurriyet.com.tr/strateji/6527905.asp?gid=202

Petters, Ralph. “Blood Borders: How A Beter Middle East Would Look”, Armed

Forces Journal 06/06, Springfield, Army Times Publishing Company,2006.

Robins, Gerald. "The Post-Soviet Heartland: Reconsidering Mackinder", Global

Affairs, 8, 1993.

Roy, Olivier. La Nouvelle Asie Centrale Ou La Fabrication Des Nations, (çev.

Mehmet Moralı), Edutions du Seuil, 1997.

Roux, Jean-Paul. L’Asie Centrale-Histoire et Civilisations, Fayard, 1997.

Stürmer, Michael. “Çoğu Zaman 'B Planı' Eksik”, Die Welt, 21.06. 2007

http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/disbasin/2007/06/22x06x07.htm

Uçar, Fuat. Dış Türkler, Ankara, Fark Yayınları, 2007.

Ülkü, İrfan. “Fena Halde Attila İlhan”, Attila İlhan Bilim Sanat Kültür Vakfı,

7.07.2007

http://www.tilahan.net/default.asp?lang=0&pId=6&fId=1&prnId=45&hnd=1

&docId=424&ord=44&fop=0&s=1

Varvitsiotis, İoannis M. “Avrupa Devletler Birliği”, Frankfurter Allgemeine Zeitung

4.08.07 sayısı, BYEGM.lüğü, Dış Basında Türkiye Haftalık Bülteni.

Page 166: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

155

http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/avrupabirligi-haftalik/avrupa-

haftalik.htm

Vinkovetsky, Ilya. “Eurasia and Its Uses: The History of an Idea and the Mental

Geography of Post-Soviet Space”, Princeton University, 2007.

http://www.princeton.edu/~restudy/soyuz_papers/Vinkovetsky.pdf

Vinkovetsky, Ilya. “Classical Eurasianism and Its Legacy”, Canadian-American

Slavic Review, 34 (2), 2000.

Winrow, Gareth. Turkey in Post-Soviet Central Asia, London, Royal Institute of

International Affairs Press, 1995.

Yıldırım, Abdurrahman. “17 Aralık Sonrası 2005’in Gündemi, Kıbrıs ve İç Siyaset”,

Sabah Gazetesi, 20.12.2004

http://arsiv.sabah.com.tr/2004/12/20/yaz07-30-125.html

Yüce, Çağrı Kürşat “SSCB Sonrasında Hazar Bölgesinde Enerji Mücadelesi ve

Türkiye”, TÜRKSAM, 30.03.2005

http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat1=2&yazi=307

Zeybek, Namık Kemal. “Nursultan Ağa Artık Türk Dünyasının Lideridir”, Jelmaya,

Kasım, 2005

http://www.yesevi.edu.tr/jelmaya/Sayilar/Jelmaya14.pdf

Türkiye İçin AB Üyelik Müzakereleri Süreci, Avrupa Birliği Türkiye

Delegasyonu Kitapçığı, Ankara, 2006

“Rusya’nın Yükselen Homurtusu”, Military Science & Intelligence (MSI) Stratejik

Haber Dergisi sayı 22, Ankara, UMSA Ltd., 06.2007

“Cox: D’estaing sınırını aşıyor”, NTVMSNBC, 27.11.2002

http://www.ntvmsnbc.com/news/190009.asp

Page 167: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

156

“Kuzey Irak’a Dokunma”, BYEGM.lüğü, 21–23.03.2003

http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/avrupabirligi/2003/03/24x03x03.htm

“Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye Aleyhine Aldığı Bazı Kararlar”, Ankara Ticaret

Odası, 24.12.2003

http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=139&l=1

“Kısıtlamalar İmdat Kolu Gibi”, Radikal Gazetesi, 15.12.2004

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=137373

“Tarih Yazdık”, Sabah Gazetesi, 17.12.2004

http://arsiv.sabah.com.tr/2004/12/17/siy95.html

“AB Süper Güç Oluyor”, Sabah Gazetesi, 17.12.2004

http://arsiv.sabah.com.tr/2004/12/17/eko100.html

“Garanti GE ile 1,8 Milyar Dolara Evleniyor”, Hürriyet Gazetesi, 26.08.2005

http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/08/26/692349.asp

“Tek Yol Türkiye”, Milliyet Gazetesi, Dünyadan Haberler, 09.09.2005

http://www.milliyet.com.tr/2005/09/09/dunya/adun.html

“Türkiye AB Müzakereleri Başladı”, CNNTÜRK, 4.10.2005

http://www.cnnturk.com/OZEL_DOSYALAR/haber_detay.asp?PID=1145&

HID=1&haberID=129898

“Yeni Ekonominin Beyin Avcısı: Google”, Milliyet Gazetesi,4.01.2006

http://www.milliyet.com.tr/content/teknoloji/tek015/tekno59.html

“Dünyanın en zengin adamı emekli oluyor”, CNN TÜRK, 16.06.2006,

http://www.cnnturk.com/EKONOMI/DUNYA/haber_detay.asp?PID=39&ha

berID=190689

Page 168: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

157

“Armed Forces Journel’ın skandal haritası yine gündemde”, Hürriyet USA,

28.09.2006

http://www.hurriyetusa.com/haber/haber_detay.asp?id=9822

“Financial Times: Hırvatistan’ın AB yolu kısa”, Yeni Şafak Gazetesi, 30.10.2006

http://www.yenisafak.com/dunya/?t=30.10.2006&q=1&c=4&i=12467&FT/H

%C4%B1rvatistan%C4%B1n/AB/yolu/k%C4%B1sa/

“Sarkozy’den Türkiye’ye Öneri”, BBC, 8.2.2007

http://www.bbc.co.uk/turkish/europe/story/2007/02/070208_sarkozyturkey.sh

tml

“Enlargement-Turkey”, European Commission, 5.3.2007

http://ec.europa.eu/enlargement/questions_and_answers/turkey_en.htm

“Daniel Cohn Bendit:Türkiye 2022’de AB üyesi”, Hürriyet, 25.3.2007

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=6196268&tarih=2007-

03-25

“Merkel’in AB’ye Türkiye Tavsiyesi”, TRT, 10.05.2007

http://www.trt.gov.tr/wwwtrt/hdevam.aspx?hid=175991

“Sarkozy, Akdeniz Birliğinde Israrlı”, NTVMSBC, 1.6.2007

http://www.ntvmsnbc.com/news/409670.asp

"Steinmeier: Türkiye ile AB”, Frankfurter Allgemeıne Zeıtung, Basın Yayın

Enformasyon Genel Müdürlüğü Dış Basında Türkiye Bülteni, 28.6.2007

http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/disbasin/2007/06/28x06x07.htm

“İki ülkenin boru hatları savaşları”, Doğalgazprojesi.com, 29.06.2007

http://www.dogalgazprojesi.com/forum/forum_posts.asp?TID=3383&get=las

t

Page 169: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

158

“AB Komisyonu Türkiye Raporu (6 Ekim 2004)”, Belgenet, 8.07.2007

http://www.belgenet.com/arsiv/ab/rapor2004-01.html

“Türkler ABD’yi tehdit olarak görüyor”, Sabah Gazetesi, 25.07. 2007

http://www.sabah.com.tr/2007/07/25/haber,E4B4ABF3D8DE42F8A9E00B3

AB8B10FBC.html

“Müzakere Süreci: Hükümetler Arası Konferans”, Sektörel Dernekler Federasyonu

(SEDEFED), 1.8.2007

http://www.sedefed.org/default.aspx?pid=45996&nid=34549

“Belçika Bölünmeyi Tartışıyor”, NTVNSNBC, 22.08.2007

http://www.ntvmsnbc.com/news/417840.asp

“Türkiye'de ABD'ye destek yüzde 12'ye geriledi”, Hürriyet USA, 31.08.2007

http://www.hurriyetusa.com/haber/haber_detay.asp?id=9047

“Daniel Cohn Bendit:Türkiye 2022’de AB üyesi”, ABHABER.COM, 1.09.2007

http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=16556

Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü. Dış Basında Türkiye Bülteni.

http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/disbasin

Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü. Avrupa Birliği 9.11.2006 -16.11.2006

Haftalık Dış Basın Çevirileri, 1.08.2007 tarihinde kurumun web sayfasından

erişildi.

http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/avrupabirligi-

haftalik/2006/avrupa2006-58.hTM

Centre for European Reform (CER-Avrupa Reform Merkezi). “Avrupalılar Türkiye

Hakkında Ne Düşünür ve Neden” Ağustos 2007 tarihli raporu, 2 Eylül 2007

tarihinde Centre for European Reform’un web sayfasından erişildi:

http://www.cer.org.uk/pdf/briefing_kb_turkey_24aug07.pdf

Page 170: T.C. ATILIM ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ ......te şekkürlerimi sunarım. Ayrıca tüm ö ğrenim ile tez sürecinde bana sa ğladıkları destekten ve katlandıkları

159

“ABD Kongresi Ermeni Tasarısı’na Türklerin Bakışı”, 2007 tarihli rapor, 1 Ekim

2007 tarihinde Arı Hareketi’nin web sayfasından erişildi.

http://www.arifoundation.org/Terror%20Free%20Tomorrow%20-

%20ARI%20Movement%20-%20ARI%20Foundation%20Report%20-

%20Turkce.pdf

BBC’nin 14 Haziran 2005 tarihli Basın Özeti, 5.3.2007

http://www.bbc.co.uk/turkish/pressreview/story/2005/06/050614_pressreview

.shtml

“Avrasya”. Wikipedia Online, 5.05.2007

http://tr.wikipedia.org/wiki/Avrasya

“Nabucco Boru Hattı”, Wikipedi Online, 17.5.2007

http://tr.wikipedia.org/wiki/Nabucco_Boru_Hatt%C4%B1_Projesi

“İki ülkenin boru hatları savaşları”, Doğalgazprojesi.com, 29.06.2007

http://www.dogalgazprojesi.com/forum/forum_posts.asp?TID=3383&get=las

t